Bismillahirrahmanirrahim
BEREKETE DAİR MU’CİZÂT-I KAT’İYENİN BİRİNCİ MİSALİ:
Başta Buharî ve Müslim, Kütüb-ü Sitte-i sahiha müttefikan haber veriyorlar ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hazret-i Zeynep ile tezevvücü velîmesinde, Hazret-i Enes’in validesi Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağla kavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes’le Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma gönderdi. Enes’e ferman etti ki: “Filân, filânı çağır. Hem, kime tesadüf etsen davet et.” Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üç yüz kadar Sahabe gelip suffe ve hücre-i saadeti doldurdular.
Ferman etti: تَحَلَّقُوا عَشَرَةً عَشَرَةً Yani, “Onar onar halka olunuz.” Sonra, mübarek elini o az taam üzerine koydu, dua etti, “Buyurun” dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olup kalktılar. Enes’e ferman etmiş: “Kaldır.” Enes demiş ki: “Bilmedim, taam kabını koyduğum vakit mi taam çoktu, yoksa kaldırdığım vakit mi çoktu, fark edemedim.” (Buharî, Nikâh: 64; Müslim, Nikâh: 94, 95; Tirmizî, 33:21; Nesâî, Nikâh: 84; Ebû Dâvud, Edeb: 95; Müsned, 3:29, 5:462; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:294.)
İKİNCİ MİSAL: Mihmandâr-ı Nebevî Ebu Eyyubi’l-Ensârî hanesine teşrif-i Nebevî hengâmında Ebu Eyyub der ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Ebu Bekr-i Sıddık’a kâfi gelecek iki kişilik yemek yaptım. Ona ferman etti:
اُدْعُ ثَلاَثِينَ مِنْ اَشْراَفِ اْلاَنْصَارِ (Ensar’dan otuz kişi çağır) Otuz adam geldiler, yediler. Sonra ferman etti: اُدْعُ سِتِّينَ (Altmış kişi çağır) Altmış daha davet ettim. Geldiler, yediler. Sonra ferman etti: اُدْعُ سَبْعِينَ Yetmiş (Yetmiş kişi çağır.) daha davet ettim. Geldiler, yediler. Kaplarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mu’cize karşısında İslâmiyete girip biat ettiler. O iki kişilik taamdan yüz seksen adam yediler. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:292; el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 8:303; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:33; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:604. )
ÜÇÜNCÜ MİSAL: Hazret-i Ömer ibnü’l-Hattab ve Ebu Hüreyre ve Selemetübnü’l-Ekvâ ve Ebu Amrate’l-Ensarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:
Bir gazvede ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: “Heybelerinizde kalan bakıye-i erzakı toplayınız.” Herkes azar birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.
Seleme der ki: “Mecmuunu ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı.” Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: “Herkes kabını getirsin.” Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kap kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı.
Sahabeden bir râvi demiş: “O bereketin gidişatından anladım: Eğer ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti.” (Buharî, Şerike: 1; Cihad: 123; Müslim, İman: 44, 45; Müsned, 3:11, 418.)
Mektubat, 19. Mektup, Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
allâme : büyük âlim
ehâdis-i sahîha : sahih hadisler; Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler
ferman : emir, buyruk
hadise : olay
hengâm : zaman, ân
hücre-i saadet : saadet, mutluluk evi
Kütüb-ü Sitte-i sahiha : sahih olan altı büyük hadis kitabı (Sahih-i Buharı, Sahîh-i Müslim, İbn-i Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Neseî)
mevzuat : (uydurma hadisler) yalan olduğu halde Hz Peygambere dayandırılan uydurma sözler
Mihmandâr-ı Nebevî : Peygamber Efendimizi (a.s.m.), evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen ünvan
mucizât-ı kat’iye : kesin olarak meydana gelmiş mu’cizeler
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler
mübarek : bereketli, hayırlı
müşerref olma : şereflenme
müteaddit : birçok, çeşitli
müttefikan : birleşerek, fikir birliğiyle
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
sair : diğer, başka
suffe : Peygamberimizin Mescidine bitişik olarak inşa edilen ve içinde bazı sahabelerin Peygamber Efendimizden Kur’ân ve Hadis ilimlerini öğrendiği ve barındığı yer
taam : gıda, yiyecek
tefrik : ayırma
temessül : görünme, belirme
teşrif-i Nebevi : Peygamberin gelişi, şereflendirmesi
tezevvüç etmek : evlenmek
velîme : düğün ziyafeti
yakaza : uyanıklık
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bakıye-i erzak : erzaktan, yiyecekten arta kalan
beyan : açıklama
biat : bağlılık yemini
ehl-i arz : yeryüzündekiler
ferman : emir, buyruk
gazve : Peygamber Efendimizin bizzat iştirak ettiği savaş
gidişat : gidişler, hâl, vaziyet
kütüb-ü sahiha : sahih, doğru, güvenilir kitaplar
mecmu : bütün, hepsi
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
müteaddit : birçok, çeşitli
râvi : hadisi kendisinden sonrakilere aktaran kimse
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sâ’ : genelde tahıl ve yiyeceklerde kullanılan yaklaşık olarak 3 kg ağırlığında ölçü birimi
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
taam : gıda, yiyecek
tarik : yol
risalehaber.com
BEREKETE DAİR MU’CİZÂT-I KAT’İYENİN BİRİNCİ MİSALİ:
Başta Buharî ve Müslim, Kütüb-ü Sitte-i sahiha müttefikan haber veriyorlar ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hazret-i Zeynep ile tezevvücü velîmesinde, Hazret-i Enes’in validesi Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağla kavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes’le Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma gönderdi. Enes’e ferman etti ki: “Filân, filânı çağır. Hem, kime tesadüf etsen davet et.” Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üç yüz kadar Sahabe gelip suffe ve hücre-i saadeti doldurdular.
Ferman etti: تَحَلَّقُوا عَشَرَةً عَشَرَةً Yani, “Onar onar halka olunuz.” Sonra, mübarek elini o az taam üzerine koydu, dua etti, “Buyurun” dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olup kalktılar. Enes’e ferman etmiş: “Kaldır.” Enes demiş ki: “Bilmedim, taam kabını koyduğum vakit mi taam çoktu, yoksa kaldırdığım vakit mi çoktu, fark edemedim.” (Buharî, Nikâh: 64; Müslim, Nikâh: 94, 95; Tirmizî, 33:21; Nesâî, Nikâh: 84; Ebû Dâvud, Edeb: 95; Müsned, 3:29, 5:462; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:294.)
İKİNCİ MİSAL: Mihmandâr-ı Nebevî Ebu Eyyubi’l-Ensârî hanesine teşrif-i Nebevî hengâmında Ebu Eyyub der ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Ebu Bekr-i Sıddık’a kâfi gelecek iki kişilik yemek yaptım. Ona ferman etti:
اُدْعُ ثَلاَثِينَ مِنْ اَشْراَفِ اْلاَنْصَارِ (Ensar’dan otuz kişi çağır) Otuz adam geldiler, yediler. Sonra ferman etti: اُدْعُ سِتِّينَ (Altmış kişi çağır) Altmış daha davet ettim. Geldiler, yediler. Sonra ferman etti: اُدْعُ سَبْعِينَ Yetmiş (Yetmiş kişi çağır.) daha davet ettim. Geldiler, yediler. Kaplarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mu’cize karşısında İslâmiyete girip biat ettiler. O iki kişilik taamdan yüz seksen adam yediler. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:292; el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 8:303; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:33; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:604. )
ÜÇÜNCÜ MİSAL: Hazret-i Ömer ibnü’l-Hattab ve Ebu Hüreyre ve Selemetübnü’l-Ekvâ ve Ebu Amrate’l-Ensarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:
Bir gazvede ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: “Heybelerinizde kalan bakıye-i erzakı toplayınız.” Herkes azar birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.
Seleme der ki: “Mecmuunu ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı.” Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: “Herkes kabını getirsin.” Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kap kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı.
Sahabeden bir râvi demiş: “O bereketin gidişatından anladım: Eğer ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti.” (Buharî, Şerike: 1; Cihad: 123; Müslim, İman: 44, 45; Müsned, 3:11, 418.)
Mektubat, 19. Mektup, Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
allâme : büyük âlim
ehâdis-i sahîha : sahih hadisler; Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler
ferman : emir, buyruk
hadise : olay
hengâm : zaman, ân
hücre-i saadet : saadet, mutluluk evi
Kütüb-ü Sitte-i sahiha : sahih olan altı büyük hadis kitabı (Sahih-i Buharı, Sahîh-i Müslim, İbn-i Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Neseî)
mevzuat : (uydurma hadisler) yalan olduğu halde Hz Peygambere dayandırılan uydurma sözler
Mihmandâr-ı Nebevî : Peygamber Efendimizi (a.s.m.), evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen ünvan
mucizât-ı kat’iye : kesin olarak meydana gelmiş mu’cizeler
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler
mübarek : bereketli, hayırlı
müşerref olma : şereflenme
müteaddit : birçok, çeşitli
müttefikan : birleşerek, fikir birliğiyle
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
sair : diğer, başka
suffe : Peygamberimizin Mescidine bitişik olarak inşa edilen ve içinde bazı sahabelerin Peygamber Efendimizden Kur’ân ve Hadis ilimlerini öğrendiği ve barındığı yer
taam : gıda, yiyecek
tefrik : ayırma
temessül : görünme, belirme
teşrif-i Nebevi : Peygamberin gelişi, şereflendirmesi
tezevvüç etmek : evlenmek
velîme : düğün ziyafeti
yakaza : uyanıklık
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bakıye-i erzak : erzaktan, yiyecekten arta kalan
beyan : açıklama
biat : bağlılık yemini
ehl-i arz : yeryüzündekiler
ferman : emir, buyruk
gazve : Peygamber Efendimizin bizzat iştirak ettiği savaş
gidişat : gidişler, hâl, vaziyet
kütüb-ü sahiha : sahih, doğru, güvenilir kitaplar
mecmu : bütün, hepsi
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
müteaddit : birçok, çeşitli
râvi : hadisi kendisinden sonrakilere aktaran kimse
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sâ’ : genelde tahıl ve yiyeceklerde kullanılan yaklaşık olarak 3 kg ağırlığında ölçü birimi
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
taam : gıda, yiyecek
tarik : yol
risalehaber.com