Bir topluluğun veya meslek mensûbunun bir lafzı sözlük manasından çıkararak başka bir manada ittifakla kullanmaları.
İftial babından mastar olan "ıstılah" sözlükte ittifak manasına gelmektedir. Istılah yerine Türkçe'de "terim" kullanıldığı gibi Arapça kaynaklarda "şer", şerîat, "mustalah" kelimeleri de kullanılmaktadır.
Bir lâfzın sözlük manası ile ıstılahî manası arasında, umumîlik-husûsîlik, ortaklık veya benzerlik vasfı bulunabilir (Butrus el-Bustânî, Dâiretü'l-maârif Beyrut 1876-1900, 111, 745). Sözlük manasıyla ıstılah manası arasında münâsebet bulunan lafızlara "menkûl"; aralarında münâsebet bulunmayan lafızlara da "mürtecel" denir (Cürcânî, et-Ta'rîfât, İstanbul 1327, s. 141, 159; Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-funûn, Kalküta 1862, 1, 583; II, 1426). "Menkûl" lâfızlarda manalar arasında bir alâka bulunmakla birlikte ilk mana terkedilmiş ve ikinci mana tercih edilmiştir. Bu manayı "salât" ve "savm" lafızlarında olduğu gibi ikinciye nakleden şeriat ise buna "şer'î menkûl" denir. Sözlükte dua anlamına gelen "salât" ile mutlak olarak tutmak anlamına gelen "savm"ı şeriat bu manalardan, kendilerine mahsus rükünleri bulunan ibadet (namaz ve oruç) manasına nakletmiştir. İlk manayı "Dâbbe" lafzında olduğu gibi ikinciye nakleden örf ise buna "örfi menkûl" denir. Bu lâfız sözlükte "yerde yürüyen her hayvan"a olmakla birlikte örf bunu; at, katır, eşek gibi dört ayaklı hayvanlara nakletmiştir. İlk manayı ikinciye nakleden ilim erbabı ise, buna "ıstılâhî hakîkat" veya "ıstılâhî menkûl" denir. Nahivcilerin yemek-içmek gibi insanlardan sadır olan hareketler için vazedilmiş olan "fiil" lafzını mazî, muzarî ve emir ifade eden özel bir manaya nakletmeleri, İslâm hukukçularının kullandıkları "fıkıh", "istihsan", "akit" vb.; kelâmcıların kullandıkları "cevher", "araz"; Nahivcilerin "ref"', "nasb" vb. gibi ilim erbabının kelimeleri bu cinstendir (Cürcânî, a.g.e, s. 18, 159; Tehânevî, a.g.e, II, 1426-1427; Ö. Nasuhi Bilmen, lstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, I, 11-12).
Mürtecel lafızlarda kelimenin, sözlük manası ile diğer mana arasında bir münasebet yoktur. "Cafer" ve "Süreyya" lafızları gibi. "Cafer" lafzı başlangıçta nehir adı olarak kullanılmakla birlikte, daha sonra şahıslar için özel isim olmuştur. Süreyya lafzı da muayyen bir yıldızın adı olmakla birlikte özel isim olarak kullanılmaktadır. Bu manalar arasında ise münasebet yoktur (Cürcânî, a.g.e s. 141; Tehânevî, a.g.e, I, 583-584; Bilmen, a.g.e, I, 21).
Çeşitli konularda yazılmış ıstılah kitapları arasında şunları sıralayabiliriz:
1. Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413), et-Ta'rîfât, İstanbul 1253, 1327; Kâhire 1283). Çeşitli ilim ve fenlere ait ıstılahlar hakkında özet bilgi veren bu eser harf sırasına göre tertip edilmiştir. İbn Kemal Paşa bu esere bir zeyl (ek) yazmıştır (Ahmed Atıyyetullah, el-Kâmûsü'l-İslâmî, Kâhire 1383/1963, I, 475).
2. Tehânevî (ö. 1158/1745), Keşşâfu lstılâhâti'l-Fünûn, Kalküta 1862 (111), Eserin telifi 1158/1745'te tamamlanmıştır. Eser kelimelerin kökü ve tarihi seyri esas alınarak tertip edilmiştir. Ayrıca İstanbul'da da 1984'te Kalküta baskısı aynen yeniden neşredilmiştir .
3. Ebü'l-Bekâ (ö. 1095/1683), el-Külliyyât, Bulak 1253; 1281.
Bu üç eser çeşitli ilimlere ait ıstılahları ele almaktadır.
Fıkıh ıstılahlarına dair:
1. Necmüddin b. Hafs en-Nesefî (ö. 538/1143), Talibetü't-talebe fi'l-ıstılâhâti'l-fıkhiyye, İstanbul 1311.
2. Kâsım el-Konevî (ö. 978/1570), Enîsü'l-Fukahâ' fi ta'rîfâtı'l-el-fâzi'l mütedâvile beyne'l-fukahâ' (nşr. Ahmed b.Abdirrezzak el-Kubeysî), Cidde 1406/1986.
3. M. Revvâs Kal'acî- Hâmid Sadık Kuneybî, Muccemü Lugati'l fukahâ' (Arapça - İngilizce), Beyrut 1 /405/1985.
4. Muhsin Câbirî Arablû, Ferheng-i lstılâhât-ı Fıkh-i İslâmî, (Farsça), Tahran 1362.
Ayrıca el-Mevsu'atü'l-fıkhiyye ile Mevsu'atü'l-fıkhi'l-İslâmî adlı fıkıh ansiklopedileri henüz tamamlanmamış olmakla birlikte fıkıh ıstılahlarını teferruatıyla açıklayan eserlerdir.
Ö. Nasuhi Bilmen'in Hukuk-ı İslâmiyye ve lstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu adlı eseri ıstılahları da açıklayan bir fıkıh kitabıdır.
