Aslında o kadar çok duyguya sahibiz ki ?
Say desek sayamayacağımız kadar..!
İsterseniz bu yazıyı okumadan aklınızdan geçen duyguları, parmak hesabı bir tutun bakalım kaç tanesi gelecek aklınıza?
Toparlayabildiklerim ya da en çok kullandıklarımızı hatırlayalım önce…
Nefret, sevgi, üzüntü, sevinç, pişmanlık,
hüzün, özlem, mutluluk, tutku , keder,
kıskançlık, telaş, aşk, ihtiras, huzur,
kaygı, dehşet, güven, hayranlık, acıma,
şefkat, bağışlama, hoşgörü, kızgınlık, benlik,
hırs, utanma, alınma, hor görme, küsme….
Uzatmaya gerek yok ama sanırım iyice irdelendiğinde 100 den fazla çıkacaktır bu duygular.
Peki; biz en çok neleri kullanırız?
Bayram, seyran mesajlarını hatırlayın
“Sağlık, mutluluk, huzur”
Sağlık dediğimizde direk ne gelir aklımıza;
“Ruhen, bedenen ve beyin olarak sağlık”
Sağlıksız bir insanın mutlu-huzurlu olabilmesi mümkün müdür?
Sağlığın yerinde ama mutlu değilsen bir anlamı var mıdır?
Sağlıklısın, mutlusun ama ortam itibariyle huzursuzsan peki?
Demek ki bu üç duygu insan hayatında başrolleri oynuyor.
Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir insanın başka hangi duyguya ölesiye istek ve ihtiyacı olur ki?
O zaman şöyle bakalım…
Eğer ki sağlığın yerindeyse; hastanelerde sayısız derdin içinde boğuşan insanları düşünerek mutlu olmayı dene ve bu durumdan huzursuzluk çıkaracağına amansız bir derde düşmüş insanın huzursuzluğunu, kendi huzursuzluğunla sına…
Niye “her şeyin başı sağlık” desin ki yoksa eskiler?
Yok eğer ben zaten hastanedeyim diyorsan da;
Öncelikle hastanede olduğuna, senin sağlığın için çalışan doktor ve hemşirelerin olduğuna, senin sağlığın için kaygılanan çevrende insanların olduğuna ve Dünya’nın dört bir tarafında hasta olan ama hastaneye gidemeyen, doktor bulamayan, ilacı olmayan nice insanları düşün…
Hep bizden daha iyilere bakarak yaşarsak; mutsuz ve huzursuz oluruz
Hep bizden daha kötülere bakarsak yaşarsak da hem mutlu hem de huzurlu oluruz…
Unutma ki her şey senin bakışlarında gizli yani senin hayata nereden baktığınla…
Bunun da karşılığı iyimserlik veya kötümserlik.
Seçim senin, duygu senin, hayat senin…
B. Gökçe