Nesrin Çaylı
“Adı belirsiz duruma gelmelisin. Görünmez. Namazın kendisi olmalısın. İnsan olarak kendine kıvrılmaktan, yüzünü kendine çevirmekten vazgeçmelisin.”
Ian Dallas, Gariplerin Kitabı’nda namazı böyle tanımlıyor.
Geçtiğimiz Pazar günü Namaz Gönüllüleri Platformunun “Kur’an ve Namaz ile Diriliş”istişaresinden çıktığımdan bu güne; Dallas’ın yıllar öncesinde okuduğum kitabında ki bu tanım zihnimde dolanıp duruyordu. Yanlış hatırlama ihtimalim bile yüksekti. Kütüphanemin ücra bir köşesinde tam da adına yakışır bir gariplikle yeni kitapların arkasına saklanmış halde buldum “Gariplerin Kitabı”nı. Zihnime harfiyen kazındığını fark ettiğime sevinmekle birlikte barındırdığı anlamın üzerimde ki etkisini teyit etme ihtiyacını ise elzem buldum.
Adı belirsizleşmek.
Bu duruma gelebilmek…
Adımdan arındığımda, bana seslenenlerden arınabiliyor muydum?
Eşimden, dostumdan, öğrencilerimden, komşularımdan arınabiliyor muydum? “Rabbimi ve Resulümü onlardan çok sevebiliyor, yüzümü onlara dönmekten daha çok kıbleye döndürebiliyor muydum?
Ta ki dua vaktine kadar onlarsızlaşa biliyor muydum?
Görünmez olmak.
Dünyadan sıyrılmak. Ellerimi tekbir için kaldırıp, niyet alırken, avuçlarım kıbleye dönükken, elimin tersi ile dünyayı bedenimden, zihnimden, nefsimden silip ata biliyor muydum? Görünürlülüğüm dünyaya ilişkin ise, görünmezliğimle ukbanın saadetine göz koyabiliyor muydum?
Ah namazın kendisi olabiliyor muydum?
Dünyaya dair kendi kaygılarımdan, umduklarımdan, korktuklarımdan azat olabiliyor muydum?
Her vakit okunan ezan ile tazeden davetiye alarak, en yüce makama vardığımda, layıkıyla şükrümü eda edebiliyor muydum? Yoksa yazarında dediği gibi ben de kendine kıvrılanlardan mıydım?
Yüzümü kendimden çevirmek nasıl olacaktı? Kendi bedenim, kendi nefsim, kendi zihnim ve kendi dilimle niyetlenip kıbleye dönmüşken kendimden yüzümü nasıl çevirebilirdim?
Bu sorular anahtar sorularımdı ve bulduğum cevapların bir kısmı beni umutlandırırken bir kısmı korkulara saldı?
***
Cemil Tokpınar ve Ahmet Bulut’un sunumlarıyla başlayan, ilim ve fikir adamlarının konuşmacı olarak katıldığı Namaz Gönüllüleri Platformu sonrasında işte böylesi bir iç hasbihal yaşadım.
Cemil Tokpınar, esefi sesine yansımış bir halde şöyle diyordu; “Türkiye’de her yıl, yüzlerce, dünyada ise binlerce kişi namazsız ölüyor. Kaygımız büyük. Bu yüzden ne kadar çok kişiye sesimizi duyurabilirsek, bu oluşum görevini o kadar iyi yapmış olacak.”
NGP Oluşumu sadece namaz kılmayanları davet etmekle kalmıyor, kılanları da layığı ile kılmaya davet etmeyi hedefliyordu. Kim bilir belki de onlardan biri bendim ve bu yüzdendir Dallas’ın tanımı bir burgu gibi dönüp durdu beynimde günlerce.
Platform sözcüsü Abdullah Yıldız “İnanıyoruz ki ümmetin yeniden dirilişi; Kur'an-ı Kerim'i gereğince okuyup anlaması ve onun şaşmaz ilkelerine ve 'Yaşayan Kur'an' olan Resul-ü Ekrem'in sünnetine sıkı sıkıya sarılıp, namazın ikamesi başta olmak üzere vahyi, bir hayat tarzı haline getirmesiyle gerçekleşecektir.''
Abdullah Yıldız’ın üzerinde durduğu “namazın ikame edilmesi” mevzuunu bir çözebilsek ne çok şey çözülmüş olacaktır.
Enaniyetten arınmış, hoyratlıktan sıyrılmış, sevgi ve şefkate bürünmüş olarak bakacağızdır birbirimizin yüzüne. Ve o vakit kaygılarımız küçüldüğünden, hırslarımız ufalandığından, şükrümüz çoğaldığından, her birimizin etrafına bir huzur huzmesi yansıyacaktır.
“Onda var bende de olsun” hastalığının sari biçimde mütedeyyin camia arasına sıçradığı şu demlerde “Benim yok ama onun olsun” diyenlerden olmanın yolculuğuna çıkılmış olacaktır.
Çünkü namaz, modern hayatın zehri ile beslenmeye teşne egolarımızın ıslah olacağı, manevi bir okyanus içinde kulaç atarken zerre olduğunun idrakine varacağı yolculuğun çıkış noktasıdır. İrfan ve hikmete varılacak yolculuğa çıkabilmek içinnefislerimizin namaz mektebinde temiz bir tedrisata tabi olmaya ihtiyacı vardır. Aksi takdirde edinilen doğru bilgi dahi zehir saçan, zulme vesile olan bir araçtan başka bir şey olmayacaktır. Eylenilen ilim ve varılan bilim hem ferdi hem toplumsal huzuru alt üst eden bir araç haline gelecektir.
İşte bu yüzden Namaz Gönüllüleri Platformunun daha çok kişiye ulaşmaya çalışma çabaları, aslında dünya ve ahiret saadetinin cümle kapısını tüm insanlığa açmak isteğinden kaynaklanıyordu.
Sadece iki il hariç karış karış Türkiye’yi namaza davet etmek için dolaşan Namaz Gönüllülerinin yüzlerinde gördüğüm ifade adeta, dünyanın zahmetine ve ukbanın rahmetine talip olmanın ihlâslı haliydi. Telaş içinde koşturuyor, davetlileri maddi manevi ağırlamak için çırpınıyorlardı.
Namaz Gönüllüleri Platformunun istişaresinde, onca emek ile dünya da ne çok menfaat temin edeceklerken, onların ecre, sevaba vesile olmaya teşne hallerini gördüm, duydum. Her geçen gün çirkinleşen dünyayı güzelleştirmek için bir araya gelmiş bu güzel insanların, gayretlerindeki güzelliği izledim.
Rabbim onlardan razı olsun.
***
http://www.haberayna.com/Yazarlar-Kendine-Kivrilmak-_32002.html
“Adı belirsiz duruma gelmelisin. Görünmez. Namazın kendisi olmalısın. İnsan olarak kendine kıvrılmaktan, yüzünü kendine çevirmekten vazgeçmelisin.”
Ian Dallas, Gariplerin Kitabı’nda namazı böyle tanımlıyor.
Geçtiğimiz Pazar günü Namaz Gönüllüleri Platformunun “Kur’an ve Namaz ile Diriliş”istişaresinden çıktığımdan bu güne; Dallas’ın yıllar öncesinde okuduğum kitabında ki bu tanım zihnimde dolanıp duruyordu. Yanlış hatırlama ihtimalim bile yüksekti. Kütüphanemin ücra bir köşesinde tam da adına yakışır bir gariplikle yeni kitapların arkasına saklanmış halde buldum “Gariplerin Kitabı”nı. Zihnime harfiyen kazındığını fark ettiğime sevinmekle birlikte barındırdığı anlamın üzerimde ki etkisini teyit etme ihtiyacını ise elzem buldum.
Adı belirsizleşmek.
Bu duruma gelebilmek…
Adımdan arındığımda, bana seslenenlerden arınabiliyor muydum?
Eşimden, dostumdan, öğrencilerimden, komşularımdan arınabiliyor muydum? “Rabbimi ve Resulümü onlardan çok sevebiliyor, yüzümü onlara dönmekten daha çok kıbleye döndürebiliyor muydum?
Ta ki dua vaktine kadar onlarsızlaşa biliyor muydum?
Görünmez olmak.
Dünyadan sıyrılmak. Ellerimi tekbir için kaldırıp, niyet alırken, avuçlarım kıbleye dönükken, elimin tersi ile dünyayı bedenimden, zihnimden, nefsimden silip ata biliyor muydum? Görünürlülüğüm dünyaya ilişkin ise, görünmezliğimle ukbanın saadetine göz koyabiliyor muydum?
Ah namazın kendisi olabiliyor muydum?
Dünyaya dair kendi kaygılarımdan, umduklarımdan, korktuklarımdan azat olabiliyor muydum?
Her vakit okunan ezan ile tazeden davetiye alarak, en yüce makama vardığımda, layıkıyla şükrümü eda edebiliyor muydum? Yoksa yazarında dediği gibi ben de kendine kıvrılanlardan mıydım?
Yüzümü kendimden çevirmek nasıl olacaktı? Kendi bedenim, kendi nefsim, kendi zihnim ve kendi dilimle niyetlenip kıbleye dönmüşken kendimden yüzümü nasıl çevirebilirdim?
Bu sorular anahtar sorularımdı ve bulduğum cevapların bir kısmı beni umutlandırırken bir kısmı korkulara saldı?
***
Cemil Tokpınar ve Ahmet Bulut’un sunumlarıyla başlayan, ilim ve fikir adamlarının konuşmacı olarak katıldığı Namaz Gönüllüleri Platformu sonrasında işte böylesi bir iç hasbihal yaşadım.
Cemil Tokpınar, esefi sesine yansımış bir halde şöyle diyordu; “Türkiye’de her yıl, yüzlerce, dünyada ise binlerce kişi namazsız ölüyor. Kaygımız büyük. Bu yüzden ne kadar çok kişiye sesimizi duyurabilirsek, bu oluşum görevini o kadar iyi yapmış olacak.”
NGP Oluşumu sadece namaz kılmayanları davet etmekle kalmıyor, kılanları da layığı ile kılmaya davet etmeyi hedefliyordu. Kim bilir belki de onlardan biri bendim ve bu yüzdendir Dallas’ın tanımı bir burgu gibi dönüp durdu beynimde günlerce.
Platform sözcüsü Abdullah Yıldız “İnanıyoruz ki ümmetin yeniden dirilişi; Kur'an-ı Kerim'i gereğince okuyup anlaması ve onun şaşmaz ilkelerine ve 'Yaşayan Kur'an' olan Resul-ü Ekrem'in sünnetine sıkı sıkıya sarılıp, namazın ikamesi başta olmak üzere vahyi, bir hayat tarzı haline getirmesiyle gerçekleşecektir.''
Abdullah Yıldız’ın üzerinde durduğu “namazın ikame edilmesi” mevzuunu bir çözebilsek ne çok şey çözülmüş olacaktır.
Enaniyetten arınmış, hoyratlıktan sıyrılmış, sevgi ve şefkate bürünmüş olarak bakacağızdır birbirimizin yüzüne. Ve o vakit kaygılarımız küçüldüğünden, hırslarımız ufalandığından, şükrümüz çoğaldığından, her birimizin etrafına bir huzur huzmesi yansıyacaktır.
“Onda var bende de olsun” hastalığının sari biçimde mütedeyyin camia arasına sıçradığı şu demlerde “Benim yok ama onun olsun” diyenlerden olmanın yolculuğuna çıkılmış olacaktır.
Çünkü namaz, modern hayatın zehri ile beslenmeye teşne egolarımızın ıslah olacağı, manevi bir okyanus içinde kulaç atarken zerre olduğunun idrakine varacağı yolculuğun çıkış noktasıdır. İrfan ve hikmete varılacak yolculuğa çıkabilmek içinnefislerimizin namaz mektebinde temiz bir tedrisata tabi olmaya ihtiyacı vardır. Aksi takdirde edinilen doğru bilgi dahi zehir saçan, zulme vesile olan bir araçtan başka bir şey olmayacaktır. Eylenilen ilim ve varılan bilim hem ferdi hem toplumsal huzuru alt üst eden bir araç haline gelecektir.
İşte bu yüzden Namaz Gönüllüleri Platformunun daha çok kişiye ulaşmaya çalışma çabaları, aslında dünya ve ahiret saadetinin cümle kapısını tüm insanlığa açmak isteğinden kaynaklanıyordu.
Sadece iki il hariç karış karış Türkiye’yi namaza davet etmek için dolaşan Namaz Gönüllülerinin yüzlerinde gördüğüm ifade adeta, dünyanın zahmetine ve ukbanın rahmetine talip olmanın ihlâslı haliydi. Telaş içinde koşturuyor, davetlileri maddi manevi ağırlamak için çırpınıyorlardı.
Namaz Gönüllüleri Platformunun istişaresinde, onca emek ile dünya da ne çok menfaat temin edeceklerken, onların ecre, sevaba vesile olmaya teşne hallerini gördüm, duydum. Her geçen gün çirkinleşen dünyayı güzelleştirmek için bir araya gelmiş bu güzel insanların, gayretlerindeki güzelliği izledim.
Rabbim onlardan razı olsun.
***
http://www.haberayna.com/Yazarlar-Kendine-Kivrilmak-_32002.html