Şükür doruklarından gökyüzünde kaybolmaya doğru bir sır… Başın bir arşın üzerinde gezinen bulut ve nazlı nazlı düşen damlalar… Gören nazar etmez deRahman’ın bildiğidir ve bize sır…
Ah der bir sesta içten… Gelsen de tatsam sendeki tükenmeyen Rahmeti… Ellerim kalsa huzurundagözlerime kan düşse ve bir belâ salsan garip gönlüme… Ben bilmesem ey aşkın sahibi olan Rabbimsen belâ’ma Aşk desen!
Güneşay ve yıldızlar…
Âlem ısınır varlığıyladokunduğu yerlerde eriyen nağmeler… Dağtaş dokunuşuna hayran… Uzaktır ama hissedilirbakılmaz ona ama dokununca göze damlalar koşuşur bir bir… Karanlığı düşürür tahtından ve yayılır dile (n) diğince…
Geceye asar düşlerini ve aynı tahtı paylaşır o hüznün doruklarıyla… Başı eğik bazenbazen yüzünde keder ama hep umudu hayâl eder… Yedi asıryedi iklim de geçsenurunu çehresine borçlu olduğu Sevgiliye büyütür özlemlerini… Utanır ki; yağmurlar ağlarken serden geçer ve saklanır bulutların ardına… Göz kırpınca aşk’a ne kadar da acılı olduğunu anlar o da…
Suskun çiçekler… Taşıdıkları canlara kurban olma sırasında ve İsmail kadar tevekkülde her biri… Baharda renkler donanınca yeryüzünekıskandırırcasına dizilirlerdi gökyüzüne; Rahman’ın izniyle … Kim bilir neden parlıyordu çehresi! Ağlıyor muyoksa gülüşünden miydi ışığını en çok onun göstermesi… Bilinmediçünkü bildirilmedi…
Kalpaşk ve damlalar;
Sırrına erdiğimde hissettiğim sıcak bir iklim… Hakikat yolunun en kadim yolcusu ve sadık yâren… Olmazların en başındasaklanmaz aslı… Yâr aşk bağışlayınca har olur yanar ve yakar… Uzaktır ama vuslata sadık olmaya doğru hasretler biriktirir… Yakışan bir vefa sancağı varsa ki elindemızrabı saplansa gidenlerin vefayı düşürmez yere… En çok kan ağlaren hakikâtli o susar! Bakılmaz ona da; ama hissedilince kor misali küle döndürür bildirileni! Şeytanı düşürür tahtındanAllah der dile (n) diğince…
Yeri; yalnızlık ve tek’bir… Kim nereye götürürse götürsün barındığı mekân bir! Çokluğu ezelde unutmuş ve yokluk şerbetiyle tatlanmış dili… Adıyla müsemmaen çok dilenen ve dilendiğine verilen… Mahkûm olmak isteyene parmaklıkları çok… Perdeleri kızılyolu hengâmeli ve örtülerin ardında sır olduğunda en güzeli… Beşerin sükûtuna muhtaçsahibineen çok öz Sahibine gidince adı Aşk! Kimini sarayında kölekimini harabesinde sultan eden… Gözde başlayankalbe akan ve gerçek tadına varıldığında sahibini bırakmayan…
Yüzümün ve s/özümün kirini bir bir indiren dostlar… Şükrümün nişânesiadıma mühürlü Bezm-i Elest’ten… Gönlüme dolduğunda günahıma bir tanesi bile okyanus… Arınmanın ve arındırılmanın anlamıyla daha da coşkun akan yaşlar… Buz kütlesine çarpmadan taşınınca ateşe sucehenneme cennet yağmuru… Elhamdülillah’a uzanan bir ırmak olduğundahiç durmadan yol bulur her biri… Yakıştığı ve akıtıldığı sebep nazarında mutlular düştükleri yerlerde… Silmişseler alından bir iziAşk’la birlik olup akmışsa beşerin kalp âlemine yeşertirler şükür filizlerini…
Mum olduğu yerde mutlu yanmak ve tutuşturulmaktan… Ki güneş gündüzeay yıldızlarla geceye yakıştığından biliriz tadını… Kalp diyarında sevgili ebedi oluncaAşk kalbe damlalarla ulaşınca tadı bambaşka…
Bizliği tadana aşk olsun…
Bir’i bilip ağyar olana aşk olsun…
Hiç’liği bulanakapıda köleyürekte devlet olana aşk olsun…
Bilenin huzurunda el pençe kalınca kalbiminsanı hayrete düşüren bir nur göründü... Ölümkalım demek nafile.
Eğer ki aşk tecelli etmeyecekse na’r olur dünya ve ahir…
Bir dua ezelden dolanmıştı yüreğime.
Ey Rab; Sen’in aşkın muradım!
Murad et aşkını kalbime!
Zehra Öner