Mükemmele Doğru Bitmeyen Yürüyüş

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Nasr sûresinde şöyle buyruluyor: “Allah’ın yardımı ve fetih gelip de insanların dalga dalga Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün zaman, Rabbine hamd ederek O’nu tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (110/1-3)

Nasr sûresi, tam sûre olarak Kur’ân-ı Kerîm’in en son inen sûresidir. Vedâ haccı esnâsında Minâ’da indiği rivâyet edilir. Sûre-i celîlede, Allah’ın yardımının ve fethin geleceği, insanların bölük bölük İslâm’a gireceği müjdesi verilir. Buna mukabil Peygamberimiz’den tesbihini, hamdini, tevbe ve istiğfarını artırması istenir.

Hz. Ebûbekir, Abdullah b. Abbas gibi bazı sahâbîler, bu sûrenin inmesiyle Efendimiz (s.a.v.)’in vefatının yaklaştığını anlamışlar; işin farkında olmayanlar buradaki yardım ve zafer müjdelerine sevinirken, onlar gözyaşı dökmüşlerdir. (Buhârî, Tefsir 110.)

Sûre-i celîlede Efendimiz (a.s.)’e ve onun şahsında mü’minlere üç husus emredilmiştir:

Birincisi hamdXE "hamd" etmektir, burada emredilmesinin hikmeti şudur: “Rasûlüm! Bu büyük başarının, senin gayretlerin sonucunda gerçekleştiğini aklına getirmemelisin. Bu, tamâmen Allah’ın lutfuyla olmuştur. Bu sebeple Allah’a şükret, kalben ve lisanen bunu itiraf et. Çünkü gerçekte muvaffakiyeti tahakkuk ettirip başarıyı yaratan Allah Teala’dır. Hamd edilmeye lâyık olan da sadece O’dur.”

İkincisi tesbihXE "tesbih" etmektir ve burada emredilmesinin hikmeti şudur: “Allah, dîninin yücelmesi için sizin çalışma ve gayretlerinize muhtaç olmaktan uzaktır. Bu itiraf edilmeli ve gayretlerin başarıya ulaşmasının Allah’ın yardımı ile olabileceği bilinmeli. Bu şuurla O’nun yüce zatı tesbih edilmeli. Allah Teâlâ olmasını murad ettiği bir işi, istediği kuluna yaptırır. Bir kula bir hizmeti yaptırması, aslında Allah’ın ona ihsânıdır.”

Üçüncüsü istiğfarXE "istiğfar" etmektir ve buradaki istiğfarın içinde tövbe de vardır. Çünkü âyet-i kerime Allah’ın (tevvâb) yani “tövbeleri çokça kabul eden” olduğunu hatırlatmaktadır. Bu sebeple insana, olabilecek eksiklikler, kusurlar ve günahlar için Allah’tan bağışlanma dilemesi ve O’na tövbe etmesi emredilmiştir. Burada, günahtan korumuş olduğu halde Efendimiz (s.a.v.)’e istiğfarın emredilmesi, istiğfar etmenin ne kadar gerekli olduğunu ümmetine öğretmesi bakımından önemlidir.

Keşşaf der ki; “Burada tesbih emriyle beraber istiğfarın emredilmiş olması, dinin kıvamı olan emrin tamamlanması içindir. Çünkü dinin zirve noktası, Allah’a itaat ile masiyetten sakınmanın bir arada cem edilmesidir.”

Merhum Ömer Nasuhi Bilmen ise şöyle diyor: “Bu ayetlerde şuna işaret olunmaktadır ki, bir kul her ne kadar âbid ve zâhid olsa da, kendi amelini ve yaptığı vazife-i ubudiyetini noksan ve kusurlu görmelidir. Kusur ve eksikleri nefsine haml etmeli ve her fırsatta hukuk-ı ilâhiyeye ihtiram ederek elinden geldiği kadar O’na hamd ü sena etmekten ve tesbihten geri durmamalıdır. Mağfiret-i ilâhiyeye olan ihtiyacını her vesileyle dile getirmelidir.

Hz. Aişe (r. anha)’nin rivayet ettiklerine göre Rasûlullah (s.a.v.), vefatlarından önce özellikle bu sure-i celîlenin inzâlinden ve “Bu gün size dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maide, 5/3.) mealindeki ayet-i celîlenin nüzulünden sonra “Subhânekellâhümme ve bihamdike ve estağfiruke ve etûbu ileyk = Allah’ı hamd ile tesbih eder, Allah’tan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim” sözlerini çokça okurlardı. Bunun sebebi sorulduğunda “Rabbim bana ümmetimde bir alâmet göreceğimi bildirdi ve onu gördüğüm zaman hamd ile tesbih ve istiğfar etmemi emretti” (Buhârî, Tefsir 110.) buyurmuşlardır.

Buradan şunu anlayabiliriz: Kıyamete kadar insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek derecede genel prensipleri ikmâl edilerek “Allah katında seçilen ve tercih edilen bu mükemmel dinin” erdemlerine hayatın her alanında ızhar etmek Müslüman’ın ana gündemini teşkil etmelidir. Bu gayeye hizmet uğrunda elde ettiği her muvaffakiyeti Allah’ın lütfu olarak görmeli, şahsına mâl etmemelidir. Kusurları nefsine izafe ederek daha iyisini yapmak için sürekli bir arayış içinde olmalıdır. Müslüman’ın ömrü, kemâle erdirildiği beyân olunan İslâm’ı en güzel şekilde temsil etme arayışlarının bir parçası olmalıdır. Bu duygular içinde emaneti Hakk’a teslim ettiğinde, yapmayı düşündüğü hayırlı projeleri olmalı; ardından “ömrü kifayet etseydi şu güzel işleri yapmak isterdi” denmelidir.

Nasr suresini bir de bu duygularla okumaya ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz. Dağların yüklenmekten çekindiği emanet, en güzel ve en mükemmel şekliyle insana tevdî edilmiş. Bize gereken, onu kırmadan dökmeden bir adım ileri taşımak; o pâk aynayı kirletmeden insanlığa tutmak olmalıdır.


Oku - Düşün

Kazanma ve Harcamanın Psİkolojİsİ


Bakara suresinde mü’minlerin bazı hususiyetleri şöyle sıralanıyor: “Gayba iman ederler, namaz kılarlar ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak ederler.” (2/3.) Furkan suresinde ise “Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar” (25/67) buyruluyor.

Enfal suresinde inkârcılarla ilgili şöyle buyruluyor: “mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve daha da harcayacaklar. Halbuki bu onlara yürek acısı olacak ve sonunda mağlup olacaklarÉ” (8/36) Tevbe suresinde ise fâsıkların “sadakaları asla kabul olunmayacaktır” buyruluyor ve bunun sebepleri de “Allah Rasulü’nü inkar etmeleri, namaza üşenerek kalkmaları ve istemeye istemeye gönülsüzce vermeleri” (Bkz; 9/53-54) şeklinde açıklanıyor.

Kur’ân-ı Kerim insana insanı tanıtıyor ve mü’minlerin “mülk Allah’ındır” bilinciyle O’nun verdiklerinden O’nun yolunda infak edecekleri belirtiliyor. İnkârcılarla fâsıkların ise nefsin arzuları uğruna fütursuzca israf ettikleri ve insanları Allah yolundan engellemek için çokça harcadıkları vurgulanıyor.

İnsanın yeme içme alışkanlığı ile giyim tarzı davranışlarına, düşüncesi söz ve fiillerine, kazancı harcamalarına tesir ediyor. Ve bütün bunları da inancı şekillendiriyor. Şu halde birinci grup ayetlerde belirtilenlerle aynîleşerek, ikincilere benzemekten sakınmak için dikkatli olmak gerekiyor. Nefsin isteklerine gem vurmayan savurganlığın, insanı hangi tehlikeli benzerliklere yaklaştırabileceğini düşünmek gerekiyor.

Cafer Durmuş
alıntı
 
Üst