Birini yerine geçirme, vekil tayin etme.
Halifenin kendisinden sonra birinin halife olarak seçilmesini istemesi. "İstihlâf"ın ıstılahı manası ise, meşru halifenin, müslümanlara iyilik olsun diye, hilâfet ehliyetine hâiz olan bir kimseyi kendisinden sonra halife olarak seçmesi ve birtakım istişârelerden sonra onun halife seçilmesini istemesidir. Hz. Ebû Bekir'den sonra halife olan Hz. Ömer, istihlâf yolu ile İslâm ümmetinin başına geçmiştir. Şöyle ki; Halife Hz. Ebû Bekir, hastalığı ağırlaşınca, "aşere-i mübeşşere" yani cennetle müjdelenmiş Abdurrahman b. Avt, Osman b. Affân, Said b. Zeyd gibi sahabe başta olmak üzere, faziletli kimselerle istişare etmiş, kendisinden sonra halife olmasını arzuladığı Hz. Ömer hakkında onların müsbet görüşlerini aldıktan sonra, bir ahidnâme yazarak üstünü mühürlemiş ve kapalı olarak müslümanlara göndermiştir; içinde yazıları isme razı olup olmadıklarını sordurmuştu. Halkın razı olması üzerine İslâm'ın ikinci halifesi Hz. Ömer'e bey'at edilmeye başlanmıştı. Sağlam rivayetlere göre, Hz. Ebû Bekir, kendisinden sonraki halifenin seçimi işini önce halka bırakmış; ancak onların bir sonuç alamamaları üzerine istihlâf usulüne başvurmuştu.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde halife seçimi veya tayini ile alakalı kesin bir kayıt bulunmamakla beraber, Hulefâi Râşidin'in uygulamasına bakarak istihlâf yoluyla halifenin tayinine cevaz verilmiştir. Bu usul daha sonraları babadan oğula intikal eden veliahdlık usulüyle aynı sayılarak, Mâverdi gibi bazı âlimler tarafından bu ikinci usulün de İslâmî olduğu kabul edilmiştir. (bk. Ebu'l-Hasan el-Mâverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniye, terc. Ali Şafak, İstanbul 1976, s.11)
Ancak istihlâf ile veliahd tayini arasında bazı farklar söz konusudur. istihlâfı, mevcut halife, hayatının son anlarını yaşarken yerine getirir. Veliahd ise, halife hayatta iken, hatta bazen halife olur olmaz tayin edilir. İstihlâfta halife, ne evladını, ne de bir yakınını aday gösteremezken; veliahdlar mutlaka evlât veya bu yoksa yakın akrabadan aday gösterilir. İstihlâfta halife birtakım istişârelerden sonra ve ümmeti için en hayırlı kişiyi bulmaya çalışırken, veliahdde ne olursa olsun oğul veya akrabadır. İstihlâfta, adayın halîfelik şartlarını bünyesinde bulundurması esas alınırken, veliahdde bu şartlar aranmaz. Henüz doğmamış veya büluğa ermemiş çocuklar, hatta fasık nitelikli kişiler veliahd olarak tayin edilebilir. Bu ikisinin arasındaki son farkta şudur: İstihlâf, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in açtığı bir çığır olurken veliahdlık müessesesi, Muaviye b. Ebi Süfyan tarafından başlatılan bir bid'attir (ilk. Harun Han Şirvânî, İslâm'da Siyasi Düşünce ve İdare, terc. Kemal Kuşçu, İstanbul 1965, s. 172).
İstihlâf kelimesinin fıkıh literatüründeki ikinci anlamı ise, namaz anında abdesti bozulan imamın yerine cemaatten birisini imam tayin etmesi şeklinde ifade edilmektedir.
İmam, namaz anında iken abdesti bozulduğunda burnu kanamış veya buna benzer bir mazereti varmış izlenimi vererek cemaatten birisini mihraba çekip onu imam tayin edebilir. Namaza başlanıldığında imamlık yapmaya haiz biri istihlâf yoluyla imamlık yapabilir. Namaza başlanıldığında imamlık şartları kendisinde bulunmayan kişinin ise istihlâf yoluyla imamlık yapması caiz değildir.
