Z
Ze'Mahşer
Ziyaretçi
Tevekkül¸ kul olarak yapılması gereken her şeyi yaptıktan sonra¸ tam bir teslimiyetle sonuçları Allah'a bırakmak¸ yalnızca O'na güvenmek ve O'nun takdir edeceği sonuca rıza göstermektir. Tevekkül¸ insanın acizliğini ve yetersizliğini görüp¸ kendini ve işini¸ erişilmez güç ve kudretin sahibi olan Yüce Allah'a havale etmesidir.
İnsan¸ yapılması gereken şeyleri organları ile yapar¸ tevekkül ise kalp işidir. Tevekkülün üç derecesi vardır: İlki sızlanmayı bırakmaktır¸ ikincisi gereken her şeyi yaptıktan sonra sonucu Allah'a havale ettiten sonra başa gelene razı olmaktır¸ üçüncüsü ise Allah'ın kendisi için takdir ettiğine yürekten/sevgi ile boyun eğmektir.
Tevekkülü olan kimsenin imanı vardır¸ imanı olanın da tevekkülü. Bir kimsenin iman gücü¸ tevekkül gücü ile doğru orantılıdır. Allah'tan başka varlıklara; söz gelimi ölülere¸ dirilere¸ cinlere veya Allah'tan başka her hangi bir varlığa tevekkül şirktir. İmtihanın gereği olarak¸ hasta olanların¸ tedavi yollarına başvurduktan sonra Allah'a güvenip O'ndan şifa dilemeleri asıl; Allah'ı unutarak esas şifayı başka yollardan beklemek hatadır.
Kur'ân'da tevekkülü emreden pek çok âyet yer alır. Onlardan bir kaçı şöyledir:
"İşini onlara danış¸ karar verince de Allah'a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever."[1]
"İnananlar¸ Allah'a güvenip dayansınlar."[2]
"Ve ölmeyen Diri'ye tevekkül et ve O'nu överek tesbih et."[3]
"Kim Allah'a güvenip dayanırsa O¸ ona yeter."[4]
Tevekkül¸ asla sebeplere sarılmaya engel değildir. Tam aksine tevekkül¸ sebeplere sarıldıktan sonra gelen bir kalp eylemidir. Nitekim Kur'ân'da çalışıp gayret göstermeyi emreden pek çok âyet vardır. Şöyle ki:
Kur'ân'a göre insanın yaratılışının gayesi onun sâlih amel işlemesidir: "İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye¸ yeryüzünde olan şeyleri¸ yeryüzünün süsü yaptık."[5] "Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için¸ ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O¸ güçlüdür¸ bağışlayandır."[6]
İnanan kişi işini sağlam yapmalı¸ evrende kendisine sunulan nimet ve imkânlardan en iyi bir biçimde yararlanmasını bilmelidir: "Ey dağlar ve kuşlar! Davud tesbih ettikçe siz de onu tekrarlayın¸ diyerek and olsun ki¸ ona katımızdan lutufta bulunduk; geniş zırhlar yap¸ dokumasını sağlam tut¸ diye ona demiri yumuşak kıldık. Ey insanlar! Yararlı iş işleyin; doğrusu Ben yaptıklarınızı görenim."[7] "O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş O'nadır."[8]
Kadın olsun erkek olsun hiç kimsenin yapıp ettikleri boşa gitmez. Herkes yaptığı iyilik ve güzelliğin karşılığını mutlaka görür. Kimisi yaptığının karşılığını dünyada peşinen görür¸ kimi âhirette görür¸ kimi de hem dünyada ve hem âhirette görür. "Birbirinizden meydana gelen sizlerden¸ erkek olsun¸ kadın olsun¸ bir iş yapanın işini boşa çıkarmam.."[9] "İyi hareket edenin ecrini zâyi etmeyiz. Doğrusu¸ inanıp yararlı iş yapanlara¸ işte onlara¸ zemîninden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar¸ ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!"[10]
Yararlı işler yapanlara mükâfatları fazlasıyla¸ eksiksiz olarak ve mutlaka verilecektir. "Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin¸ kullara karşı zalim değildir."[11] "Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür."[12] "Onların hareketlerinin karşılığı Rablerinden bağışlanma ve zemîninden ırmaklar akan¸ içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır!"[13]
Kur'ân¸ Müslümanın hayatını 'zikrullah' ile 'fazlullah' arasında bir koşturmaca[14] olarak değerlendirmiş ve ona göre planlamıştır. Bir taraftan 'zikrullah'a (Allah'ı tanıyıp anmaya¸ O'nu her zaman hatırda tutup O'na göre yaşamaya) çağırmış; ardından da 'Fazlullah/Allah'ın lütfu' diye adlandırdığı rızık talebine¸ dünya işine bizleri yönlendirmiştir. İslâm'a göre Müslümanın tam olarak dinlenip istirahat edeceği yer cennettir. O¸ cenneti hak edinceye kadar koşturmak ve çalışmak borcundadır. İslâm insanı hayırlı bir işte yorulur¸ bir başka hayırlı işte dinlenir. Nitekim Yüce Rabbimiz bunu şöyle belirtir: "Öyleyse¸ bir işi bitirince diğerine giriş. Ve yalnız Rabbine yönel¸ O'nu iste¸ O'ndan iste."[15]
Tevekkül Örnekleri
Tevekkül konusunda bizlere en güzel örnekleri sunan peygamberler¸ her konuda yapılması gerekenleri hakkıyla yerine getirmekten geri durmamışlardır. Onlar kendi geçimlerini kendi el emekleri¸ göz nuru ve alın teriyle kazanmışlardır. Sözgelimi kaynaklarımız Hz. Âdem'in ziraatçı¸ değirmenci ve ekmekçi; Hz. Nuh'un gemici¸ marangoz; Hz. Zekeriya'nın marangoz; Hz. Süleyman'ın zenbil-küfeci; Hz. Dâvûd'un demirci; Hz. İbrahim'in elbiseci olduğunu söylerler.[16] Bu seçkin insanların bu şekilde farklı mesleklerde çalışmış olmaları¸ hem onların kendi hayatlarını kendi el emekleriyle kazandıklarına¸ hem de insanlığın yararına olan her mesleğin değerli ve onurlu olduğuna işaret eder.
Davet yolunda Hz. İbrahim¸ gece gündüz durmadan dinlenmeden¸ tabandan tavana bütün çevresindekilere gerçekleri anlatmış¸ yapabileceği her şeyi yapmış¸ sonunda kendisini ateşe atmaya karar verdikleri zaman¸ "Ben Rabbime gideceğim¸ O¸ beni doğru yola iletecek."[17] demiş¸ ateşe atılınca da Cebrail'in¸ "Benden bir arzun var mı?" sorusuna karşılık "Hayır benim sana ihtiyacım yok¸ Rabbim halimi bilip duruyor."[18] "Hasbünallah ve ni'me'l vekîl/ Bize Allah yeter¸ O ne güzel vekildir!" diyerek tevekkülünü göstermişti. Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf da aynı cümleleri tekrarlamıştı.[19] Demek ki tevekkül¸ çarelerin tükendiği anda¸ çaresizlerin çaresi olan Yüce Allah'a güvenmek¸ ümitsizliğe düşmeden O'nun hükmüne teslim olmaktır. Zaten tevekkül¸ kalbimizle¸ niyetimizle¸ özümüzle¸ sözümüzle¸ söylem ve eylemimizle Allah'a teslim olabilmek¸ O'nun olabilmektir.
Biz Müslümanlar¸ Peygamberliğinden önce de sonra da durup dinlenmeden çalışan bir Peygamberin ümmetiyiz. Bizim Peygamberimiz¸ bütün diğer peygamberler gibi elinin emeği ile geçinen¸ insanların eline bakmayan¸ işini iyi yapan ve ölüm döşeğinde dahi işini bırakmadığı gibi¸ dilinden duayı gönlünden tevekkülü de terk etmeyen bir peygamberdir. Peygamber olmadan önce çobanlık yapan Hz. Muhammed (s.a.v)¸ aynı zamanda iyi bir ticaret adamıydı. Hem de Mekke dışına da gidip gelen uluslararası bir tâcir.o¸ altmış üç yıllık hayatını dolu dolu geçirmiş bir insandır. Bu sınırlı ömründe o¸ ne insanların haklarını görmezden gelmiş ve ne de Yüce Yaratıcıya karşı görevlerini aksatmıştır. Gecesini gündüzünü insanlığın kurtuluşuna adamış bir güzel insandı Peygamberimiz. O¸ ömrünün son anlarında Suriye taraflarına göndermek üzere bir ordu hazırlamış ve ölüm döşeğinde o ordunun yola çıkıp çıkmadığını sorup duruyordu. Ve o¸ bu plan ve programları düşünürken Hakk'a yürüdü. O¸ sâlih amellerin¸ kutlu eylemlerin içerisinde bereketli bir hayat sürdü ve onların içerisinde iken bu dünyadan ayrıldı.
Bir aslanın artıklarıyla beslenen topal tilkiyi görüp¸ "Allah tilkinin bile rızkını ayağına getiriyor¸ o halde çalışmaya ne hacet." deyip yatan adama millî şairimiz şöyle seslenerek gerçek tevekkülü terennüm eder:
"Dolaş da yırtıcı aslan kesil¸ behey miskin!
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin?
Elin kolun tutuyorken çalış¸ kazanmaya bak!
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak.
...
Ömer¸ tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi..
Ne yaptı 'Biz mütevekkilleriz' diyen kümeyi?
Dağıttı kamçıya kuvvet¸ 'gidip ekin!' diyerek.
Demek¸ tevekkül eden¸ önce mutlak ekecek.."[20]
Ali AKPINAR
________________________________________
[1] 3/Âlu İmrân¸ 159.
[2] 14/İbrâhîm¸ 11.
[3] 25/Furkân¸ 58.
[4] 65/Talâk¸ 3.
[5] 18/Kehf¸ 7.
[6] 67/Mülk¸ 2.
[7] 34/Sebe'¸ 10-11.
[8] 67/Mülk¸ 15.
[9] 3/Âlu İmrân¸ 195; 4/Nis⸠124.
[10] 18/Kehf¸ 30.
[11] 41/Fussılet¸ 46; 45/Câsiye¸ 15.
[12] 99/Zilzâl¸ 7-8.
[13] 3/Âlu İmrân¸ 136.
[14] Bkz. 62/Cumua¸ 9-10.
[15] 94/İnşirâh¸ 7-8.
[16] Bkz. Abdullah b. Mahmud el-Mevsılî¸ el-İhtiyar¸ İstanbul¸ 1980¸ IV¸ 170.
[17] 37/Sâffât¸ 99. Hz. İbrahim'in¸ "Ben Rabbime gideceğim." cümlesi¸ "Ben Rabbime layığı ile ibadet edilecek bir yere hicret edeceğim¸ O bana yolumu gösterecektir." şeklinde anlaşılmıştır.
[18] Âlûsî¸ Tefsîr¸ XVII¸ 101.
[19] İbn Ebi'd-Düny⸠Kitabü't-Tevekkül alallah¸ s¸ 65¸ 66.
[20] Mehmet Akif¸ Safahât¸ DİB Yayınları¸ Ankara 1992¸ s¸ 221.
İnsan¸ yapılması gereken şeyleri organları ile yapar¸ tevekkül ise kalp işidir. Tevekkülün üç derecesi vardır: İlki sızlanmayı bırakmaktır¸ ikincisi gereken her şeyi yaptıktan sonra sonucu Allah'a havale ettiten sonra başa gelene razı olmaktır¸ üçüncüsü ise Allah'ın kendisi için takdir ettiğine yürekten/sevgi ile boyun eğmektir.
Tevekkülü olan kimsenin imanı vardır¸ imanı olanın da tevekkülü. Bir kimsenin iman gücü¸ tevekkül gücü ile doğru orantılıdır. Allah'tan başka varlıklara; söz gelimi ölülere¸ dirilere¸ cinlere veya Allah'tan başka her hangi bir varlığa tevekkül şirktir. İmtihanın gereği olarak¸ hasta olanların¸ tedavi yollarına başvurduktan sonra Allah'a güvenip O'ndan şifa dilemeleri asıl; Allah'ı unutarak esas şifayı başka yollardan beklemek hatadır.
Kur'ân'da tevekkülü emreden pek çok âyet yer alır. Onlardan bir kaçı şöyledir:
"İşini onlara danış¸ karar verince de Allah'a dayan; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever."[1]
"İnananlar¸ Allah'a güvenip dayansınlar."[2]
"Ve ölmeyen Diri'ye tevekkül et ve O'nu överek tesbih et."[3]
"Kim Allah'a güvenip dayanırsa O¸ ona yeter."[4]
Tevekkül¸ asla sebeplere sarılmaya engel değildir. Tam aksine tevekkül¸ sebeplere sarıldıktan sonra gelen bir kalp eylemidir. Nitekim Kur'ân'da çalışıp gayret göstermeyi emreden pek çok âyet vardır. Şöyle ki:
Kur'ân'a göre insanın yaratılışının gayesi onun sâlih amel işlemesidir: "İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye¸ yeryüzünde olan şeyleri¸ yeryüzünün süsü yaptık."[5] "Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için¸ ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O¸ güçlüdür¸ bağışlayandır."[6]
İnanan kişi işini sağlam yapmalı¸ evrende kendisine sunulan nimet ve imkânlardan en iyi bir biçimde yararlanmasını bilmelidir: "Ey dağlar ve kuşlar! Davud tesbih ettikçe siz de onu tekrarlayın¸ diyerek and olsun ki¸ ona katımızdan lutufta bulunduk; geniş zırhlar yap¸ dokumasını sağlam tut¸ diye ona demiri yumuşak kıldık. Ey insanlar! Yararlı iş işleyin; doğrusu Ben yaptıklarınızı görenim."[7] "O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş O'nadır."[8]
Kadın olsun erkek olsun hiç kimsenin yapıp ettikleri boşa gitmez. Herkes yaptığı iyilik ve güzelliğin karşılığını mutlaka görür. Kimisi yaptığının karşılığını dünyada peşinen görür¸ kimi âhirette görür¸ kimi de hem dünyada ve hem âhirette görür. "Birbirinizden meydana gelen sizlerden¸ erkek olsun¸ kadın olsun¸ bir iş yapanın işini boşa çıkarmam.."[9] "İyi hareket edenin ecrini zâyi etmeyiz. Doğrusu¸ inanıp yararlı iş yapanlara¸ işte onlara¸ zemîninden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar¸ ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!"[10]
Yararlı işler yapanlara mükâfatları fazlasıyla¸ eksiksiz olarak ve mutlaka verilecektir. "Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin¸ kullara karşı zalim değildir."[11] "Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür."[12] "Onların hareketlerinin karşılığı Rablerinden bağışlanma ve zemîninden ırmaklar akan¸ içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır!"[13]
Kur'ân¸ Müslümanın hayatını 'zikrullah' ile 'fazlullah' arasında bir koşturmaca[14] olarak değerlendirmiş ve ona göre planlamıştır. Bir taraftan 'zikrullah'a (Allah'ı tanıyıp anmaya¸ O'nu her zaman hatırda tutup O'na göre yaşamaya) çağırmış; ardından da 'Fazlullah/Allah'ın lütfu' diye adlandırdığı rızık talebine¸ dünya işine bizleri yönlendirmiştir. İslâm'a göre Müslümanın tam olarak dinlenip istirahat edeceği yer cennettir. O¸ cenneti hak edinceye kadar koşturmak ve çalışmak borcundadır. İslâm insanı hayırlı bir işte yorulur¸ bir başka hayırlı işte dinlenir. Nitekim Yüce Rabbimiz bunu şöyle belirtir: "Öyleyse¸ bir işi bitirince diğerine giriş. Ve yalnız Rabbine yönel¸ O'nu iste¸ O'ndan iste."[15]
Tevekkül Örnekleri
Tevekkül konusunda bizlere en güzel örnekleri sunan peygamberler¸ her konuda yapılması gerekenleri hakkıyla yerine getirmekten geri durmamışlardır. Onlar kendi geçimlerini kendi el emekleri¸ göz nuru ve alın teriyle kazanmışlardır. Sözgelimi kaynaklarımız Hz. Âdem'in ziraatçı¸ değirmenci ve ekmekçi; Hz. Nuh'un gemici¸ marangoz; Hz. Zekeriya'nın marangoz; Hz. Süleyman'ın zenbil-küfeci; Hz. Dâvûd'un demirci; Hz. İbrahim'in elbiseci olduğunu söylerler.[16] Bu seçkin insanların bu şekilde farklı mesleklerde çalışmış olmaları¸ hem onların kendi hayatlarını kendi el emekleriyle kazandıklarına¸ hem de insanlığın yararına olan her mesleğin değerli ve onurlu olduğuna işaret eder.
Davet yolunda Hz. İbrahim¸ gece gündüz durmadan dinlenmeden¸ tabandan tavana bütün çevresindekilere gerçekleri anlatmış¸ yapabileceği her şeyi yapmış¸ sonunda kendisini ateşe atmaya karar verdikleri zaman¸ "Ben Rabbime gideceğim¸ O¸ beni doğru yola iletecek."[17] demiş¸ ateşe atılınca da Cebrail'in¸ "Benden bir arzun var mı?" sorusuna karşılık "Hayır benim sana ihtiyacım yok¸ Rabbim halimi bilip duruyor."[18] "Hasbünallah ve ni'me'l vekîl/ Bize Allah yeter¸ O ne güzel vekildir!" diyerek tevekkülünü göstermişti. Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf da aynı cümleleri tekrarlamıştı.[19] Demek ki tevekkül¸ çarelerin tükendiği anda¸ çaresizlerin çaresi olan Yüce Allah'a güvenmek¸ ümitsizliğe düşmeden O'nun hükmüne teslim olmaktır. Zaten tevekkül¸ kalbimizle¸ niyetimizle¸ özümüzle¸ sözümüzle¸ söylem ve eylemimizle Allah'a teslim olabilmek¸ O'nun olabilmektir.
Biz Müslümanlar¸ Peygamberliğinden önce de sonra da durup dinlenmeden çalışan bir Peygamberin ümmetiyiz. Bizim Peygamberimiz¸ bütün diğer peygamberler gibi elinin emeği ile geçinen¸ insanların eline bakmayan¸ işini iyi yapan ve ölüm döşeğinde dahi işini bırakmadığı gibi¸ dilinden duayı gönlünden tevekkülü de terk etmeyen bir peygamberdir. Peygamber olmadan önce çobanlık yapan Hz. Muhammed (s.a.v)¸ aynı zamanda iyi bir ticaret adamıydı. Hem de Mekke dışına da gidip gelen uluslararası bir tâcir.o¸ altmış üç yıllık hayatını dolu dolu geçirmiş bir insandır. Bu sınırlı ömründe o¸ ne insanların haklarını görmezden gelmiş ve ne de Yüce Yaratıcıya karşı görevlerini aksatmıştır. Gecesini gündüzünü insanlığın kurtuluşuna adamış bir güzel insandı Peygamberimiz. O¸ ömrünün son anlarında Suriye taraflarına göndermek üzere bir ordu hazırlamış ve ölüm döşeğinde o ordunun yola çıkıp çıkmadığını sorup duruyordu. Ve o¸ bu plan ve programları düşünürken Hakk'a yürüdü. O¸ sâlih amellerin¸ kutlu eylemlerin içerisinde bereketli bir hayat sürdü ve onların içerisinde iken bu dünyadan ayrıldı.
Bir aslanın artıklarıyla beslenen topal tilkiyi görüp¸ "Allah tilkinin bile rızkını ayağına getiriyor¸ o halde çalışmaya ne hacet." deyip yatan adama millî şairimiz şöyle seslenerek gerçek tevekkülü terennüm eder:
"Dolaş da yırtıcı aslan kesil¸ behey miskin!
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin?
Elin kolun tutuyorken çalış¸ kazanmaya bak!
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak.
...
Ömer¸ tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi..
Ne yaptı 'Biz mütevekkilleriz' diyen kümeyi?
Dağıttı kamçıya kuvvet¸ 'gidip ekin!' diyerek.
Demek¸ tevekkül eden¸ önce mutlak ekecek.."[20]
Ali AKPINAR
________________________________________
[1] 3/Âlu İmrân¸ 159.
[2] 14/İbrâhîm¸ 11.
[3] 25/Furkân¸ 58.
[4] 65/Talâk¸ 3.
[5] 18/Kehf¸ 7.
[6] 67/Mülk¸ 2.
[7] 34/Sebe'¸ 10-11.
[8] 67/Mülk¸ 15.
[9] 3/Âlu İmrân¸ 195; 4/Nis⸠124.
[10] 18/Kehf¸ 30.
[11] 41/Fussılet¸ 46; 45/Câsiye¸ 15.
[12] 99/Zilzâl¸ 7-8.
[13] 3/Âlu İmrân¸ 136.
[14] Bkz. 62/Cumua¸ 9-10.
[15] 94/İnşirâh¸ 7-8.
[16] Bkz. Abdullah b. Mahmud el-Mevsılî¸ el-İhtiyar¸ İstanbul¸ 1980¸ IV¸ 170.
[17] 37/Sâffât¸ 99. Hz. İbrahim'in¸ "Ben Rabbime gideceğim." cümlesi¸ "Ben Rabbime layığı ile ibadet edilecek bir yere hicret edeceğim¸ O bana yolumu gösterecektir." şeklinde anlaşılmıştır.
[18] Âlûsî¸ Tefsîr¸ XVII¸ 101.
[19] İbn Ebi'd-Düny⸠Kitabü't-Tevekkül alallah¸ s¸ 65¸ 66.
[20] Mehmet Akif¸ Safahât¸ DİB Yayınları¸ Ankara 1992¸ s¸ 221.