Said Nursi ve Sosyalizim
24 Ağustos 2011 Çarşamba 06:58
Son günlerde yapılan etkinliklerle ehl-i tahkikin dikkatlerini üzerine çeken emek ve adalet platformunun “isyan iftarları” girişimleri ve akabinde İhsan Eliaçık’ın televizyonlardaki kapitalizm eleştirileri ve bürhana dayalı sosyal adalet konuşmaları birçok “abdestli kapitalisti” rahatsız ettiği düşüncesindeyim. Tıpkı Said Nursi’nin 1900’lü yılların başında Alman sosyalistliği hakkında söylemiş olduğu bazı sözleri kırk yıl sonra soruşturması gerektiğini söyleyen Urfa’daki “vukufsuz ehl-i vukuf”lar gibi.
Dindar Müslümanların kapilatizm ve sosyalizmin eleştirisinin veya daha net bir ifade ile bunlardan hangisinin İslam’ın sabitelerine daha yakın olduğu veya hangisinin daha az zararlı olduğu tartışmaları bugüne has bir tartışma olmadığını, bu tartışmaların 1900’lü yılların başında da yapıldığını Said Nursi’nın eserlerinde öğrenmekteyiz.
İNSANLIĞIN EMEK MÜCADELESİ VE GEÇİRDİĞİ DEVİRLER
Nursi, bu yıllarda insanlara dayatılan ve kendisinin ifadesiyle “yılan yuvasını” andıran kapitalizmin eleştirisini yapar ve onun genelde insanlık için özelde ise Müslümanlar için ne kadar tehlikeli olduğuna işaret eder.
Nursi, birinci dünya savaşından sonra “Devletler ve milletlerin hafif muharebesi, tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor” tespitini yaptıktan sonra insanlığın beş devirden geçtiğini söyler. Bunların ilk devrinin “vahşet ve bedeviyet” ikinci devrinin “memlukiyet devri”, üçüncü devrin “esir devri”, dördüncü devrin “ecir devri”, beşinci devrin ise “malikiyet ve serbestiyet devri” olduğunu söyler.
Nursi, insanlığın esirlik istemediğinden dolayı bunu kanıyla parçaladığını, şimdilik insanlığın ecir (ücretli, işçi) olduğunu ve bunun yükünü çektiğini ancak bunu da parçalayarak “malikiyet ve serbestiyet” devrini başlatacağını söyler.
Emek ve adalet platformun sözcülerinden İhsan Eliaçık’ın zenginin fakirleşmesi ve fakirin zenginleşmesi söylemi kanaatimce Nursi’nin işaret ettiği “malikiyet ve serbestiyet” devrinin muhtevasına tekabül etmektedir.
Nursi’nin alemdeki ihtilalin sebebi olarak gördüğü “emek ve sermaye” mücadelesi bugün halen varlığını devam ettirmekte, sermaye sahipleri emekçiyi küçük bir ücret karşılığında çalıştırmakta ve bu durum öyle kötüye kullanılmaktadır ki bir sermaye sahibi kendi yerinde oturup bankalar aracılığıyla bir günde bir milyon kazandığı halde, bir biçare amele sabahtan akşama kadar maden ocaklarında çalıştırılıp, ölmeyecek derecede bir ücret kazanmaktadır.
Nursi, alemi ihtilale veren emek ve sermaye mücadelesini barışla neticelendirmenin mümkün olduğunu söyler. Bunun için zekatın tam verilmesi, faizin yasaklanması, borç verme kültürünün yaygınlaştırılmasının bu iki kesim arasında barışın tesisine katkı sunacağını, faizin yasaklanmasıyla da kapitalizm sarayının sütunlarının çökeceğine vurgu yapar.
YILANIN YUVASI KAPITALİZM
Nursi’nin, kapitalizmi yılan yuvası ve medeniyet-i sefihe olarak nitelendirmesi manidardır. Nursi’ye göre “sosyalizm, basit, sade bir hayatı takdim ediyor. Ona mukabil kimseyi dininden, imanından, namusundan büyük bir hisseyi feda etmeye mecbur etmediği gibi kimse de kendinden mecburiyet hissetmez.” “Sosyalistlik düsturları, İslamiyetin esasatını bozamaz; Şu medeniyet-i sefihe (kapıtalizim) bozuyor, hem çok pahalı düşüyor” dedikten sonra kapitalizmin pek çok aldatıcı ve teşvik edici vasıtalarla donandığını, cazibedar ve sihirli olduğundan dolayı din, namus ve fazilet karşılığında kendini sattığını, gösterişli bir hayatı gösterip takdim ettiğinden dinden, namustan ve faziletten fazla rüşvet aldığını söyler.
Nursi, insanın gıdaya ihtiyacı olduğu gibi zevke de bir ihtiyacı olduğunu, nefs ve heva cihetinde tatmin edilmezse, ruh ve huda canibinde zevkini arayacağını belirtir.
Kapilatizim, insanı şaşaalı, parlak, cazibedar, eğlenceli bir ziyafete davet eder. Sosyalizm ise sade bir yerde, basit bir çorbaya çağırır insanı. “Kapitalizmin sofra davetine değil cemaat, sünnet, belki namazı da terk eder gidersin. Sosyalizmin sofra daveti için bırakın cemaati, sünneti dahi terk etmezsin” diyor. Nursi, sosyalizmin ziyafetini halkın medeniyeti olarak niteler ve bunun daha adaletli olduğunu, adalet-i halisenin ise İslamiyetten çıkıp ruha hayat verdiğini dile getirir.
SOSYALİZMİN PROPAGANDASINDAN TUTUKLANAN NURCULAR
Nursi 1900’lü yılların başındaki bu görüş ve tespitleri 1953 yılında Urfa Ehl-i vukufu (bilirkişi) sosyalizmin propagandası olarak niteler ve ehli vukufun bu nitelendirmesi Nursi’nin üç talebesinin tutuklanmalarına sebep olduğu gibi “sosyalistlik garbi medeniyete (kapitalizme) müreccahtır” sözünden dolayı da savcılık Nursi hakkında soruşturma başlatır.
24 Ağustos 2011 Çarşamba 06:58
Son günlerde yapılan etkinliklerle ehl-i tahkikin dikkatlerini üzerine çeken emek ve adalet platformunun “isyan iftarları” girişimleri ve akabinde İhsan Eliaçık’ın televizyonlardaki kapitalizm eleştirileri ve bürhana dayalı sosyal adalet konuşmaları birçok “abdestli kapitalisti” rahatsız ettiği düşüncesindeyim. Tıpkı Said Nursi’nin 1900’lü yılların başında Alman sosyalistliği hakkında söylemiş olduğu bazı sözleri kırk yıl sonra soruşturması gerektiğini söyleyen Urfa’daki “vukufsuz ehl-i vukuf”lar gibi.
Dindar Müslümanların kapilatizm ve sosyalizmin eleştirisinin veya daha net bir ifade ile bunlardan hangisinin İslam’ın sabitelerine daha yakın olduğu veya hangisinin daha az zararlı olduğu tartışmaları bugüne has bir tartışma olmadığını, bu tartışmaların 1900’lü yılların başında da yapıldığını Said Nursi’nın eserlerinde öğrenmekteyiz.
İNSANLIĞIN EMEK MÜCADELESİ VE GEÇİRDİĞİ DEVİRLER
Nursi, bu yıllarda insanlara dayatılan ve kendisinin ifadesiyle “yılan yuvasını” andıran kapitalizmin eleştirisini yapar ve onun genelde insanlık için özelde ise Müslümanlar için ne kadar tehlikeli olduğuna işaret eder.
Nursi, birinci dünya savaşından sonra “Devletler ve milletlerin hafif muharebesi, tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor” tespitini yaptıktan sonra insanlığın beş devirden geçtiğini söyler. Bunların ilk devrinin “vahşet ve bedeviyet” ikinci devrinin “memlukiyet devri”, üçüncü devrin “esir devri”, dördüncü devrin “ecir devri”, beşinci devrin ise “malikiyet ve serbestiyet devri” olduğunu söyler.
Nursi, insanlığın esirlik istemediğinden dolayı bunu kanıyla parçaladığını, şimdilik insanlığın ecir (ücretli, işçi) olduğunu ve bunun yükünü çektiğini ancak bunu da parçalayarak “malikiyet ve serbestiyet” devrini başlatacağını söyler.
Emek ve adalet platformun sözcülerinden İhsan Eliaçık’ın zenginin fakirleşmesi ve fakirin zenginleşmesi söylemi kanaatimce Nursi’nin işaret ettiği “malikiyet ve serbestiyet” devrinin muhtevasına tekabül etmektedir.
Nursi’nin alemdeki ihtilalin sebebi olarak gördüğü “emek ve sermaye” mücadelesi bugün halen varlığını devam ettirmekte, sermaye sahipleri emekçiyi küçük bir ücret karşılığında çalıştırmakta ve bu durum öyle kötüye kullanılmaktadır ki bir sermaye sahibi kendi yerinde oturup bankalar aracılığıyla bir günde bir milyon kazandığı halde, bir biçare amele sabahtan akşama kadar maden ocaklarında çalıştırılıp, ölmeyecek derecede bir ücret kazanmaktadır.
Nursi, alemi ihtilale veren emek ve sermaye mücadelesini barışla neticelendirmenin mümkün olduğunu söyler. Bunun için zekatın tam verilmesi, faizin yasaklanması, borç verme kültürünün yaygınlaştırılmasının bu iki kesim arasında barışın tesisine katkı sunacağını, faizin yasaklanmasıyla da kapitalizm sarayının sütunlarının çökeceğine vurgu yapar.
YILANIN YUVASI KAPITALİZM
Nursi’nin, kapitalizmi yılan yuvası ve medeniyet-i sefihe olarak nitelendirmesi manidardır. Nursi’ye göre “sosyalizm, basit, sade bir hayatı takdim ediyor. Ona mukabil kimseyi dininden, imanından, namusundan büyük bir hisseyi feda etmeye mecbur etmediği gibi kimse de kendinden mecburiyet hissetmez.” “Sosyalistlik düsturları, İslamiyetin esasatını bozamaz; Şu medeniyet-i sefihe (kapıtalizim) bozuyor, hem çok pahalı düşüyor” dedikten sonra kapitalizmin pek çok aldatıcı ve teşvik edici vasıtalarla donandığını, cazibedar ve sihirli olduğundan dolayı din, namus ve fazilet karşılığında kendini sattığını, gösterişli bir hayatı gösterip takdim ettiğinden dinden, namustan ve faziletten fazla rüşvet aldığını söyler.
Nursi, insanın gıdaya ihtiyacı olduğu gibi zevke de bir ihtiyacı olduğunu, nefs ve heva cihetinde tatmin edilmezse, ruh ve huda canibinde zevkini arayacağını belirtir.
Kapilatizim, insanı şaşaalı, parlak, cazibedar, eğlenceli bir ziyafete davet eder. Sosyalizm ise sade bir yerde, basit bir çorbaya çağırır insanı. “Kapitalizmin sofra davetine değil cemaat, sünnet, belki namazı da terk eder gidersin. Sosyalizmin sofra daveti için bırakın cemaati, sünneti dahi terk etmezsin” diyor. Nursi, sosyalizmin ziyafetini halkın medeniyeti olarak niteler ve bunun daha adaletli olduğunu, adalet-i halisenin ise İslamiyetten çıkıp ruha hayat verdiğini dile getirir.
SOSYALİZMİN PROPAGANDASINDAN TUTUKLANAN NURCULAR
Nursi 1900’lü yılların başındaki bu görüş ve tespitleri 1953 yılında Urfa Ehl-i vukufu (bilirkişi) sosyalizmin propagandası olarak niteler ve ehli vukufun bu nitelendirmesi Nursi’nin üç talebesinin tutuklanmalarına sebep olduğu gibi “sosyalistlik garbi medeniyete (kapitalizme) müreccahtır” sözünden dolayı da savcılık Nursi hakkında soruşturma başlatır.