Abdesti bozulan imam, yerine bırakacağı kişinin namazın tümünü cemaatle kıları birisi olmasına dikkat eder. Zorunlu olmadıkça cemaate sonradan katıları ve namazın bir kısmını kılamamış bulunan birisine imamlık verilmez. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa namazın normal rekâtlarının tamamlanmasıyla cemaate sonradan katılan, buna rağmen istihlâf yoluyla imam tayin edilen kişi namazın bitiminde selâm vermeden kendi yerine namazın tümünü kıları birisini bırakır. imamlığa geçen şahıs selâm verince o da namazının yarım kalan kısmını tamamlar.
Abdesti bozulan imamın yerine imam olan kişi, imamın namazı nerede bıraktığını kestiremiyorsa bunu imamdan sormaya lüzum duyuyorsa imam ona işaret yoluyla namazın neresinde kaldığını anlatmaya çalışır. Eğer bu mümkün olmaz, imam konuşursa namaz bozulur ve tekrarı gerekir.
Abdesti bozulan imam, yerine birisini imam tayin etmeksizin camiden çıksa veyahut boş bir alanda kılınan namazda safları geçerek ilerlese namaz bozulmuş olur. Ancak imamın, yerine birisini bırakmadan cemaati terkettiğinde hemen cemaatten birisinin imam olması halinde eğer imam henüz camiden çıkmamış olursa yerine geçenin kıldırdığı namaz kabul olur ve tekrarı gerekmez. Cemaatin tek kişi olması halinde ise, o kişi imamın yerine geçerek namazını tamamlar.
Namazda imamın ayeti yanlış okuması halinde, bu yanlışını iki kez geri dönüş yaptığı halde gideremezse, okumuş olduğu ayetin zamm-ı sure kadar olduğuna kanaat getirirse rükûa gider, ancak bu da mümkün değilse başka bir ayet okur, bunu da beceremezse yerine birisini istihlâf yoluyla imam tayin etmesi gerekir.
Mefâil HIZLI
Naci YENGİN
Halifenin kendisinden sonra birinin halife olarak seçilmesini istemesi. "İstihlâf"ın ıstılahı manası ise, meşru halifenin, müslümanlara iyilik olsun diye, hilâfet ehliyetine hâiz olan bir kimseyi kendisinden sonra halife olarak seçmesi ve birtakım istişârelerden sonra onun halife seçilmesini istemesidir. Hz. Ebû Bekir'den sonra halife olan Hz. Ömer, istihlâf yolu ile İslâm ümmetinin başına geçmiştir. Şöyle ki; Halife Hz. Ebû Bekir, hastalığı ağırlaşınca, "aşere-i mübeşşere" yani cennetle müjdelenmiş Abdurrahman b. Avt, Osman b. Affân, Said b. Zeyd gibi sahabe başta olmak üzere, faziletli kimselerle istişare etmiş, kendisinden sonra halife olmasını arzuladığı Hz. Ömer hakkında onların müsbet görüşlerini aldıktan sonra, bir ahidnâme yazarak üstünü mühürlemiş ve kapalı olarak müslümanlara göndermiştir; içinde yazıları isme razı olup olmadıklarını sordurmuştu. Halkın razı olması üzerine İslâm'ın ikinci halifesi Hz. Ömer'e bey'at edilmeye başlanmıştı. Sağlam rivayetlere göre, Hz. Ebû Bekir, kendisinden sonraki halifenin seçimi işini önce halka bırakmış; ancak onların bir sonuç alamamaları üzerine istihlâf usulüne başvurmuştu.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde halife seçimi veya tayini ile alakalı kesin bir kayıt bulunmamakla beraber, Hulefâi Râşidin'in uygulamasına bakarak istihlâf yoluyla halifenin tayinine cevaz verilmiştir. Bu usul daha sonraları babadan oğula intikal eden veliahdlık usulüyle aynı sayılarak, Mâverdi gibi bazı âlimler tarafından bu ikinci usulün de İslâmî olduğu kabul edilmiştir. (bk. Ebu'l-Hasan el-Mâverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniye, terc. Ali Şafak, İstanbul 1976, s.11)
Ancak istihlâf ile veliahd tayini arasında bazı farklar söz konusudur. istihlâfı, mevcut halife, hayatının son anlarını yaşarken yerine getirir. Veliahd ise, halife hayatta iken, hatta bazen halife olur olmaz tayin edilir. İstihlâfta halife, ne evladını, ne de bir yakınını aday gösteremezken; veliahdlar mutlaka evlât veya bu yoksa yakın akrabadan aday gösterilir. İstihlâfta halife birtakım istişârelerden sonra ve ümmeti için en hayırlı kişiyi bulmaya çalışırken, veliahdde ne olursa olsun oğul veya akrabadır. İstihlâfta, adayın halîfelik şartlarını bünyesinde bulundurması esas alınırken, veliahdde bu şartlar aranmaz. Henüz doğmamış veya büluğa ermemiş çocuklar, hatta fasık nitelikli kişiler veliahd olarak tayin edilebilir. Bu ikisinin arasındaki son farkta şudur: İstihlâf, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in açtığı bir çığır olurken veliahdlık müessesesi, Muaviye b. Ebi Süfyan tarafından başlatılan bir bid'attir (ilk. Harun Han Şirvânî, İslâm'da Siyasi Düşünce ve İdare, terc. Kemal Kuşçu, İstanbul 1965, s. 172).
İstihlâf kelimesinin fıkıh literatüründeki ikinci anlamı ise, namaz anında abdesti bozulan imamın yerine cemaatten birisini imam tayin etmesi şeklinde ifade edilmektedir.
İmam, namaz anında iken abdesti bozulduğunda burnu kanamış veya buna benzer bir mazereti varmış izlenimi vererek cemaatten birisini mihraba çekip onu imam tayin edebilir. Namaza başlanıldığında imamlık yapmaya haiz biri istihlâf yoluyla imamlık yapabilir. Namaza başlanıldığında imamlık şartları kendisinde bulunmayan kişinin ise istihlâf yoluyla imamlık yapması caiz değildir.
Abdesti bozulan imam, yerine bırakacağı kişinin namazın tümünü cemaatle kıları birisi olmasına dikkat eder. Zorunlu olmadıkça cemaate sonradan katıları ve namazın bir kısmını kılamamış bulunan birisine imamlık verilmez. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa namazın normal rekâtlarının tamamlanmasıyla cemaate sonradan katılan, buna rağmen istihlâf yoluyla imam tayin edilen kişi namazın bitiminde selâm vermeden kendi yerine namazın tümünü kıları birisini bırakır. imamlığa geçen şahıs selâm verince o da namazının yarım kalan kısmını tamamlar.
Abdesti bozulan imamın yerine imam olan kişi, imamın namazı nerede bıraktığını kestiremiyorsa bunu imamdan sormaya lüzum duyuyorsa imam ona işaret yoluyla namazın neresinde kaldığını anlatmaya çalışır. Eğer bu mümkün olmaz, imam konuşursa namaz bozulur ve tekrarı gerekir.
Abdesti bozulan imam, yerine birisini imam tayin etmeksizin camiden çıksa veyahut boş bir alanda kılınan namazda safları geçerek ilerlese namaz bozulmuş olur. Ancak imamın, yerine birisini bırakmadan cemaati terkettiğinde hemen cemaatten birisinin imam olması halinde eğer imam henüz camiden çıkmamış olursa yerine geçenin kıldırdığı namaz kabul olur ve tekrarı gerekmez. Cemaatin tek kişi olması halinde ise, o kişi imamın yerine geçerek namazını tamamlar.
Namazda imamın ayeti yanlış okuması halinde, bu yanlışını iki kez geri dönüş yaptığı halde gideremezse, okumuş olduğu ayetin zamm-ı sure kadar olduğuna kanaat getirirse rükûa gider, ancak bu da mümkün değilse başka bir ayet okur, bunu da beceremezse yerine birisini istihlâf yoluyla imam tayin etmesi gerekir.
Mefâil HIZLI
Naci YENGİN