Müminler birbirlerine hakkı tavsiye ederler
Müminin Şerefli Görevi: Hakkı Tavsiye Etmek
Hakkı tavsiye etmek ne demektir? Kuran ahlakında iyiliği emredip kötülükten sakındırmak neden önemlidir? Hakkı tavsiye etmenin ahiretteki karşılığı nedir? Tarih boyunca Allah’ın bu emrini en güzel şekilde yerine getiren peygamberlerimiz hakkı nasıl tavsiye etmişlerdir?
İyiliği emretmek Kuran ahlakına göre karşı tarafın herşeyden önce Allah'ı tanımasına, O'nu çok sevmesine, O'ndan sakınmasına ve kesin bir gerçek olan ahiret gününde hayatı boyunca sergileyeceği amellerinden sorguya çekileceğini kavramasına vesile olacak şekilde hakkı tavsiye etmektir. Bir mümin Allah’ın izniyle ancak bu şekilde iman etmeyen bir kişinin vicdanını harekete geçirmiş, onu Kuran ahlakını yaşamaya teşvik etmiş ve bu üstün ahlakın yayılması için çaba harcamış olur. Gerçek iyilik budur. Çünkü bu, karşı tarafın dünyada ve ahirette en güzel hayatı yaşamasını sağlayacak ve onun sonsuz bir azaptan kurtulmasına vesile olacaktır.
Kötülükten men etmek ise; kişinin şeytana uymasını engellemek, nefsinin bencil tutkularından arınmasını sağlamak, onu samimiyetsizlikten, ikiyüzlülükten, kibirden, Allah'a karşı büyüklenmekten, vicdansızlıktan arındırmak ve Allah'ın razı olmayacağı bir tavra girmesini engellemektir. Allah, hakkı tavsiye eden müminlerin özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
“Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardır.” (Al-i İmran Suresi, 114)
Müminler Karşılık Beklemeden Allah'a Çağırırlar
Allah'ın din ahlakını tebliğ etmeleri için gönderdiği peygamberler ve onların yolunu izleyen müminler; tarih boyunca insanları hesap gününe karşı uyarıp korkutacak, ahirete hazırlık yapmaya yöneltecek, onlara cennetin sonsuz güzelliğini müjdeleyecek ve güzel ahlakın yaşanmasını teşvik edecek güzel sözler söylemiş, kavimlerine bu yönde çağrılarda bulunmuşlardır. Her konuda olduğu gibi, insanları Allah'a çağırma konusunda da daima vicdanlarının sesini dinlemişledir. Koşullar ne olursa olsun gaflet içinde din ahlakından uzaklaşan ve sonu cehennemle bitecek bir yolda ilerleyen insanları Allah'ın bildirdiği hak dine davet etmekten vazgeçmemişlerdir. İnsanların her türlü direnmelerine, kibirli davranışlarına rağmen onları doğru yola iletmenin yollarını aramış, bu konuda ciddi bir çaba göstererek tarih boyunca tüm müminlere örnek olmuşlardır.
“Asra andolsun; Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi, 1-3)
Ancak burada çok önemli bir noktayı belirtmekte yarar vardır: Müminler Allah'ın bu emrini yerine getirirlerken karşılarındaki insanlardan kendileri için hiçbir karşılık beklememişlerdir. Onlar için Allah'ın iyiliği emretme, kötülükten sakındırma emrini yerine getirirken önemli olan, karşılarındaki insanların bundan hoşnut kalması değil, Allah'ın kendilerinden razı olmasıdır. Bu yüzden güzel söz söyleyerek Allah'ın yoluna davet eden vicdanlı insanların bekledikleri hiçbir maddi çıkar, dünyevi bir talep yoktur. Amaçları yalnızca Allah'ın emrettiği bir ibadeti yerine getirmek ve salih kullardan olabilmektir. İnananların, diğer insanları Kuran ahlakına ve Allah'ın yoluna davet ederken gösterdikleri bu ihlaslı çabayı Allah Kuran'da şöyle bildirir:
“Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır.'”(Yusuf Suresi, 103-104)
Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde insanın kurtuluşunun ancak ihlas ile mümkün olacağını söylemiş, insanları sadece Allah'ın rızasını gözetmeye çağırmıştır:
“… Medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) ve halas (kurtuluş), yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, ağırlıklarla halis olmayana tercih edilir. İhlası kazandıran hareketlerdeki sebebi, sırf Allah'ın bir emri ve neticesi Allah'ın rızası olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı.” (Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.133)
Tarih Boyunca Kavimlerini Hakka Çağıran Elçiler
Allah, tarih boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi İlahi mesajını iletecek Resuller yollamıştır. Her dönemde gönderilmiş olan bu elçiler, ulaşabildikleri bütün insanlara Allah'ın ayetlerini tebliğ etmiş, iyiliği emredip kötülükten sakındırmışlardır.
