Kuran’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bir nesnenin ya da varlığın kutsallığı ne kadar fazla ise, aynı oranda o seyin istismar edilme olasılığı da o kadar cok olmuştur. Yeryüzünde tüm zamanlar ve mekanlarda en çok okunan kitap Kuran olmasına rağmen en az anlaşılan kitap da maalesef Kuran’dir. Kuran’ın anlaşılmasında insanın önünde engel teskil eden, cahili toplumlarda, “O’nun ulaşılmaz ve anlaşılmaz bir kitaptir” fikrinin yerlesmisligi ve bu telakkinin kader gibi algılanmış olmasidir. Asr-ı Saadet’te kuranın vahyine tanıklık eden güzide insanlara baktığımızda,onlar icin Allah’ın vahyettiği Kuran’a iman etmek, O’ndan beslenmek demek; tartışma vesilesi ya da kendi hevalarına göre Kuran’ın ayetlerini konuşturmak değil ,Kuran’ın ayetlerine uygun yaşamlarını sürdürmek olmustu. Sahabe icin Kuran genel kültür bilgisi ya da tartışmalarında bir gerekçe değil iman edip cahiliyeye ait olan tüm olumsuzluklardan sıyrılıp yaşamın hidayet kaynağı ve hayatlarını mutlak anlamda şekillendiren amildir. Müslümanların Kuran’ı okumak ve anlamak gayretinden kendilerini soyutlaması kendi önlerine çektikleri setlerden birisi olmuştur. Neml suresi 92 "Ve Kur'ân'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."
Bununla birlikte kendini Kuran’a açma noktasında Allah’a teslimiyetçi bir tasavvur içine girmemesi önünde başka bir engel olarak durmuştur. Allah’ın kelamından kendi yaşam kaynağını hayatın yegane pınarı olan Kuran’ı Allahın beyanı ile okumadan geri durunca artık Kuran ‘a tabi olma sözün ötesini gecmemiştir. Yasin süresi 11 önümüzde bri rehber olarak durumu bize tasvir etmektedir:”Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.”
Geleneksel din tasavvuru, atalar dini anlayışındaki kör taklitçilik ve mesnedsiz tutumlar nedeni ile cahil bir toplum üretilmesinde önemli etken olmuştur. Cahil insan bilmediğinden korkma duygusunu yaşamıştır. Bir taraftan Kuran’ı kutsal metin kabul edecek. Öte yandan O’nun yerine atalarını nasıl bulmus ise o tarz bir yaşamı önceleyecek ve bu hayat anlayisi ile kendisini sorumluluktan kurtarıp vicdanıni rahatlatma psikolojisi icinde mutmain olmus zannıni tasiyacaktir. Kitaba uymayanların işi kitabına uydurdukları her dönemde ve yaşamda Kuran, sorununu çözen ya da yaşamına şekil veren bir kitap değil, kişisel beklentilerine menfaati gereği çözüm üretildikçe onun için anlam bulan bir kitap algısı olmuştur. Kanaat önderlerini, şeyhlerini, ağabeylerini Kuran’ın önüne geçirenlerin her dönemde mevcut olduğu bir gerçektir. Sevilen sayılan insanlar veya kurumlar bazen öyle bir noktaya getiriliyor ki, bu sevgi türü haddi aşmaya sebebiyet veriyor. Liderlerinin düşünceleri, kitapları, risaleleri, dergileri, yorumları Kuran’ın ötesine geçirilebiliyor. Bu, genelde Kuran’ı daha iyi anlama gayretinden oluşan iyi niyetli düşünceler gibi algılansa da, Kuran’ın sorunlara çözüm bulan bir kitap değil, birilerinin düşüncelerini onaylatan algı haline dönüşmesini doguruyor ve maalesef her çağda ve zeminde insanların önüne, Kuran’ın anlaşılmasında bir engel olarak cikiyor. Kuran’ a şifre, sır, gizemli efsunlu bir kitap gibi bakmak anlayışı da Kuran’a yaklaşımda ve anlamada hastalıklı bir durumdur. Özellikle cifr, ebced hesabı ile harflerin rakamsal değeri ve buna yönelik gelecekten bazı çıkarımlarda bulunmak, gaybı taşlamak anlamına gelir ki, Allah katında ciddi sorumlulukları beraberinde getirir bu. Mesela deprem olduğunda, şu surenın şu ayeti bu depremi işaret ediyordu gibi yaklaşım getirenler olmaktadır, bu tür yaklaşımlar Kuran’ı anlama da mahzurlu yaklaşımlardır. Kaptan Custo’yu Müslüman yapmak için birilerinin atmadığı takla kalmadı. Dikkat edelim, Müslüman olan şeref bulur izzet kazanır, bireyler İslam’a şeref ve izzet katamaz. Minnet altına girecek olan Müslüman olma şerefine erendir. Bu tür durumlar Müslüman toplumların eziklik buhranına girmesinden kaynaklanmaktadır. Tarihe ve topluma mal olmuş bir çok sahsın kendi elleri ile yazdıkları kitapların kendilerine Allah tarafından yazdırıldığı anlayışı, masum ilan edilmesi, Kuran'a eş değer bir kitapmış gibi algı oluşmasına sebep olmuştur ki, kabul edilinebilecek bir durum değildir. Kuran haricinde hiçbir kitap masum değildir. Hiç bir eser Kuran’la mukayese dahi edilemez. Aşırı sevgi ve bozuk bir algi ile Kuran’ı anlaşılmaz ve ulaşılamaz bir kitap konumuna düşürmek kimsenin haddi olamaz. Kuran’ın kendisini şifa olarak tanıtmasını insanlar fiziki problemlerinin çözümü gibi algıladılar. Oysa ki gönüllerin şifası olan Kuran, geleceğin ve ebedi kurtuluşun şifası kalplerdeki marazın giderilmesi, sağlıklı bir maneviyat ve zihin tasavvurunun oluşmasında tüm cahili kirlerden hastalıklardan arındırma vesilesi olarak anlaşılmalıdır. Kuranı okumaya ve anlamaya başlarken bile rahmetten kovulmuş, taşlanmış şeytandan, şeytanlaşmış her türlü insan ve kurumların, dürtücü ve saptırıcı hevanın algısından Allaha sığınmamız istenmiştir. Kuran’in ornekliginde ilerliyoruz ve Nahl suresi 98’i hatirliyoruz: “Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın”.

Ahmet Turgut Ulucak
 
Üst