Patriğin ayağına Gitmeyen İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen Hz. R.A.
İslamın izzetini korumak, papaz karşısında ayağa kalkmamak için tarihi ders veren bir müftü ve Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen Hz.lerinden tarihe geçen ders.
Patriğin ayağına Gitmeyen İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri İstanbul Müftüsü, Fahrettin Kerim Gökay da İstanbul Valisi’dir. Vali Bey bir gün müftüye telefon ediyor. Diyor ki, “Müftü Efendi, yarın beraberce Fener Rum Patriğini ziyarete gideceğiz.” Ömer Nasuhi Efendi: “Vali Bey ben gitmem” diyor. Vali, “Israr edersem” deyince, Müftü efendi: “O zaman istifa ederim” diyor. Bu sefer vali: “Peki biz sana gelirsek?” diye soruyor. Müftü Efendi de: “O olur” diyor ve kararlaştırılan gün ve saatte görüşme gerçekleşiyor.
Ama görüşmeden önce Ömer Nasuhi Hoca Efendi şöyle bir şey yapıyor. Hademesine, onların geleceği saatii kollamasını söylüyor. Hademe de “Geliyorlar efendim” diyor. Nasuhi Hoca Efendi, onlar gelmeden önce odasından çıkıyor. Vali ve patrik geliyorlar ve müftünün odasına oturuyorlar. Az sonra da Müftü Efendi içeri giriyor. Haliyle, o içeri girince vali ve patrik ayağa kalkıyorlar.
Bir gayri müslimin ayağına gitmektense istifayı göze alan Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, böylece İslamın izzetini korumuş, bir gayri Müslime ayağa kalkmamış ve onu kendisi için(İslamın izzetini korumak için) ayağa kaldırmış oluyordu.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri Kimdir?
1883’te Erzurum’un Salasar köyünde doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, annesi Muhibe Hanım’dır. Küçük yaştayken babasının vefat etmesi üzerine, Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakibüleşraf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmi Efendi’nin himayesine girdi. Amcasının ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçti.
İki hocası da yakın aralıklarla ölünce, 1908’de İstanbul’a giderek derslerine devam ettiği Fatih dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi’den icazet aldı.
Ders Vekâleti’nce açılan imtihanı kazanarak 1912’de dersiâmlık şahadetnâmesi aldı. Bu arada okumakta olduğu Medresetü’l kudat’ı da bitirdi. 1912 yılının eylül ayında Bayezid Medresesi dersiâmı olarak göreve başladı. 1913’te Fetvahane-i Ali müsevvid mülazımlığına tayin edildi. Bir yıl sonra başmülazımlığa terfi edildi. 1915’te Heyet-i Te’lifFiyye üyesi oldu, 1922’de bu dairenin kaldırılması üzerine dersiamlığa devam etti.
1943’te İstanbul müftülüğüne getirildi. 30 Haziran 1960 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olarak atandı ve daha bir yılını bile doldurmadan emekliye ayrıldı. On ay gibi kısa bir sürede görevinden ayrılmasının nedeni, dönemin yöneticilerinin Türkçe ezan ve daha birçok konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı politik amaçlarına alet etmek istemesiydi.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri de, selefleri gibi dini meseleler konusunda asla taviz vermeyen bir yapıya sahipti. Nitekim, 1960’lı yıllarda dinde reform gerekliliğini savunan ve bunun için çabalayanlara: “Bozulmayan bir dinde reform mu olur” diyor ve İslam’ın ortaya koyduğu iman, ahlak ve hukuk ilkelerinin orijinalliğini, evrenselliğini kendinden beklenen liyakat ve cesaretle savunuyordu.
Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik hizmetinde de bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi’nde yirmi yıla yakın bir süre ahlak ve yurttaşlık dersi okuttu. İstanbul İmam Hatip Okulu’nda ve Yüksek İslam Enstitüsü’nde usul-i fıkıh ve kelam dersleri verdi. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürdü ve sekiz ciltlik tefsirini emekli olduktan sonra yazdı. 12 Ekim 1971’de İstanbul’da vefat eden Ömer Nasuhi Bilmen hazretleri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğine defnedildi.
Şeker Muallim
Altmış senelik muallimliği döneminde tek öğrencisini sınıfta bırakmadığı gibi hiçbir talebesine de zayıf not vermemiştir. Yetiştirdiği binlerce genç kendisine “Şeker Muallim” lâkabını takmıştır.
Bir öğretmenin başarısının; talebelerini öz evlâtları kadar sevmesine bağlı olduğunu ifade ederek, öğretilecek hususların kısa ve öz olarak onların idrakine uygun şekilde anlatılması gerektiğini belirtmiştir; kendi başarısının sırrının da bu olduğunu söylemiştir.
İlmine, dinî ve hukukî dehasının derinliğine rağmen tevazuu onu bir kat daha yüceltmiştir. En kolay meseleye dahi kitaba bakmadan ve soru sahibi yanında ise ona da göstermeden fetva vermemiştir. Fetvalarında hata etmemek için her ân Allah’a niyazda bulunmuştur. Kendisine her gün mektupla gelen sorulara zaman ayırıp cevap vermiştir. Sorulara verdiği cevabı, önce soru sahibinin mektubunun bir kenarına yazmış, daha sonra onu temize çekip mektubun geldiği adrese göndermiştir. Gelen soruları ve onlara verdiği cevapları da ömrü boyunca saklamıştır. Bir bardak suyunu en yakınlarından dahi istememiş, insanlara zahmet vermekten âdeta kaçınmıştır.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, İstanbul müftülüğüne tayin edildiği tarihten itibaren vefat edinceye kadar gerek ilmi ve ahlaki otoritesi, gerekse sâmimi dindarlığı ve tevazuu ile dini konularda ülke insanının başlıca güven kaynağı olmuştu. Ehl-i sünnet mezhebini şahsında tam bir liyakatle temsil ettiği için herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Bunda şüphesiz, yaşadığı sürece aktif politikanın dışında kalmasının da önemli bir rolü vardır. Arapça ve Farsça’yı da çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, bir ara Fransızca’ya da merak sarmış ve bu dili de tercüme yapabilecek kadar öğrenmişti. Kendisi Erzurum ağzı ile konuştuğu halde eserlerinde kullandığı üslup ağdalı fakat mükemmel denebilecek kadar sağlamdır.
DARBECİLERİN DİNDE REFORMUNA KARŞI ÇIKMIŞ
Bilmen, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir ay sonra (30 Haziran) göreve getirildi. 27 Mayısçıların gündemindeki en önemli konulardan biri ‘dinde reform’du. Türkçe ezan, Kuran-ı Kerim’in Türkçe okunması, camilerin folklorik amaçlı yeniden düzenlenmesi gibi dinin özüne aykırı Ehl-i sünnet çizgisini dışlayan birçok tahripkâr anlayış bu dönemde güçlü bir zemin bulmuştu. 15 Temmuz’da (1960) yapılan dil kurultayında ezanın Türkçe okunmasına ilişkin karar alındı ve teklifin Diyanet İşleri’ne duyurulmasına karar verildi. Önergeyi hazırlayan delegeler, 27 Mayıs inkılabından sonra ezanın hâlâ Arapça okunmasının devrimlere aykırı bulunduğunu belirtmişti. Diyanet’e gelen 2.7.1960 tarih ve 4240 sayılı yazıda, “Milletten gelen çok büyük bir talep var. Ezan yeniden değiştirilsin, Türkçeleştirilsin ve camide de ibadetler yeniden Türkçe yapılsın.” deniliyordu. Buna karşı Ömer Nasuhi Bilmen tarafından verilen cevap aynen şöyleydi:
“Ezan sadece bir ilan değil, Peygamberimiz tarafından takrir buyurulmuş olan hususi lafızlarla namaz vakitlerinin girdiğini bildiren kitap, sünnet ve icma ile sabit dinî bir ilan ve ilamdır. Peygamberimiz devrinden itibaren her devirde ve her yerde bütün Müslümanlar tarafından aynı lafızlarla okunagelmiş olan ezanı hususi lafızlarından başkasıyla okutmaya kalkışmak, Peygamberimizden, Ashabından ve 400 milyonluk İslam camiasından ayrılmak demektir ki kalbinde uhrevi mesuliyet hissi taşıyan hiçbir Müslümanın buna cüret ve cesaret edebileceğine ihtimal verilemez.”
Gençliğinde yazdığı Türkçe ve Farsça şiirlerinde de duygu, düşünce ve ölçü açısından oldukça başarılıdır.
Hayatının büyük bir kısmını telifle geçiren ve temel İslami ilimler alanında çok sayıda eser veren Ömer Nasuhi Bilmen’in başlıca eserleri şunlardır:
Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de İslam hukuku alanında kaleme alınmış ilk ve en muhtevalı eser olan ve o dönemde akademik çevrelerde büyük yankı uyandıran Hukuk-ı Islamiyye ve Islahat-ı Fıkhıyye Kâmûsu; mezhepler arası mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabıdır. Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer önemli bir eseri de, Büyük İslam İlmihali’ dir. Günümüz gençliğinin anlayabilmesi için sadeleştirilmiştir. Diğerleri ise;
1-Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi
2-Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tefsiri,
3-Büyük Tefsir Tarihi,
4-Kur’an-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler,
5-Sure-i Fethin Türkçe Tefsiri
6-İ’tilâ-yı İslam ile İstanbul Tarihçesi,
7-Hikmet Goncaları,
8-Muvazzah-ı İlm-i Kelâm,
9-Mülahhas İlm-i Tevhid
10-Akaid-i-İslamiye,
11-Yüksek islam Ahlakı,
12-Dini Bilgiler’dir.
İslamın izzetini korumak, papaz karşısında ayağa kalkmamak için tarihi ders veren bir müftü ve Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen Hz.lerinden tarihe geçen ders.
Patriğin ayağına Gitmeyen İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri İstanbul Müftüsü, Fahrettin Kerim Gökay da İstanbul Valisi’dir. Vali Bey bir gün müftüye telefon ediyor. Diyor ki, “Müftü Efendi, yarın beraberce Fener Rum Patriğini ziyarete gideceğiz.” Ömer Nasuhi Efendi: “Vali Bey ben gitmem” diyor. Vali, “Israr edersem” deyince, Müftü efendi: “O zaman istifa ederim” diyor. Bu sefer vali: “Peki biz sana gelirsek?” diye soruyor. Müftü Efendi de: “O olur” diyor ve kararlaştırılan gün ve saatte görüşme gerçekleşiyor.
Ama görüşmeden önce Ömer Nasuhi Hoca Efendi şöyle bir şey yapıyor. Hademesine, onların geleceği saatii kollamasını söylüyor. Hademe de “Geliyorlar efendim” diyor. Nasuhi Hoca Efendi, onlar gelmeden önce odasından çıkıyor. Vali ve patrik geliyorlar ve müftünün odasına oturuyorlar. Az sonra da Müftü Efendi içeri giriyor. Haliyle, o içeri girince vali ve patrik ayağa kalkıyorlar.
Bir gayri müslimin ayağına gitmektense istifayı göze alan Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, böylece İslamın izzetini korumuş, bir gayri Müslime ayağa kalkmamış ve onu kendisi için(İslamın izzetini korumak için) ayağa kaldırmış oluyordu.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri Kimdir?
1883’te Erzurum’un Salasar köyünde doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, annesi Muhibe Hanım’dır. Küçük yaştayken babasının vefat etmesi üzerine, Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakibüleşraf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmi Efendi’nin himayesine girdi. Amcasının ve Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçti.
İki hocası da yakın aralıklarla ölünce, 1908’de İstanbul’a giderek derslerine devam ettiği Fatih dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi’den icazet aldı.
Ders Vekâleti’nce açılan imtihanı kazanarak 1912’de dersiâmlık şahadetnâmesi aldı. Bu arada okumakta olduğu Medresetü’l kudat’ı da bitirdi. 1912 yılının eylül ayında Bayezid Medresesi dersiâmı olarak göreve başladı. 1913’te Fetvahane-i Ali müsevvid mülazımlığına tayin edildi. Bir yıl sonra başmülazımlığa terfi edildi. 1915’te Heyet-i Te’lifFiyye üyesi oldu, 1922’de bu dairenin kaldırılması üzerine dersiamlığa devam etti.
1943’te İstanbul müftülüğüne getirildi. 30 Haziran 1960 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olarak atandı ve daha bir yılını bile doldurmadan emekliye ayrıldı. On ay gibi kısa bir sürede görevinden ayrılmasının nedeni, dönemin yöneticilerinin Türkçe ezan ve daha birçok konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı politik amaçlarına alet etmek istemesiydi.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri de, selefleri gibi dini meseleler konusunda asla taviz vermeyen bir yapıya sahipti. Nitekim, 1960’lı yıllarda dinde reform gerekliliğini savunan ve bunun için çabalayanlara: “Bozulmayan bir dinde reform mu olur” diyor ve İslam’ın ortaya koyduğu iman, ahlak ve hukuk ilkelerinin orijinalliğini, evrenselliğini kendinden beklenen liyakat ve cesaretle savunuyordu.
Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik hizmetinde de bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi’nde yirmi yıla yakın bir süre ahlak ve yurttaşlık dersi okuttu. İstanbul İmam Hatip Okulu’nda ve Yüksek İslam Enstitüsü’nde usul-i fıkıh ve kelam dersleri verdi. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürdü ve sekiz ciltlik tefsirini emekli olduktan sonra yazdı. 12 Ekim 1971’de İstanbul’da vefat eden Ömer Nasuhi Bilmen hazretleri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğine defnedildi.
Şeker Muallim
Altmış senelik muallimliği döneminde tek öğrencisini sınıfta bırakmadığı gibi hiçbir talebesine de zayıf not vermemiştir. Yetiştirdiği binlerce genç kendisine “Şeker Muallim” lâkabını takmıştır.
Bir öğretmenin başarısının; talebelerini öz evlâtları kadar sevmesine bağlı olduğunu ifade ederek, öğretilecek hususların kısa ve öz olarak onların idrakine uygun şekilde anlatılması gerektiğini belirtmiştir; kendi başarısının sırrının da bu olduğunu söylemiştir.
İlmine, dinî ve hukukî dehasının derinliğine rağmen tevazuu onu bir kat daha yüceltmiştir. En kolay meseleye dahi kitaba bakmadan ve soru sahibi yanında ise ona da göstermeden fetva vermemiştir. Fetvalarında hata etmemek için her ân Allah’a niyazda bulunmuştur. Kendisine her gün mektupla gelen sorulara zaman ayırıp cevap vermiştir. Sorulara verdiği cevabı, önce soru sahibinin mektubunun bir kenarına yazmış, daha sonra onu temize çekip mektubun geldiği adrese göndermiştir. Gelen soruları ve onlara verdiği cevapları da ömrü boyunca saklamıştır. Bir bardak suyunu en yakınlarından dahi istememiş, insanlara zahmet vermekten âdeta kaçınmıştır.
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, İstanbul müftülüğüne tayin edildiği tarihten itibaren vefat edinceye kadar gerek ilmi ve ahlaki otoritesi, gerekse sâmimi dindarlığı ve tevazuu ile dini konularda ülke insanının başlıca güven kaynağı olmuştu. Ehl-i sünnet mezhebini şahsında tam bir liyakatle temsil ettiği için herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Bunda şüphesiz, yaşadığı sürece aktif politikanın dışında kalmasının da önemli bir rolü vardır. Arapça ve Farsça’yı da çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, bir ara Fransızca’ya da merak sarmış ve bu dili de tercüme yapabilecek kadar öğrenmişti. Kendisi Erzurum ağzı ile konuştuğu halde eserlerinde kullandığı üslup ağdalı fakat mükemmel denebilecek kadar sağlamdır.
DARBECİLERİN DİNDE REFORMUNA KARŞI ÇIKMIŞ
Bilmen, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir ay sonra (30 Haziran) göreve getirildi. 27 Mayısçıların gündemindeki en önemli konulardan biri ‘dinde reform’du. Türkçe ezan, Kuran-ı Kerim’in Türkçe okunması, camilerin folklorik amaçlı yeniden düzenlenmesi gibi dinin özüne aykırı Ehl-i sünnet çizgisini dışlayan birçok tahripkâr anlayış bu dönemde güçlü bir zemin bulmuştu. 15 Temmuz’da (1960) yapılan dil kurultayında ezanın Türkçe okunmasına ilişkin karar alındı ve teklifin Diyanet İşleri’ne duyurulmasına karar verildi. Önergeyi hazırlayan delegeler, 27 Mayıs inkılabından sonra ezanın hâlâ Arapça okunmasının devrimlere aykırı bulunduğunu belirtmişti. Diyanet’e gelen 2.7.1960 tarih ve 4240 sayılı yazıda, “Milletten gelen çok büyük bir talep var. Ezan yeniden değiştirilsin, Türkçeleştirilsin ve camide de ibadetler yeniden Türkçe yapılsın.” deniliyordu. Buna karşı Ömer Nasuhi Bilmen tarafından verilen cevap aynen şöyleydi:
“Ezan sadece bir ilan değil, Peygamberimiz tarafından takrir buyurulmuş olan hususi lafızlarla namaz vakitlerinin girdiğini bildiren kitap, sünnet ve icma ile sabit dinî bir ilan ve ilamdır. Peygamberimiz devrinden itibaren her devirde ve her yerde bütün Müslümanlar tarafından aynı lafızlarla okunagelmiş olan ezanı hususi lafızlarından başkasıyla okutmaya kalkışmak, Peygamberimizden, Ashabından ve 400 milyonluk İslam camiasından ayrılmak demektir ki kalbinde uhrevi mesuliyet hissi taşıyan hiçbir Müslümanın buna cüret ve cesaret edebileceğine ihtimal verilemez.”
Gençliğinde yazdığı Türkçe ve Farsça şiirlerinde de duygu, düşünce ve ölçü açısından oldukça başarılıdır.
Hayatının büyük bir kısmını telifle geçiren ve temel İslami ilimler alanında çok sayıda eser veren Ömer Nasuhi Bilmen’in başlıca eserleri şunlardır:
Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de İslam hukuku alanında kaleme alınmış ilk ve en muhtevalı eser olan ve o dönemde akademik çevrelerde büyük yankı uyandıran Hukuk-ı Islamiyye ve Islahat-ı Fıkhıyye Kâmûsu; mezhepler arası mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabıdır. Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer önemli bir eseri de, Büyük İslam İlmihali’ dir. Günümüz gençliğinin anlayabilmesi için sadeleştirilmiştir. Diğerleri ise;
1-Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi
2-Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tefsiri,
3-Büyük Tefsir Tarihi,
4-Kur’an-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler,
5-Sure-i Fethin Türkçe Tefsiri
6-İ’tilâ-yı İslam ile İstanbul Tarihçesi,
7-Hikmet Goncaları,
8-Muvazzah-ı İlm-i Kelâm,
9-Mülahhas İlm-i Tevhid
10-Akaid-i-İslamiye,
11-Yüksek islam Ahlakı,
12-Dini Bilgiler’dir.
Moderatörün son düzenlenenleri: