Allah’a gönülden bağlanmış, bütün şüphelerini izale etmiş, O’nun aşkıyla mecnun olmuş insanların miracı yok mu? Evet, Peygamber değiliz! Ama O’nun izlerini takip ederek o muhteşem miracın izdüşümlerini kalbimizde seyr edemez miyiz? Nerede bizim kişisel miracımız?
Bizler evrenin içinde ve onun temel bir parçası değil miyiz? Evrende seyr edebilmek için, yedi kat olan atmosfer tabakalarını geçmemiz gerekmiyor. Kendimizi, etrafımızı seyredebilsek, namaz kılarken ruhumuzla seyr edebilsek... Neler göreceğiz acaba? “Namaz müminin miracıdır.” hadis-i şerifinin anlamını ancak bu seviyede mi anlayabiliriz?
Her türlü yüksekliğin ötesine uzanan miracın o ilâhi merdiveninin basamaklarını, Allah’ı her zikredişimizde, O’nun kullarına yapabileceğimiz her hizmetimizde, karşılaştığımız insanlara her gülümseyişimizde, verdiğimiz her selamda birer birer çıkabiliriz. Her kandilimiz, kişisel miracımız için birer basamak olabilir. Bu arada, kırdığımız her kalbin göğü titreten inleyişinde de, çıktığımızı sandığımız bu merdivenden tepetaklak geriye doğru da yuvarlanabiliriz.
Hayatımızın her ânında ve sonsuzluğa kadar bu hassasiyetimizi koruyabilmemiz için bizlere gerekli olan payandalardan biri ilimdir.
alıntıdır...
semerkant dergisi..