"O mescitte kendilerini maddî ve manevî kirlerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah kendisini temizleyenleri sever." (Tevbe, 9/108)
Tefsiri: Onda ebediyyen kıyama durma, kaim olma, yani o Mescid-i Dırar'da durup da namaz kılma. Elbette ilk gününden takva üzerine temeli atılan bir mescid, Kuba Mescidi ki, esasını hicretin ilk günlerinde orada namaz kıldırmakla Resulullah (asv) bizzat atmıştı: Ve Kuba'da kaldığı pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri beş vakit namazı cemaatle kıldırmıştı.
Bununla beraber "temeli takva üzere atılan mescid"in Medine'deki Mescid-i Nebi olduğu da söylenmiştir. Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.)'den 'yı Resulullah (asv)'a sordum, biraz çakıl taşı alıp yere attı ve "İşte şu mescidiniz, Medine mescidi." buyurdu, demiş olduğu da rivayet edilmiştir. Senin içinde kaim olmana en çok hak kazanmış olan yerdir. İçinde öyle rical (erkekler, yiğitler) vardır ki gayet temiz olmayı severler. Günahlardan, kötü huylardan ve hasletlerden, maddi ve manevi pisliklerden iyice arınıp paklanmayı, Allah rızası için tertemiz olmayı severler ve öyle olmaya gayret ederler. Allah da tertemiz olanları sever.
Denilmiştir ki, bu âyet nazil olunca Resulullah (asv) maiyetinde bulunan bir grup Muhacirîn ile yürüyüp Kuba mescidine vardı, kapısında biraz durakladı, bekledi, içinde Ensar oturuyorlardı. Bunun üzerine onlara,
"Siz mümin misiniz?" diye sordu, cemaat sustu, hiç ses çıkarmadı, sonra tekrar sordu, Hz. Ömer (r.a.),
"Ya Resulullah! Şüphesiz ki, müminler, ben de onlarla beraberim." dedi. Peygamberimiz (asv) buyurdu ki;
"Kazaya razı olur musunuz?" Onlar
"Evet." dediler. Buyurdu ki,
"Belaya sabreder misiniz?" Onlar yine
"Evet." dediler. Buyurdu ki,
"Bollukta şükreder misiniz?" Onlar yine
"Evet." dediler. Bunun üzerine Resulullah (asv),
"Kâbe'nin Rabb'ı hakkı için bunlar mümindirler." buyurdu ve sonra oturdu. Daha sonra,
"Ey Ensar topluluğu! Allah Azimüşşan sizi meth ü sena etti. Abdestte ne yapıyorsunuz?"buyurdu. Onlar da
"Dışkıyı üç taşla siliyoruz, sonra da su ile taharetleniyoruz." dediler. Resulallah (asv) şu âyeti tilavet buyurdu:
"Onda tertemiz olmayı seven birtakım erkekler vardır."
Bir de denilmiştir ki, idrar kalıntısını su ile yıkarlardı, hiç cünüp durmazlar, cünüp iken uyku uyumazlardı."Ya Resulullah! Şüphesiz ki, müminler, ben de onlarla beraberim." dedi. Peygamberimiz (asv) buyurdu ki;
"Kazaya razı olur musunuz?" Onlar
"Evet." dediler. Buyurdu ki,
"Belaya sabreder misiniz?" Onlar yine
"Evet." dediler. Buyurdu ki,
"Bollukta şükreder misiniz?" Onlar yine
"Evet." dediler. Bunun üzerine Resulullah (asv),
"Kâbe'nin Rabb'ı hakkı için bunlar mümindirler." buyurdu ve sonra oturdu. Daha sonra,
"Ey Ensar topluluğu! Allah Azimüşşan sizi meth ü sena etti. Abdestte ne yapıyorsunuz?"buyurdu. Onlar da
"Dışkıyı üç taşla siliyoruz, sonra da su ile taharetleniyoruz." dediler. Resulallah (asv) şu âyeti tilavet buyurdu:
"Onda tertemiz olmayı seven birtakım erkekler vardır."
Hasılı tatahhur; taharette mübalağa etmek, temizlik hususunda titiz davranmaktır. Şer'î anlamda taharet hem necasetten, yani maddi pisliklerden, hem de hades denilen cünüplükten ve manevi kirlerden arınmak demektir.
Burada ise "dırar, küfür, tefrika ve ırsad" gibi fena hasletlere karşılık olarak kullanılmış olma karinesiyletatahhurdan asıl maksat, cismanî olandan ziyade kalbî olan taharet söz konusudur.
Yani günah, isyan, cimrilik ve tembellik gibi çirkin huylardan ve onların manevi lekelerinden iyice arınmak demek olduğu açıktır.
Ayrıca Hz. Peygamber (asv)'in sorduğu "iman, sabır ve şükür" gibi sorular da konuya ışık tutmaktadır. Şu halde bütün bu değişik rivayetler tefsirde tahsis mânâsına değildir, yalnızca maneviyata münhasır bırakılmayarak, işin maddi anlamda temizliğini de içine aldığını ve âyetin mânâ kapsamının geniş tutulması gerektiğini beyana yönelik olduğu gözönünde bulundurulmalıdır. (KUR'AN'I KERİM TEFSİRİ, ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
İslâmiyet, temizliğe büyük önem vermiş, onu bir kısım ibâdetlerin vazgeçilmez şartı, mukaddimesi ve anahtarı yapmıştır. Bir hadîs-i şerifte Peygamberimiz (asv) şöyle buyurur:
"Namazın anahtarı tahâret, yani temizlik, başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı da selâm`dır."
Temizlik bâzı ibâdetlerin ön şartı olduğu gibi, sıhhat ve âfiyetin vazgeçilmez unsurudur. Ayrıca rızkın artmasına da sebebdir. Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur:
"Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin..."
Temizliği, sadece beden temizliğine hasretmek yanlış olur. Beden temizliği kadar, hattâ ondan da önce kalb temizliği, niyet dürüstlüğü, ahlâk güzelliği gereklidir.
Nitekim niyeti temiz olmayanın ibâdeti hâlis olmaz, dolayısiyle, Allah katında kabûl görmez. Bu sebeble Müslümanda kalb temizliği ile beden temizliği birleşmeli, her ikisinin de temiz tutulması halinde kâmil bir Müslüman olunacağı bilinmelidir.
Beden ve kalb temizliği, İslâm`ın temeli ve en mühim bir esasıdır. Nitekim Resûlüllah Efendimiz (asv): "İslâm, temizlik temeli üzerine binâ edildi." hadîs-i şerîfleriyle bu iki hususa işaret buyurmuştur. "Allah temizdir, temizleri sever." îkazı da, İslâm`ın temizlik esasını hatırlatan diğer bir hadîs-i şerîftir. İslâm`ın temizliğe ne derece ehemmiyet verdiğini gösteren bâzı hadîs ve âyet meâlleri:
"İslâm temizdir. O halde siz de temizleniniz. Çünkü Cennete ancak temiz olanlar girecektir."
"Temizlik îmanın yarısıdır."
"Temizlik îman(ın kemâlinden ve nurun)dandır."
"Temizlik îmanın yarısıdır."
"Temizlik îman(ın kemâlinden ve nurun)dandır."
"Şübhe yok ki, Allah, tevbe edenleri de, (maddî - mânevî kirlerden) temizlenenleri de sever..."(Bakare, 2/222)."
(Bu abdest ve teyemmüm emriyle) Allah sizin için güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki şükredesiniz." (Mâide, 2/6).
"Allah, üzerinize gökten yağmur indiriyor; onunla sizi pisliklerden temizlesin, diye..." (Enfâl, 8/11) (Mehmet Dikmen)
Kuddûs ismi, Allah’ın bütün noksanlıklardan münezzeh ve mukaddes olduğunu ders vermekle, bizi temiz bir kul olmaya davet ederken, Kuddûs olan Allah’ın huzuruna selim bir kalb ve temiz bir bedenle çıkılması gerektiğini de ihtar eder.
“Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar; manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.” (Lem’alar)
Bir mü’min, şüphe ve tereddütlerden, bâtıl telakkilerden ve hurafelerden ayıklanmış tertemiz bir itikada; gösterişten, riyâdan ve menfaatten uzak ihlâslı bir ibadete ve her türlü kötü ahlâktan uzak bir ruha sahip olmak için gayret gösterdiği ölçüde bu mukaddes isimden feyiz alır. Bir günah işlediğinde derhal tövbe ederek o lekeyi ruhundan silmeye çalışır.
Kuddûs ismine mazhar olmanın bir yolu da, maddî temizliğe dikkat etmektir.
Buna göre, bir insan maddî temizliğe dikkat ettikçe kâinattaki paklığa ve temizliğe ayak uydurmuş olur, manevî temizliğine hassasiyet gösterdiği ölçüde de meleklere yaklaşır.
Nur Külliyatı'ndan harika bir tespit ile bu bahsi tamamlamak istiyorum:
“O dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücud kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor.” (Şualar)
Buna göre, Kuddûs isminin azamî bir tecellisi de cehennemde tahakkuk edecektir. Mizanda günahları ağır basan mü’minler, bu günahlardan temizlenmek üzere cehenneme gidecekler ve gerekli azabı tattıktan sonra tertemiz olarak cennete varacaklardır.
Küfür üzere ölenlere gelince, Kuddûs ismi onlarda da bir başka şekilde tecelli edecek ve onları imansızlık kirlerinden temizleyecektir. Artık hepsi cehenneme ve meleklere inanacaklar ve bu dehşetli azaptan kurtulmak için Allah’tan medet dileyeceklerlerdir. Ama bu geç kalmış tasdik, onları cehennemden kurtarmaya yetmeyecektir. (Alaaddin Başar)