Seyfettin Gültekin
21 Temmuz 2011 Perşembe 06:08
Soğuk Ankara gecelerinde, yüzleri kavuran soğuk suyuyla incecik bedenlerimiz titrerken medresenin salonunda kuran okur, risale müzakeresi yapar, hizmet planları kurardık. Bir keresinde sabah namazından sonra birbirimize söz vermiştik: "Hayatımızı hizmete vakfedecek ve hiç ayrılmayacaktık, dünyalık her şeyi bir kenara koyup hizmet edecektik." Onun okulunun bitmesine bir sene kalmıştı, benim ise iki senem vardı.
Aramızdan birisi sözünü tutmadı: O da bendim.
Seyfettin sözünü çoğalttı. (O'nun çok sevdiği şekliyle söylersek: Sesini değil sözünü yükseltti.) Üzerine yollar açtı, açıldıkça genişledi, yol aldıkça artık görünmez oldu. Ben ise, arkasından bakakaldım, sonrasını takip bile edemedim.
Son döneminde, yine arkasından, bu yazıyı benim yazacağımı öngörmüştük aslında... Arkadan bakakalan yine ben oldum.
Seyfettin: 'Asyanur gençliği' dedi ve yıllarca hep bunun üzerine çalıştı. Onun ayrılığının arkasından benim gibi bakakalan yüzler ve sallanan eller, işte bu gençler...
Hep deriz ya: Hepimiz bir resimde görünürüz ama, aslında başka yüzlerimiz de vardır; her biri için farklı bir biz vardır.
Seyfettin için böyle bir şey olmadı. Onun tek yüzü vardı, tek tanımı vardı; kime rastgelseniz onu aynı yüzüyle anlatacaktır.
Onu düşünürken, hayatta iken cennetle müjdelenen aşere-i mübeşşere aklıma geldi; onlar niye daha imtihan bitmeden galip ilan edilmişlerdi?.. Çünkü, onlar başka olamazlardı ki, nettiler artık, sonuç alınmıştı onlar için, meyve olmuşlardı.
Biz şu hayat dağdağasında her an başka bir konumda - en azından muhtemelen, yalpalayabilecekken, günümüzün yürüyen cennetlikleri için de başka bir konum ihtimal dahilinde bile değildir; ki bu yüzden ömürleri kısa oluyor çoğunlukla.
Hastalık ve zayıflıkla tertemiz olup ardından şehadetle son kez yıkandıkları için oldukları gibi toprağa teslim edilirler. Ayrıca temizlemeye gerek bile yoktur.
Bize düşen onlardan bizim de temizlenmemiz için şefaat etmelerini istemektir.
Seyfettin 'ikinci Zübeyr' olmuştur ve bunu son anına kadar hak etmiştir.
Hizmeti bitmiştir, artık, mükafat zamanıdır...
Ağabeyim, dostum...
Yiğidim...
Ve artık, ranzaları kaldırıyoruz kardeşim...
Huriler sana nurdan döşek hazırlamışlardır.
21 Temmuz 2011 Perşembe 06:08
Soğuk Ankara gecelerinde, yüzleri kavuran soğuk suyuyla incecik bedenlerimiz titrerken medresenin salonunda kuran okur, risale müzakeresi yapar, hizmet planları kurardık. Bir keresinde sabah namazından sonra birbirimize söz vermiştik: "Hayatımızı hizmete vakfedecek ve hiç ayrılmayacaktık, dünyalık her şeyi bir kenara koyup hizmet edecektik." Onun okulunun bitmesine bir sene kalmıştı, benim ise iki senem vardı.
Aramızdan birisi sözünü tutmadı: O da bendim.
Seyfettin sözünü çoğalttı. (O'nun çok sevdiği şekliyle söylersek: Sesini değil sözünü yükseltti.) Üzerine yollar açtı, açıldıkça genişledi, yol aldıkça artık görünmez oldu. Ben ise, arkasından bakakaldım, sonrasını takip bile edemedim.
Son döneminde, yine arkasından, bu yazıyı benim yazacağımı öngörmüştük aslında... Arkadan bakakalan yine ben oldum.
Seyfettin: 'Asyanur gençliği' dedi ve yıllarca hep bunun üzerine çalıştı. Onun ayrılığının arkasından benim gibi bakakalan yüzler ve sallanan eller, işte bu gençler...
Hep deriz ya: Hepimiz bir resimde görünürüz ama, aslında başka yüzlerimiz de vardır; her biri için farklı bir biz vardır.
Seyfettin için böyle bir şey olmadı. Onun tek yüzü vardı, tek tanımı vardı; kime rastgelseniz onu aynı yüzüyle anlatacaktır.
Onu düşünürken, hayatta iken cennetle müjdelenen aşere-i mübeşşere aklıma geldi; onlar niye daha imtihan bitmeden galip ilan edilmişlerdi?.. Çünkü, onlar başka olamazlardı ki, nettiler artık, sonuç alınmıştı onlar için, meyve olmuşlardı.
Biz şu hayat dağdağasında her an başka bir konumda - en azından muhtemelen, yalpalayabilecekken, günümüzün yürüyen cennetlikleri için de başka bir konum ihtimal dahilinde bile değildir; ki bu yüzden ömürleri kısa oluyor çoğunlukla.
Hastalık ve zayıflıkla tertemiz olup ardından şehadetle son kez yıkandıkları için oldukları gibi toprağa teslim edilirler. Ayrıca temizlemeye gerek bile yoktur.
Bize düşen onlardan bizim de temizlenmemiz için şefaat etmelerini istemektir.
Seyfettin 'ikinci Zübeyr' olmuştur ve bunu son anına kadar hak etmiştir.
Hizmeti bitmiştir, artık, mükafat zamanıdır...
Ağabeyim, dostum...
Yiğidim...
Ve artık, ranzaları kaldırıyoruz kardeşim...
Huriler sana nurdan döşek hazırlamışlardır.