[h=2]Nasıl dua etmeliyiz, duamızın kabul olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? [/h]
"Ya istidat lisanıyladır-bütün nebâtat ve hayvânâtın duaları gibi ki, herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir suret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar."
Kabiliyet dili ile yapılan duadır. Mesela kaysı çekirdeği kaysı olmak için kabiliyet dili ile Allah’tan istiyor. Bir kartal yumurtası kartal olmak için kabiliyet lisanı ile Allah’tan talepte bulunuyor. İnsan da aynı şekilde fıtrattan gelen birçok kabiliyetlerle Allah’tan talep ederse, Allah bu talebi ekseriya geri çevirmez. Yalnız kabiliyet doğrultusunda istemek gerekir, kabiliyetimiz olmadığı bir sahada talep edersek, Allah bunu vermez. Nasıl kayısı erik olamaz ise çiftçi kabiliyeti olan birisi de marangoz olamaz.
"Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır-bütün zîhayatların, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki, herbirisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevâd-ı Mutlaktan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metâlibi istiyorlar."
Allah, kainatta var olan bütün mahlukatı ihtiyaç ve fakirlik içinde yaratmıştır. Özellikle hayat ve şuur sahibi varlıklar, kainatta her şeye muhtaç olarak yaratılmışlardır. İşte bu ihtiyaçların hepsine birden fıtrat denilebilir. Yani bütün mahlukatın mahiyet ve fıtratı ihtiyaçlar ile kaplanmıştır. İşte bu ihtiyaçlar da bir nevi Allah’tan talep ve istekte bulunuyorlar.
Mesela bir mide acıkması ile Allah’tan rızık talep ediyor. Bir göz görme ihtiyacı ile renkleri ve görüntü alemini talep ediyor ve hakeza. Allah da bu ihtiyaçlara mutlak bir ekseriyet ile cevap veriyor. Zira mahlukatın bu ihtiyaçları tedarik etmesi imkansızdır. Mesela bir elmanın icadı için bütün kainatın çarklarını işletmek ve döndürmek gerekiyor. İnsan ise buna muktedir değildir.
"Veya lisan-ı ıztırariyle bir duadır ki, muztar kalan herbir zîruh, kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa, daima makbuldür."
Iztırar dili ile yapılan duadır. Iztırar, bir şahsın zor bir durumda kalıp çaresiz bir hale düşmesi demektir. Mesela okyanusa düşen bir adamın kırık bir tahta üstünde yaptığı dua gibidir. Çok zor bir durumda olmasından dolayı, o hali Allah’ın şefkatini daha kuvvetlice kendisine çekiyor. Bu tarz dua da ekseri olarak makbuldür.
"Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir..."
Fiili ve kavli duadır. Kavli dua zaten ibadetlerin akabinde yapmış olduğumuz dualardır. Fiili dua ise Allah’ın kainatta koymuş olduğu sebeplere müracaat etmektir. Mesela çocuk sahibi olmak için evlenmek fiili bir duadır. Zengin olmak için çalışmak fiili bir duadır. Topraktan mahsul almak için tarlayı sürmek, sulamak, tohumlamak, ekip biçmek fiili bir duadır vesaire. Şartları ve sebepleri yerine getirilir ise fiili dua da ekseri olarak makbuldür.
Güneşin batışı akşam namazının vaktidir. Güneşin ve ayın tutulmaları da "küsuf ve husuf namazları" denilen iki özel namazın vakitleridir. Ramazanın hilalinin görülmesi Ramazan orucunun vaktidir. Vakitleri girince bu ibadetler ifa edilir. Bu ibadetler niye yapılır? Allah’ın rızasını hoşnutluğunu kazanmak için. Başka bir amacı yoktur o ibadetlerin. Başka bir amacı varsa o ibadet ibadet olmaz.
Aynı şekilde, yağmursuzluk yağmur namazının sadece vaktidir. Bu ibadet niye yapılır? Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için. Yağmur yağması için değil. Böyle bir niyetle o namaz kılınırsa, o namaz namaz olmaz. Burada yağmur talebi ve duası var, ama bu zahirî bir maksattır. Hakikî faide rıza-ı ilahîdir. Bu rıza ahirette nasıl bir şekilde tezahür edecek onu Allah bilir.
Bazı belalar musibetler belli duaların vakitleridir. O dualar samimi olarak yapıldığında, hakikî faide olan rıza ilahîye erişiriz ve onun karşılığını da Ahirette bakî bir surette görürüz. Zahirî maksat olan bela ve musibetlerin def’i ise Cenab-Hakk’ın hikmetine tabidir. Allah bizim heveslerimizi kâinata mühendis yapmamıştır. Her şeyi bizim arzu ve heveslerimize göre tanzim etmesini beklemek kulluk edebine aykırıdır.
Üstad bunu şöyle bir misalle anlatır:
“Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi.”(2)
Duanın kabul şartlarını Üstad Hazretleri şu şekilde izah ediyor:
"BİRİNCİ SUALİNİZ: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?"
"Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde dua makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir."
"Ezcümle, dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra, makbul bir dua olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur."
"Hem بِظَهْرِ الْغَيْبِ yani gıyaben ona dua etmek,
Hem hadiste ve Kur'ân'da gelen me'sur dualarla dua etmek; meselâ,
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْئَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ لِى وَلَهُ فِى الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ
رَبَّنَاۤ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْلاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
gibi câmi dualarla dua etmek
Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble dua etmek,
Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,
Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,
Hem Cumada, hususan saat-i icabede,
Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,
Hem Ramazan'da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyen me'muldür.
O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez, belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir."(3)
(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup'un Birinci Zeyli.
(3) bk. Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup.
/SorularlaRisale
"Ya istidat lisanıyladır-bütün nebâtat ve hayvânâtın duaları gibi ki, herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir suret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar."
Kabiliyet dili ile yapılan duadır. Mesela kaysı çekirdeği kaysı olmak için kabiliyet dili ile Allah’tan istiyor. Bir kartal yumurtası kartal olmak için kabiliyet lisanı ile Allah’tan talepte bulunuyor. İnsan da aynı şekilde fıtrattan gelen birçok kabiliyetlerle Allah’tan talep ederse, Allah bu talebi ekseriya geri çevirmez. Yalnız kabiliyet doğrultusunda istemek gerekir, kabiliyetimiz olmadığı bir sahada talep edersek, Allah bunu vermez. Nasıl kayısı erik olamaz ise çiftçi kabiliyeti olan birisi de marangoz olamaz.
"Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır-bütün zîhayatların, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki, herbirisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevâd-ı Mutlaktan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metâlibi istiyorlar."
Allah, kainatta var olan bütün mahlukatı ihtiyaç ve fakirlik içinde yaratmıştır. Özellikle hayat ve şuur sahibi varlıklar, kainatta her şeye muhtaç olarak yaratılmışlardır. İşte bu ihtiyaçların hepsine birden fıtrat denilebilir. Yani bütün mahlukatın mahiyet ve fıtratı ihtiyaçlar ile kaplanmıştır. İşte bu ihtiyaçlar da bir nevi Allah’tan talep ve istekte bulunuyorlar.
Mesela bir mide acıkması ile Allah’tan rızık talep ediyor. Bir göz görme ihtiyacı ile renkleri ve görüntü alemini talep ediyor ve hakeza. Allah da bu ihtiyaçlara mutlak bir ekseriyet ile cevap veriyor. Zira mahlukatın bu ihtiyaçları tedarik etmesi imkansızdır. Mesela bir elmanın icadı için bütün kainatın çarklarını işletmek ve döndürmek gerekiyor. İnsan ise buna muktedir değildir.
"Veya lisan-ı ıztırariyle bir duadır ki, muztar kalan herbir zîruh, kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa, daima makbuldür."
Iztırar dili ile yapılan duadır. Iztırar, bir şahsın zor bir durumda kalıp çaresiz bir hale düşmesi demektir. Mesela okyanusa düşen bir adamın kırık bir tahta üstünde yaptığı dua gibidir. Çok zor bir durumda olmasından dolayı, o hali Allah’ın şefkatini daha kuvvetlice kendisine çekiyor. Bu tarz dua da ekseri olarak makbuldür.
"Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir..."
Fiili ve kavli duadır. Kavli dua zaten ibadetlerin akabinde yapmış olduğumuz dualardır. Fiili dua ise Allah’ın kainatta koymuş olduğu sebeplere müracaat etmektir. Mesela çocuk sahibi olmak için evlenmek fiili bir duadır. Zengin olmak için çalışmak fiili bir duadır. Topraktan mahsul almak için tarlayı sürmek, sulamak, tohumlamak, ekip biçmek fiili bir duadır vesaire. Şartları ve sebepleri yerine getirilir ise fiili dua da ekseri olarak makbuldür.
Güneşin batışı akşam namazının vaktidir. Güneşin ve ayın tutulmaları da "küsuf ve husuf namazları" denilen iki özel namazın vakitleridir. Ramazanın hilalinin görülmesi Ramazan orucunun vaktidir. Vakitleri girince bu ibadetler ifa edilir. Bu ibadetler niye yapılır? Allah’ın rızasını hoşnutluğunu kazanmak için. Başka bir amacı yoktur o ibadetlerin. Başka bir amacı varsa o ibadet ibadet olmaz.
Aynı şekilde, yağmursuzluk yağmur namazının sadece vaktidir. Bu ibadet niye yapılır? Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için. Yağmur yağması için değil. Böyle bir niyetle o namaz kılınırsa, o namaz namaz olmaz. Burada yağmur talebi ve duası var, ama bu zahirî bir maksattır. Hakikî faide rıza-ı ilahîdir. Bu rıza ahirette nasıl bir şekilde tezahür edecek onu Allah bilir.
Bazı belalar musibetler belli duaların vakitleridir. O dualar samimi olarak yapıldığında, hakikî faide olan rıza ilahîye erişiriz ve onun karşılığını da Ahirette bakî bir surette görürüz. Zahirî maksat olan bela ve musibetlerin def’i ise Cenab-Hakk’ın hikmetine tabidir. Allah bizim heveslerimizi kâinata mühendis yapmamıştır. Her şeyi bizim arzu ve heveslerimize göre tanzim etmesini beklemek kulluk edebine aykırıdır.
Üstad bunu şöyle bir misalle anlatır:
“Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi.”(2)
Duanın kabul şartlarını Üstad Hazretleri şu şekilde izah ediyor:
"BİRİNCİ SUALİNİZ: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?"
"Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde dua makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir."
"Ezcümle, dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra, makbul bir dua olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur."
"Hem بِظَهْرِ الْغَيْبِ yani gıyaben ona dua etmek,
Hem hadiste ve Kur'ân'da gelen me'sur dualarla dua etmek; meselâ,
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْئَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ لِى وَلَهُ فِى الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ
رَبَّنَاۤ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْلاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
gibi câmi dualarla dua etmek
Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble dua etmek,
Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,
Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,
Hem Cumada, hususan saat-i icabede,
Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,
Hem Ramazan'da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyen me'muldür.
O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez, belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir."(3)
(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup'un Birinci Zeyli.
(3) bk. Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup.
/SorularlaRisale