Saffet KÖSE
İftial babından mastar olan "ıstılah" sözlükte ittifak manasına gelmektedir. Istılah yerine Türkçe'de "terim" kullanıldığı gibi Arapça kaynaklarda "şer", şerîat, "mustalah" kelimeleri de kullanılmaktadır.
Bir lâfzın sözlük manası ile ıstılahî manası arasında, umumîlik-husûsîlik, ortaklık veya benzerlik vasfı bulunabilir (Butrus el-Bustânî, Dâiretü'l-maârif Beyrut 1876-1900, 111, 745). Sözlük manasıyla ıstılah manası arasında münâsebet bulunan lafızlara "menkûl"; aralarında münâsebet bulunmayan lafızlara da "mürtecel" denir (Cürcânî, et-Ta'rîfât, İstanbul 1327, s. 141, 159; Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-funûn, Kalküta 1862, 1, 583; II, 1426). "Menkûl" lâfızlarda manalar arasında bir alâka bulunmakla birlikte ilk mana terkedilmiş ve ikinci mana tercih edilmiştir. Bu manayı "salât" ve "savm" lafızlarında olduğu gibi ikinciye nakleden şeriat ise buna "şer'î menkûl" denir. Sözlükte dua anlamına gelen "salât" ile mutlak olarak tutmak anlamına gelen "savm"ı şeriat bu manalardan, kendilerine mahsus rükünleri bulunan ibadet (namaz ve oruç) manasına nakletmiştir. İlk manayı "Dâbbe" lafzında olduğu gibi ikinciye nakleden örf ise buna "örfi menkûl" denir. Bu lâfız sözlükte "yerde yürüyen her hayvan"a olmakla birlikte örf bunu; at, katır, eşek gibi dört ayaklı hayvanlara nakletmiştir. İlk manayı ikinciye nakleden ilim erbabı ise, buna "ıstılâhî hakîkat" veya "ıstılâhî menkûl" denir. Nahivcilerin yemek-içmek gibi insanlardan sadır olan hareketler için vazedilmiş olan "fiil" lafzını mazî, muzarî ve emir ifade eden özel bir manaya nakletmeleri, İslâm hukukçularının kullandıkları "fıkıh", "istihsan", "akit" vb.; kelâmcıların kullandıkları "cevher", "araz"; Nahivcilerin "ref"', "nasb" vb. gibi ilim erbabının kelimeleri bu cinstendir (Cürcânî, a.g.e, s. 18, 159; Tehânevî, a.g.e, II, 1426-1427; Ö. Nasuhi Bilmen, lstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, I, 11-12).
Mürtecel lafızlarda kelimenin, sözlük manası ile diğer mana arasında bir münasebet yoktur. "Cafer" ve "Süreyya" lafızları gibi. "Cafer" lafzı başlangıçta nehir adı olarak kullanılmakla birlikte, daha sonra şahıslar için özel isim olmuştur. Süreyya lafzı da muayyen bir yıldızın adı olmakla birlikte özel isim olarak kullanılmaktadır. Bu manalar arasında ise münasebet yoktur (Cürcânî, a.g.e s. 141; Tehânevî, a.g.e, I, 583-584; Bilmen, a.g.e, I, 21).
Çeşitli konularda yazılmış ıstılah kitapları arasında şunları sıralayabiliriz:
1. Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413), et-Ta'rîfât, İstanbul 1253, 1327; Kâhire 1283). Çeşitli ilim ve fenlere ait ıstılahlar hakkında özet bilgi veren bu eser harf sırasına göre tertip edilmiştir. İbn Kemal Paşa bu esere bir zeyl (ek) yazmıştır (Ahmed Atıyyetullah, el-Kâmûsü'l-İslâmî, Kâhire 1383/1963, I, 475).
2. Tehânevî (ö. 1158/1745), Keşşâfu lstılâhâti'l-Fünûn, Kalküta 1862 (111), Eserin telifi 1158/1745'te tamamlanmıştır. Eser kelimelerin kökü ve tarihi seyri esas alınarak tertip edilmiştir. Ayrıca İstanbul'da da 1984'te Kalküta baskısı aynen yeniden neşredilmiştir .
3. Ebü'l-Bekâ (ö. 1095/1683), el-Külliyyât, Bulak 1253; 1281.
Bu üç eser çeşitli ilimlere ait ıstılahları ele almaktadır.
Fıkıh ıstılahlarına dair:
1. Necmüddin b. Hafs en-Nesefî (ö. 538/1143), Talibetü't-talebe fi'l-ıstılâhâti'l-fıkhiyye, İstanbul 1311.
2. Kâsım el-Konevî (ö. 978/1570), Enîsü'l-Fukahâ' fi ta'rîfâtı'l-el-fâzi'l mütedâvile beyne'l-fukahâ' (nşr. Ahmed b.Abdirrezzak el-Kubeysî), Cidde 1406/1986.
3. M. Revvâs Kal'acî- Hâmid Sadık Kuneybî, Muccemü Lugati'l fukahâ' (Arapça - İngilizce), Beyrut 1 /405/1985.
4. Muhsin Câbirî Arablû, Ferheng-i lstılâhât-ı Fıkh-i İslâmî, (Farsça), Tahran 1362.
Ayrıca el-Mevsu'atü'l-fıkhiyye ile Mevsu'atü'l-fıkhi'l-İslâmî adlı fıkıh ansiklopedileri henüz tamamlanmamış olmakla birlikte fıkıh ıstılahlarını teferruatıyla açıklayan eserlerdir.
Ö. Nasuhi Bilmen'in Hukuk-ı İslâmiyye ve lstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu adlı eseri ıstılahları da açıklayan bir fıkıh kitabıdır.
Saffet KÖSE