Aleyküm selam.
İSLÂM'DA ORGAN NAKLİ'NİN CAİZ OLMADIĞINI,
İNSAN BEDENİNİN HÜRMETE LÂYIK İLÂHİ BİR EMANET OLDUĞUNU
ORTAYA KOYAN GÖRÜŞLERDEN BAZI ÖRNEKLER
Ömer Nasuhi Bilmen:
İlk Diyanet İşleri Başkanlarımızdan olan ve eserleri hemen hemen herkesin kütüphanesinde bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, "Büyük İslâm İlmihali" isimli eserinde
"İslâm'da İnsanların Hayat ve Organ Dokunulmazlığı" başlığı altında
"İnsanların bedenleri ve organları hayatta olduğu gibi, öldükten sonra da hürmet edilmeye lâyıktır ve dokunulmazlığı vardır." hükmünü ortaya koymaktadır.
Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslâm İlmihali'nde konuyla ilgili şu hükümleri dercetmektedir:
"İnsan hürmete değer bir yaratık olduğundan onun organlarından hiçbiri ile koparılarak faydalanılamaz. Onun saç, tırnak ve çekilmiş diş gibi herhangi bir parçası satılamaz, bunları gömmek gerekir. Onun için bir kadının saçları alınıp başka bir kadının saçlarına katılamaz. Böyle bir davranış insanın şerefine bir tecavüzdür, bir nevi uydurmacılıktan ibarettir. İnsanoğlunun bir parçası ile faydalanmak demektir." (Büyük İslâm İlmihali, sayfa: 467)
Ali Rıza Demircan:
Bazı televizyon kanallarında dinî programlar hazırlayan ilâhiyatçı Ali Rıza Demircan 10 Aralık 2004 tarihinde Flash TV'de yayınlanan Cumadan Cuma'ya programında "Organ Nakli" konusunu işlemiş, "Organ Nakli" hakkında şu hükmü dile getirmiştir:
"İnsanlığın yararına aykırı bulduğum için, insanlığın zararına olduğuna hükmettiğim için ve dini ölçülerimizle çatıştığına bütün kalbimle kanaat getirdiğim için, organ naklini onaylamam ve organlarımı asla ve kat'a bağışlamam. Çünkü organ nakli haramdır. İnsana katkı da değildir."
... Ali Rıza Demircan aynı programda hakkımızda çıkan gazete haberine (2004 yılında Sabah Gazetesi'nin "Korkunç Fetva" başlığı ile yaptığı tezvirata) atıfla şöyle demiştir:
"Korkunç olan 'Organ nakline câiz değildir.' demek değildir. Korkunç olan inançları ve bilgileri çizgisinde görüşlerini sözlü ve yazılı olarak kamuya duyuran insanların duyarlılıklarını 'korkunç' olarak vasıflandırmak. Asıl korkunç olan budur. Toplumu yanıltıcı ilkellikler sergilemektedir."
Ali Rıza Demircan özetle;
...
"Kan Nakli" hakkında şu hükmü dile getirmiştir:
"Sonuç, kan haramdır. ... gereksiz olarak vücuda kan verilmesi ilâhi yasaya aykırılıktır, günahtır. Ana kural haramlılıktır. Kim haram kılınan bu maddeyi hayati zaruretlerle kullanmak durumunda kalırsa -helâl görmemek ve yeterinden fazla kullanmamak koşuluyla-, yapabilir, kullanabilir. .... Müslümanlar ve özelde müslüman tıp adamları kan nakli gereksinimini ortadan kaldıracak ... çalışmaları yapmak koşuluyla kan nakli yapabilirler. Bu çalışmalar yapılamazsa, rutin bir işlemmiş gibi yapılamaz. Bu insanlık kültürüne de aslında bir bühtandır."
"Organ Nakli" mevzusuna;
"Yüce Allah yeryüzünü ve içindekileri insan için yaratmıştır.",
"İnsan Allah'ın eseridir. Onun üzerinde mutlak egemenlik hakkı Allah'ındır. Can da beden de Allah'ındır. İnsan yalnızca kendisine verilen ölçüler içinde tasarruf edebilir.",
"Onun içindir ki insan intihar edebilir mi? 'Can benimdir beden benimdir.' deyip intihar edebilir mi? Edemez. Cehennemlik suçtur. Hazret-i Peygamber intihar edenlerin namazını kılmadı. Amma kılın dedi. Kendisi bizzat kılmadı.
Ötenazi yapabilir mi? Yani duyduğu acılardan ötürü: 'Beni tıp kanalıyla, ilaçlar kanalıyla, iğneler kanalıyla öldürün!' diyebilir mi? Diyemez." ...
"Kur'an vasiyeti önemser. Yerine getirilmesini ister. Amma vücut üzerinde herhangi bir vasiyet yapılmasını onaylamaz. Bu konuda Kur'an'da bir ölçünün olmaması bu vadide vasiyet yapılır olmasının değil olamayacağının delilidir. Çünkü Allah vasiyet konusunu unutmamış. Malda vasiyeti bildirmiş ama vücutta tasarruf câiz olmadığı için orada yok."
...
"Anlatmıyorlar, bildirmiyorlar, bir propagandadır gidiyor. Organ nakledilen kişinin daha fazla yaşayacağının hiçbir kanıtı yok. Bir kere söyledim organlar orjinaldir. Hiçbir organ bir başka insanla tam anlamıyla örtüşmez. Onun için dıştan destekle bu hastalar kontrol altında. ..."
...
"Şimdi beyin ölüyor, amma, öyle tanı konuyor amma teneffüs devam ediyor. Kalbin dolaşımı, pompa basması devam ediyor. Şimdi yalnızca beyin ölümü ölüm olarak nitelendirilebilir mi, nitelendirilemez mi? Batılı ilim adamları ve İslâm ilahiyatçılarının bir bölümü 'Beyin ölümü insanın ölümüdür.' diyor. Amma bir bölüm batılı bilim adamı ve bir bölüm İslâm ilahiyatçısı ve de Japonya gibi ülkeler de 'Beyin ölümü ölüm değildir.' diyor.
Solunum durduğu, kan dolaşımı bittiği an yapılacak müdahale ile alınan organ bir işe yaramaz. Ameliyat masasına yatırılması lâzım. Yani kan deveranı devam ederken vatandaş teneffüs ederken ameliyat masasına yatırılması lâzım.
Dini inançlar sebebiyle değil, tamamen gerçekler ve gözlemlerden hareketle, solunumun devamını ve kalbin çalışır durumda olmasını, canlılık nişanı olarak kabul eden insanlara göre ölümünden sonra organlarını vasiyeti hiç şüphesiz ötenazidir. Burada hiçbir zaruretten söz edilemez. Yalnızca beyin ölümünden hareketle yaşayan organlar ameliyatla alındığında, -ha burası da beni ürküttü-, yalnızca beyin ölümünden hareketle yaşayan organları söküp çıkarmaya başladığınız zaman da organları alınan kişinin acı çektiğini İngiliz bilim adamları, anestezi uzmanları bilimsel olarak tespit etmiş."
...
Bu arada yöneltilen ısrarlı sorular üzerine programını şu cümlelerle bitirmiştir:
"Medya dün siyaseti yönetiyordu, bugün dini mi yönetsin, yani buna mı açık çek verelim?"
Prof. Dr. Cevat Akşit:
"Sabah Gazetesi'nde yayınlanan bir haberde organ bağışı konusunda 'caiz değil' açıklaması yaptığı için; Polis Müdürü Uğur Gür'ün beyin ölümü gerçekleşen yeğeni Onur'un organlarını bağışlamadığı öne sürülen ilahiyat profesörü Cevat Akşit gazetemize konuyla ilgili açıklamada bulundu. 'Ben adli tıp dersi aldım, hukukta da bir insanın ölmesi için kalbinin durması ve nefes almaması gerekiyor, bu açıklamayı yaptığımda, Onur Gür'ün kalbi atıyor ve nefes alıyordu' diyen Akşit Hoca, Ecevit'in kalbi attığı ve nefes aldığı için ölmemiş kabul edildiğini hatırlattı ve sözlerine şöyle devam etti:
"Vücud tamamiyeti ve organlarımız Allah'ın bize bir emanetidir, vefat etmemiş bir bedenden bu nedenle organ alınmasını uygun görmüyorum. Kur'an-ı Kerim'de 'Kendinizi tehlikeye atmayın' diye buyuruyor Allah. Kalbi çalışan bir insanın ruhu çıkmamıştır. Kimse Allah'ın verdiği canı, zor durumda olsa bile sona erdirme hakkına sahip değil. Kaldı ki ben Uğur Gür Bey'e şöyle yap, böyle yap diye emir vermedim. Doğru bulduğumu söyledim. Kararı kendisi verdi." (Yeni Şafak Gazetesi, 4 Haziran 2006)
Muhammed Önder:
Yüksek tahsilini Medine İslâm Üniversitesi'nde yapan Muhammed Önder
"İslam Fıkhında Organ Naklinin Hükmü" isimli eserinin 31 ilâ 59. sayfaları arasındaki 2. bölümünde
"Organ Naklinin Haram Oluşunun Delilleri"ni anlatmış ve delillerin değerlendirildiği 3. bölümde
"Bütün bu değerlendirmelere göre; organ nakli haramdır diyenler, bu görüşlerinde tutarlı olup şer'i esas ve ölçülere uygun bir delillendirme yapmışlardır." kanaatinde bulunmuştur. (Sayfa: 65)
Eserin 79. sayfasında RACİH OLAN GÖRÜŞ başlığı altında şu hükme varılmaktadır:
"Araştırmamızın her iki bölümünde ifade ettiğimiz veriler çerçevesinde günümüzde yapılan organ nakli;
1-Henüz ölmemiş bir insanın organlarının alınması demek olacağından,
2-Ölmemiş bir insanın organları alınmak suretiyle (önceki iznine yada yakınlarının iznine dayanarak bile olsa) öldürülmesi demek olacağından,
3-Allah'ın haklarına (izinsiz yada emirsiz) tecavüz olacağından,
4-Cevaz verenlerin delillerinin isbat edildiği üzere Şer'i geçerlilikleri olmadığından haramdır."
Bu eserin 2. bölümünde "Organ Naklinin Haram Oluşunun Delilleri" başlığı altında kaleme alınan görüşlerin bir kısmı şu şekildedir:
"'Organ nakli haramdır.' diyen ulema, esasta organların Allah'ın mülkü olduğu tezine dayanmaktadırlar. Dolayısıyla da: 'Organlar üzerindeki tasarruf yetkisi yalnızca Allah'a âittir. Organ nakli Allah'ın haklarından bir hakta onun izni ya da emri olmaksızın tasarrufta bulunmak olduğundan haramdır.' demişlerdir." (Sayfa: 33)
... "Zaruret müessesesi bir insanın hesabına bir diğer insanın hayatına son verilebilmesi ya da uzuvlarından birisinin alınıp bir başka insana monte edilmesine meşruiyet delili olamaz." (Sayfa: 35)
... "Diriden Yapılacak Bir Organ Nakli Organın Sahibine Eziyet Olduğu Gibi, Ölüden Yapılacak Organ Nakli de Ölüye Eziyettir. Kabir azabı hem bedene hem ruhadır." (Sayfa: 59)
Dört Mezhebin Görüşü:
Diri bir insanın uzuvlarından birisinin kesilmesinde asıl olan hüküm, bunun haram oluşudur. İslâm fukahası diri bir insanın vücudundan zarurete binaen bile olsa bir uzvun koparılmasının haram olduğunda ittifak etmişlerdir.
Hanefi Mezhebi'nin Görüşü: Zaruret hâlinde olan birisi, bir diğer zaruret hâlindeki insanın yemeğini de, onun bedeninden bir parçayı da yiyemez. (İbn-i Nuceym, el-Eşbah ve'n Nezair s.87)
Maliki Mezhebi'nin Görüşü: Yenilmesi haram olanlardan insan eti ile, içilmesi haram olanlardan içki; zaruret hâli oluşsa bile yenilip içilemez. Zaruret hâlindeki bir insan ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olsa ve yemediği takdirde ölecek olsa bile, diri ya da ölü bir insanı ya da ondan bir parçayı yiyemez. (eş-Şerhu'l Kebir ll. 103)
Şafii Mezhebi'nin Görüşü: Bir insanın kendisinden bir parça koparıp zaruret hâlindeki diğer şahıslara vermesi kesinlikle haramdır." (Muğni'l Muhtac, lV 310)
Hanbeli Mezhebi'nin Görüşü: Zaruret hâlindeki bir insanın bir diğer insandan başka yiyecek bir şey bulamaması hâlinde onu öldürerek ya da ondan bir uzvu kopararak yemesinin câiz olmadığında icma vardır. Söz konusu şahsın mümin ya da kâfir olması bu hükmü değiştirmez. (el-Muğni Maa'ş Şerhi'l Kebir, Xl. 79)
Fetevây-ı Hindiyye:
Hanefi fıkhının temel eserlerinden olan Fetevây-ı Hindiyye'de konuyla ilgili verilen hükümler şu şekildedir:
"Bir kimse açlıktan çok daralır, yiyecek laşe (leş) bile bulamaz ve bir adam 'Elimi kes ve ye!', veya 'Benden bir parça kes ye!' dese, işte buna ruhsat yoktur. Ayrıca o adamın böyle demesi de doğru değildir. Bir adamın kendi vücudundan kesip yemesi de böyledir. Buna da ruhsat yoktur." (C. 12, sh. 67)
"İnsan uzuvlarından bir parça ile menfaatlenmek câiz değildir." (c. 2, sh: 119)
Diğer Görüşler:
"Allah -celle celâluhu- insana, vücudunu sadece istifade edip onun içinde yaşaması için yaratmıştır. Onda insanın, ne satma ne de hile şekliyle hiçbir tasarruf hakkı yoktur. İnsan kendi tırnağına bile sahip değildir ve şayet tasarruf hakkı, insanların düşüncelerine bırakılırsa anarşi olur. Hürriyet, Allah'ın emirleriyle sınırlıdır. Bu nedenle hasta birisi için sağlam olan bir şahıstan organ almak caiz değildir." (et-Temîmi, Receb Büyûd, Münâkaşa, Mecelletü Mecmai'l-Fıkhi'l-İslâmî, c.1, sayı 4)
•
"Organ naklinin câiz olamayacağı fikrinin temelinde yatan ana fikir, insanın mükerrem oluşudur. Bu sebeple onun organları, başkalarına aktarılarak onlar tarafından kullanılamayacaktır." (Sükkerî, Nakl)
"İslâm hukukunda, insanın yerini doldurabilecek bir başka canlı yoktur. Bu nedenle hiçbir surette onun hayatının tehlikeye atılmaması gereklidir. Organ nakli konusu da verici durumundaki insanın tehlikeye atılması demektir ki, hasta birisini tedavi amacıyla sağlam bir insanın zarar görmesi, doğru değildir." (Sükkerî, Nakl)
•
"Şahsın ölümüne sebep olacak herhangi bir organın alınması câiz olmadığı gibi organı verecek kimsenin isteğine de bakılmaz. Çünkü burada, hukukullah vardır ve Allah hakkının sözkonusu olduğu yerde îsâr (fedakarlık) câiz değildir." (Muhammed Said Ramazan el-Bûtî, İntifaü'l-İnsan bi A'dâi cismi İnsanin Âhar Hayyen ev Meyyiten, Mecelletü Mecmai'l-Fıkhi'l-İslâmî, c. 1, sayı 4)
•
"Şayet alınacak organ, -kalp gibi- verici durumundaki kimsenin ölümüne sebep olacaksa izni olsun-olmasın mutlaka haramdır. Şayet kendi izni varsa bu durumda intihar, izni olmadığında ise katl olur. Alınan organ ölüme sebep olmuyor ve o olmadan da insan yaşayabiliyorsa o taktirde bakılır; şayet vericinin çalışıp ihtiyaçlarını gidermesine mâni oluyor veya sağlığını zayıf düşürüyorsa, ihtisas sahibi doktorun görüşüne de istinaden, haram olur. Yine haram olup-olmaması meselesinde iznin önemi yoktur. Çünkü başkalarına zarar vermek de zarar görmek de hadislerde yasaklanmıştır." (Şa'râvî, 100 suâl 100 cevâb)
•
"Organ naklinin bir kalemde caiz olduğunu söylemek, aynı zamanda alternatif çarelerin de önünü tıkamak ve insanî gibi görülen bir uygulamanın, daha insanî olana engel olması anlamına gelebilir." (Beşer, Faruk, Organ Nakli ve İslâm, İslâm Mecmuası, sayı 76)
•
"Çok dikkatli olarak incelediğimiz zaman, "Olmaz!" diyenlerin yani organ nakline cevaz vermeyenlerin delilleri verenlerin delillerinden daha kuvvetlidir. Ve bundan dolayı da İslâm ulemasının çok önemli bir kesimi -birazı müstesna- bu konuya sıcak bakmamaktadır. Ve dolayısı ile organ naklinin karşısındadır. ... "Canım insan öldü gitti zaten toprak olacaktır" gibi bahanelerle hareket ediliyor. Hayır, insan, bizim ehl-i sünnet inancına göre; insan dirilirken şu anda üzerimizde taşıdığımız uzuvlarımızla dirileceğiz. Bu gözlerimizle, bu kulaklarımızla, bu ellerimizle ve bu ayaklarımızla ve bu iç organlarımızla dirileceğiz, Rabb'imiz Teâlâ'nın huzuruna aynen bu organlarımızla çıkıp Rabb'imize hesabımızı, dünya hesabımızı vereceğiz. Ehl-i sünnetin itikadı bu, inancı bu ve doğrusu da budur zaten. ... Onun için İslâm uleması organ nakline sıcak bakmamaktadır, cevaz vermemektedir. Yapılması noktasında büyük faciaların ileri geleceğini delilleriyle beraber ileriye sürmüştür. Ve bu deliller "Adam ne olacak zaten uzuvlar toprağa girecek ve toprakta kaybolup gidecek." diyenlerden daha kuvvetlidir, daha yerli yerincedir, daha insanîdir, daha aklîdir, daha delilleri sağlam olan hususlardır." (Mevlüt Özcan, TV5, 24 Şubat 2012)
•
Organ naklinde ruhun acıyı hissedeceğini tarif eden bir makale:
"... Organ naklini öneren her kimse farkında olmadan bir başkasını cinayete sevk ediyor, kendisi de bağış yaparken intihar ediyordur. Nasıl mı!.. İzah edeyim;
Çoğunlukla, ölüm ötesi hakkında hiç bilgiye sahip değiliz. Sanki Münkir Nekir meleklerinin sorularına cevap verecek olan biz değiliz.
... Kabirdeki sorgu suali başaramayanlar için Resulullah Efendimiz;
'O an melâike o kimseye öyle bir vurur, o kimse de (ölü için söylüyor) öyle bir haykırışla haykırır ki, insandan ve cinden başka bütün mahlûkat bu sesi duyar ve onun feryadı arşa kadar uzanır!' derken, mutlak bir canlılıktan bahsetmektedir.
Büyük mutasavvıf ve zamanın gavsı olduğu yetkili kişilerce söylenen İbrahim Hakkı Erzurumî Hazretleri, Resulullah Efendimiz'in dilinden insanın ölüm ile birlikte yok olmadığı, sadece başka bir boyuta geçtiğine binaen;
'Meyit, (ölmüş kimse) kendisini yıkayanı, cenaze namazını kılanları, kendisini mezara koyanları, görür bilir, tanır.' demektedir.
Resulullah Efendimiz, yine başka bir Hadisinde;
'Ölülerinizi gömdüğünüzde (akrabaları için söylüyor) hemen kabri terk etmeyin, onları üzersiniz. Onlar sizin gidişinizi, ayak seslerinizden tanır.' demektedir.
Resulullah Efendimiz'in Bedir Savaşında, bir çukura gömdürdüğü münafıklarla yaptığı söyleşiyi bütün Hadis kitaplarında bulabilirsiniz.
'Allah'ın bana vaad ettiği zafer beni buldu. Allah'ın size vaad ettiği azap da sizi buldu...'
Tüm deliller göstermektedir ki, ölüm denilen vak'ada, yani ruh bedenden ayrıldığında canlı ve diridir. Ve gayp âlemine geçmeden evvel kendisine yapılanları aynen görmektedir. Bunun için biyolojik bir göze ihtiyaç yoktur. Size sormak isterim. Rüyâyı hangi gözünüzle görüyorsunuz?...
Şimdi, esas noktaya dönelim, yani organ nakline.
Beyin fonksiyonlarının durduğu noktada dahi, tıbbın henüz çözemediği bir biçimde yaşam var insan bedeninde. Bu nedenle İslama inananlara, ölümden hemen sonra gusül abdesti yaptırılır. Hadise değişik bir cihette olduğu için ayrıntılara girmiyorum.
'Ruh, bedene yapılan her hareketi görüyor, algılıyor, kendi bünyesinde yaşıyor.' dedik. Örneğin, biyolojik bedenin kalbini, bir başka yere nakletmek için alıyorsunuz. Ruh, bunu bütün açıklığıyla görüyor, hissediyor. Bir böbrek, karaciğer naklinde de böyle. ...
...
Kendi rızâsı ile organ bağışında bulunanlar ise, narkozsuz diri diri, bir kalbin, bir karaciğerinin kesilişindeki acıyı bütün dehşetiyle tadacaklarını bilseler aslâ böyle bir duyguya kapılamazlardı. ..." (Ahmet F. Yüksel, Yeni Dünya)
•
Bazı internet sitelerinde yayınlanan bir makale:
KAYNAK
http://www.hakikat.com/dergi/224/bsyz2-224.html