Misafir Ağırlama da Yarışmak
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“İbrâhim’in ağırlanan misâfirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden; Bunlar, yabancı. demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirmiş, onların önüne koyup; Buyrun, yemez misiniz? demişti.” (Zâriyât, 24-27)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Hayır ve bereket, misâfir ağırlanan bir eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha çabuk gelir.” (İbn-i Mâce, Et’ime, 55)
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah bin Câfer (r.ahüm)hac için Medîne-i Münevvere’den yola çıkmışlardı. Yolda eşyalarını kaybettiler. Aç ve susuz kaldılar. Çölde bir çadır görüp yanına yaklaştılar. Çadırda sadece yaşlı bir kadıncağız vardı. Kadına içecek bir şeyi olup olmadığını sordular. Kadın:
“–Bir koyunum var, sütünü sağıp için.” dedi. Sütü sağıp içtikten sonra, aç olduklarını, yiyecek bir şey olup olmadığını sordular. Kadın:
“–Bu koyundan başka bir şeyimiz yok. Kesin de size pişireyim.” dedi. Koyunu kesip yediler. Oradan ayrılacakları sırada:
“–Biz Kureyş Kabîlesi’ndeniz, hacca gidiyoruz, sağ-sâlim Medîne’ye dönersek, bizi bulmayı ihmâl etme! Yaptığın iyiliğin karşılığını vermek isteriz.” dediler.
Akşam kadının kocası eve gelip durumu öğrenince karısına kızarak:
“–Bilmediğin kimselere koyunu nasıl yedirdin! Kureyş’ten birkaç kişi, diyorsun. Bu şekilde onları nasıl bulabiliriz?” diye söylendi.
Bu âile bir zaman sonra Medîne’ye göç etmek durumunda kaldı. Etraftan tezek toplayıp satarak geçimlerini temin ediyorlardı. Birgün Medîne sokaklarından geçerken, Hz. Hasan’ın evine tesâdüf ettiler. Kapının önünde oturmakta olan Hasan (ra) kadını tanımış, fakat kadın kendisini tanıyamamıştı. Hz. Hasan hemen yanlarına yaklaşıp, yaptıkları iyiliklerini hatırlatarak kadına pek çok altın ve koyun vererek Hz. Hüseyn’e gönderdi. O da aynı şekilde hediyelerle ikramda bulunduktan sonra Hz. Câfer’e gönderdi. O ise, Hz. Hasan ve Hüseyn’in verdiklerinin iki mislini vererek:
“–Önce onlara uğradığınız iyi olmuş… Çünkü önce bana gelmiş olsaydınız onlar zor durumda kalırlardı.” dedi. (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, s. 463-464) (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yay.)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“İbrâhim’in ağırlanan misâfirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden; Bunlar, yabancı. demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirmiş, onların önüne koyup; Buyrun, yemez misiniz? demişti.” (Zâriyât, 24-27)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Hayır ve bereket, misâfir ağırlanan bir eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha çabuk gelir.” (İbn-i Mâce, Et’ime, 55)
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah bin Câfer (r.ahüm)hac için Medîne-i Münevvere’den yola çıkmışlardı. Yolda eşyalarını kaybettiler. Aç ve susuz kaldılar. Çölde bir çadır görüp yanına yaklaştılar. Çadırda sadece yaşlı bir kadıncağız vardı. Kadına içecek bir şeyi olup olmadığını sordular. Kadın:
“–Bir koyunum var, sütünü sağıp için.” dedi. Sütü sağıp içtikten sonra, aç olduklarını, yiyecek bir şey olup olmadığını sordular. Kadın:
“–Bu koyundan başka bir şeyimiz yok. Kesin de size pişireyim.” dedi. Koyunu kesip yediler. Oradan ayrılacakları sırada:
“–Biz Kureyş Kabîlesi’ndeniz, hacca gidiyoruz, sağ-sâlim Medîne’ye dönersek, bizi bulmayı ihmâl etme! Yaptığın iyiliğin karşılığını vermek isteriz.” dediler.
Akşam kadının kocası eve gelip durumu öğrenince karısına kızarak:
“–Bilmediğin kimselere koyunu nasıl yedirdin! Kureyş’ten birkaç kişi, diyorsun. Bu şekilde onları nasıl bulabiliriz?” diye söylendi.
Bu âile bir zaman sonra Medîne’ye göç etmek durumunda kaldı. Etraftan tezek toplayıp satarak geçimlerini temin ediyorlardı. Birgün Medîne sokaklarından geçerken, Hz. Hasan’ın evine tesâdüf ettiler. Kapının önünde oturmakta olan Hasan (ra) kadını tanımış, fakat kadın kendisini tanıyamamıştı. Hz. Hasan hemen yanlarına yaklaşıp, yaptıkları iyiliklerini hatırlatarak kadına pek çok altın ve koyun vererek Hz. Hüseyn’e gönderdi. O da aynı şekilde hediyelerle ikramda bulunduktan sonra Hz. Câfer’e gönderdi. O ise, Hz. Hasan ve Hüseyn’in verdiklerinin iki mislini vererek:
“–Önce onlara uğradığınız iyi olmuş… Çünkü önce bana gelmiş olsaydınız onlar zor durumda kalırlardı.” dedi. (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, s. 463-464) (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yay.)