kethuda
Üye
Bildiğiniz gibi kuranı kerimde 114 sure var ve bazen duyduğumuzda manaları insana değişik geliyor, bu nedenle tüm surelerin türkçe manasını ve inzal oluşları ile ilgili kısaca bilgileri burada yazıyoruz inşaAllah.
Surelerin kısaca anlamları, nuzül yerleri...
Fâtiha “ilk, evvel, başlangıç” demektir. Bütün olarak gelen ilk sûre olduğu, Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya ve yazmaya onunla başlandığı için bu adı almıştır. Mushafta birinci, nüzûl sıralamasında 5. sûredir. Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ilk yıllarında Mekke’de nâzil olduğu hususunda ittifak vardır. Bu sûre yedi âyetten oluştuğu ve namazda en az iki kere okunduğu ya da her rek‘atta ona bir başka sûre veya birkaç âyet eklendiği için bu ismi almıştır. Ümmü’l-kitâb “kitabın aslı, temeli, anası” demektir. Bazı hadislerde “Ümmü’l-Kur’ân” (Kur’an’ın anası) şeklinde ifade edilmiştir.
Bakara adını, 67-71. âyetlerdeki kıssadan almıştır. Buna göre Allah Teâlâ, Hz. Mûsâ aracılığı ile İsrâiloğulları’na bir inek (bakara) kesmelerini emretmiş, onlar ise çeşitli bahaneler ileri sürerek bu emri sürüncemede bırakmışlardı. Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir.
Sûre adını 33. âyetinde geçen “Âlü İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir. “İmrân ailesi” ile kimlerin kastedildiğine ilişkin görüşlere ilgili âyette değinilecektir. Bu sûrenin “Emân”, “Kenz”, “Mücâdile”, “İstiğfâr”, “Ma‘niyye” ve “Tayyibe” gibi isimleri de vardır. Hz. Peygamber bir hadislerinde Bakara sûresi ile birlikte Âl-i İmrân sûresini “Zehrâvân” (iki çiçek; nurlu, parlak iki sûre) olarak nitelendirmiştir. Mushaftaki sıralamada 3, iniş sırasına göre 89. sûredir. Enfâl sûresinden sonra, Ahzâb sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
Sûrenin tek ismi vardır, o da “kadınlar” mânasına gelen en Nisâ’dır. Sûre adını muhtevasından almaktadır: Akrabalık bağında belirleyici rol oynayan ana rahmine atıfta bulunarak başlamış, kadın (ana rahmi) aracılığı ile birbirinin mirasçısı olan bazı yakınların miras hükümlerini düzenleyen bir âyetle son bulmuş, arada ise birçok âyet kadınlarla ilgili hükümler, açıklamalar ve değerlendirmeler getirmiştir.
Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir.
112-115. âyetlerde söz konusu edilen ve havârilerin isteği üzerine Hz. Îsâ’nın gökten bir “yemek sofrası” (mâide) indirilmesi için dua etmesi dolayısıyla Mâide adını almıştır. Mushaftaki sıralamada 5., iniş sırasına göre 112. sûredir. Fetih sûresinden sonra, Tevbe’den önce Medine’de nâzil olmuştur.
Hz. Peygamber zamanından beri sadece “el-En‘âm” adıyla anılmıştır. Ayrıca Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ûd ve diğer bazı sahâbîlerin de aynı isimle andıkları bilinmektedir. Bu sebeple bütün mushaflarda, tefsir, hadis kitapları ve diğer İslâmî kaynaklarda hep bu isimle kaydedilmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 6; Tirmizî, “Tefsîr”, 7).
Sözlükte en‘âm “deve” anlamına gelen, ayrıca sığır, koyun gibi bazı evcil hayvanlarla ceylan, geyik ve benzeri yabani hayvanlar ve –Gafir (Mü’min) sûresinde (40/79) geçen “Kimine binesiniz, kiminden yiyecek elde edesiniz diye sizin için hayvanları (en‘âm) yaratan Allah’tır” meâlindeki âyetten anlaşıldığına göre– bazı binek hayvanları için de kullanılan neam kelimesinin çoğulu olup (ayrıca bk. Mâide 5/1) bu sûrenin 136, 138, 139 ve 142. âyetlerinde altı defa tekrar edilmiştir. Söz konusu âyetlerde Araplar’ın hayvanlarla ilgili bazı uygulamaları ve telakkileri anlatıldığı için sûreye bu isim verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Sözlükte “sur, dağ ve tepenin zirvesi” mânasındaki urfun çoğulu olan ve burada cennetle cehennem arasındaki bir yerin adı olarak kullanılan a‘râf kelimesi, sûrenin 46 ve 48. âyetlerinde geçer. 143. âyette “mîkåt” kelimesi geçtiğinden bu isimle, 172. âyetin içeriği dolayısıyla “Mîsâk” sûresi diye de anılmıştır. Ancak başlangıçtan beri kullanılan ismi A‘râf’tır.
Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Sûre Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı ve Bedir de dahil olmak üzere savaşla ilgili bir kısım hükümler taşıdığı için Bedir ismiyle de anılmıştır. Ancak meşhur olan ve mushafta yazılı bulunan ismi Enfâl’dir. Bu isimle ilgili bir hadis bulunmamakla beraber hem ilk âyetinde enfâl kelimesi geçtiği hem de sûrede kelimenin ifade ettiği ganimetlerin hükümlerine temas edildiği için bu isimle anıldığı anlaşılmaktadır.
Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına göre seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrân’dan önce inmiştir. Sûrenin 30-36. âyetleri dışında kalan kısmının Medine’de indiğinde ittifak vardır.
104. âyetinde tevbe kelimesi geçtiği için sûre bu adı almıştır. İlk kelimesi “berâe” olduğu için Berâe sûresi diye de meşhur olmuştur. Ayrıca bu sûre Muhziye, Kadîme, Fâdıha gibi isimlerle de anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz on üçüncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
Yûnus peygamberin adına ve onun verdiği mücadeleye dair bilgilere Sâffât sûresinin 139-148. âyetlerinde daha geniş yer verilmiştir. Burada ise onun adı sadece 98. âyette bir defa geçmektedir. Buna rağmen Sâffât sûresine değil, bu sûreye “Yûnus” adının verilmesi, Kur’an’ın genel amacı bakımından önemlidir. Kur’an’da peygamber kıssalarının anlatılmasından maksat insanlara hoşça vakit geçirtmek olmayıp, geçmişten ibret almalarını sağlamaktır.
Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır.
Sûrede beş defa Hûd ismi geçtiği, özellikle 50-60. âyetlerde Arabistan halkından Âd kavmine gönderilmiş bir peygamber olan Hûd aleyhisselâmın hayatından ve putperest kavmine karşı verdiği mücadeleden bahsedildiği için bu isim verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur.
Sûre adını 4. âyetten itibaren 101. âyetin sonuna kadar kıssası anlatılan Yûsuf aleyhisselâmdan almıştır.
Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü sûredir. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Sûre, adını 13. âyette Allah’ı tesbih ettiği bildirilen ve “gök gürültüsü” anlamına gelen ra‘d kelimesinden almış ve sahâbe döneminden itibaren sadece bu adla anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada on üçüncü, iniş sırasına göre doksan altıncı sûredir. Muhammed sûresinden sonra, Rahmân sûresinden önce nâzil olmuştur; Mekke’de mi Medine’de mi indiği hakkında farklı rivayet ve tesbitler vardır.
Sûre adını, 35-41. âyetlerde ismine ve dualarına yer verilen Hz. İbrâhim’den almıştır.
Mushaftaki sıralamada on dördüncü, iniş sırasına göre yetmiş ikinci sûredir. Nûh sûresinden sonra, Enbiyâ sûresinden önce nâzil olmuştur.
Sûrenin “Hicr”den başka bir isimle anıldığına dair bilgi yoktur. Hicr, Arap yarımadasının kuzeybatısında, Medine-Tebük yolu üzerinde, Teyma‘ın yaklaşık 110 km. güneybatısında, daha sonra içinden Hicaz demiryolunun geçtiği sarp kayalıklarla çevrili vadinin ve bu vadideki beldenin adıdır. Arap asıllı Semûd kavminin yaşadığı kabul edilen bölge veya şehre bu adın verilmesi, muhtemelen muhafazalı bir yer oluşundan ileri gelmektedir.
Mushaftaki sıralamada on beşinci, iniş sırasına göre elli dördüncü sûredir. Yûsuf sûresinden sonra, En‘âm sûresinden önce Mekke döneminde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları baskıların şiddetlendiği yıllarda nâzil olmuştur (bk. âyet 94).
Sûre genellikle 68. âyette geçen “bal arısı” anlamındaki Nahl ismiyle anılmıştır. Ayrıca sûrede Allah’ın kullarına lutfettiği ve edeceği nimetlerden geniş olarak bahsedildiği için “Niâm sûresi” diye isimlendirildiği de söylenir (İbn Âşûr, XIV, 93).
Mushaftaki sıralamada on altıncı, iniş sırasına göre yetmişinci sûredir. Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Sûre ismini 1. âyetten almıştır. 2-8. âyetlerinde İsrâiloğulları’ndan bahsedildiği için ashap döneminde “Benî İsrâil sûresi” diye de anılırdı. Nitekim Buhârî ve Tirmizî’de, hadis mecmualarının tefsir bölümlerinde bu sûre ile ilgili bab “Benî İsrâil” başlığını taşır. Ayrıca ilk kelimesinden dolayı “Sübhân sûresi” diye de anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir.
Sûre adını, 9-26. âyetlerde kıssası anlatılan ve “mağara dostları” demek olan Ashâb-ı Kehf’ten almıştır.
Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gåşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Sûre adını 16-40. âyetlerde kıssası geçen Hz. Meryem’den almıştır. Ayrıca 1. âyeti olan “Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd” adıyla da anılmaktadır (Buhârî, “Tefsîr”, 19; İbn Âşûr, XVI, 57).
Mushaftaki sıralamada on dokuzuncu, iniş sırasına göre kırk dördüncü sûredir. Fâtır sûresinden sonra, Tâhâ sûresinden önce, Mekke döneminin 4. yılında inmiştir.
Adını –anlamı, yerinde açıklanacak olan– ilk âyetinden almaktadır. Bazı kaynaklarda “Sûretü’l-kelîm” ve “Sûretü Mûsâ” şeklinde de anılır.
Mushaftaki sıralamada yirminci, iniş sırasına göre kırk beşinci sûredir. Meryem sûresinden sonra, Vâkıa sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Sûrede başka konuların yanında on yedi peygamberden söz edildiği ve onların kavimleriyle olan münasebetlerine dair bilgilere yer verildiği için sûreye “peygamberler” anlamına gelen Enbiyâ adı verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada yirmi birinci, iniş sırasına göre yetmiş üçüncü sûredir. İbrâhim sûresinden sonra, Mü’minûn sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir.
Sûrenin adı olan hac kelimesi 27. âyette geçmektedir. Hz. Peygamber döneminde de aynı adla anıldığını gösteren rivayetler vardır (İbn Âşûr, XVII, 179). Hz. İbrâhim’e Beytullah’ın yerinin gösterilmesinden ve hac ibadeti için insanlara çağrı yapılması buyruğundan söz edildiği için bu adı almıştır.
Sûrenin üslûbu ve içeriği, bir kısmının Mekke, bir kısmının da Medine döneminde indiğini düşündürmektedir.
Sûrenin genel kabul gören adı âyette,geçen ve müteakip âyetlerde seçkin özellikleri anlatılan “inananlar” anlamındaki Mü’minûn’dur.
Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
"Aydınlatan şey, ışık" manalarına gelir. Sûre adını, Allah’ın nurunu bir benzetme ile açıklayan 35. âyet ile Allah’ın lutfedeceği nurdan mahrum kalanların başka bir nur bulamayacaklarını ifade eden 40. âyetten almıştır. Medine’de inmiştir.
"Hakkı batıldan ayırt eden" anlamına gelmektedir. Adını ilk ayetten alır. Furkan aynı zamanda Kur'an-ı Kerimin adlarından biridir. 77 ayettir.
Adını 224. âyette geçen ve “şairler” anlamına gelen şu‘arâ kelimesinden almaktadır.
Mushaftaki sıralamada yirmi altıncı, iniş sırasına göre kırk yedinci sûredir. Vâkıa sûresinden sonra, Neml sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Sûre adını 18. âyette geçen ve “karıncalar” anlamına gelen neml kelimesinden almıştır.
Mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Adını 25. âyette geçen “kasas” (kıssa, hayat hikâyesi) kelimesinden almıştır. Doğumundan peygamberliğine kadar Hz. Mûsâ’nın kıssası geniş bir şekilde anlatıldığı için bu adın verilmiş olması da muhtemeldir.
Mekke’de inmiştir.
41. âyette, Allah’tan başkasına güvenenlerin durumunun örümcek (ankebût) ağına güvenip dayananlara benzetilmesi dolayısıyla Ankebût adını almış; Hz. Peygamber döneminden beri de bu adla anılmıştır (bu konudaki bir rivayet için bk. İbn Âşûr, XX, 199).
Mutaffifîn sûresinden önce ağırlıklı görüşe göre– Mekke’de inmiştir. Tamamının Medine’de indiği de söylenmektedir.
2. âyetinde Rûm kelimesi geçtiği için sûre bu adı almıştır.
Ankebût sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
12 ve 13. âyette Hz. Lokmân’ın adı geçtiği için Lokmân adını almıştır. Mekke döneminin ortalarında inmiştir.
Secde etmek: "başı eğmek veya alnı yere koymak" anlamına gelir. Adını 15. Ayetten alır.30 ayettir.
Tûr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Güvenilir rivayetlerde ve tesbitlerde sûrenin tek adı vardır, o da “grup, bölük, topluluk” mânasında olan hizbin çoğulu olan Ahzâb’dır. Medine’de inmiştir.
Sûre, 15. âyette geçen ve Yemen’de yaşamış bir toplumu ifade eden Sebe’ kelimesinden dolayı bu adı almıştır.
Zümer sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 6. âyetinin Medine’de nâzil olduğuna dair bir rivayet de vardır.
İlk âyetinde “yaratan” anlamına gelen fâtır kelimesi geçtiği için bu adı almıştır; aynı âyette “melekler” mânasına gelen kelimenin yer alması sebebiyle “Melâike sûresi” olarak da isimlendirilmiştir.
Mushaftaki sıralamada otuz beşinci, iniş sırasına göre kırk üçüncü sûredir. Furkan sûresinden sonra, Meryem sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
İlk ayetten ismini almaktadır. Ama mana olarak kesin bilinmemekle birlikte "ey insan" anlamına geldiğini söyleyenler olmuştur. 83 ayettir. Yasin suresi Kur'an'ın kalbidir.
Mushaftaki sıralamada otuz altıncı, iniş sırasına göre kırk birinci sûredir. Cin sûresinden sonra, Furkan sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Yerinde açıklanacak bir sebeple 12. âyetin Medine’de indiğini ileri sürenler de olmuştur.
Bütün kaynaklarda sûre Sâffât adıyla anılmış olup 1. âyette geçen ve “sıra sıra dizilenler, saf tutanlar” anlamına gelen bu kelime, ağırlıklı yoruma göre melekleri ifade etmektedir.
Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Surelerin kısaca anlamları, nuzül yerleri...
1- FATİHA NE DEMEK?
Fâtiha “ilk, evvel, başlangıç” demektir. Bütün olarak gelen ilk sûre olduğu, Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya ve yazmaya onunla başlandığı için bu adı almıştır. Mushafta birinci, nüzûl sıralamasında 5. sûredir. Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ilk yıllarında Mekke’de nâzil olduğu hususunda ittifak vardır. Bu sûre yedi âyetten oluştuğu ve namazda en az iki kere okunduğu ya da her rek‘atta ona bir başka sûre veya birkaç âyet eklendiği için bu ismi almıştır. Ümmü’l-kitâb “kitabın aslı, temeli, anası” demektir. Bazı hadislerde “Ümmü’l-Kur’ân” (Kur’an’ın anası) şeklinde ifade edilmiştir.
2- BAKARA NE DEMEK?
Bakara adını, 67-71. âyetlerdeki kıssadan almıştır. Buna göre Allah Teâlâ, Hz. Mûsâ aracılığı ile İsrâiloğulları’na bir inek (bakara) kesmelerini emretmiş, onlar ise çeşitli bahaneler ileri sürerek bu emri sürüncemede bırakmışlardı. Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir.
3- ÂL-İ İMRAN NE DEMEK?
Sûre adını 33. âyetinde geçen “Âlü İmrân” tamlamasından almıştır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir. “İmrân ailesi” ile kimlerin kastedildiğine ilişkin görüşlere ilgili âyette değinilecektir. Bu sûrenin “Emân”, “Kenz”, “Mücâdile”, “İstiğfâr”, “Ma‘niyye” ve “Tayyibe” gibi isimleri de vardır. Hz. Peygamber bir hadislerinde Bakara sûresi ile birlikte Âl-i İmrân sûresini “Zehrâvân” (iki çiçek; nurlu, parlak iki sûre) olarak nitelendirmiştir. Mushaftaki sıralamada 3, iniş sırasına göre 89. sûredir. Enfâl sûresinden sonra, Ahzâb sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
4- NİSA NE DEMEK?
Sûrenin tek ismi vardır, o da “kadınlar” mânasına gelen en Nisâ’dır. Sûre adını muhtevasından almaktadır: Akrabalık bağında belirleyici rol oynayan ana rahmine atıfta bulunarak başlamış, kadın (ana rahmi) aracılığı ile birbirinin mirasçısı olan bazı yakınların miras hükümlerini düzenleyen bir âyetle son bulmuş, arada ise birçok âyet kadınlarla ilgili hükümler, açıklamalar ve değerlendirmeler getirmiştir.
Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir.
5- MAİDE NE DEMEK?
112-115. âyetlerde söz konusu edilen ve havârilerin isteği üzerine Hz. Îsâ’nın gökten bir “yemek sofrası” (mâide) indirilmesi için dua etmesi dolayısıyla Mâide adını almıştır. Mushaftaki sıralamada 5., iniş sırasına göre 112. sûredir. Fetih sûresinden sonra, Tevbe’den önce Medine’de nâzil olmuştur.
6- EN’ÂM NE DEMEK?
Hz. Peygamber zamanından beri sadece “el-En‘âm” adıyla anılmıştır. Ayrıca Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ûd ve diğer bazı sahâbîlerin de aynı isimle andıkları bilinmektedir. Bu sebeple bütün mushaflarda, tefsir, hadis kitapları ve diğer İslâmî kaynaklarda hep bu isimle kaydedilmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 6; Tirmizî, “Tefsîr”, 7).
Sözlükte en‘âm “deve” anlamına gelen, ayrıca sığır, koyun gibi bazı evcil hayvanlarla ceylan, geyik ve benzeri yabani hayvanlar ve –Gafir (Mü’min) sûresinde (40/79) geçen “Kimine binesiniz, kiminden yiyecek elde edesiniz diye sizin için hayvanları (en‘âm) yaratan Allah’tır” meâlindeki âyetten anlaşıldığına göre– bazı binek hayvanları için de kullanılan neam kelimesinin çoğulu olup (ayrıca bk. Mâide 5/1) bu sûrenin 136, 138, 139 ve 142. âyetlerinde altı defa tekrar edilmiştir. Söz konusu âyetlerde Araplar’ın hayvanlarla ilgili bazı uygulamaları ve telakkileri anlatıldığı için sûreye bu isim verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
7- A’RAF NE DEMEK?
Sözlükte “sur, dağ ve tepenin zirvesi” mânasındaki urfun çoğulu olan ve burada cennetle cehennem arasındaki bir yerin adı olarak kullanılan a‘râf kelimesi, sûrenin 46 ve 48. âyetlerinde geçer. 143. âyette “mîkåt” kelimesi geçtiğinden bu isimle, 172. âyetin içeriği dolayısıyla “Mîsâk” sûresi diye de anılmıştır. Ancak başlangıçtan beri kullanılan ismi A‘râf’tır.
Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
8- ENFAL NE DEMEK?
Sûre Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı ve Bedir de dahil olmak üzere savaşla ilgili bir kısım hükümler taşıdığı için Bedir ismiyle de anılmıştır. Ancak meşhur olan ve mushafta yazılı bulunan ismi Enfâl’dir. Bu isimle ilgili bir hadis bulunmamakla beraber hem ilk âyetinde enfâl kelimesi geçtiği hem de sûrede kelimenin ifade ettiği ganimetlerin hükümlerine temas edildiği için bu isimle anıldığı anlaşılmaktadır.
Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına göre seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrân’dan önce inmiştir. Sûrenin 30-36. âyetleri dışında kalan kısmının Medine’de indiğinde ittifak vardır.
9- TEVBE NE DEMEK?
104. âyetinde tevbe kelimesi geçtiği için sûre bu adı almıştır. İlk kelimesi “berâe” olduğu için Berâe sûresi diye de meşhur olmuştur. Ayrıca bu sûre Muhziye, Kadîme, Fâdıha gibi isimlerle de anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz on üçüncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
10- YUNUS NE DEMEK?
Yûnus peygamberin adına ve onun verdiği mücadeleye dair bilgilere Sâffât sûresinin 139-148. âyetlerinde daha geniş yer verilmiştir. Burada ise onun adı sadece 98. âyette bir defa geçmektedir. Buna rağmen Sâffât sûresine değil, bu sûreye “Yûnus” adının verilmesi, Kur’an’ın genel amacı bakımından önemlidir. Kur’an’da peygamber kıssalarının anlatılmasından maksat insanlara hoşça vakit geçirtmek olmayıp, geçmişten ibret almalarını sağlamaktır.
Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır.
11- HUD NE DEMEK?
Sûrede beş defa Hûd ismi geçtiği, özellikle 50-60. âyetlerde Arabistan halkından Âd kavmine gönderilmiş bir peygamber olan Hûd aleyhisselâmın hayatından ve putperest kavmine karşı verdiği mücadeleden bahsedildiği için bu isim verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur.
12- YUSUF NE DEMEK?
Sûre adını 4. âyetten itibaren 101. âyetin sonuna kadar kıssası anlatılan Yûsuf aleyhisselâmdan almıştır.
Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü sûredir. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
13- RA’D NE DEMEK?
Sûre, adını 13. âyette Allah’ı tesbih ettiği bildirilen ve “gök gürültüsü” anlamına gelen ra‘d kelimesinden almış ve sahâbe döneminden itibaren sadece bu adla anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada on üçüncü, iniş sırasına göre doksan altıncı sûredir. Muhammed sûresinden sonra, Rahmân sûresinden önce nâzil olmuştur; Mekke’de mi Medine’de mi indiği hakkında farklı rivayet ve tesbitler vardır.
14- İBRAHİM NE DEMEK?
Sûre adını, 35-41. âyetlerde ismine ve dualarına yer verilen Hz. İbrâhim’den almıştır.
Mushaftaki sıralamada on dördüncü, iniş sırasına göre yetmiş ikinci sûredir. Nûh sûresinden sonra, Enbiyâ sûresinden önce nâzil olmuştur.
15- HİCR NE DEMEK?
Sûrenin “Hicr”den başka bir isimle anıldığına dair bilgi yoktur. Hicr, Arap yarımadasının kuzeybatısında, Medine-Tebük yolu üzerinde, Teyma‘ın yaklaşık 110 km. güneybatısında, daha sonra içinden Hicaz demiryolunun geçtiği sarp kayalıklarla çevrili vadinin ve bu vadideki beldenin adıdır. Arap asıllı Semûd kavminin yaşadığı kabul edilen bölge veya şehre bu adın verilmesi, muhtemelen muhafazalı bir yer oluşundan ileri gelmektedir.
