Pozitif Düşünme

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Son zamanlarda çok sık duymaya ya da dergi sayfalarında okumaya başladık;
“ İyi düşün iyi olsun”, “Siz ne isterseniz hayat size onu sunar, çekim yasası her zaman işler” vb. Bir kitapçıya girdiğimizde de raflarda benzer başlıklı kitaplarla karşılaşıyoruz. Birçok kişiye göre tüm bu söylenenler çok da inandırıcı değildir, hayat zordur, düşünerek olmuyordur, akıllarına yatmıyordur, onlara göre mantığı yoktur bu yazılanların, söylenenlerin…

Öyle midir gerçekten? Yok mudur mantıklı bir açıklaması? Tam olarak nedir bu pozitif düşünmenin gücü söylemleri? Nasıl bir sistematiği vardır? Nasıl işler ve ne şekilde hayatımızı etkiler?

Gün içerisinde aklımızdan binlerce düşünce geçer. Bu düşüncelerin birçoğu farkında bile olmadığımız otomatik düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizi duygularımız ve devamında davranışlarımız takip eder. Bir başka deyişle, düşündüklerimiz duygularımızı şekillendir ve biz hissettiklerimiz doğrultusunda bir davranışta bulunuruz. Bir olayın kendisi değil, o olaya yüklediğimiz anlam neticesinde bir davranışta bulunuruz. Örneğin, bir kişi bir arkadaşının yüksek bir dağdan paraşütle atlama önerisini heyecan verici bulup istekle kabul ederken, bir başka kişi bu aktiviteyi korkutucu ve tehlikeli olarak değerlendirip teklifi geri çevirebilir. Bu örnekte de görüldüğü gibi olayların kendisi değil algılarımız, olaylara yüklediğimiz anlamlar yani olay hakkındaki düşüncelerimiz olay hakkındaki duygularımızda ve davranışımızda etkilidir. Peki, buradan yola çıkarsak; pozitif düşününce nasıl hayatımızın akışı pozitif yön alır? Bu sorunun cevabı için beynimizin çalışma sisteminden biraz bahsetmekte fayda var. Çok basit ifadelerle açıklayacak olursak, beynimiz dış dünyada ne olup bittiğiyle ilgilenmez, bizim gözlerimizle dış dünyayı görmez ve asla risk almaz. Aklımızdan geçen bir düşünceyi doğru kabul eder ve işlevselliğinin bir sonucu olarak bu düşünceyle örtüşen duyguyu bize yaşatır. Beynimiz ve bedenimiz her daim uyum içinde olmak ister. Dans ederken, spor yaparken seratonin miktarınız da artar ve kendinizi iyi hissedersiniz ya da bedeniniz çok yorgun ve uykuluyken, bu durum beyninizin çoktan uyku hormonlarınızı devreye sokmuş olmasıyla ilgilidir ve siz isteseniz de çok enerjik ve uyanık kalamazsınız. Özetle, beyninizin komutları ve bedeniniz hep örtüşme eğilimindedir ve bu uyum çok işlevseldir. Bu prensibin işlevselliğini bir örnekle açıklayalım: Gece saat bir hayli geç olmuş ve siz uykuya dalmak üzeresiniz. Uykuyla uyanıklık arasında tatlı bir yerdeyken bir sesle irkildiniz. Aklınızdan “Acaba kapıda biri mi var?” sorusu ya da “eyvah, hırsız var” düşüncesi geçti. Sistem çoktan devreye girmiştir, beynimiz asla risk almaz, ses dışarıdan gelmiştir demez, düşüncemizi gerçek kabul eder ve bize bu düşüncenin duygusunu yaşatır; yoğun bir kaygı ve endişe hissederiz. Çok işlevsel bir şekilde beynimiz bizi “Kaç ya da savaş” moduna sokar ve bu mod için gerekli tüm değişimleri saniyeler içinde gerçekleştirir. Nabzımız yükselir, kalbimiz çok hızlı çarpmaya başlar, adrenalin salgılanır, stres hormonlarımız devreye girer vb. Kaçmaya ve savaşmaya hazırızdır. Ancak çok kısa bir süre sonra sesin yukarı daireden geldiğini fark ederiz ve sistem yine devreye girer. “Tehlike yok” mesajını alan beynimiz artik alarm durumundan çıkmamızın uygun olduğuna karar verir ve sistemi tekrar eski haline çevirir. Nabzınız, kalp atışlarınız ve hormon seviyeleriniz normale döner, yeniden uykuya hazırsınızdır. Bu sistemin bu şekilde çalıştığını hayatınızın birçok anında fark edersiniz. Bir kişiye ulaşamadığınızda eğer acaba başına bir şey mi geldi diye düşünüp birkaç saniye içinde gerçekten bu kişinin başına bir şey gelmiş gibi hissedip, buna inanıp ağlarken kendinizi bulduysanız bu durum sadece sistemin çalışmasının bir sonucudur. Bu prensipten yola çıkarak, sistemin olumlu ve pozitif durumlarda da bu şekilde çalışmasını sağlayabiliriz. Örneğin, gözlerinizi kapatıp kendinizi deniz kenarında hayal ettiğinizde beyniniz bunun sadece bir hayal olduğu ile ilgilenmez ve siz beyin boyutunda gerçekten bir sahildesinizdir. Dolayısı ile size gerçekten bu hissi yaşatır. Düşüncenizde şuan Paris’te iseniz beyin boyutunda gerçekten de Paris’tesinizdir. İmajinasyona dayalı birçok rahatlama egzersizi esnasında yaşanılan rahatlamanın nedeni de yine bu durumdur. Bu sebeple biraz rahatlamaya ihtiyaç duyduğunuzda gözlerinizi kapatıp, size iyi gelen bir düşünceyi zenginleştirebilir, kendinizi bir sahilde ya da sevdiğiniz bir yerde hayal edebilirsiniz. Bu hayali çeşitlendirdikçe, detaylandırdıkça, beyninizin bu hayali yaşatmasına imkan verir ve sadece psikolojik değil gerçekten fiziksel olarak da vücudunuzun rahatlamasına, kaslarınızın gevşeyip, nefesinizin düzenlenmesine yardımcı olabilirsiniz. Yaşamımız içerisinde karşılaştığımız olaylara pozitif yaklaşıp olumlu gelişmeler olacağına dair düşüncelerimizi güçlendirdiğimizde beynimiz bu düşüncemizi doğru kabul eder ve biz fark etmeden bu hayalımızın gerçek olması için sistemi başlatmış oluruz. Hep söylediğimiz gibi, her güzel şey önce inanmakla başlar. Biz inanınca beynimizde sistemi bu yönde çalıştıracaktır. Fark etmesek de hayatımızın akışı içerisinde kararlarımız, adımlarımız pozitife yönde olacak, duygumuz kaygılı değil soğukkanlı olmamıza imkân vereceğinden daha sağlıklı ve doğru kararlar alabileceğiz. Bir başka deyişle, aslında biz evrene değil beynimize mesaj gönderiyoruz. Bu mesajlar olumlaştıkça, ihtimalleri düşünürken iyi olanları zihnimizde önceliklendirdikçe, hayatımız da daha iyi yönde gelişecek, umutsuzluğa kapılmadan daha hızlı yol almamız mümkün olacaktır.

Sevgiyle.
Uzm. Psk. Mehtap Hisar
 
Üst