HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
İslâm'ı Öğretmek İçin
Medine Halkına Gönderilen İki Sahabi
Mus'ab bin Umeyr -R. Anh-:
Resulullah Aleyhisselâm Medine halkına İslâm'ı öğretmesi için din ve Kur'an muallimi olarak, Habeşistan'dan yeni dönen Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-i onlarla birlikte gönderdi.
Mus'ab -radiyallahu anh- ilk müslümanlardandı. Annesi zengin olduğu için, Mekke'de onun kadar müreffeh hayat yaşayan bir genç yoktu. En güzel ve ince elbise, sivri uçlu ayakkabı giyerdi. Resulullah Aleyhisselâm'ın dâveti üzerine Erkâm'ın evinde müslüman olmuş, annesinden ve kabilesinden çekindiği için müslümanlığını gizli tutmuştu. Erkâm'ın evine gizlice gidip geliyordu. Annesinin haberi olunca tutup bağladılar ve hapsettiler, Habeşistan'a hicret edinceye kadar da bırakmadılar.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Bedir'de ve Uhud'da sancaktarlığını yapan Mus'ab -radiyallahu anh- Medine'ye varınca, Akabe biatlarının önde gelen simâsı Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-in evinde kalmaya başladı, on bir ay kadar bu evde misafir olarak kaldı. Her ikisinin de azim ve gayretleri ile müslümanların sayısı günden güne hızla artıyordu. Bir yıl içinde Mus'ab -radiyallahu anh-in gösterdiği faaliyet, Medine'nin iki büyük reisi Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- ile Üseyd bin Hudayr -radiyallahu anh-ın müslüman olmaları ve çevrede müslümanlığın büyük kabul görmesi gibi birçok faydalar sağladı.
Bir gün Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-, Mus'ab -radiyallahu anh-i yanına alarak Zafer oğulları'nın bulunduğu semte götürmüştü. Bir kuyunun başına oturmuşlar, müslümanlarla sohbet ediyorlardı.
Sa'd bin Muâz bu faaliyetlerin haberini alınca, Üseyd bin Hudayr'a: "Yahu şu adamlara baksana! Mahallemize gelmişler, saf kişileri kandırmaya çalışıyorlar. Yanlarına git ve onları mahallemizden çıkar. Eğer Es'ad arada olmasaydı, bu işi ben yapardım. Fakat biliyorsun ki o benim halamın oğludur, onunla yüzyüze gelmek istemiyorum." dedi.
Üseyd hemen harbe adı verilen kısa mızrağını alarak yanlarına doğru yürüdü. Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- onu görünce dedi ki:
"Mus'ab! Bu gelen kavmimizin büyüğüdür, ona Allah'ın dinini hakkıyla anlatmaya çalış."
Sövüp sayarak pürhiddet gelen Üseyd: "Buraya niçin geldiniz? Halkı atalarının yolundan saptırıp inançlarını mı bozacaksınız? Eğer canınızı kurtarmak istiyorsanız buradan hemen defolun!" diye bağırmaya başladı. Mus'ab -radiyallahu anh- gayet sakin bir halde mukabele etti.
"Hele biraz otur, sözümü dinle. Beğenirsen kabul edersin, hoşuna gitmezse reddedersin, karar senindir." dedi.
Üseyd, bu fikri mâkul buldu. Mızrağını yere saplayıp yanlarına oturdu. Mus'ab -radiyallahu anh- İslâm'ın temel esas ve inançlarını özlü bir şekilde anlattı, daha sonra da Kur'an-ı kerim'den Âyet-i kerime'ler okudu. Üseyd birden değişti. "Hayret! Bu ne kadar güzel kelâm!" diyerek müslüman oldu. "Arkamda bir adam var, eğer o size tâbi olursa, eminim halkından iman etmedik tek kişi kalmaz, ben şimdi onu size gönderirim." dedi ve sonra da oradan ayrıldı.
Sa'd bin Muâz onu gelirken görünce: "Vallahi Üseyd buradan gittiği yüzle dönmüyor." dedi. "Ne yaptın?" diye sordu. O da bir bahane ile onu Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-in yanına gönderdi. Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- ona da İslâmiyet'i anlattı, Kur'an-ı kerim okudu. Sa'd birden değişti, yüzünde iman emâreleri belirdi. "Ben şimdiye kadar hiç bilmediğim şeyi dinledim." dedi ve o da müslüman oldu.
Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- kendi kavmi olan Abdüleşhel oğulları'nı toplayarak: "Beni nasıl bilirsiniz?" diye sordu. "Sen bizim reisimizsin, en üstünümüzsün." diye cevap verdiler. Bunun üzerine: "Siz Allah'a ve Resul'üne iman edinceye kadar, sizin erkekleriniz ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun!" dedi. O gün akşama kadar Abdüleşhel mahallesinde erkek-kadın müslüman olmadık bir fert kalmadı. İlk iş olarak da putlarını kırdılar.
•
Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- tebliğ çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürdü. Bu sayede az bir müddet içinde İslâmiyet Medine'de yayıldı, şehirde artık büyük bir müslüman kitlesi meydana gelmişti. İslâm'a girenlerin çoğu bu dönemde girdiler. Müslümanlar kendi elleriyle yaptıkları putlarını kırmak için seferber oldular, kendilerine engel olacak hemen hemen kimse yoktu.
Hatta şöyle bir hadise oldu:
Selime oğulları'nın reisi Amr bin Cemuh, evinde ağaçtan büyükçe bir put yaptırmıştı. Müslüman olup Akabe biatına da katılan oğlu Muâz ve diğer bazı gençler, onun çok sevdiği Menâf adlı putu geceleyin evden alarak bir çukura attılar, üzerine de çöp ve pislik yığdılar. Amr putunu bulamayınca çok üzüldü, bağırdı çağırdı ve etrafı aradı. Nihayet onu çöplükte buldu. Yıkayıp temizledi, güzel kokular sürerek yerine koydu. Müslüman gençler birkaç gece bu işi tekrarladılar. Amr her sabah putunu arar, öfkesinden patlardı. Bir gün yine aynı şekilde putunu çukurdan çıkardı, pisliklerini temizledi ve yerine koydu. Boynuna da bir kılıç asarak: "Bu kılıçla kendini koru!" dedi. Gençler bu defa o puta bir de köpek ölüsü bağlayıp bir kuyuya attılar. Amr bu sefer onu köpek ölüsüyle birlikte bulunca, kabilesinin adamları yaptığı bu işin ahmaklık olduğunu ona hatırlattılar. O da hak vererek İslâmiyet'i kabul etti.
Es'ad bin Zürâre -R. Anh-:
Hazreç kabilesi'nin Neccar oğulları'ndandır. Akabe'de altı kişilik grupla birlikte müslüman olanlardandır. Kardeşi Sa'd bin Zürâre -radiyallahu anh- de sahabidir.
Medine'de ilk müslüman arkadaşlarıyla İslâm'ı yayma faaliyetlerine daha sonra Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- ile devam etmiş, inşa ettiği bir mescidde beş vakit namazla birlikte Cuma namazlarını da kıldırmıştır. İlk Cuma namazını kırk kişilik bir cemaatle o kıldırmıştı. İlk Cuma namazını hiç unutmayan Kâ'b bin Mâlik -radiyallahu anh- gibi bazı sahabiler, vefatından sonra da Cuma ezanını duyduklarında onu hatırlayıp kendisine duâ ederlerdi. (Ebu Dâvud)
Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın Medine-i münevvere'ye hicretinden kısa bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalandı. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hastalığı ile bizzat ilgilenmiş, hatta tedavisi için iki defa boğazını dağlamıştı. Hicretin birinci yılı Şevval ayında kurtulamayarak vefat etti. Mescid-i nebevî inşaat halindeydi. Resulullah Aleyhisselâm cenazesini yıkayıp kefenledi, namazını kıldırdı ve cenazenin önünde kabre kadar yürüdü.
Neccar oğulları huzura gelerek kendilerine yeni bir temsilci tayin etmesini istedikleri zaman Resulullah Aleyhisselâm:
"Siz benim dayılarımsınız, sizin nakibiniz benim." buyurarak onları sevindirdi.
Erkek çocuğu olmayan Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- ölümünden önce üç kızını Resulullah Aleyhisselâm'a emanet etmiş, Resulullah Aleyhisselâm da onları kendi âile efradı arasında yetiştirerek evlendirmiştir.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
İslâm'ı Öğretmek İçin
Medine Halkına Gönderilen İki Sahabi
Mus'ab bin Umeyr -R. Anh-:
Resulullah Aleyhisselâm Medine halkına İslâm'ı öğretmesi için din ve Kur'an muallimi olarak, Habeşistan'dan yeni dönen Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-i onlarla birlikte gönderdi.
Mus'ab -radiyallahu anh- ilk müslümanlardandı. Annesi zengin olduğu için, Mekke'de onun kadar müreffeh hayat yaşayan bir genç yoktu. En güzel ve ince elbise, sivri uçlu ayakkabı giyerdi. Resulullah Aleyhisselâm'ın dâveti üzerine Erkâm'ın evinde müslüman olmuş, annesinden ve kabilesinden çekindiği için müslümanlığını gizli tutmuştu. Erkâm'ın evine gizlice gidip geliyordu. Annesinin haberi olunca tutup bağladılar ve hapsettiler, Habeşistan'a hicret edinceye kadar da bırakmadılar.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Bedir'de ve Uhud'da sancaktarlığını yapan Mus'ab -radiyallahu anh- Medine'ye varınca, Akabe biatlarının önde gelen simâsı Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-in evinde kalmaya başladı, on bir ay kadar bu evde misafir olarak kaldı. Her ikisinin de azim ve gayretleri ile müslümanların sayısı günden güne hızla artıyordu. Bir yıl içinde Mus'ab -radiyallahu anh-in gösterdiği faaliyet, Medine'nin iki büyük reisi Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- ile Üseyd bin Hudayr -radiyallahu anh-ın müslüman olmaları ve çevrede müslümanlığın büyük kabul görmesi gibi birçok faydalar sağladı.
Bir gün Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-, Mus'ab -radiyallahu anh-i yanına alarak Zafer oğulları'nın bulunduğu semte götürmüştü. Bir kuyunun başına oturmuşlar, müslümanlarla sohbet ediyorlardı.
Sa'd bin Muâz bu faaliyetlerin haberini alınca, Üseyd bin Hudayr'a: "Yahu şu adamlara baksana! Mahallemize gelmişler, saf kişileri kandırmaya çalışıyorlar. Yanlarına git ve onları mahallemizden çıkar. Eğer Es'ad arada olmasaydı, bu işi ben yapardım. Fakat biliyorsun ki o benim halamın oğludur, onunla yüzyüze gelmek istemiyorum." dedi.
Üseyd hemen harbe adı verilen kısa mızrağını alarak yanlarına doğru yürüdü. Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- onu görünce dedi ki:
"Mus'ab! Bu gelen kavmimizin büyüğüdür, ona Allah'ın dinini hakkıyla anlatmaya çalış."
Sövüp sayarak pürhiddet gelen Üseyd: "Buraya niçin geldiniz? Halkı atalarının yolundan saptırıp inançlarını mı bozacaksınız? Eğer canınızı kurtarmak istiyorsanız buradan hemen defolun!" diye bağırmaya başladı. Mus'ab -radiyallahu anh- gayet sakin bir halde mukabele etti.
"Hele biraz otur, sözümü dinle. Beğenirsen kabul edersin, hoşuna gitmezse reddedersin, karar senindir." dedi.
Üseyd, bu fikri mâkul buldu. Mızrağını yere saplayıp yanlarına oturdu. Mus'ab -radiyallahu anh- İslâm'ın temel esas ve inançlarını özlü bir şekilde anlattı, daha sonra da Kur'an-ı kerim'den Âyet-i kerime'ler okudu. Üseyd birden değişti. "Hayret! Bu ne kadar güzel kelâm!" diyerek müslüman oldu. "Arkamda bir adam var, eğer o size tâbi olursa, eminim halkından iman etmedik tek kişi kalmaz, ben şimdi onu size gönderirim." dedi ve sonra da oradan ayrıldı.
Sa'd bin Muâz onu gelirken görünce: "Vallahi Üseyd buradan gittiği yüzle dönmüyor." dedi. "Ne yaptın?" diye sordu. O da bir bahane ile onu Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-in yanına gönderdi. Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- ona da İslâmiyet'i anlattı, Kur'an-ı kerim okudu. Sa'd birden değişti, yüzünde iman emâreleri belirdi. "Ben şimdiye kadar hiç bilmediğim şeyi dinledim." dedi ve o da müslüman oldu.
Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- kendi kavmi olan Abdüleşhel oğulları'nı toplayarak: "Beni nasıl bilirsiniz?" diye sordu. "Sen bizim reisimizsin, en üstünümüzsün." diye cevap verdiler. Bunun üzerine: "Siz Allah'a ve Resul'üne iman edinceye kadar, sizin erkekleriniz ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun!" dedi. O gün akşama kadar Abdüleşhel mahallesinde erkek-kadın müslüman olmadık bir fert kalmadı. İlk iş olarak da putlarını kırdılar.
•
Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- tebliğ çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürdü. Bu sayede az bir müddet içinde İslâmiyet Medine'de yayıldı, şehirde artık büyük bir müslüman kitlesi meydana gelmişti. İslâm'a girenlerin çoğu bu dönemde girdiler. Müslümanlar kendi elleriyle yaptıkları putlarını kırmak için seferber oldular, kendilerine engel olacak hemen hemen kimse yoktu.
Hatta şöyle bir hadise oldu:
Selime oğulları'nın reisi Amr bin Cemuh, evinde ağaçtan büyükçe bir put yaptırmıştı. Müslüman olup Akabe biatına da katılan oğlu Muâz ve diğer bazı gençler, onun çok sevdiği Menâf adlı putu geceleyin evden alarak bir çukura attılar, üzerine de çöp ve pislik yığdılar. Amr putunu bulamayınca çok üzüldü, bağırdı çağırdı ve etrafı aradı. Nihayet onu çöplükte buldu. Yıkayıp temizledi, güzel kokular sürerek yerine koydu. Müslüman gençler birkaç gece bu işi tekrarladılar. Amr her sabah putunu arar, öfkesinden patlardı. Bir gün yine aynı şekilde putunu çukurdan çıkardı, pisliklerini temizledi ve yerine koydu. Boynuna da bir kılıç asarak: "Bu kılıçla kendini koru!" dedi. Gençler bu defa o puta bir de köpek ölüsü bağlayıp bir kuyuya attılar. Amr bu sefer onu köpek ölüsüyle birlikte bulunca, kabilesinin adamları yaptığı bu işin ahmaklık olduğunu ona hatırlattılar. O da hak vererek İslâmiyet'i kabul etti.
Es'ad bin Zürâre -R. Anh-:
Hazreç kabilesi'nin Neccar oğulları'ndandır. Akabe'de altı kişilik grupla birlikte müslüman olanlardandır. Kardeşi Sa'd bin Zürâre -radiyallahu anh- de sahabidir.
Medine'de ilk müslüman arkadaşlarıyla İslâm'ı yayma faaliyetlerine daha sonra Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh- ile devam etmiş, inşa ettiği bir mescidde beş vakit namazla birlikte Cuma namazlarını da kıldırmıştır. İlk Cuma namazını kırk kişilik bir cemaatle o kıldırmıştı. İlk Cuma namazını hiç unutmayan Kâ'b bin Mâlik -radiyallahu anh- gibi bazı sahabiler, vefatından sonra da Cuma ezanını duyduklarında onu hatırlayıp kendisine duâ ederlerdi. (Ebu Dâvud)
Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın Medine-i münevvere'ye hicretinden kısa bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalandı. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hastalığı ile bizzat ilgilenmiş, hatta tedavisi için iki defa boğazını dağlamıştı. Hicretin birinci yılı Şevval ayında kurtulamayarak vefat etti. Mescid-i nebevî inşaat halindeydi. Resulullah Aleyhisselâm cenazesini yıkayıp kefenledi, namazını kıldırdı ve cenazenin önünde kabre kadar yürüdü.
Neccar oğulları huzura gelerek kendilerine yeni bir temsilci tayin etmesini istedikleri zaman Resulullah Aleyhisselâm:
"Siz benim dayılarımsınız, sizin nakibiniz benim." buyurarak onları sevindirdi.
Erkek çocuğu olmayan Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh- ölümünden önce üç kızını Resulullah Aleyhisselâm'a emanet etmiş, Resulullah Aleyhisselâm da onları kendi âile efradı arasında yetiştirerek evlendirmiştir.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Son düzenleme: