Örtünmeyi Emreden Âyetler
Kadın Giysisi
Kadının ilk evi olan giysi dış etkilerden ve bakışlardan koruduğu gibi kültür farklılığını yansıttığı ve tanıtıcı nitelik taşıdığı için İslâm Dini, kendisine inananlar için bağımsız ve özgün kimlik inşası amacıyla giyimle ilgili ölçüler koymuştur.
Şartlarını Taşıyan Giyim İbadettir
Giyim konusu işlenirken belirlenmesi gereken ilk konu onun bir ibadet görevi olduğu gerçeğidir.
İbadet Allah'ın ve Peygamberi Hz. Muhammed'in emirleri ve yasaklarına itaat emektir. İnsan, ibadetiyle dünya hayatını anlamlandıracak ve Cennet'lere kavuşacaktır.
Giysi ile ilgili emiler ve yasaklar, Kur'ân'la bildirilen ve Hz. Muhammed tarafından açıklanan yasalar olduğu için, bu yasaların gereğini yapmak ibadettir. Bu sebeple giyimle alakalı olarak bilinmesi gereken ve uygulamayı vicdan zevki haline getirecek temel konu budur.
Giysinin Amacı
-En doğrusunu Allah bilir- Giysi ile ilgili ilahi buyrukların amacı, insanı bilinçlendirmektir; Allah'ın rûhu, malları ve toplumsal hayatı yanı sıra bedeni üzerinde de egemen olduğu bilincine erdirmektir. Bu ana sebebe bağlı olarak içgüdüleri aklın ve ilâhi kuralların denetimine almaktır/aldırmaktır. İlişkileri cinsiyet üzerinden değil kişilik üzerinden kurmaktır/kurdurmaktır. Toplumsal hayatın çekirdeği ve İslâmî düzenin ana kurumu kılınan aile hayatına yönlendirmektir. Sağlığı ve estetiği korumaktır. İlâhi irade gereği yasaklanan zinadan ve zinaya götürücü işlerden sakındırmaktır.
Giyimin Maddi Şartları
Giyimin maddî şartlarını, giysinin Kur'ân ve Sünnet buyruklarına göre başı ve vücudu örtecek şekilde sık dokulu ve geniş, giyinenin cinsiyetine uygun, helal kılınan maddelerden yapılı, sadeliği içinde güzel, bâtıl din ve ideoloji mensuplarının giysilerine aykırı olması şeklinde özetleyebiliriz. Bunlardan ilki kadın ve erkekte faklılık gösterirse de, diğerleri müşterektir.
A- Kadın Giysi ile İlgi Kur'ânî Buyruklar
a- Kur'ân-ı Kerîm'de kadın giyimini konu edinen ikisi temel olmak üzere üç âyet vardır. Bunlardan ilk indirileni, Ahzab Sûresi'nin 59. âyetidir Biz de bu âyetten başlayacağız.
Bu âyette Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
"Ey Peygamberim! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadılarına söyle/emret. Cilbab'larını baştan aşağı sarkıtarak örtünsünler. Böylesi örtünmeleri (ahlâki çizgide yaşayan erdemli kadınlar olarak) tanınmalarına (bakışla, sözle ve elle) incitilmemelerine daha uygundur. Allah çokça bağışlayan ve pek çok merhamet edendir."
Kadının örtünmesi ile ilgili bu ilk emir, ikinci emir olan Nûr Sûresi'nin 31.âyeti gibi Peygamberimiz aracılığıyla verilmektedir.
Bu emirlerin Peygamber devlet başkanı olan Peygamberimiz aracığıyla verilmesi, Kıyamet Günü'ne kadar İslâm'ı teblîğ ve uygulama konumunda olacak bütün ilim adamları, yöneticileri ve velîleri görevlendirmek içindir. Çünkü örtünme yalnız kadınları değil, Toplum Ahlâkı'nı oluşturup yaşatmak ve korumak konumunda olan kadın erkek tüm ergenlerin yükümlülüğüdür.
Âyette geçen Celâbîb kelimesi Cilbab'ın çoğuludur. Cilbab, sözlükte baş örtüsü, büyükçe baş örtüsü, boğaz çukurundan aşağıya doğru salınan giysi, vücudu bütünüyle örten örtü manalarına gelir.
Cilbab emri, baş örtüsü takan, ama gerdanlarını, göğüs çatallarını açıkta bırakan, ayaklarına halhal takınan ve bu şekilde Mescid-i Nebî'de cemaat namazlarına katılan mümin kadınlara verilmiştir. Ama cilbab emriyle nerelerin açıkta bırakılabileceği, kimlere karşı örtünme ile yükümlü olunmayacağı ve şeklî bir örtünme ile yetinilip yetinilemeyeceği, bir diğer anlatımla süs vasfını taşıyan giysi ve aksesuarların kullanılıp kullanılamayacağı açıklanmamıştır. Değinilen ayrıntılar açıklanmamakla birlikte açıkta bırakılan organların kapatılması gereği öğrenilmiştir. Bu ayrıntılar daha sonra indirilen Nûr sûresinin 31. âyetiyle açıklığa kavuşturulmuştur.
b- Kadın giyimi ilgili ikinci âyet Nûr Suresi'nin 31. âyetidir.
Bu âyette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Mü'min kadınlara söyle! Onlar da gözlerini cinsel amaçlı şehvetli bakışlardan çevirsinler. Cinsel organlarını (dıştan görülür olmaktan; zinaya aracı kılmaktan) korusunlar. Yalnızca taiî olarak kendiliğinden görüneni dışında ki zînetlerini açığa vurmasınlar. Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar. Zînetlerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından erkek kardeşlerinden erkek kardeşlerinin veya kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar. (Yürürken)gizledikleri zînetlerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar. Siz ey mü'minler! Hepiniz topluca günahlarınızdan dönüp Allah'a yönelin ki, kurtuluşa/esenliğe erişesiniz."
Âyet, Ahzab sûresinin 59.âyetinde olduğu gibi ‘Ey Peygamber!" hitabı ile değil,"Söyle" emri ile başlamaktadır. Böyle olmakla birlikte ilk muhatap Peygamberimizdir ve muhatap olma konumundaki bilgilendirici, uyarıcı ve yönlendirici bütün yükümlülerdir.
"Mü'min kadınlara söyle!" buyrulduğu için ilâhi emrin kendilerine iletileceği kadınlar da iman eden kadınlardır. Mü'min olmayan kadınlara bu gibi emirler verilemez. Örtünme gibi emirlerin gereğini üstlenebilecekler; bilinçli olarak böylesi bir erdemle yükselebilecekler ancak inananlar olabilir.
Âyetin ana buyruğu, belirlenen şartlar içinde kadınların Zînet'lerini açığa vurmamasıdır. Anahtar kavram Zînet sözcüğüdür.
Zînet sözcüğünün taşıdığı "güzel nesne" anlamı, bu anlamın Kurânda kullanılmış olması, âyetin bütünü, Hz. Peygamber dönemi uygulaması ve de İslâm alimleri arası genel kabul zînetin vücut anlamına geldiğini doğrulamaktadır. O halde âyetin zinetle ile ilgili bölümünün manası şöyle olur:
"...Tabîi olarak kendiliğinden görüneni dışında vücutlarını açığa vurmasınlar..."
Bu şekliyle âyet, bütün kadınların güzel konumunda olduklarına işaret etmektedir.
Kadın vücudunun kendiliğinden görünen kısmı neresidir?
"Tabîi olarak kendiliğinden görünen vücut organlarının yüz, dirseklerin yarısına kadar eller ve topuktan bir karış yukarısına kadar ayaklar olabileceği," Kur'ân'ın işaretleriyle ve -Allah şanını artırsın- Peygamberimizin onaylarıyla da doğrulanmıştır.
Mü'min erkeklere verilen cinsel arzulu bakışlardan korunulması ile ilgili Kur'ânî emir, Rabbimizin kadınlarla biatlaşması/sözleşmesi için Peygamberimize yüklediği görev, Hz.Mûsa'nın daha sonra eşi ve baldızı olacak kadınlarla konuşması yüzün kendiliğinden görünür kabul edilebileceğinin Kur'ânî işaretleridir.
Sevgili Peygamberimizin, şeffaf bir elbise giyinik olduğu halde yanına gelen baldızı Esma'ya arkasını dönüp sarığından bir parça kesip vererek ergin kadınların yüz ve eller dışındaki vücut organlarını örtmeleri gereğini vurgulaması; yüz bini aşkın mü'minler topluluğu ile yaptığı Veda Haccı'nda ihramlı kadınların yüzlerini örtmesini yasaklaması argümanlarımızdır. Veda haclarında kendisine soru yönelten genç kadınla bakışan terikesindeki amcası oğlu Fazl'ın yüzünü elleriyle bizzat çevirirken, kadına yüzünü örtmesine ilişkin bir emir vermemesi de delilimizdir.2
Peygamberimizin "Allah'a ve Ahiret günü'ne inanan kadın, ellerini ancak dirseklerin yarısına kadar açabilir." diyerek bizzat göstermesi, kızı Fatıma'ya yönelik beyanlarında topuklardan dize doğru bir karış yukarısına kadar açılabileceğine onay vermesi ve bu onayını, eşi Ümmü Seleme annemizin sorusuna verdiği cevapta dile getirmesi, özetlediğimiz genel kabulü doğrulamaktadır.
Saçlar Görünebilir mi?
Görünemeyeceğini âyet göstermektedir. Açıklayalım.
Hz. İbrahim'in teblîğ izlerinin görülebildiği Mekke ve Medine toplumları geleneğinde saçların örtülmesi, asalet nişanı olarak varlığını sürdürüyordu. Ancak büyük çoğunluk örttükleri başörtülerini arkalarına salarak boyun ve gerdanı açıkta bırakıyor, bir diğer anlatımla yaka yırtmaçlarını geniş tutarak göğüslerini sakınmıyordu. Dönemimizde de modalaştırılan bu cahiliye geleneğini yıkmak ve yapılması gerekeni belirlemek için Rabbimiz âyetin devamında şöyle buyurdu:
"...Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar..."
Burada anahtar kelime "hımar"ın çoğulu "humur"dur. Hımar soyut örtü değil, baş örtüsüdür. Alkollü içki anlamında ki Hamr da ay köktendir. Hamr aklı, hımar başı örter. Ancak hımar kendisiyle boyun ve yaka yırtmaçlarının örtülerek göğüs bölgesinin kapatılabileceği büyükce baş örtüsüdür. Cilbab bunun daha büyüğüdür. Allahın kullanılmasını istediği hımar'dır.Yani baş örtüsüdür. Pek tabîi olarak hımar önce görevini yaparak saçlarla birlikte başı örtecektir. Peygamberimizin denetimindeki uygulama da böyle olmuştur.
Hz. Aişe annemiz Hımarın/baş örtüsünün kullanımı ile ilgili ilâhi emrin verildiği gece Medine'de bir devrim yaşandığını şöyle anlatıyor:
Allah'a yemin ederim ki Allah'ın Kitabı'na iman ve onu doğrulama yönünden Ensar'ın kadınlarından daha bilinçlilerini görmedim. Erkekler, Allah'ın kadınlarla ilgili olarak indirdiği örtünme ile ilgili âyeti,evlerine gelerek eşleri,kızları,kız kardeşleri ve diğer kadın akrabalarına okuduklarında, onların her biri, elbiseleri ve bulabildikleri kumaş parçalarından Allah'ın indirdiği hükme imanlarını pekiştirmek için birer baş örtüsü hazırladılar. Ertesi gün sabah namazına baş örtülerine bürünmüş olarak katıldılar. Sanki başlarında kumaştan kargalar varmış gibiydiler.
Soruya cevabımızı özetleyelim:
Saçlar tabîi olara kendiliğinden görünür zînet kapsamına alınamaz.
Açıklamalarımız ışığında net olarak görülebileceği gibi, İslâm kadını'nın giysisinin ana unsurlarından biri olan saçları içine alacak nitelikli baş örtüsü, Rabbimizin emridir.İnanırsınız- inanmazsınız, uygularsınız veya uygulamazsınız bu ayrı bir konudur.Ancak baş örtüsü Müslüman kadınlara yönelik ilâhi yasadır.
Kadın Giysisinin Örtücü Olma Yanı sıra Diğer Şartları
Örtünme Teni Göstermeyecek Şekilde Kalın Bir Giysi İle Gerçekleştirilmelidir:
Allah'ın Resûlü teni gösteren bir elbise ile örtünmenin sağlanamayacağını, böylesine örtülü çıplaklığın azâbını da duyuran bir hadisleriyle şöylece açıklamaktadır:
"Ümmetimden henüz görmediğim(tövbe etmemeleri halinde) azaba uğrayabilecek iki sınıf vardır. Onlardan bir sınıfı beraberlerinde taşıdıkları sığır kuyruklarını andırır kamçılar-joplarla insanları döven erkeklerdir.Diğer bir sınıfı da giyinik olan, fakat giysileri içlerini gösterdiği ve örtülmesi gereken organlarını örtmediği için çıplak durumda olan kadınlardır..."
Örtünme, Vücût Organlarının Yapısını Açığa Vurulmaksızın Sağlanmalıdır:
Vücût organlarının hacmini belirtecek bir giysi ile İslamî örtünme gerçekleştirilemez.
İslamî örtünmenin bu özelliğini şu hadis-i şeriften öğreniyoruz.
Zeyd Oğlu Üsema (r.a) anlatıyor.
Allah'ın Resûlü Dihyetğl-Kelbî isimli sahâbînin kendisine hediye ettiği Mısır mamûlü sıkıca dokunmuş keten bir elbiseyi bana giydirdi. Ben de onu karıma giydirdim.
Bir ara Allah'ın Resûlü bana sordu:
- Hayrola, niçin sana verdiğim elbiseyi hiç giymedin?
- Onu karıma giydirdim (Ya Resûlallah!)
- Karına, altına ince bir elbise daha giymesini emret. Zira ben o elbisenin karının kemiklerinin hacmini açığa vurmasından endişe ederim.
Örtünme Emrinin Kendilerine Karşı Uygulanmayabileceği Kişiler Kimlerdir?
Kendilerine karşı vücudun örtüleceği kişiler bütün erkekler değil, yalnızca kendileriyle evlenilebilecek olan erkeklerdir. Kendileriyle ebediyen evlenilemeyecek olan erkeklerle, ailenin bir parçası olmuş yasal hizmetçi konumundaki kişiler, aile ile ilişkiler kurmuş cinsellikten kalmış erkekler, kadınlara ilgi duyacak yaşa gelmemiş çocuklar ve kadınlardan oluşan yakın çevre, kapsamın dışında tutulmuşlardır:
"...Zînetlerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından erkek kardeşlerinden erkek kardeşlerinin veya kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar..."
Kadınlar Zînetleri Olan Vücutlarını Kendileri İçin İstisna Getirilenler, Örneğin Kardeşler ve Kayınpederler Yanında Açığa Vurabilirler mi?
Konumuz olan âyetin başında üreme organları ve çevresi anlamına Ferc'lerini korumaları emredildiği ve Araf sûresinin 26.âyetinde giysilerin ön ve arka organlar manasına Sev'ât'ın örtülmesi için verildiği bildirildiğinden, İslâm bilginleri gösterilemeyecek vücut bölümünün göbekle diz kapakları arasını içine aldığında görüş birliği içindedirler. Birbirlerine helâl kılındıkları ve birbirlerinin bütün vücutlarına bakabilecekleri için eşler pek tabîidir ki bu kuralın dışındadır.
Kadınların, Kendilerine Vücut Zînetini açabilecekleri Kişilere Göğüslerini, Meme Altı Karın Kısmını ve Mükabili Sırt Bölgesini Gösterebilir mi?
Kur'ân'da ve onun açıklaması olan Sünnet'te bu ve benzeri sorulara doğrudan açık cevaplar verilmemiştir. Tüm insanlığı ve bütün kültürleri kuşatacak olan bir dinin uygulamayı, ihtiyaca, zarûrete, İslâm'la çelişmeyen örfe, kültürel düzeye, ensest ilişkilere kapı açıp açmayacağı ihtimaline, toplumun genel akışına ve mü'min kadının ahlâkî tercihine bırakması gerekirdi. Gerektiği gibi de olmuştur. Ancak kadınların vücutlarını ne ölçüde açığa vurabilecekleri konusunda dikkate almaları gereken genel kurallar vardır. Bu kuralara değinmeyi gerekli buluyoruz.
1- Kur'ân erkekleri, Müslüman olanlar ve olmayanlar şeklinde ayırdığı gibi, zina edenlerle etmeyenler, gizlice dost tutanlarla tutmayanlar şeklinde de ayırmaktadır. Ayrıca kendileriyle evlenilebilecek olanlarla evlenilemeyecek olanlar şeklinde de ayırıma tabi tutmaktadır. Müslüman kadınlar da bu ayırımları yaparak davranışlarını belirlemelidirler.8
2 -Nûr sûresinin 60. âyetiyle nikâh ümidi kalmamış yaşlı kadınların, vücut organları olan zînetleriyle kadınsı tavırlar sergilememeleri koşuluyla giysilerinin bir kısmından arınabilecekleri açıklanmıştır. Bu da kadınsı duygulardan arınamamış, duygu coşkunluğundan korunamamış, ilgi duyacaklara cesaret verebilecek kadınların, zînetlerini açığa vuramayacağı gerçeğinden hareket etmelerini görevleştirmektedir.
3- Yasaların korumacı, görsel ve yazılı medyanın geliştirici etkisiyle ensest ilişkilere varan zinaların yaygınlaştığı ve tabîi görülmeye başlandığı dönemlerde, şerlere yöneltici vesilelere kapıları kapamak amacıyla vücut zinetini korumak gereği de kadınlara yön verici olmalıdır. Ayrıca her kadın, yakın çevresinin kendisine yönelik bakışların cinsellik içerip içermediğini kavrar, gözlerin hıyanetini sezer. Davranışların, yakınlıkların hangi amaca yönelik olduğunu hisseder.
Böylesi olumsuz bakışlar ve davranışlar de kadınlarımızı yönlendirici olmalıdır.
Müslüman kadınlar izin verilen kişiler yanında zînetleri olan vücut organlarını ne ölçüde açığa vurabileceklerini yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde belirleyeceklerdir. İslâm bilginleri bunu göbekle diz kapakları arası ayrıca karın ve sırt olarak özetlemişlerdir. Doğruları en iyi bilen Allah'tır.
Zînetin Açığa Vurulma Yasağının Sebebi Nedir?
Nûr sûresinin açıklamaya çalıştığımız 31.âyetiyle zînetin açığa vurulmasının yasaklanış amacı, soyut örtünme değildir. Amaç, insanı, Allah'ın bedeni üzerinde de egemen olduğu bilincine erdirmektir. Bu ana sebebe bağlı olarak amaç ahlâkîdir. Ahlâkî olduğu için, ölçülere uygun giyiniş sonrasında bile davranışların ahlâkîleştirilmesi gerekir.Bu gerçeği bir örnekle açıklamak için Rabbimiz bu âyette şöyle buyurmaktadır:
"...Kadınlar yürürken gizledikleri vücut zînetinin bilinmesi için; belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar..."
Kur'ân'ın indirildiği çevrede kadınlar ayaklarına süs olarak halhal takarlardı. Örtünme emri öncesinde Hz. Aişe ve Ümmü Süleym gibi önder ve örnek kadınların mahrem çevrelerince bilinir şekilde halhal takındığını biliyoruz.9 Bazı kadınlar gösterir şekilde halhallı ayaklarını kullanarak işveli yürüyüş yaptıkları için Rabbimiz ayakların kullanımı örneği ile yasak getirmiştir. Bu sebeple âyetin bağlamımız içindeki anlamı şöyledir:
"...Kadınlar dikkatleri üzerlerinde yoğunlaştırmak için tahrik edici bir tavırla çapkınca yürümesinler..."
Ayette örtü emrine ilave olarak, örtü ile kapatılan güzelliklerin bilinmesi gibi bir amacın güdülmemesine vurgu yapılmaktadır. , Kur'ân dilinde teberrüc olarak nitelen çapkın yürüyüş şekli bir örnek olarak verilmektedir. Konunun halhalla doğrudan bir ilgisi yoktur. Devrimiz cahiliyetinde halhalın yerini örneğin cinsel cazibeyi artırıcı yüksek ve ince topuklu ayakkabılar almıştır.
Örtü ile kapatılan güzelliklerin bilinmemesi amacıyla Kur'ân'ın ve Peygamberimizin diliyle daha bir çok yasaklar konulmuştur. Örneğin seksi kokular sürünerek erkekler arasına çıkmak, gözlerden uzak mekânlarda erkeklerle buluşmak, ,tokalaşma dahil cinsel haz amaçlı bedensel temasta bulunmak, işveli konuşmalar yapmak, eşlerin ve mahremlerin katılmadığı uzun yolculuklar yapmak, güzelleşme amaçlı estetik ameliyatlar yaptırmak ve cazibeli renklerle desenli giysiler giymek/baş örtüler takmak...bütün bunlar Kur'ân ve Sünnet'e dayalı haram vasıflı yasaklardır.
Burada söylenebilecek son söz, yalnızca fiziksel örtünmenin yeter olmadığıdır. Zaten örtünme emrini veren Rabbimiz, örtünmenin ancak daha verimli bir ortam oluşturabileceğini bildirmektedir. Fizik örtü, Takva örtüsü üstüne giyilebilirse amacına ulaşır. Kur'ân da böyle demiyor mu?
" Ey Ademoğulları! Size açığa vuramayacağınız yerlerinizi örtmeniz ve güzellik nesnesi edinmeniz için katımızdan nimet olarak giysi maddeleri ve onları kullanma bilgisi verdik. Ama (örtünme emrimizi uygulamayı da içine alan) kulluk bilinci ve yaşamı olan Takva örtüsü daha hayırlıdır. İşte bu da, insan oğlunun öğüt alabileceği âyetlerden biridir."
Zîneti Açığa Vurmamanın/Örtünmenin Amacı Kadını Toplum Hayatından Dışlamak mıdır?
Yukarıda değinildiği üzere amaç, yaratılış sebebimiz olan ibadetin, giysiye ilişkin olanını yerine getirerek Rabbimizin egemenliği önünde eğilmek, Cennetlerine girebilmektir. Bu ana gaye çizgisinde içgüdüleri aklın ve İslâm'ın kontrolüne alarak özgün bir şahsiyet oluşturmak, aileyi koruyarak genel ahlâka katkı sunmaktır.
Kadını toplum hayatından dışlamak, Allah'ın iradesine karşı çıkmaktır. Kadınların rûhî ve bedenî duyarlılığı sebebiyle ilgi duymadıkları alanlar vardır. Ama Kur'ân ve Sünnet yasalarıyla erkeklere açık, fakat kadınlara kapalı alanlar yoktur. İstisnalar da pek azdır.
Erkeklerin yükümlü kılındığı namaz, zekât ve hac gibi görevlerle, içki, kumar ve zina gibi yasaklarla onlar da yükümlüdür. Erkekler gibi onların da eşlerini seçme, özel şartları içinde boşanma ve ekonomik görevleriyle uyumlu mîras alma hakları vardır. Onların da üretime katılma, ticaret yapma, siyasi ve hukukî yönden kendilerini ve diğer Müslümanları temsil ve tasarrufta bulunma hakları, gereğinde savaşlara katılma görevleri vardır.
Hz. Peygamberin uygulamalarına aykırılıkla kadınların İslâmî kurallara bağlı olarak yapabilecekleri sosyal atılımları bir tarafa, Cuma ve Bayram namazlarına katılımlarını bile engelleyen yaklaşımlar, İslâm'ı değil sahiplerini bağlar. İnsanı en güzel kıvamda erkek ve kadın olarak yaratan ve onlara müşterek görevler yükleyen Allah'ın ve bütün insanlara gönderilmiş Elçisinin kadınlar aleyhine ayırım yapması mümkün müdür?
İslâm'ın kadınlar için ev merkezli bir toplum hayatını önerdiği söylenebilir. Bu da düşünebilen insanlığın büyük bedeller ödeyerek kavrayabildiği bir hakikattir.
Birilerinin İslâm adına, diğerlerinin de laiklik adına haklarını ve hürriyetlerini kısıtladığı İslâm kadını,İslâmî çizgiden ödün vermeden ayağa kalkmaya çalışmalıdır.
c- Kadın giyimi ile ilgili üçüncü âyet Nûr sûresinin 60. âyetidir.
Kadın giyiminin iman temelli ahlâkî bir konu olarak değerlendirilmesi gereğine işaret eden bu âyette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Evlenme ümidi kalmamış yaşlı kadınların sözleri ve davranışlarıyla kadınsı tavırlar sergilememeleri koşuluyla siyablarını çıkarmalarında sorumlulukları/günahları yoktur.Ancak her şeye rağmen (siyablarını çıkarmayarak)iffetli davranmaları kendileri için hayırlıdır.Allah her şeyi çok iyi işiten,çok iyi bilendir."
SİYAB kelimesi Kur'ân'da elbise anlamındaki sevb'in çoğulu olarak geçmektedir.
"Siyabını tertemiz kıl." Anlamındaki Müddessir sûresinin 4.âyetiyle, " ...Öğleyin istirahat için siyablarınızı çıkardığınız vakit..."anlamındaki Nûr sûresinin 58. âyetinden hareketle Siyabı kişinin günlük çalışmalarında ve insanlar arası ilişkileri sırasında giydiği elbise anlamına geldiğini söyleyebiliriz.Buna göre yaşlı kadınların elbiselerini çıkarmalarını iki şekilde anlayabiliriz.
a-İnsanların, öğleyin istirahat halinde iken giydikleri çalışma elbiselerini çıkardıkları gibi onlar da elbiselerini namahremler(evlenebilecekleri) yanında çıkarabilirler.
b-Onlar,diğer genç kadınların namahremler arasında giymekle yükümlü oldukları hımarı da içine alacak şekilde Cilbablarını çıkarabilirler. Ancak çıkarmamaları daha ahlâkîdir.
b-Onlar,diğer genç kadınların namahremler arasında giymekle yükümlü oldukları hımarı da içine alacak şekilde Cilbablarını çıkarabilirler. Ancak çıkarmamaları daha ahlâkîdir.
(ALİ Rıza Demircan)