Istişhâd

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Şahit gösterme, şahitliğine başvurma, delil sayma, bir iddianın ispatı için delil ileri sürme. Şehit olma anlamında da kullanılır. "İstişhad için beni de celbettiler" sözünde şahid gösterme anlamında; "Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da İstişhadı" sözünde de şehit olma anlamında kullanılmıştır.

Bir terim olarak "istişhâd", çeşitli ilimlere göre muhtelif şekillerde tanımlanmıştır. Said el-Efganî, istişhâdı; "Arapça'da bir kelime veya cümlenin kullanılış ve okunuşunun sıhhatini, bir kaidenin doğruluğunu, hafızası sağlam, konuşması fasih olan bir araptan sağlam senetle gelen, naklî bir delille ispat etmektir" şeklinde tanımlamıştır (bk. Cevherî, es-Sıhah; İbn Manzur, Lisânü'l-Arab; Mütercim Asim, Kamus tercemesi, "istişhad" rnaddeleri.).

Görüldüğü gibi istişhâd kelimesinin sözlük anlamı ile terim anlamı birbirine çok yakın olup, ilk devirlerden günümüze kadar aynı anlamı korumuştur. Çünkü farklı devirlerde yaşayan ibn Kuteybe (681, '1282), İbn Hişam (761/1360), es-Seâlibî (429/1037), İbnu'l-Enbârî (577/1181) ve İbn Hallikân (681/1282) gibi müellifler bu kelimeyi, yukarıda tarifi geçen ve kısaca "şahit getirmek" tabiriyle karşılanabilecek olan anlamda kullanmışlardı. Bir kaidenin veya bir kullanılışın sıhhatını, şartlarını taşıyan naklî bir delille ispat etmek anlamında kullanılan istişhâd kelimesi yerine bazen, aralarında küçük bir fark bulunan "ihticâc" ve "istidlâl"kelimeleri de kullanılmıştır. Ebu Hilâl el-Askerî (ö. 395/1005) istişhâdı; "Bir ifadeden sonra onu kuvvetlendirmek üzere bir başka ifadenin getirilmesidir-' şeklinde tanımlarken; Abdulganî en-Nablusî (ö. 1143/1730) bir edebî sanat olarak istişhâd'ı, "Şairin şiir düzenlerken ismini veya lakabını, kulağa hoş gelen ve ruhu okşayan bir uslubla söylemesidir" şeklinde tanımlar. Görüldüğü gibi, istişhâd'ın gramerdeki tarifiyle edebiyattaki tarifi farklılık arzetmekte ve hatta aralarında hiç bir benzerlik bulunmadığı ilk bakışta farkedilmektedir.

Kendilerinde istişhâda ihtiyaç duyuları ilimler, edebî ilimlerdir. Bunlar da sarf, nahiv, lügat, bedi', beyân, meânî gibi ilimler olup; ilk üçünde ancak hicrii ikinci asrın ortalarına kadar geçen zaman içinde yaşamış bulunan şâirlerin ve fasih arapların sözleriyle istişhâdın caiz olmasına karşılık, son üçünde böyle bir şart aranmamaktadır.

Dil bilginleri, Arap sözüyle istişhâd için bazı esaslar koymuşlar; gerek sarf, gerek nahiv ve gerekse lugat çalışmalarında bu esaslara bağlı kalmaya ve istişhâd ederken bu esasları gözönüne almaya çalışmışlardır. Ne var ki, bu prensipler, yüzde yüz uygulanmamış; çoğunlukla uygulanan kaideler olarak muamele görmüşlerdir. Söz konusu bu kaidelerin en meşhurlar şunlardır:

a) İşitilen söz ya düzenli (muttarid), ya da az kullanılır (saz) olur.

b) Kendisinden rivayet edilen bir Arap için, adalet şartı aranmayıp, ancak bu şart, ondan rivayette bulunan Arap olmayan ravide aranır.

c) Fasih bir Arabın tek başına naklettiği bir söz, konuşanları olup gitmiş olan eski dilden işitilen bir söz olması ihtimaliyle kabul edilip, onunla istişhâd yoluna gidilir.

d) Lehçeler çeşitli olmalarına rağmen hepsi huccettir.

e) Lügat ve sarf-nahivde ve yenilerin sözleriyle istişhâd'ín caiz olmadığında icma vardır.

f) Söyleyeni bilinmeyen bir sözle de istişhad olmaz.

Kur'an, Arap kelâmında mevcut bütün üslûp ve tarzları ihtiva ettiği, naklî yazı ve telaffuz olarak tevatüre dayandığı, kısaca fasih Arapçayı en üstün şekliyle muhafaza ettiği için, bütün bilginler tarafından istişhâda birinci derecede lâyık görülmüştür. Bununla beraber bazen, Kur'an'da vârid olan bir husus, ancak şaz kabilinden bir kaidenin şahidi olarak muamele görmüştür. Halbuki câhiliye devrine ait şiir ve nesirden intikal eden az bir şen olup, bütün Arap dilini temsil edemez. Bu bakımdan ibnu's-Sarrâc ve el-Ahfeş'ın yaptığı gibi, Kur'an'da varid olan bir hususu şaz kabul etmeyip kıyasa esas ittihaz ederek onunla istişhâd edilmelidir.

Bir çok ilim dalında Kur'an'la istişhâd'ın birinci planda olduğu âlimlerce kabul edilmiştir. Kur'an'la istişhâd konusunda yeni araştırıcılardan Mehdî el Mahzûmî, el-Halil b. Ahmed hakkında yaptığı bir araştırmada; "dilcilerin, çalışmalarında müracaat ettikleri kaynaklar arasında Kur'an'ın ilk sırayı aldığını" ve Said el-Efgânî de "Kur'ân'ın mütevâtir, ahad ve şâz bütün kıraatlarının Arapça'da hüccet ve delil olduğunu" bildirmektedir (bk., Mehdî el-Mahzûmî, el-Halil b. Ahmed ve Hayatuhu, 79).

Hadiste istişhâd meselesine gelince, bu konuda âlimler farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Özet olarak şunlar söylenebilir. Âlimler, ilk asırlarda tedvin edilmiş olan kitaplardan nakledilen hadislerin rivayetleri muhtelif de olsa, bu gibi hadislerin lafızlarıyla istişhad'ın caiz olduğu görüşündedirler. Ancak bundan şaz bir rivayetle gelen veya muhaddislerde birinin reddedilmeyecek şekilde galat veya tashifine (kelimenin nokta ve harf hatası) dikkat çektiği lafızları istisna ederler. dilcilerin çoğunluğuyla lugatçıların büyük bir kısmı, hadiste varid olan lafızlarla istişhâd etmiş olmaları, bu görüşün tercihini desteklemektedir.

İstişhad'ın şehid olma anlamı için bk. şehadet.

Ahmet YAŞAR
 
Üst