Müslüman ALLAH'ın emirlerine teslim olan yap dediklerini yapan yapma dediklerinden sakınan kişidir. ALLAH ve Rasulü sav bir konuda bir şey söylerse ona teslim olur. İşittik ve itaat ettik der.
Yahudileşenler veya bu temeyülde bulunanlar ise işittik ve isyan ettik derler. Sözle cesaret edemeyenler sözü eğip bükmeye çalışır veya halleriyle duymamış gibi davranırlar. Görmezden ve duymazdan gelirler. Gözleri vardır görmez; kulakları vardır işitmezler...
Böyle bir girişten sonra Rabbimizin A'raf suresinin 26. ayetindeki şu ihtarına kulak verelim:
Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek bir giysi giyinip süsleneceğiniz bir elbise ihsan ettik. Takvâ (ALLAH’ın emrine uygun hareket haya ve iffetini koruma) elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar ALLAH’ın âyetleri (lütfunun alametleri)ndendir ki belki bu sâyede düşünüp öğüt alırlar.
Rabbimiz bizim için hayırlı elbiseyi bildiriyor takva elbisesi. Takva elbisesi giyinmeye ne dersiniz?
Takva elbisesinden şeytan ve yoldaşları hoşlanmaz. Onlar ister ki kendilerini yoldaş edinenler elbilerini çıkarsınlar takva elbisesini unutsunlar ve nefsin esiri olsunlar. Böylece cennet yurdundan kovulsunlar. Cennete aday olamasınlar. Çünkü babamız Ademi cennet yurdundan böylece çıkarmıştı.
Yukarıdaki ayete imandan mahrum olanlara şeytan samimi dost olur. Bırakmak istemez onu imansız gönderinceye kadar. Ahdi var ezelden beri. Söz vermişti yoldan çıkaracağım onları diye. Sözünde durur sinsice. Öyle kurnazca yaklaşır ki sanırsın sıcacık en samimi dost. Senin hayrını istiyor zannedersin. Nefsinin isteklerinde ne kadar da haklı olduğunu sana fısıldar. Böylece takva elbisesi çıkar yerini şehvet elbisesi alır.
Yanılıyorsam söyleyin lütfen. Hep kadınların testtüründen bahseden bizler ne kadar takva elbisesine sahibiz? "ALLAH'ın boyası ile boyanabildik mi?" ALLAH'ın razı olacağı bir kılık kıyafete sahip miyiz?
Önceden denize gireceği zaman kılı kırk yararak gözünü haramdan korumaya çalışırdı müslüman erkekler. Uygun bir mekan bulamazsa nefsine gem vurur girmezdi denize. Cennet nimetlerini ve ALLAH'ın vadini tefekkür eder onun serinliğini yaşardı. Diyelim ille de girecekse gözünü haramdan korumaya çalışır avret yerlerini örtecek (diz kapağı ile göbeği arasını) bir giysi ile girerdi. Peki ya bugün durum nasıl? Deniz mayoları diz kapağın altında mı üstünde mi?
Giyilen pantolonlar vücuda yapışık mı değil mi?
Ya düşük belli olanlarına ne diyelim?
Giydiklerimizle kime benziyoruz ya da kimi taklit ediyoruz?
Bizim giydiklerimizin modelini kim tasarlıyor ve neye hizmet ediyor?
Müslümanlar imanlarının dışa vurumu elbiselerini tasarlayamayacak bu konuda günden oluşturamayacak kadar acizleştiler mi? Kim uyuşturdu bizi. Nerede bizim modelistlerimiz? Müslüman kıyafetiyle de müslüman olamaz mı?
Her ne kadar diz kapağı ile göbeği arasını örten bir erkek askari şartlarda örtülü kabul edilse de baldırını ve göğsünü açıp saçan hakkında Efendimizin sav teşbihlerini unuttuk mu? Lut kavminin helak edilmesine sebep olan fiillere götüren yolları kapamamış mıydı Efendimiz sav?
Son zamanlarda camiilerimiz kaprili eşofmanlı pijamalı gençlerimizle büyüklerimizle tanıştı. Buna sevinelim mi üzülelim mi? Bu kardeşlerimizin elinden tutup incitmeden onları takva elbisesiyle tanıştırmamız gerekirken yoksa bizde mi savruluyoruz. İmam-ı Gazali hazretleri huylar sirayet edicidir diyor. Üstün olan galebe çalar.
Gençlerimiz yaşlılarımız hergün sakal tıraşlarını ihmal etmiyorlar. Sakal bırakmak yadırganır oldu. Sakal bırakan mı sinek kaydı tıraş olan mı Peygamberimize sav benzer? Hatta o kadar ileri gidenlerimiz var ki "İşimiz kılatüye kaldı." diyecek kadar bu meseleyi hafife alıp yaşadıklarını dinleştirmeye başladılar.
Kulağa küpe takmak kaşları aldırmak ve inceltmek saçları uzatıp tokalamak yeni ifsatlar ve sapkınlıklar.
Hele internetin iman etmemiş olanına yakayı kaptıranlara ALLAH yardım etsin. Dersini şeytandan alınca işin sonunun nereye varacağı belli olmuyor. Gelen soruları paylaşsam ağzınız ucuklar.
Bazen bunlar karşısında ümitsizliğe kapılıyorum. Rabbimizin bize armağan ettiği yol rehberimiz ve kılavuzumuz kendimi toparlamamı sağlıyor. Okudukça Kitabımızı imanım tazeleniyor. Efendimize sav kulak verdikçe ümidim artıyor. Sen Hakkın yanında ol hakkı söyle hakkı yaşa diyorum. Sen ALLAH'a yardım edersen ALLAH da sana yardım edecektir diye teselli oluyorum.
Bütün bunlara kayıtsız kalmamız mümkün değil. ALLAH cc hakkı söylememizi emrediyor.
Peki çare ne diyecek olursak çare Kur'an ile aramızı düzeltmek. Kur'an'la tanışmak buluşmak ve dost olmak. Onu okumaya anlamaya ve yaşamaya çalışmak. Dersini Kur'an'dan alanlar felaha kavuşur.
En güzel örneğimiz Efendimiz'i sav tanımak ve takip etmek. Onun yaşadığı hayatı kendimize modellemek. Onun gibi erkek olmak eş olmak ve baba olmak.
Onun yolunu izleyen ve varisi olan müttaki alimleri izlemek. Onların teşhislerinden tesbitlerinden ve ferasetlerinden faydalanmak.
Sadıklarla salihlerle birlikte olmak. Namazlarımızı onlarla cemaatle birlikte kılmak. İslam cemaati olmak.
ALLAH'ın emirlerini tebliğ etmek. "Salih kul olmak yetmez muslih kul olmalıyız." "ALLAH'a davet eden ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?"
İhsanı içselleştirmek. ALLAH yokmuş gibi yaşayandan daha tehlikeli kim olabilir? ALLAH görüyor bizi her ne kadar biz onu göremesek de. Kulluğun zirvesi ALLAH bizi görüyor bilinciyle yaşamak. "Her nerede olursak olalım O bizimledir."" O kuluna şah damarından daha yakındır." "Kişiye kalbinden kalbine kendinden daha yakındır." Peki ayrılık nereden diyecek olursak: GÜNAHLARIMIZDAN. Tevbesizliğimizden deriz.
Zikretmek. Zikreden Rabbini unutmaz. Rabbini unutmayan onun emrine uygun yaşar. Onu gücendirmekten sakınır. Bırakın haram işlemeyi haramı düşünmekten bile haya eder düşünse hemen tevbe eder gafletinden.
Abdestli gezmek. Abdestli olan şeytana savaş açmıştır. Heran Rabbinin zikrinde ve fikrindedir. Namazdaymış gibi uyanık ve diri olur.
Haftada bir irfan sofrasında bulunmak. Manen besleneceğimiz bir irfan sofrasına katılmak bizi zinde tutacaktır. Şeytana ve nefse karşı güçlü kılacaktır. Tecrübeyle sabittir ki bu sofradan mahrum olanlar bir müddet sonra farz olan ibadetleri bile yapmakta zorlanıyorlar.
Mehmed Zahid Kotku'nun (R.aleyh) dediği gibi:
-Yazmak kolay söylemek kolay. Zor olan yaşamak.
Rabbimiz razı olacağı şekilde yaşamayı cümlemize nasip eylesin... Amin.
Ahmet Bulut
Yahudileşenler veya bu temeyülde bulunanlar ise işittik ve isyan ettik derler. Sözle cesaret edemeyenler sözü eğip bükmeye çalışır veya halleriyle duymamış gibi davranırlar. Görmezden ve duymazdan gelirler. Gözleri vardır görmez; kulakları vardır işitmezler...
Böyle bir girişten sonra Rabbimizin A'raf suresinin 26. ayetindeki şu ihtarına kulak verelim:
Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek bir giysi giyinip süsleneceğiniz bir elbise ihsan ettik. Takvâ (ALLAH’ın emrine uygun hareket haya ve iffetini koruma) elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar ALLAH’ın âyetleri (lütfunun alametleri)ndendir ki belki bu sâyede düşünüp öğüt alırlar.
Rabbimiz bizim için hayırlı elbiseyi bildiriyor takva elbisesi. Takva elbisesi giyinmeye ne dersiniz?
Takva elbisesinden şeytan ve yoldaşları hoşlanmaz. Onlar ister ki kendilerini yoldaş edinenler elbilerini çıkarsınlar takva elbisesini unutsunlar ve nefsin esiri olsunlar. Böylece cennet yurdundan kovulsunlar. Cennete aday olamasınlar. Çünkü babamız Ademi cennet yurdundan böylece çıkarmıştı.
Yukarıdaki ayete imandan mahrum olanlara şeytan samimi dost olur. Bırakmak istemez onu imansız gönderinceye kadar. Ahdi var ezelden beri. Söz vermişti yoldan çıkaracağım onları diye. Sözünde durur sinsice. Öyle kurnazca yaklaşır ki sanırsın sıcacık en samimi dost. Senin hayrını istiyor zannedersin. Nefsinin isteklerinde ne kadar da haklı olduğunu sana fısıldar. Böylece takva elbisesi çıkar yerini şehvet elbisesi alır.
Yanılıyorsam söyleyin lütfen. Hep kadınların testtüründen bahseden bizler ne kadar takva elbisesine sahibiz? "ALLAH'ın boyası ile boyanabildik mi?" ALLAH'ın razı olacağı bir kılık kıyafete sahip miyiz?
Önceden denize gireceği zaman kılı kırk yararak gözünü haramdan korumaya çalışırdı müslüman erkekler. Uygun bir mekan bulamazsa nefsine gem vurur girmezdi denize. Cennet nimetlerini ve ALLAH'ın vadini tefekkür eder onun serinliğini yaşardı. Diyelim ille de girecekse gözünü haramdan korumaya çalışır avret yerlerini örtecek (diz kapağı ile göbeği arasını) bir giysi ile girerdi. Peki ya bugün durum nasıl? Deniz mayoları diz kapağın altında mı üstünde mi?
Giyilen pantolonlar vücuda yapışık mı değil mi?
Ya düşük belli olanlarına ne diyelim?
Giydiklerimizle kime benziyoruz ya da kimi taklit ediyoruz?
Bizim giydiklerimizin modelini kim tasarlıyor ve neye hizmet ediyor?
Müslümanlar imanlarının dışa vurumu elbiselerini tasarlayamayacak bu konuda günden oluşturamayacak kadar acizleştiler mi? Kim uyuşturdu bizi. Nerede bizim modelistlerimiz? Müslüman kıyafetiyle de müslüman olamaz mı?
Her ne kadar diz kapağı ile göbeği arasını örten bir erkek askari şartlarda örtülü kabul edilse de baldırını ve göğsünü açıp saçan hakkında Efendimizin sav teşbihlerini unuttuk mu? Lut kavminin helak edilmesine sebep olan fiillere götüren yolları kapamamış mıydı Efendimiz sav?
Son zamanlarda camiilerimiz kaprili eşofmanlı pijamalı gençlerimizle büyüklerimizle tanıştı. Buna sevinelim mi üzülelim mi? Bu kardeşlerimizin elinden tutup incitmeden onları takva elbisesiyle tanıştırmamız gerekirken yoksa bizde mi savruluyoruz. İmam-ı Gazali hazretleri huylar sirayet edicidir diyor. Üstün olan galebe çalar.
Gençlerimiz yaşlılarımız hergün sakal tıraşlarını ihmal etmiyorlar. Sakal bırakmak yadırganır oldu. Sakal bırakan mı sinek kaydı tıraş olan mı Peygamberimize sav benzer? Hatta o kadar ileri gidenlerimiz var ki "İşimiz kılatüye kaldı." diyecek kadar bu meseleyi hafife alıp yaşadıklarını dinleştirmeye başladılar.
Kulağa küpe takmak kaşları aldırmak ve inceltmek saçları uzatıp tokalamak yeni ifsatlar ve sapkınlıklar.
Hele internetin iman etmemiş olanına yakayı kaptıranlara ALLAH yardım etsin. Dersini şeytandan alınca işin sonunun nereye varacağı belli olmuyor. Gelen soruları paylaşsam ağzınız ucuklar.
Bazen bunlar karşısında ümitsizliğe kapılıyorum. Rabbimizin bize armağan ettiği yol rehberimiz ve kılavuzumuz kendimi toparlamamı sağlıyor. Okudukça Kitabımızı imanım tazeleniyor. Efendimize sav kulak verdikçe ümidim artıyor. Sen Hakkın yanında ol hakkı söyle hakkı yaşa diyorum. Sen ALLAH'a yardım edersen ALLAH da sana yardım edecektir diye teselli oluyorum.
Bütün bunlara kayıtsız kalmamız mümkün değil. ALLAH cc hakkı söylememizi emrediyor.
Peki çare ne diyecek olursak çare Kur'an ile aramızı düzeltmek. Kur'an'la tanışmak buluşmak ve dost olmak. Onu okumaya anlamaya ve yaşamaya çalışmak. Dersini Kur'an'dan alanlar felaha kavuşur.
En güzel örneğimiz Efendimiz'i sav tanımak ve takip etmek. Onun yaşadığı hayatı kendimize modellemek. Onun gibi erkek olmak eş olmak ve baba olmak.
Onun yolunu izleyen ve varisi olan müttaki alimleri izlemek. Onların teşhislerinden tesbitlerinden ve ferasetlerinden faydalanmak.
Sadıklarla salihlerle birlikte olmak. Namazlarımızı onlarla cemaatle birlikte kılmak. İslam cemaati olmak.
ALLAH'ın emirlerini tebliğ etmek. "Salih kul olmak yetmez muslih kul olmalıyız." "ALLAH'a davet eden ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?"
İhsanı içselleştirmek. ALLAH yokmuş gibi yaşayandan daha tehlikeli kim olabilir? ALLAH görüyor bizi her ne kadar biz onu göremesek de. Kulluğun zirvesi ALLAH bizi görüyor bilinciyle yaşamak. "Her nerede olursak olalım O bizimledir."" O kuluna şah damarından daha yakındır." "Kişiye kalbinden kalbine kendinden daha yakındır." Peki ayrılık nereden diyecek olursak: GÜNAHLARIMIZDAN. Tevbesizliğimizden deriz.
Zikretmek. Zikreden Rabbini unutmaz. Rabbini unutmayan onun emrine uygun yaşar. Onu gücendirmekten sakınır. Bırakın haram işlemeyi haramı düşünmekten bile haya eder düşünse hemen tevbe eder gafletinden.
Abdestli gezmek. Abdestli olan şeytana savaş açmıştır. Heran Rabbinin zikrinde ve fikrindedir. Namazdaymış gibi uyanık ve diri olur.
Haftada bir irfan sofrasında bulunmak. Manen besleneceğimiz bir irfan sofrasına katılmak bizi zinde tutacaktır. Şeytana ve nefse karşı güçlü kılacaktır. Tecrübeyle sabittir ki bu sofradan mahrum olanlar bir müddet sonra farz olan ibadetleri bile yapmakta zorlanıyorlar.
Mehmed Zahid Kotku'nun (R.aleyh) dediği gibi:
-Yazmak kolay söylemek kolay. Zor olan yaşamak.
Rabbimiz razı olacağı şekilde yaşamayı cümlemize nasip eylesin... Amin.
Ahmet Bulut