Padişahlığın kaldırılmasının sonuçları padişahlık kaldırılınca ne oldu padişahlık sisteminin kaldırılması sonucunda neler oldu.
Osmanlı Devleti’nde babadan oğula geçen tahtın adıdır Yeni Türk Devleti’nin siyasal yapısını sağlamlaştıracak ilk adım, saltanatın kaldırılması olacaktı Ancak bu ilk adımın atılması kolay değildi Türk ulusu tarih boyunca başında bir hükümdarın bulunmasına alışmıştı Eski Orta Asya Türklerindeki hakanlar, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde “Padişah” olarak yaşamışlardı Eski Türk anlayışına göre, egemenlik kutsal kavramdı Bu kutsallığı gök tanrısı, bir aileye vermişti Ailenin üyelerinden başkası, ulusu yönetme hakkına sahip değildi Türkler, İslamlığı kabul ettikten sonra bu kutsal egemenlik kavramı, yeni dinsel kurallarla da desteklendi Peygamberlerin vekili olan halifeler, Türk hakanlarına, ulusu yönetmek hakkını dinsel kurallara dayanarak verdiler Böylece, eski Türk egemenlik anlayışı, İslam ilkeleriyle bağdaşınca saltanatın önemi de arttı Osmanlılar hem Bizans imparatorlarının kayıtsız şartsız hükümdarlık etme anlayışını benimsediler, hem de XVI yy’dan sonra kendilerine Halife şanı da vererek, son derece güçlendiler Yüzlerce yıl süren bu yönetim biçimi öylesine kökleşmişti ki “padişahsız” bir Türk devletinin var olabileceğini, yalnız halk değil, bir çok aydın bile düşünemiyordu Bu nedenle Atatürk, egemenliği, padişahtan alıp, gerçek sahibi olan ulusa verme işini, pek dikkatli ve ihtiyatlı biçimde gerçekleştirmiştir Mustafa Kemal, Anadolu’ya çıktığı günden itibaren milli egemenliğe dayalı bağımsız bir devlet kurmayı hedefliyordu Fakat bu hedefi gerçekleştirebilmek için öncelikle ulusal güçleri birleştirmek, siyasi birlik ve beraberliği sağlamak ve savaşın kazanılmasına öncelik vermek gerekiyordu Mustafa Kemal bir yandan ulusal güçleri birleştirmeye ve Kurtuluş Savaşı’nın yönetim mekanizmasını kurmaya çalışırken, bir yandan da milli egemenlik anlayışını çevresindekilere benimsetmeye gayret etti Genelge ve kongrelerle milli egemenlik anlayışını çevresinde yaydı TBMM’yi açmakla da milli egemenlik ilkesini yürürlüğe koydu TBMM’nin kurulmasından itibaren milli egemenlik ilkesi uygulanıyordu Saltanatın varlığını sürdürmesi bu ilkeye ters düşmesine rağmen, kamuoyunun hazır olmamasından dolayı saltanata dokunulmamıştı Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış konferansı hazırlıkları başladığında İstanbul Hükümeti ve padişah, Kurtuluş Savaşı süresince Kuva-i Milliye Hareketi’ni bölmeye çalışmış ve padişahlık makamının sürdürülmesi uğruna İtilaf Devletleriyle işbirliği sürdürülmüştü İtilaf Devletleri Lozan Konferansı’nda Osmanlı Devleti’nin temsilci gönderilmesini istemiştir Böylece Türk tarafında ikililik yaratarak bölücülük yapacaklar ve güçsüz düşeceklerdi Halbuki Kurtuluşa Osmanlı Devleti’nin bir yardımı olmadığı gibi, bu hareketi engellemeye çalışmışlardı TBMM bu duruma sert tepki gösterdi 23 Nisan 1920’de kurulan yeni Türk devleti egemenliğin ulusa aitliğini belirtirlerken, bir yandan da padişaha bağlı olduklarını söylüyorlardı Atatürk zafere adım adım koştukça bu sorunun çözülmesi biraz daha kolaylaştı Düşmanlarla işbirliği yapan bir hükümdarın, zaferi kazanan yeni Türk Devletine baş olması artık kabul değildi Ancak ya başka bir Osmanlı prensi ya da Atatürk’ün kendisi “padişah” olmalı idi Her iki çözüm yolunun da ulusal egemenlik ilkesi karşısında tutarlı yolu yoktu Lozan Konferansı arifesinde, İstanbul’daki padişah hükümetinin barış görüşmelerine çağırılması, Atatürk’e fırsat verdi Bütün aydınların düşüncesi adaletli bir barış yapılması üzerinde düğümlendiği sırada saltanat sorunu kestirme yoldan çözümlenecekti Milli egemenliği tam olarak gerçekleştirebilmesi ve demokratik bir düzenin kurulabilmesi için saltanatın kaldırılması gerekiyordu
Padişahlığın kaldırılmasının nedenleri
Saltanat sisteminin milli egemenlik anlayışına ters düşmesi.
Osmanlı Devleti’nin TBMM Hükümeti yanında Lozan görüşmelerine davet edilmesi ve durumun Türk Milleti’nin çıkarına ters düşmesi.
İstanbul Hükümeti ve padişahının, Kurtuluş Savaşı sırasında ulusal direnişe karşı olması
Bir ülkede iki hükümetin bulunmasının milli menfaatlerle bağdaşmaması
TBMM Hükümetinin padişahın da yanında bulunduğu İtilaf Devletlerine karşı kesin zafer kazanılması
27 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri TBMM Hükümeti yanında İstanbul hükümetini de Lozan görüşmelerine davet ettiler İtilaf Devletleri’nin amacı; görüşmeler sırasında iki hükümeti birbirine düşürerek Türk Milleti aleyhine kararlar kabul ettirmektir Bu durum saltanatın kaldırılmasını hızlandırmıştır Bu gelişmeler ve nedenlerden dolayı Mustafa Kemal Paşa, padişahlıkla halifeliği birbirinden ayırıp Siyasi İktidarı temsil eden saltanatın kaldırılması, halifeliğin ise devam etmesi şeklinde bir çözüm yolu buldu Komisyonda görüşmelerinin çıkmaza girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa, bir sıranın üzerine çıkarak şunları söylemiştir “Efendiler, egemenliği, hiç kimse, hiç kimseye bilim gereğidir, diye görüşmeyle tartışmayla vermez Egemenlik güçle, kudretle ve zorla alınır Osman oğulları zorla Türk milletinin egemenliğine el koymuşlardır Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdir Şimdi de Türk Milleti, bunlara yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi eline almış bulunuyor Bu bir oldu bittidir”dedi
Padişahlığın kaldırılmasının sonuçları
Milli Egemenliğin gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atıldı Saltanatın kaldırılmasıyla TBMM Hükümeti Türkiye’de yönetimi tek başına ele almıştır. Devletin Laikliği konusunda ilk aşama gerçekleştirildi Bu gelişme ile din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır.
TBMM’nin açılışından sonra ikinci büyük İnkılap hareketi gerçekleştirilmiştir, Altı yüz yıllık Osmanlı Saltanatı sona erdi Böylece Türkiye’deki iki başlılığın ve iki hükümetin bulunması sona erdi.
Ulusal egemenliğin tam olarak sağlanması için önemli bir adım atıldı Son Osmanlı padişahı VI Mehmet Vahdettin, 17 Kasım 1922’de İngiltere’ye sığınarak ülkeyi terk etti.
TBMM halifeliğinin İngiltere tarafından kullanılmasının engellenmesi amacıyla, Osmanlı hanedanından Abdülmecid Efendiyi halife seçtiğini ilan etti. TBMM’de tartışmalar daha da artarak Meclisin çalışmaları olumsuz yönde etkilendi Bununda etkisiyle, TBMM’nin seçimlere gitmesi hızlandı.
Türkiye’de devlet başkanlığı sorunu ortaya çıktı Bu sorun Cumhuriyetin ilanını hızlandırmış ve devlet başkanlığı sorunu Cumhuriyetin ilanı ile çözümlenmişti
Padişahlığın kaldırılmasının önemi
Birinci TBMM’nin ilk ve tek inkılabıdır
Cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmış temel inkılaptır
Cumhuriyete geçiş süresi hızlanmış demokratik bir düzenin kurulmasının önündeki en önemli önem kaldırılmıştır.
Halifelik milli egemenliğe bağlı sembolik bir kurum halin getirilmiştir
Saltanatın 16 Mart 1920 tarihinden itibaren yok sayılması yerine bunu 23 Nisan 1920’ye götürmek daha yerinde olurdu Çünkü ulusal egemenlik ilkesinin uygulanmaya başlamasından itibaren, kişisel egemenlik son ermiştir 16 Mart 1920 tarihinde saltanatın kalkmış sayılması TBMM ile kurulan düzenin asla geçici olmadığını anlatmış bulunuyordu.
TBMM daha yeni halifeyi seçmeden 17 Kasım gecesi Vahdettin, İngiliz donanmasına sığınarak yurt dışına kaçtı Nedeni; Kendisinin İngiltere’ye sığınırken halife sıfatını kullanmış olmasındandır Bunun üzerine TBMM, 18 Kasım’da verdiği bir kararla Vahdettin’in halife olmadığını belirtti 20 Kasım tarihli kararı ile de Osmanlı ailesinden Abdülmecid’i halife seçti Vahdettin bu olaylar sonucunda Malta adsına oradan da Hicaz adsına gitti Daha sonra 65 yaşında iken 1926’da San-Rema’da öldü.
Osmanlı Devleti’nde babadan oğula geçen tahtın adıdır Yeni Türk Devleti’nin siyasal yapısını sağlamlaştıracak ilk adım, saltanatın kaldırılması olacaktı Ancak bu ilk adımın atılması kolay değildi Türk ulusu tarih boyunca başında bir hükümdarın bulunmasına alışmıştı Eski Orta Asya Türklerindeki hakanlar, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde “Padişah” olarak yaşamışlardı Eski Türk anlayışına göre, egemenlik kutsal kavramdı Bu kutsallığı gök tanrısı, bir aileye vermişti Ailenin üyelerinden başkası, ulusu yönetme hakkına sahip değildi Türkler, İslamlığı kabul ettikten sonra bu kutsal egemenlik kavramı, yeni dinsel kurallarla da desteklendi Peygamberlerin vekili olan halifeler, Türk hakanlarına, ulusu yönetmek hakkını dinsel kurallara dayanarak verdiler Böylece, eski Türk egemenlik anlayışı, İslam ilkeleriyle bağdaşınca saltanatın önemi de arttı Osmanlılar hem Bizans imparatorlarının kayıtsız şartsız hükümdarlık etme anlayışını benimsediler, hem de XVI yy’dan sonra kendilerine Halife şanı da vererek, son derece güçlendiler Yüzlerce yıl süren bu yönetim biçimi öylesine kökleşmişti ki “padişahsız” bir Türk devletinin var olabileceğini, yalnız halk değil, bir çok aydın bile düşünemiyordu Bu nedenle Atatürk, egemenliği, padişahtan alıp, gerçek sahibi olan ulusa verme işini, pek dikkatli ve ihtiyatlı biçimde gerçekleştirmiştir Mustafa Kemal, Anadolu’ya çıktığı günden itibaren milli egemenliğe dayalı bağımsız bir devlet kurmayı hedefliyordu Fakat bu hedefi gerçekleştirebilmek için öncelikle ulusal güçleri birleştirmek, siyasi birlik ve beraberliği sağlamak ve savaşın kazanılmasına öncelik vermek gerekiyordu Mustafa Kemal bir yandan ulusal güçleri birleştirmeye ve Kurtuluş Savaşı’nın yönetim mekanizmasını kurmaya çalışırken, bir yandan da milli egemenlik anlayışını çevresindekilere benimsetmeye gayret etti Genelge ve kongrelerle milli egemenlik anlayışını çevresinde yaydı TBMM’yi açmakla da milli egemenlik ilkesini yürürlüğe koydu TBMM’nin kurulmasından itibaren milli egemenlik ilkesi uygulanıyordu Saltanatın varlığını sürdürmesi bu ilkeye ters düşmesine rağmen, kamuoyunun hazır olmamasından dolayı saltanata dokunulmamıştı Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış konferansı hazırlıkları başladığında İstanbul Hükümeti ve padişah, Kurtuluş Savaşı süresince Kuva-i Milliye Hareketi’ni bölmeye çalışmış ve padişahlık makamının sürdürülmesi uğruna İtilaf Devletleriyle işbirliği sürdürülmüştü İtilaf Devletleri Lozan Konferansı’nda Osmanlı Devleti’nin temsilci gönderilmesini istemiştir Böylece Türk tarafında ikililik yaratarak bölücülük yapacaklar ve güçsüz düşeceklerdi Halbuki Kurtuluşa Osmanlı Devleti’nin bir yardımı olmadığı gibi, bu hareketi engellemeye çalışmışlardı TBMM bu duruma sert tepki gösterdi 23 Nisan 1920’de kurulan yeni Türk devleti egemenliğin ulusa aitliğini belirtirlerken, bir yandan da padişaha bağlı olduklarını söylüyorlardı Atatürk zafere adım adım koştukça bu sorunun çözülmesi biraz daha kolaylaştı Düşmanlarla işbirliği yapan bir hükümdarın, zaferi kazanan yeni Türk Devletine baş olması artık kabul değildi Ancak ya başka bir Osmanlı prensi ya da Atatürk’ün kendisi “padişah” olmalı idi Her iki çözüm yolunun da ulusal egemenlik ilkesi karşısında tutarlı yolu yoktu Lozan Konferansı arifesinde, İstanbul’daki padişah hükümetinin barış görüşmelerine çağırılması, Atatürk’e fırsat verdi Bütün aydınların düşüncesi adaletli bir barış yapılması üzerinde düğümlendiği sırada saltanat sorunu kestirme yoldan çözümlenecekti Milli egemenliği tam olarak gerçekleştirebilmesi ve demokratik bir düzenin kurulabilmesi için saltanatın kaldırılması gerekiyordu
Padişahlığın kaldırılmasının nedenleri
Saltanat sisteminin milli egemenlik anlayışına ters düşmesi.
Osmanlı Devleti’nin TBMM Hükümeti yanında Lozan görüşmelerine davet edilmesi ve durumun Türk Milleti’nin çıkarına ters düşmesi.
İstanbul Hükümeti ve padişahının, Kurtuluş Savaşı sırasında ulusal direnişe karşı olması
Bir ülkede iki hükümetin bulunmasının milli menfaatlerle bağdaşmaması
TBMM Hükümetinin padişahın da yanında bulunduğu İtilaf Devletlerine karşı kesin zafer kazanılması
27 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri TBMM Hükümeti yanında İstanbul hükümetini de Lozan görüşmelerine davet ettiler İtilaf Devletleri’nin amacı; görüşmeler sırasında iki hükümeti birbirine düşürerek Türk Milleti aleyhine kararlar kabul ettirmektir Bu durum saltanatın kaldırılmasını hızlandırmıştır Bu gelişmeler ve nedenlerden dolayı Mustafa Kemal Paşa, padişahlıkla halifeliği birbirinden ayırıp Siyasi İktidarı temsil eden saltanatın kaldırılması, halifeliğin ise devam etmesi şeklinde bir çözüm yolu buldu Komisyonda görüşmelerinin çıkmaza girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa, bir sıranın üzerine çıkarak şunları söylemiştir “Efendiler, egemenliği, hiç kimse, hiç kimseye bilim gereğidir, diye görüşmeyle tartışmayla vermez Egemenlik güçle, kudretle ve zorla alınır Osman oğulları zorla Türk milletinin egemenliğine el koymuşlardır Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdir Şimdi de Türk Milleti, bunlara yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi eline almış bulunuyor Bu bir oldu bittidir”dedi
Padişahlığın kaldırılmasının sonuçları
Milli Egemenliğin gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atıldı Saltanatın kaldırılmasıyla TBMM Hükümeti Türkiye’de yönetimi tek başına ele almıştır. Devletin Laikliği konusunda ilk aşama gerçekleştirildi Bu gelişme ile din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır.
TBMM’nin açılışından sonra ikinci büyük İnkılap hareketi gerçekleştirilmiştir, Altı yüz yıllık Osmanlı Saltanatı sona erdi Böylece Türkiye’deki iki başlılığın ve iki hükümetin bulunması sona erdi.
Ulusal egemenliğin tam olarak sağlanması için önemli bir adım atıldı Son Osmanlı padişahı VI Mehmet Vahdettin, 17 Kasım 1922’de İngiltere’ye sığınarak ülkeyi terk etti.
TBMM halifeliğinin İngiltere tarafından kullanılmasının engellenmesi amacıyla, Osmanlı hanedanından Abdülmecid Efendiyi halife seçtiğini ilan etti. TBMM’de tartışmalar daha da artarak Meclisin çalışmaları olumsuz yönde etkilendi Bununda etkisiyle, TBMM’nin seçimlere gitmesi hızlandı.
Türkiye’de devlet başkanlığı sorunu ortaya çıktı Bu sorun Cumhuriyetin ilanını hızlandırmış ve devlet başkanlığı sorunu Cumhuriyetin ilanı ile çözümlenmişti
Padişahlığın kaldırılmasının önemi
Birinci TBMM’nin ilk ve tek inkılabıdır
Cumhuriyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmış temel inkılaptır
Cumhuriyete geçiş süresi hızlanmış demokratik bir düzenin kurulmasının önündeki en önemli önem kaldırılmıştır.
Halifelik milli egemenliğe bağlı sembolik bir kurum halin getirilmiştir
Saltanatın 16 Mart 1920 tarihinden itibaren yok sayılması yerine bunu 23 Nisan 1920’ye götürmek daha yerinde olurdu Çünkü ulusal egemenlik ilkesinin uygulanmaya başlamasından itibaren, kişisel egemenlik son ermiştir 16 Mart 1920 tarihinde saltanatın kalkmış sayılması TBMM ile kurulan düzenin asla geçici olmadığını anlatmış bulunuyordu.
TBMM daha yeni halifeyi seçmeden 17 Kasım gecesi Vahdettin, İngiliz donanmasına sığınarak yurt dışına kaçtı Nedeni; Kendisinin İngiltere’ye sığınırken halife sıfatını kullanmış olmasındandır Bunun üzerine TBMM, 18 Kasım’da verdiği bir kararla Vahdettin’in halife olmadığını belirtti 20 Kasım tarihli kararı ile de Osmanlı ailesinden Abdülmecid’i halife seçti Vahdettin bu olaylar sonucunda Malta adsına oradan da Hicaz adsına gitti Daha sonra 65 yaşında iken 1926’da San-Rema’da öldü.