Muhkem ve Müteşabih Ayetler

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Şanı yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de indirmiş olduğu ayetler iki kısımdır; bir kısmı mühkem ve diğer kısmı ise müteşabihtir.

Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Öyle bir Tanrı’dır ki sana kitap indirdi. Onun bir kısmı, mânası-apaçık (muhkem) âyetlerdir (ve diğer ayetlerin her türlü giriftliği, bu ayetlere döndürülmekle ortadan kalkar) ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir (müteşabih) âyetlerdir (ve bu ayetler, konu düzeyinin yüksek olması veya başka nedenler dolayısıyla ilk bakışta farklı olasılıklara açık olsa da, muhkem ayetlerin göz önünde tutulmasıyla gerçek yorum ve ifadesini bulur). Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah ve ilimde şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlar bilir. (İlahi ilim ve bilim ışığında Kur’an’ın bütün ayetlerinin sırlarını anlayan ve algılayan bu insanlar) derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez (ve bu gerçeği algılayamazlar).”
“Muhkem” kelimesi iki anlama gelmektedir ve bir anlama bütün ayetler muhkemdir. Yani, bütün ayetler bir tür birlik içindedir ve bir anda Peygamberimize (s.a.a) nazil olmuştur.

Kur’an-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Elif lâm râ; bir kitaptır bu ki âyetleri, delillerle sağlamlaştırılmış, sonra apaçık bildirilmiştir, hüküm ve hikmet sâhibi olan ve her şeyden haberdâr bulunan Tanrı katından inmedir.”
“Muhkem” sözcüğünün bir diğer anlamı da vardır ve bu anlam uyarınca bazı ayetler “muhkem” olarak tanımlanır. Âl-i İmran sûresinin 7. ayetinde kastedilen de bu anlamdır. Delalet ve kanıtsallık bağlamında sağlam olan ayetlere “muhkem” denmektedir. Yani, Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri, kendiliğinden ve diğer ayetlere döndürülmeden delaletinde sağlamlık sahibidir; bu ayetler çok açık olarak anlamlarına delalet etmektedir ve bu yönde hiç bir gizlilik ve şüphe yoktur. İşte bu “muhkem” ayetler, temel ve ana konumundadırlar; aynı zamanda bu ayetler, “müteşabih” ayetlerin değil, Kitabın temelidir.

“Müteşabih” sözcüğünün de iki anlamı vardır. Bir anlamı şundan ibarettir: Kur’an’ın bütün ayetleri, hidayet etme alanında birbirine benzemektedir.

Kur’an-ı Kerim, bu anlama işaretle şöyle buyurmaktadır:

“Bir Allah’tır ki sözün en güzelini indirmiştir bir kitap halinde (incelik, güzellik, derinlik ve içerik bakımından), bir kısmı, bir kısmına benzer, her şeyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanların tüyleri diken-diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah’ı anmak için yumuşar; işte bu, Allah’ın bir hidâyetidir ki dilediğini, onunla doğru yola sevk eder ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur.”

“Müteşabih” sözcüğünün ikinci anlamı uyarınca, ayetlerin sadece bazıları bu kategoride değerlendirilir. Âl-i İmran sûresinin 7. ayetinde “müteşabih” kelimesiyle, bu ayetlere vurgu yapılmıştır. Kısacası, “müteşabih” sözcüğü, “şüphe uyandıran” anlamına da gelmektedir.

Yani “müteşabih” sözcüğü, bazen benzer ve bazen de şüphe uyandıran anlamlarına gelmektedir.

Müteşabih ayetler, lafzî (sözsel) delaleti var olmakla birlikte şüphe uyandıran bir anlamı vardır ve ancak “muhkem” ayetlere döndürülmekle anlamı belirlenir.

İmam Rıza (a.s), bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Kur’an’ın müteşabih ayetlerini muhkem ayetlerine döndüren kimse, doğru yola hidayet olmuştur.”

“Müteşabih” olma durumu, sözcüğün veya sözcük ve anlamın (ikisinin birden) vasıflarından değildir; sadece anlamın vasıflarındandır. Yani eğer anlam, hem amaçlanana ve hem de amaçlananın dışındaki bir anlama uyarlanabiliyorsa, buna “müteşabih” denmektedir.

“Müteşabih”, Kur’an-ı Kerim için göreceli bir vasıftır ve bunun açılımı şöyledir: Bir ayete nisbetle “müteşabih” olan bir ayet, bir diğer ayete oranla “muhkem” de olabilir. Mutlak manada “müteşabih” sayılabilecek bir ayet Kur’an-ı Kerim’de mevcut değildir.

İkinci manasıyla “müteşabih=şüphe uyandıran” ayetler, farklı anlamlar taşıyor olduklarından dolayı bu ayetlerle amaçlanan asıl anlam, Kitabın temeli olan “muhkem” ayetlere döndürülmesiyle elde edilir.

“Müteşabih” ayetler, zahir itibariyle, yüce Allah’a cismiyet nisbeti veren yetlerdir. Bu kategoride yer alan ayetlerin bir örneğini buraya taşıyorum. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Rahman, hâkim ve mutasarrıftır arşa.”

Bu ayet, aşağıdaki ayete döndürülmekle gerçek ifadesini bulur.

“Odur yoktan var eden gökleri ve yeryüzünü, size kendi cinsinizden eşler halketmiştir, davarları da çifter-çifter halketmiştir, bu sûretle üretip çoğaltmadadır sizi; ona hiçbir benzer yoktur ve odur duyan, gören.”

Yüce Allah’ın kıyamette görülebileceğini ima eden ayetler de “müteşabih” ayetlerdir. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’in buyurduğu ayetlerden biri şöyledir:

“O gün yüzler parlar, güzelleşir. Ve Rablerine bakar.

Bu ayetin anlamı da, aşağıdaki ayete müracaatla ortaya çıkar.

“Gözler onu göremez, o, gözleri görür, odur lütfü bol ve her şeyden haberdar.”

Yüce Allah’ın azaları ve eli olduğunu çağrıştıran ayetler de “müteşabih” çerçevesi dahilindedir. Bunun örneği de şu ayettir:

“Şüphe yok ki seninle bîatlaşanlar, ancak Allah’la bîatlaşmışlardır, Allah’ın eli, onların ellerinin üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim Allah’la ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir ecir verilecektir.”
 
Üst