Hz. Muhammed (sav) Allah'ın Belirlediği Kadere Tevekkül Etmeyi Hatırlatmıştır
Yüce Allah herşeyi bir kader üzerine yaratmıştır ve ve her insan hayatı boyunca Allah'ın belirlediği bu kaderi yaşar. Değerli Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de, bu önemli gerçeği yaptığı tebliğlerde sık sık vurgulamıştır. Kavmine Allah'ın kendileri için yazdığının dışında hiçbir şeyle karşılaşmayacaklarını, bu nedenle her an yaşadıkları olaylarda Allah'a tevekkül ederek ecir kazanmalarını tavsiye etmiştir. Kuran’da bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
Hz. Musa Firavun'a Allah'ın Sonsuz Gücünü Tebliğ Etmiştir
Kuran'da Hz. Musa ile ilgili pek çok ayet bildirilir. Bu değerli peygamberimizin karşılaştığı olaylar, kavmine yaptığı tebliğ, sahip olduğu üstün ahlak, Allah'a olan imanı, teslimiyeti ve samimiyeti birçok ayetle müminlere haber verilmiştir. Bu ayetlerde bildirildiği üzere Hz. Musa ilk olarak -Allah'ın emri ile- kavmin başında bulunan Firavun'a tebliğ yapmıştır. Hz. Musa, kötü ahlakı nedeniyle büyük bir sapkınlık içinde bulunan ve çirkin bir cesaret göstererek Allah’a karşı büyüklenen (Yüce Allah’ı tenzih ederiz.) Firavun’a öncelikle herşeyin Yaratıcısının Allah olduğunu söylemiştir. Ardından da Allah'ın üstün sıfatlarını bildirerek Yüce Rabbimiz’in varlığını ve büyüklüğünü tebliğ etmiştir. Hz. Musa’nın hakkı tavsiye eden bu örnek tebliği Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmiştir:
“(Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?" Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?" (Musa) Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."” (Taha Suresi, 49-52)
Hz. Nuh Kavmini Yalnızca Allah'a Kulluk Etmeye Çağırmıştır
Hz. Nuh yaptığı tebliğ ile kavmini, içinde bulundukları batıl sistemi bırakarak Allah'a kulluk etmeye davet eden diğer bir peygamberimizdir. Kavmine Allah'tan başka bir İlah olmadığını, eğer dünyada iken bunu kavramazlarsa ahiret günü azapla karşılaşacaklarını hatırlatan Hz. Nuh, bu şekilde onları uyarıp korkutmuş ve iman etmeleri için çeşitli şekillerde açıklamalarda bulunmuştur. Bu konuyla ilgili bir ayet şöyledir:
“Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?"” (Müminun Suresi, 23)
Hz. İbrahim Kavmini Şeytana Uymamaları Konusunda Uyarmıştır
İnsanın en büyük düşmanı şeytandır. Çünkü şeytanın amacı insanları, Allah'ın razı olacağı hak yoldan alıkoymak ve böylece onların da cehenneme gitmesini sağlamaktır. Bu sebeple, Hz. Adem'den beri yaratılmış olan tüm insanlara çeşit çeşit oyunlarla yaklaşarak onları saptırmaya çalışır. Şeytanın sadece Allah'a kesin olarak iman eden ve tevekkül eden insanlara bir etkisi olamaz, ki Allah Kuran'da bize bu insanların sayısının az olacağını bildirmiştir. (İsra Suresi, 62) İşte bu sebeple Hz. İbrahim, Allah'ın yolundan uzaklaşmış olan babasını ve kavmini, şeytana uymamaları ve Allah’ın yoluna tabi olmaları için uyarmıştır. Hz. İbrahim’in hakkı tavsiye ettiği sözleri ayetlerde şöyle bildirilmiştir:
“İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz."” (Ankebut Suresi, 16-17)
Hz. Yakup Oğullarına Hak Dine Uymalarını ve Salihlerden Olmalarını Vasiyet Etmiştir
Değerli peygamberimiz Hz. Yusuf’un babası olan Hz. Yakup, ömrü boyunca ihlas sahibi, güçlü, basiretli ve seçkin kişiliği ile tüm müminlerin şevkle örnek almaları gereken bir ahlak sergilemiştir. Hz. Yakup'un örnek alınması gereken bir özelliği de oğullarına yaptığı samimi tebliğdir. Yüce Allah Hz. Yakup'un oğullarına vasiyetini şöyle bildirir:
“Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin." (diye benzer bir vasiyette bulundu.)” (Bakara Suresi, 132)
Müslüman olarak can vermek, Allah'tan korkan insanların en önemli dualarından biridir. Çünkü bir insan hayatı boyunca salih amellerde bulunduğu halde sonradan niyetini bozup imanından dönerse yaptığı tüm amelleri boşa gidecek, cehennem azabını hak edecek bir konuma gelecektir. Hz. Yakup oğullarına "Müslüman olarak can verin" derken onları bu konuda uyarmakta ve onlara samimi niyetlerini ve kararlılıklarını bozmadan imanlarını korumalarını öğütlemektedir.
Hakkı Tavsiye Etmek Ömür Boyu Sürecek Şerefli Bir Görevdir
Tüm elçilerin hayatlarında gördüğümüz gibi, ömür boyunca insanlara tebliğ yapıp, hakkı tavsiye etmek ve onlardan hiçbir karşılık beklememek önemli bir mümin özelliğidir. Bir mümin hangi devirde yaşarsa yaşasın, kimlerle beraber olursa olsun insanları Allah'ın beğendiği ahlaka çağırmakla, onlara, yaklaşmakta olan hesap gününü hatırlatmakla sorumludur.
Yeryüzünde güzel ahlakın hakim olup zulmün ve adaletsizliğin ortadan kalkmasını isteyen tüm müminlerin yapması gereken de, insanlara Allah’ın varlığını, hesap gününü hatırlatmak, onları Kuran ahlakını yaşamaya davet etmektir. Yüce Allah Kuran’da bu ibadeti hakkıyla uygulayan sevgi ve merhamet sahibi müminleri övmekte, onların ziyana uğramayıp kazananlardan olacaklarını bildirmektedir:
“Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslama uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz...” (Al-i İmran Suresi, 110)
Müminler Sadece Sözleriyle Değil Örnek Yaşamlarıyla da Hakka Çağırırlar
Müminler, din ahlakını sadece sözleriyle tebliğ etmez, aynı zamanda tüm yaşantılarıyla da bu ahlakı anlatmış olurlar. Saatlerce dostluğun, candanlığın, samimiyetin ne olduğunu anlatmak yerine, samimiyeti ve candanlığı yaşar ve bu güzel ahlakı "halleriyle" gösterirler. Karşılarındaki kişiler onların yaptıkları bu "hal ile tebliği" gördüklerinde, samimiyetin ne olduğunu, hiç anlatılmadığı halde çok net bir biçimde kavrayabilirler. Bu, Kuran'da emredilen her türlü özellik için geçerlidir. Mümin fedakarlığı, tevazuyu, bağışlayıcılığı, adaleti, merhameti, dürüstlüğü kısacası her türlü güzel ahlak özelliğini çevresine yaşayarak gösterir. Karşı taraf üzerinde asıl etki bırakan da budur. Zira fedakarlığın ne olduğunu uzun uzun anlattığı halde, kimi zaman bu tavrı göstermekten kaçınan ve hatta belki de bencilce davranan bir kimse, karşı tarafa samimiyetsiz olduğu izlenimini verir ve onun üzerinde olumsuz etki yapar.
Bunun yerine güzel ahlakı anlatan ve anlattığı ahlakı tüm samimiyetiyle yaşadığını gösteren bir insanın konuşmalarının, karşı tarafın vicdanını Allah’ın izniyle harekete geçireceği çok açıktır.
Peygamber Efendimiz (sav) insanlara güzel söz söylemelerini tavsiye etmiştir:
“... İbn-i Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir:
Bir (mü’min) kulun sırf Allah rızasını talep etmek için yuttuğu bir öfke yudumundan Allah Katında sevap bakımından daha büyük bir yudum yoktur.” (Mace, Cilt 10, Syf.462)
Peygamber Efendimiz (sav) insanları her fırsatta güzel ahlaka çağırmıştır:
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et (sakın, kork) ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et." (Hz. Ebu Zerr r.a. : Tirmizi, Birr 55 Kütüb-i sitte, 16. Cilt , sf. 328)
“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.” (Tevbe Suresi, 112)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 36. sayı (Haziran 2007) 22. sayfada yayınlanmıştır.
Müminin Şerefli Görevi: Hakkı Tavsiye Etmek
Hakkı tavsiye etmek ne demektir? Kuran ahlakında iyiliği emredip kötülükten sakındırmak neden önemlidir? Hakkı tavsiye etmenin ahiretteki karşılığı nedir? Tarih boyunca Allah’ın bu emrini en güzel şekilde yerine getiren peygamberlerimiz hakkı nasıl tavsiye etmişlerdir?
İyiliği emretmek Kuran ahlakına göre karşı tarafın herşeyden önce Allah'ı tanımasına, O'nu çok sevmesine, O'ndan sakınmasına ve kesin bir gerçek olan ahiret gününde hayatı boyunca sergileyeceği amellerinden sorguya çekileceğini kavramasına vesile olacak şekilde hakkı tavsiye etmektir. Bir mümin Allah’ın izniyle ancak bu şekilde iman etmeyen bir kişinin vicdanını harekete geçirmiş, onu Kuran ahlakını yaşamaya teşvik etmiş ve bu üstün ahlakın yayılması için çaba harcamış olur. Gerçek iyilik budur. Çünkü bu, karşı tarafın dünyada ve ahirette en güzel hayatı yaşamasını sağlayacak ve onun sonsuz bir azaptan kurtulmasına vesile olacaktır.
Kötülükten men etmek ise; kişinin şeytana uymasını engellemek, nefsinin bencil tutkularından arınmasını sağlamak, onu samimiyetsizlikten, ikiyüzlülükten, kibirden, Allah'a karşı büyüklenmekten, vicdansızlıktan arındırmak ve Allah'ın razı olmayacağı bir tavra girmesini engellemektir. Allah, hakkı tavsiye eden müminlerin özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
“Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardır.” (Al-i İmran Suresi, 114)
Müminler Karşılık Beklemeden Allah'a Çağırırlar
Allah'ın din ahlakını tebliğ etmeleri için gönderdiği peygamberler ve onların yolunu izleyen müminler; tarih boyunca insanları hesap gününe karşı uyarıp korkutacak, ahirete hazırlık yapmaya yöneltecek, onlara cennetin sonsuz güzelliğini müjdeleyecek ve güzel ahlakın yaşanmasını teşvik edecek güzel sözler söylemiş, kavimlerine bu yönde çağrılarda bulunmuşlardır. Her konuda olduğu gibi, insanları Allah'a çağırma konusunda da daima vicdanlarının sesini dinlemişledir. Koşullar ne olursa olsun gaflet içinde din ahlakından uzaklaşan ve sonu cehennemle bitecek bir yolda ilerleyen insanları Allah'ın bildirdiği hak dine davet etmekten vazgeçmemişlerdir. İnsanların her türlü direnmelerine, kibirli davranışlarına rağmen onları doğru yola iletmenin yollarını aramış, bu konuda ciddi bir çaba göstererek tarih boyunca tüm müminlere örnek olmuşlardır.
“Asra andolsun; Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi, 1-3)
Ancak burada çok önemli bir noktayı belirtmekte yarar vardır: Müminler Allah'ın bu emrini yerine getirirlerken karşılarındaki insanlardan kendileri için hiçbir karşılık beklememişlerdir. Onlar için Allah'ın iyiliği emretme, kötülükten sakındırma emrini yerine getirirken önemli olan, karşılarındaki insanların bundan hoşnut kalması değil, Allah'ın kendilerinden razı olmasıdır. Bu yüzden güzel söz söyleyerek Allah'ın yoluna davet eden vicdanlı insanların bekledikleri hiçbir maddi çıkar, dünyevi bir talep yoktur. Amaçları yalnızca Allah'ın emrettiği bir ibadeti yerine getirmek ve salih kullardan olabilmektir. İnananların, diğer insanları Kuran ahlakına ve Allah'ın yoluna davet ederken gösterdikleri bu ihlaslı çabayı Allah Kuran'da şöyle bildirir:
“Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır.'”(Yusuf Suresi, 103-104)
Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde insanın kurtuluşunun ancak ihlas ile mümkün olacağını söylemiş, insanları sadece Allah'ın rızasını gözetmeye çağırmıştır:
“… Medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) ve halas (kurtuluş), yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, ağırlıklarla halis olmayana tercih edilir. İhlası kazandıran hareketlerdeki sebebi, sırf Allah'ın bir emri ve neticesi Allah'ın rızası olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı.” (Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.133)
Tarih Boyunca Kavimlerini Hakka Çağıran Elçiler
Allah, tarih boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi İlahi mesajını iletecek Resuller yollamıştır. Her dönemde gönderilmiş olan bu elçiler, ulaşabildikleri bütün insanlara Allah'ın ayetlerini tebliğ etmiş, iyiliği emredip kötülükten sakındırmışlardır.
Hz. Muhammed (sav) Allah'ın Belirlediği Kadere Tevekkül Etmeyi Hatırlatmıştır
Yüce Allah herşeyi bir kader üzerine yaratmıştır ve ve her insan hayatı boyunca Allah'ın belirlediği bu kaderi yaşar. Değerli Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de, bu önemli gerçeği yaptığı tebliğlerde sık sık vurgulamıştır. Kavmine Allah'ın kendileri için yazdığının dışında hiçbir şeyle karşılaşmayacaklarını, bu nedenle her an yaşadıkları olaylarda Allah'a tevekkül ederek ecir kazanmalarını tavsiye etmiştir. Kuran’da bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
Hz. Musa Firavun'a Allah'ın Sonsuz Gücünü Tebliğ Etmiştir
Kuran'da Hz. Musa ile ilgili pek çok ayet bildirilir. Bu değerli peygamberimizin karşılaştığı olaylar, kavmine yaptığı tebliğ, sahip olduğu üstün ahlak, Allah'a olan imanı, teslimiyeti ve samimiyeti birçok ayetle müminlere haber verilmiştir. Bu ayetlerde bildirildiği üzere Hz. Musa ilk olarak -Allah'ın emri ile- kavmin başında bulunan Firavun'a tebliğ yapmıştır. Hz. Musa, kötü ahlakı nedeniyle büyük bir sapkınlık içinde bulunan ve çirkin bir cesaret göstererek Allah’a karşı büyüklenen (Yüce Allah’ı tenzih ederiz.) Firavun’a öncelikle herşeyin Yaratıcısının Allah olduğunu söylemiştir. Ardından da Allah'ın üstün sıfatlarını bildirerek Yüce Rabbimiz’in varlığını ve büyüklüğünü tebliğ etmiştir. Hz. Musa’nın hakkı tavsiye eden bu örnek tebliği Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmiştir:
“(Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?" Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?" (Musa) Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."” (Taha Suresi, 49-52)
Hz. Nuh Kavmini Yalnızca Allah'a Kulluk Etmeye Çağırmıştır
Hz. Nuh yaptığı tebliğ ile kavmini, içinde bulundukları batıl sistemi bırakarak Allah'a kulluk etmeye davet eden diğer bir peygamberimizdir. Kavmine Allah'tan başka bir İlah olmadığını, eğer dünyada iken bunu kavramazlarsa ahiret günü azapla karşılaşacaklarını hatırlatan Hz. Nuh, bu şekilde onları uyarıp korkutmuş ve iman etmeleri için çeşitli şekillerde açıklamalarda bulunmuştur. Bu konuyla ilgili bir ayet şöyledir:
“Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?"” (Müminun Suresi, 23)
Hz. İbrahim Kavmini Şeytana Uymamaları Konusunda Uyarmıştır
İnsanın en büyük düşmanı şeytandır. Çünkü şeytanın amacı insanları, Allah'ın razı olacağı hak yoldan alıkoymak ve böylece onların da cehenneme gitmesini sağlamaktır. Bu sebeple, Hz. Adem'den beri yaratılmış olan tüm insanlara çeşit çeşit oyunlarla yaklaşarak onları saptırmaya çalışır. Şeytanın sadece Allah'a kesin olarak iman eden ve tevekkül eden insanlara bir etkisi olamaz, ki Allah Kuran'da bize bu insanların sayısının az olacağını bildirmiştir. (İsra Suresi, 62) İşte bu sebeple Hz. İbrahim, Allah'ın yolundan uzaklaşmış olan babasını ve kavmini, şeytana uymamaları ve Allah’ın yoluna tabi olmaları için uyarmıştır. Hz. İbrahim’in hakkı tavsiye ettiği sözleri ayetlerde şöyle bildirilmiştir:
“İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz."” (Ankebut Suresi, 16-17)
Hz. Yakup Oğullarına Hak Dine Uymalarını ve Salihlerden Olmalarını Vasiyet Etmiştir
Değerli peygamberimiz Hz. Yusuf’un babası olan Hz. Yakup, ömrü boyunca ihlas sahibi, güçlü, basiretli ve seçkin kişiliği ile tüm müminlerin şevkle örnek almaları gereken bir ahlak sergilemiştir. Hz. Yakup'un örnek alınması gereken bir özelliği de oğullarına yaptığı samimi tebliğdir. Yüce Allah Hz. Yakup'un oğullarına vasiyetini şöyle bildirir:
“Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin." (diye benzer bir vasiyette bulundu.)” (Bakara Suresi, 132)
Müslüman olarak can vermek, Allah'tan korkan insanların en önemli dualarından biridir. Çünkü bir insan hayatı boyunca salih amellerde bulunduğu halde sonradan niyetini bozup imanından dönerse yaptığı tüm amelleri boşa gidecek, cehennem azabını hak edecek bir konuma gelecektir. Hz. Yakup oğullarına "Müslüman olarak can verin" derken onları bu konuda uyarmakta ve onlara samimi niyetlerini ve kararlılıklarını bozmadan imanlarını korumalarını öğütlemektedir.
Hakkı Tavsiye Etmek Ömür Boyu Sürecek Şerefli Bir Görevdir
Tüm elçilerin hayatlarında gördüğümüz gibi, ömür boyunca insanlara tebliğ yapıp, hakkı tavsiye etmek ve onlardan hiçbir karşılık beklememek önemli bir mümin özelliğidir. Bir mümin hangi devirde yaşarsa yaşasın, kimlerle beraber olursa olsun insanları Allah'ın beğendiği ahlaka çağırmakla, onlara, yaklaşmakta olan hesap gününü hatırlatmakla sorumludur.
Yeryüzünde güzel ahlakın hakim olup zulmün ve adaletsizliğin ortadan kalkmasını isteyen tüm müminlerin yapması gereken de, insanlara Allah’ın varlığını, hesap gününü hatırlatmak, onları Kuran ahlakını yaşamaya davet etmektir. Yüce Allah Kuran’da bu ibadeti hakkıyla uygulayan sevgi ve merhamet sahibi müminleri övmekte, onların ziyana uğramayıp kazananlardan olacaklarını bildirmektedir:
“Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslama uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz...” (Al-i İmran Suresi, 110)
Müminler Sadece Sözleriyle Değil Örnek Yaşamlarıyla da Hakka Çağırırlar
Müminler, din ahlakını sadece sözleriyle tebliğ etmez, aynı zamanda tüm yaşantılarıyla da bu ahlakı anlatmış olurlar. Saatlerce dostluğun, candanlığın, samimiyetin ne olduğunu anlatmak yerine, samimiyeti ve candanlığı yaşar ve bu güzel ahlakı "halleriyle" gösterirler. Karşılarındaki kişiler onların yaptıkları bu "hal ile tebliği" gördüklerinde, samimiyetin ne olduğunu, hiç anlatılmadığı halde çok net bir biçimde kavrayabilirler. Bu, Kuran'da emredilen her türlü özellik için geçerlidir. Mümin fedakarlığı, tevazuyu, bağışlayıcılığı, adaleti, merhameti, dürüstlüğü kısacası her türlü güzel ahlak özelliğini çevresine yaşayarak gösterir. Karşı taraf üzerinde asıl etki bırakan da budur. Zira fedakarlığın ne olduğunu uzun uzun anlattığı halde, kimi zaman bu tavrı göstermekten kaçınan ve hatta belki de bencilce davranan bir kimse, karşı tarafa samimiyetsiz olduğu izlenimini verir ve onun üzerinde olumsuz etki yapar.
Bunun yerine güzel ahlakı anlatan ve anlattığı ahlakı tüm samimiyetiyle yaşadığını gösteren bir insanın konuşmalarının, karşı tarafın vicdanını Allah’ın izniyle harekete geçireceği çok açıktır.
Peygamber Efendimiz (sav) insanlara güzel söz söylemelerini tavsiye etmiştir:
“... İbn-i Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir:
Bir (mü’min) kulun sırf Allah rızasını talep etmek için yuttuğu bir öfke yudumundan Allah Katında sevap bakımından daha büyük bir yudum yoktur.” (Mace, Cilt 10, Syf.462)
Peygamber Efendimiz (sav) insanları her fırsatta güzel ahlaka çağırmıştır:
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et (sakın, kork) ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et." (Hz. Ebu Zerr r.a. : Tirmizi, Birr 55 Kütüb-i sitte, 16. Cilt , sf. 328)
“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.” (Tevbe Suresi, 112)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 36. sayı (Haziran 2007) 22. sayfada yayınlanmıştır.