Mushaftaki sıralamada on beşinci, iniş sırasına göre elli dördüncü sûredir. Yûsuf sûresinden sonra, En‘âm sûresinden önce Mekke döneminde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları baskıların şiddetlendiği yıllarda nâzil olmuştur (bk. âyet 94).
16- NAHL NE DEMEK?
Sûre genellikle 68. âyette geçen “bal arısı” anlamındaki Nahl ismiyle anılmıştır. Ayrıca sûrede Allah’ın kullarına lutfettiği ve edeceği nimetlerden geniş olarak bahsedildiği için “Niâm sûresi” diye isimlendirildiği de söylenir (İbn Âşûr, XIV, 93).
Mushaftaki sıralamada on altıncı, iniş sırasına göre yetmişinci sûredir. Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
17- İSRA NE DEMEK?
Sûre ismini 1. âyetten almıştır. 2-8. âyetlerinde İsrâiloğulları’ndan bahsedildiği için ashap döneminde “Benî İsrâil sûresi” diye de anılırdı. Nitekim Buhârî ve Tirmizî’de, hadis mecmualarının tefsir bölümlerinde bu sûre ile ilgili bab “Benî İsrâil” başlığını taşır. Ayrıca ilk kelimesinden dolayı “Sübhân sûresi” diye de anılmıştır.
Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir.
18- KEHF NE DEMEK?
Sûre adını, 9-26. âyetlerde kıssası anlatılan ve “mağara dostları” demek olan Ashâb-ı Kehf’ten almıştır.
Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gåşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
19- MERYEM NE DEMEK?
Sûre adını 16-40. âyetlerde kıssası geçen Hz. Meryem’den almıştır. Ayrıca 1. âyeti olan “Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd” adıyla da anılmaktadır (Buhârî, “Tefsîr”, 19; İbn Âşûr, XVI, 57).
Mushaftaki sıralamada on dokuzuncu, iniş sırasına göre kırk dördüncü sûredir. Fâtır sûresinden sonra, Tâhâ sûresinden önce, Mekke döneminin 4. yılında inmiştir.
20- TAHA NE DEMEK?
Adını –anlamı, yerinde açıklanacak olan– ilk âyetinden almaktadır. Bazı kaynaklarda “Sûretü’l-kelîm” ve “Sûretü Mûsâ” şeklinde de anılır.
Mushaftaki sıralamada yirminci, iniş sırasına göre kırk beşinci sûredir. Meryem sûresinden sonra, Vâkıa sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
21- ENBİYA NE DEMEK?
Sûrede başka konuların yanında on yedi peygamberden söz edildiği ve onların kavimleriyle olan münasebetlerine dair bilgilere yer verildiği için sûreye “peygamberler” anlamına gelen Enbiyâ adı verilmiştir.
Mushaftaki sıralamada yirmi birinci, iniş sırasına göre yetmiş üçüncü sûredir. İbrâhim sûresinden sonra, Mü’minûn sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir.
22- HAC NE DEMEK?
Sûrenin adı olan hac kelimesi 27. âyette geçmektedir. Hz. Peygamber döneminde de aynı adla anıldığını gösteren rivayetler vardır (İbn Âşûr, XVII, 179). Hz. İbrâhim’e Beytullah’ın yerinin gösterilmesinden ve hac ibadeti için insanlara çağrı yapılması buyruğundan söz edildiği için bu adı almıştır.
Sûrenin üslûbu ve içeriği, bir kısmının Mekke, bir kısmının da Medine döneminde indiğini düşündürmektedir.
23- MÜ’MİNUN NE DEMEK?
Sûrenin genel kabul gören adı âyette,geçen ve müteakip âyetlerde seçkin özellikleri anlatılan “inananlar” anlamındaki Mü’minûn’dur.
Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
24- NUR NE DEMEK?
"Aydınlatan şey, ışık" manalarına gelir. Sûre adını, Allah’ın nurunu bir benzetme ile açıklayan 35. âyet ile Allah’ın lutfedeceği nurdan mahrum kalanların başka bir nur bulamayacaklarını ifade eden 40. âyetten almıştır. Medine’de inmiştir.
25- FURKAN NE DEMEK?
"Hakkı batıldan ayırt eden" anlamına gelmektedir. Adını ilk ayetten alır. Furkan aynı zamanda Kur'an-ı Kerimin adlarından biridir. 77 ayettir.
26- ŞUARA NE DEMEK?
Adını 224. âyette geçen ve “şairler” anlamına gelen şu‘arâ kelimesinden almaktadır.
Mushaftaki sıralamada yirmi altıncı, iniş sırasına göre kırk yedinci sûredir. Vâkıa sûresinden sonra, Neml sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
27- NEML NE DEMEK?
Sûre adını 18. âyette geçen ve “karıncalar” anlamına gelen neml kelimesinden almıştır.
Mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
28- KASAS NE DEMEK?
Adını 25. âyette geçen “kasas” (kıssa, hayat hikâyesi) kelimesinden almıştır. Doğumundan peygamberliğine kadar Hz. Mûsâ’nın kıssası geniş bir şekilde anlatıldığı için bu adın verilmiş olması da muhtemeldir.
Mekke’de inmiştir.
29- ANKEBUT NE DEMEK?
41. âyette, Allah’tan başkasına güvenenlerin durumunun örümcek (ankebût) ağına güvenip dayananlara benzetilmesi dolayısıyla Ankebût adını almış; Hz. Peygamber döneminden beri de bu adla anılmıştır (bu konudaki bir rivayet için bk. İbn Âşûr, XX, 199).
Mutaffifîn sûresinden önce ağırlıklı görüşe göre– Mekke’de inmiştir. Tamamının Medine’de indiği de söylenmektedir.
30- RUM NE DEMEK?
2. âyetinde Rûm kelimesi geçtiği için sûre bu adı almıştır.
Ankebût sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
31- LOKMAN NE DEMEK?
12 ve 13. âyette Hz. Lokmân’ın adı geçtiği için Lokmân adını almıştır. Mekke döneminin ortalarında inmiştir.
32- SECDE NE DEMEK?
Secde etmek: "başı eğmek veya alnı yere koymak" anlamına gelir. Adını 15. Ayetten alır.30 ayettir.
Tûr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
33- AHZAB NE DEMEK?
Güvenilir rivayetlerde ve tesbitlerde sûrenin tek adı vardır, o da “grup, bölük, topluluk” mânasında olan hizbin çoğulu olan Ahzâb’dır. Medine’de inmiştir.
34- SEBE NE DEMEK?
Sûre, 15. âyette geçen ve Yemen’de yaşamış bir toplumu ifade eden Sebe’ kelimesinden dolayı bu adı almıştır.
Zümer sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 6. âyetinin Medine’de nâzil olduğuna dair bir rivayet de vardır.
35- FATIR NE DEMEK?
İlk âyetinde “yaratan” anlamına gelen fâtır kelimesi geçtiği için bu adı almıştır; aynı âyette “melekler” mânasına gelen kelimenin yer alması sebebiyle “Melâike sûresi” olarak da isimlendirilmiştir.
Mushaftaki sıralamada otuz beşinci, iniş sırasına göre kırk üçüncü sûredir. Furkan sûresinden sonra, Meryem sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
36- YASİN NE DEMEK?
İlk ayetten ismini almaktadır. Ama mana olarak kesin bilinmemekle birlikte "ey insan" anlamına geldiğini söyleyenler olmuştur. 83 ayettir. Yasin suresi Kur'an'ın kalbidir.
Mushaftaki sıralamada otuz altıncı, iniş sırasına göre kırk birinci sûredir. Cin sûresinden sonra, Furkan sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Yerinde açıklanacak bir sebeple 12. âyetin Medine’de indiğini ileri sürenler de olmuştur.
37- SAFFAT NE DEMEK?
Bütün kaynaklarda sûre Sâffât adıyla anılmış olup 1. âyette geçen ve “sıra sıra dizilenler, saf tutanlar” anlamına gelen bu kelime, ağırlıklı yoruma göre melekleri ifade etmektedir.
Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Son düzenleme: