Kadının mirastan payı eski zamanın şartlarına göredir. Günümüzde kadınların çalışması, mirastaki payın ortak olmasını gerekli kılmaz mı?
Değerli kardeşimiz;
Cevap 1:
Allah’ın koyduğu hükümlerin biri hakikî, diğeri mecazî olmak üzere iki gerekçesi vardır. İnsan olarak bu hükümlerin yürürlükteki gerekçelerini anlamaya çalışırken ortaya koyduğumuz hikmetler, bunun mecazî olan nedenleridir. Bunlara hikmet diyoruz. Bir hükmün yürürlükteki konumunu belirleyen hikmet değil, hakikî illet olan Allah’ın emridir. Örneğin;
- Allah oruç tutmamızı emretmiştir. Bunun hikmeti, Allah’ın nimetlerini hatırlamak, onların kadrini bilmek, aç olan kimselerin durumunu düşünüp onlara yardımcı olmak, bedenin sağlığına katkıda bulunmak gibi hususlardır. illeti ise, Allah'ın emri olmasıdır. Fakat, şimdi birisi kalkıp “Bende bu işlerden hiç biri olmuyor, öyleyse bana oruç farz değildir.” diyemez. Çünkü, Allah’ın bu konudaki emri her zaman revaçtadır.
- Yine namaz kılmanın maddî-manevî bir çok faydası vardır ki, bunlar namaz kılmanın hikmetli gerekçeleridir. Ama hiç kimse, “Namazım bunlardan hiçbir faydayı bana sağlamıyor, öyleyse, niçin boşuna namaz kılayım ki...”diyemez. Çünkü, namaz kılmanın hükmünün hakikî illeti, Allah’ın emridir ve o da her zaman yürürlüktedir.
- Keza, seferî olma hükmünün hikmeti meşakkattir, hakikî illeti ise “seferiliktir”ki o da Allah’ın emridir. Biri kalkıp da “Ben evimde de meşakkat çekiyorum, o halde, evimde de seferiliğin avantajlarından istifade edebilirim.”diyemez. Veya “Seferilikte evimden daha rahatım, o halde, seferî sayılmam.” da diyemez. Çünkü, meşakkat yalnız bir hikmettir, mecazî bir ilettir, hakikî illeti ise “seferilik ölçüsüdür” ki onu da ortaya koyan Allah’ın emridir. Bu sebepledir ki, seferilik mesafesini bir saatte uçakla kestiren kişi de seferi sayılır.
- İşte miras taksimatıyla ilgili söylenen hikmetler de birer mecazî gerekçelerdir. Bu taksimat hükmünün gerçek illeti ise, Allah’ın emridir ve bu emir kıyamete kadar yürürlüktedir. Allah’ın açık hükümlerini değiştirmek, hiç kimsenin ne hakkıdır, ne de haddine düşmüştür. Bir mümin, her hükmünde olduğu gibi miras konusunda da Allah’ın şaşmaz adaletine ve eşsiz hikmetine güvenir ve teslimiyetle karşılar. Mümin olmayanın zaten böyle bir meselesi olamaz.
- Ayrıca kadının meşru bir kazancı varsa o kadına aittir. Miras hükümlerine girmez. Varisler, vefat edenin sadece kendine ait malına varis olurlar. Varislerin kendilerine ait olan malları yine kendilerinindir.
Cevap 2:
- Allah’ın miras hukuku gibi açık hükümleri, kadınların çalışıp çalışmamasına göre düzenlenmiş değildir. Eskiden de kadınları -o zamana göre- malları, kendi kazançları olabiliyordu. İslam dini kadınlara eskiden beri çalışma iznini vermiştir. İslam’da hac ve zekâtın hem -durumu müsait olan- erkeklere hem de kadınlara farz olması, bunun açık göstergesidir.
- Ölenin terekesi, mirasçıların zengin veya fakir olmalarına göre değil, Allah’ın sonsuz hikmetiyle uygun gördüğü paylara göre taksim edilir. Fakir oğlana daha fazla vermek, mirasın adalet anlayışına terstir. Çünkü, bu meselede insanları zengin etmek değil, aynı anne-babanın çocukları arasında eşit bölüşümü gerçekleştirmektir.
- Erkeklerin kızlardan iki kat fazla almasının çok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri -Allah’a gerçekten iman etmiş kimseler olarak- araştırıp bulmamız gerekir. Allah’ın haksızlık yapmayacağına iman eden kimselerin başka şekilde düşünmeleri mümkün değildir. Nice zamanlar, bilimsel açıklamalarla hikmetsiz telakki edilen nice konular vardır ki daha sonra hikmetleri anlaşılmış ve bilim adamları mahcup olmuşlardır. Bademcik, kör bağırsak, anne sütü, dişleri misvaklamak/fırçalamak, yemeklerden önce ve sonrasında elleri yıkamak, bu konulardan çok meşhur olanlardan bir kaçıdır. Biz de önce acele edip de sonra mahcup olmayalım...
- Şimdilik bunun birkaç hikmetine şöyle bakabiliriz:
a. Hükümler, çoğunluğa göre olur. Yasalardaki bütün hükümlerin her fert için aynı şekilde müspet etkiye sahip olduğunu söylemek imkânsızdır. Bu sebepledir ki, bu çağda insanlığa en uygun kabul edilen demokratik düzenlerde çoğunluk esastır. Çoğulculuk anlayışına göre, yani bütün kesimleri aynı şekilde hoşnut edecek şekilde kanunların yapılması, bütün arzulara rağmen mümkün olmamış ve olmayacaktır. Kur’an’da kızlara erkeklerin yarısına denk pay vermesi, İslam aleminin en az on üç asır boyunca ekonomik gidişatına en uygun olarak düzenlenmiştir. Çünkü, o zamanlarda kadınlar genellikle çalışmaz, erkekler onlara bakmakla yükümlüdür.
b. Bir konuyu değerlendirirken, onun geçerli olduğu ortamı göz önünde bulundurmak durumundayız. İslam’ın aile yapısını göz ardı ederek, Avrupa medeniyetinin oluşturduğu bir zeminde İslamî hükümleri eleştiriye tabi tutmak, yerden göğe haksızlıktır. İslam’da kadınlar her zaman erkekler tarafından himaye edilmek durumundadır. Bunlar, babalar, kardeşler, kocalar ve yakınlık sırasına göre diğer akrabalardır. Böyle bir konuma sahip olan kızlara mirastan az pay vermek, bu aile düzeniyle yakından ilişkilidir.
c. İnsanlar genellikle evleniyor. İslam hukukunda erkek, eşinin geçimini temin etmekle, ona mehir vermekle yükümlüdür. Şimdi farz edelim ki, ölen babanın 1500 lira terekesi kalmıştır. Erkek aldığı 1000 liradan 500’nü hanımına verecek, kendisine 500 lira kalır. Bunu da hem kendisi için, hem de eşi ve çocukları için harcamak zorundadır. Kız ise, 500 lirasını alıp cüzdanına koyar, kocasından da 500 lira alır. Ve aile bütçesine katkı sağlamakla asla yükümlü değildir. İster çalışsın ister çalışmasın, kadının böyle bir sorumluluğu yoktur. Bu tabloya bakan her vicdan sahibi Kur’an’ın kadın-erkek paylarının ne kadar hikmetli olduğunda zerre kadar şüphe etmez.
d. Genellikle miras konusunda varislerin birbirini üzdüğü, hiç birimizin meçhulü değildir. Özellikle, erkek kardeşler, kız kardeşlerinin bir pay alıp -el alem saydıkları- eniştelerine götürüp vermelerini kolay, kolay hazmetmezler. Kendi paylarının yarısı kadar almalarını hazmetmeyen erkek kardeşlerin eşit paylarını çok daha kabullenmelerinin zorluğu ortadadır. Bunlar, hayal değil, her gün görülen realitelerdendir.
Böyle olunca, erkekler kız kardeşlerine bir öcü gibi bakabilirler. Halbuki onların her zaman erkek kardeşlerinin himayesine ihtiyaçları olabilir.
İşte bu olumsuz tabloyu pozitif bir zemine oturtmak ancak İslam’ın kabul ettiği taksimatla mümkündür.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet