Peygamberimizin Mübarek Ağzı, Tükrüğü Ve Dişleri
Vâil bin Hucr'dan Ahmed, İbn-i Mâce, Beyhakı ve Ebû Nuaym rivayet ediyor. O demiş ki: "Peygamberimiz bir kuyunun başında iken kendilerine bir kova su verildi, ondan içti, sonra kalanını kuyuya döktü. Derhal bu kuyudan etrafa misk gibi bir güzel koku yayıldı." Ebû Nuaym'ın rivayetine göre Enes diyor ki: "Peygamberimiz'in evinde bir kuyu vardı Medine'de suyu ondan daha tatlı olan bir kuyu yok idi,"
Beyhakı ve Ebû Nuaym Peygamberimiz'in azadlısı Ruzeyne'den şöyle rivayet ederler: "Peygamberimiz, Aşûra günü kızı Fâtıma'mn ve diğerlerinin süt emer çocuklarını çağırır ve mübarek tükrüğünden o çocukların ağzına bir miktar bulaştırırdı. Çocukların analarına da: "Akşama kadar onlara süt vermeyiniz!" diye tenbih eder, akşama kadar çocuklara O'nun tükrüğü kâfi gelirdi."
Taberani de Umeyre binti Mes'âd'dan şöyle nakleder, O demiştir ki: "Ben, dört kardeşim ile birlikte biat etmek üzere Hz. Peygamber'e gittiğimde, O kadid (yâni güneşte kurutulmuş bîr et parçası) yiyiyordu. Mübarek ağzında bir miktar kadid çiğnediler ve bana verip "Birer parça hepsine ver, ağızlarında çiğnesinler!" buyurdular. Hepimiz öyle yaptık ve içimizden hiç biri, yaşadığı müddetçe ağzında fena kokudan eser duymadı."
Yine îmam-ı Taberani rivayet ediyor: Ebû Ümâme şöyle demiştir: "Bir kadın vardı, dili kötü idi. Bir ara Peygamb erimiz'in yanma geldi. Bu sırada Resûlüllâh kadîd yiyordu. Kadın dedi ki: "Ondan bana vermez misin?" Resûlüllâh, önündeki kadidden bir miktar ona uzattı. O: "Hayır, ondan değil, ağzmdakinden vermelisin!" dedi. Peygamberimiz de ağzmdakini çıkarıp ona verdi. O da onu yedi. Bu olaydan sonra, o kadının dilinden bir daha kötü ve çirkin bir söz işitilmedi..."
Beyhakı Umer bin Şebbe'den, o da Ebû Ubeyd en-Nahvî'den nakleder: Bir gün, Amir bin Kureyz, oğlu Abdullah'ı alarak Resûlüllah'a getirmiş. Abdullah o sırada beş yaşında imiş. Resûlüllâh tükrüğünden bir miktar onun ağzına koymuş... O, büyüdü ve o kadar kuvvetli ve bereketli oldu ki, çakmağını taşa vursa su çıkarırdı..."
Yine Beyhakî Muhammed bin Sâbit'ten şöyle rivayet eder: Onun babası Sabit, Abdullah bin Übeyy'in kızı Cemîle'yi boşadığı zaman o Muhammed'e hâmile idi. Cemile çocuğunu doğurduğu zaman, kocası Sâbit'in kendisini boşamasına kızarak: "Vallahi onun çocuğunu emzir*mem!" diye yemin etmişti... Peygamberimiz de duruma muttali olarak onun kendisine getirilmesini istemiş, Sâbit'in oğlu Muhammed'i kendisine getirdikleri zaman, mübarek tükrüğünden onun ağzına bir miktar bırakmış ve: "Onu, ihtiyacı oldukça bana getiriniz!" buyurmuştur. Sabit diyor ki: Çocuğumu üç gün Hz. Peygambere götürüp getirdim. Sonra araptan bir kadın ile karşılaştım. Bana: "Sabit bin Kays kimdir?" diye soruyordu. Ben: "Onu ne yapacaksın?" dedim. Dedi ki: "Bu gece rüyamda bana, Sabit bin Kays'in oğlu Muhammed'i emzirmem söylendi." Ben de dedim ki: "Sabit benim. îşte bu da, oğlum Muhammed'dir. Götür emzir!"
îbn-i Asakîr'in Ebû Cafer'den nakline göre o şöyle demiştir: "Bir gün Hasan, Resûlüllah ile birlikte bulunuyordu. Hasan iyice susamıştı. Resûlüllah onun için su aradı bulamadı. Dilini çıkarıp, Hasan'm ağzına koydu. Hasan, Resûlüllah'm dilini emdi ve susuzluğu gitti...
Yine İbn-i Asâkir ve Taberanî, Ebû Hüreyre'den rivayet ederler, o demiştir ki: "Biz, peygamberimizle birlikte gidiyorduk. Nihayet bir yoldan geçtiğimiz sırada bir ses duyuldu. Bu ses, Hasan ve Hüseyin'in sesi idi. Analarının yanında oldukları halde ağlıyorlardı. Resûlüllah sür'âtle gidip niçin ağladıklarını sordu. Anaları: "Susuzluktan" dedi. Resûlüllah su aradı ise de, bir damla su bulunamadı. İçeride Resûlüllah'ın: "Çocukların birini bana ver" dediğini duydum. Çocuğu anasından alıp bağrına basmış, susturmaya çalışmıştı. Fakat çocuk var sesiyle ağlayıp bağırıyordu... Peygamberimiz mübarek dilini çıkarıp ağzına koydu, o da O'nun dilini emmeye başladı. Sonunda susuzluğunu giderdi ve susup sükûnete erdi. Artık sesi duyulmuyordu... Diğeri ise ağlamasına devam ediyordu. Onu da anasından alıp bağrına bastı ve mübarek dilini verip emdirdi. O da susup sükûnete erdi,"
Dâremî, Tirmizî (Şemâü'de), Beyhakl, Taberanî (el-Evsat'ta) ve îbn-i Asâkir, îbn-i Abbas'tan rivayet ederler. O demiştir ki: "Resûlüllah'ın (s.a.v.) ön dişleri, ince ve biraz seyrek idi, konuştuğu zaman, nûr gibi parlar ve iki ön dişleri arasından ışık saçardı..."
Taberanî de Ebu Kursâfe'den şöyle nakleder: "Ben, annem ve teyzem, Resûlüllah'a gidip biat ettik. Döndüğümüz zaman annem ve teyzem dediler ki: Yavrum, bizler Hz. Peygamber kadar güzel, O'nun kadar temiz, O'nun kadar güzel ve tatlı konuşan birisini görmedik... Konuşurken mübarek ağzından sanki nûr çıkıyordu..."
Vâil bin Hucr'dan Ahmed, İbn-i Mâce, Beyhakı ve Ebû Nuaym rivayet ediyor. O demiş ki: "Peygamberimiz bir kuyunun başında iken kendilerine bir kova su verildi, ondan içti, sonra kalanını kuyuya döktü. Derhal bu kuyudan etrafa misk gibi bir güzel koku yayıldı." Ebû Nuaym'ın rivayetine göre Enes diyor ki: "Peygamberimiz'in evinde bir kuyu vardı Medine'de suyu ondan daha tatlı olan bir kuyu yok idi,"
Beyhakı ve Ebû Nuaym Peygamberimiz'in azadlısı Ruzeyne'den şöyle rivayet ederler: "Peygamberimiz, Aşûra günü kızı Fâtıma'mn ve diğerlerinin süt emer çocuklarını çağırır ve mübarek tükrüğünden o çocukların ağzına bir miktar bulaştırırdı. Çocukların analarına da: "Akşama kadar onlara süt vermeyiniz!" diye tenbih eder, akşama kadar çocuklara O'nun tükrüğü kâfi gelirdi."
Taberani de Umeyre binti Mes'âd'dan şöyle nakleder, O demiştir ki: "Ben, dört kardeşim ile birlikte biat etmek üzere Hz. Peygamber'e gittiğimde, O kadid (yâni güneşte kurutulmuş bîr et parçası) yiyiyordu. Mübarek ağzında bir miktar kadid çiğnediler ve bana verip "Birer parça hepsine ver, ağızlarında çiğnesinler!" buyurdular. Hepimiz öyle yaptık ve içimizden hiç biri, yaşadığı müddetçe ağzında fena kokudan eser duymadı."
Yine îmam-ı Taberani rivayet ediyor: Ebû Ümâme şöyle demiştir: "Bir kadın vardı, dili kötü idi. Bir ara Peygamb erimiz'in yanma geldi. Bu sırada Resûlüllâh kadîd yiyordu. Kadın dedi ki: "Ondan bana vermez misin?" Resûlüllâh, önündeki kadidden bir miktar ona uzattı. O: "Hayır, ondan değil, ağzmdakinden vermelisin!" dedi. Peygamberimiz de ağzmdakini çıkarıp ona verdi. O da onu yedi. Bu olaydan sonra, o kadının dilinden bir daha kötü ve çirkin bir söz işitilmedi..."
Beyhakı Umer bin Şebbe'den, o da Ebû Ubeyd en-Nahvî'den nakleder: Bir gün, Amir bin Kureyz, oğlu Abdullah'ı alarak Resûlüllah'a getirmiş. Abdullah o sırada beş yaşında imiş. Resûlüllâh tükrüğünden bir miktar onun ağzına koymuş... O, büyüdü ve o kadar kuvvetli ve bereketli oldu ki, çakmağını taşa vursa su çıkarırdı..."
Yine Beyhakî Muhammed bin Sâbit'ten şöyle rivayet eder: Onun babası Sabit, Abdullah bin Übeyy'in kızı Cemîle'yi boşadığı zaman o Muhammed'e hâmile idi. Cemile çocuğunu doğurduğu zaman, kocası Sâbit'in kendisini boşamasına kızarak: "Vallahi onun çocuğunu emzir*mem!" diye yemin etmişti... Peygamberimiz de duruma muttali olarak onun kendisine getirilmesini istemiş, Sâbit'in oğlu Muhammed'i kendisine getirdikleri zaman, mübarek tükrüğünden onun ağzına bir miktar bırakmış ve: "Onu, ihtiyacı oldukça bana getiriniz!" buyurmuştur. Sabit diyor ki: Çocuğumu üç gün Hz. Peygambere götürüp getirdim. Sonra araptan bir kadın ile karşılaştım. Bana: "Sabit bin Kays kimdir?" diye soruyordu. Ben: "Onu ne yapacaksın?" dedim. Dedi ki: "Bu gece rüyamda bana, Sabit bin Kays'in oğlu Muhammed'i emzirmem söylendi." Ben de dedim ki: "Sabit benim. îşte bu da, oğlum Muhammed'dir. Götür emzir!"
îbn-i Asakîr'in Ebû Cafer'den nakline göre o şöyle demiştir: "Bir gün Hasan, Resûlüllah ile birlikte bulunuyordu. Hasan iyice susamıştı. Resûlüllah onun için su aradı bulamadı. Dilini çıkarıp, Hasan'm ağzına koydu. Hasan, Resûlüllah'm dilini emdi ve susuzluğu gitti...
Yine İbn-i Asâkir ve Taberanî, Ebû Hüreyre'den rivayet ederler, o demiştir ki: "Biz, peygamberimizle birlikte gidiyorduk. Nihayet bir yoldan geçtiğimiz sırada bir ses duyuldu. Bu ses, Hasan ve Hüseyin'in sesi idi. Analarının yanında oldukları halde ağlıyorlardı. Resûlüllah sür'âtle gidip niçin ağladıklarını sordu. Anaları: "Susuzluktan" dedi. Resûlüllah su aradı ise de, bir damla su bulunamadı. İçeride Resûlüllah'ın: "Çocukların birini bana ver" dediğini duydum. Çocuğu anasından alıp bağrına basmış, susturmaya çalışmıştı. Fakat çocuk var sesiyle ağlayıp bağırıyordu... Peygamberimiz mübarek dilini çıkarıp ağzına koydu, o da O'nun dilini emmeye başladı. Sonunda susuzluğunu giderdi ve susup sükûnete erdi. Artık sesi duyulmuyordu... Diğeri ise ağlamasına devam ediyordu. Onu da anasından alıp bağrına bastı ve mübarek dilini verip emdirdi. O da susup sükûnete erdi,"
Dâremî, Tirmizî (Şemâü'de), Beyhakl, Taberanî (el-Evsat'ta) ve îbn-i Asâkir, îbn-i Abbas'tan rivayet ederler. O demiştir ki: "Resûlüllah'ın (s.a.v.) ön dişleri, ince ve biraz seyrek idi, konuştuğu zaman, nûr gibi parlar ve iki ön dişleri arasından ışık saçardı..."
Taberanî de Ebu Kursâfe'den şöyle nakleder: "Ben, annem ve teyzem, Resûlüllah'a gidip biat ettik. Döndüğümüz zaman annem ve teyzem dediler ki: Yavrum, bizler Hz. Peygamber kadar güzel, O'nun kadar temiz, O'nun kadar güzel ve tatlı konuşan birisini görmedik... Konuşurken mübarek ağzından sanki nûr çıkıyordu..."