Sigorta ve kasko yaptırmak caiz midir?
Herhangi bir malı sigorta ettirip bir kazaya uğraması hâlinde sigortaya ödettirme işi, son iki asırdır İslâm âlemine de girmiş bulunmaktadır.
Buna göre dükkânını, yahut arabasını, ya da bir başka kıymetini sigorta ettiren kimse, her sene belli miktar para ödüyor, sene içinde bir kaza, bir imha vaki olmazsa ödediği paralar gidiyor, kaza olursa şirket ziyanı ödüyor.
İslâm âlimleri bu şekildeki sigorta anlaşmasını incelerken bâzı hususları dikkate veriyorlar. Nazara verdikleri hususlardan birkaçı şöyledir:
1. Sigorta anlaşması ticarî anlaşma şartına uymamaktadır. Şartına uysa, para yatıran, sigortanın kârına da, ziyanına da ortak olacaktır. Bu olmamaktadır.
2. Para yatıran kimsenin malı kazaya uğrarsa ziyan ödenmekte, uğramazsa ödenmemektedir. Demek ki bu işte bir bakıma rastgelelik vardır. Kumarda da şans yaver giderse kazanır, gitmezse kazanılmaz.
3. Sigorta bir ziyanın ödemesini yaparken kendi parasından ödeme yapmamakta, diğer ortaklardan alarak biriktirdiği paradan ödeme yapmaktadır. Hâlbuki diğer ortaklar kendi paralarından "falan kimsenin ziyanı ödensin" diye para yatırmamaktadır.
4. Sigorta şirketleri faizli işlerle iştigal etmekte, sigortalılardan aldıkları sigorta paralarıyla faizli servetler toplamaktalar. Demek ki sigorta şirketi bir yardım şirketi değil, bir kazanç şirketidir. Evhamı tahrik edilen nice kimselerden alınan paraları toplayıp, büyük yekûn teşkil eden sermayeyi kendilerinde toplamaktalar.
Sigortayı arzettiğimiz cihetleriyle inceleyen İslâm âlimleri, zikredilen şartlarından dolayı meşrû bir kuruluş olarak görmemekteler. Nitekim Dünya İslâm Birliği’nin ittifaka yakın şekilde aldığı kararda da bu mevzuda kısaca şu görüşlere yer verilmektedir:
1. Sigorta şirketine ödeme yapılması hâlinde fâhiş aldanma vardır. Çünkü bir kazaya uğramazsa ödenen paralar gider. Piyangoda olduğu gibi. Piyangoda da çıkmazsa ödenen para gider, hak istenemez.
2. Sigortada faiz meselesi de vardır. Ödenen para sonra aynen geri verilse zaman içinde kullanma fâizi vardır. Fazla verilse fazlası fâizdir.
3. "Meşrû sebep olmaksızın birbirinizin malını almayınız.", meâlindeki âyete de zıddır. Kazaya uğrama ihtimali bir meşrû sebep olmaz. Vehimle bir kişi bir başkasının parasını alma hakkına sahip olamaz.
Sigorta nasıl olsa İslâmî ölçülere aykırı düşmez?
1. Sigortaya para yatıran kimse, sigortanın kârına, zararına ortak olmalıdır.
2. Kazaya uğrayanların ziyanını ödemeye, ortaklar kendi rızalarıyla karar vermelidir.
3. Sigorta fâiz işleriyle iştigal etmemelidir.
Demek, yangın, kazaya uğrama, sel basma,.. gibi ziyan meydana getiren felâketlere karşı Müslümanlar birleşerek bir fon meydana getirmeli, bu fonda, meydana gelecek para yardım niyetiyle ödenmeli, ziyan zuhur etmediği takdirde de hâsıl olan kârı para verenler taksim etmelidir. Böylece sigortaya para yatıranların evhamlarının tahrikiyle meydana gelen büyük sermayeyi şirket sahibi durumunda olan birkaç kişi kendilerine tahsis ederek, büyük kitleyi fakirleştirip küçük bir azınlığı zengin etme neticesine gitmiş olmamalıdır.
Çıkarabileceğimiz neticeyi şöyle ifade edebiliriz:
İslâmî ölçülere uygun bir sigorta nizamı kurmak mümkündür. Bu hususta çalışma yapılmalı, dindarlar bir araya gelerek fon meydana getirmelidir.
Cevabın sonunda bahsedilen durum şu anda ülkemizde de uygulanmaktadır. Bize verilen bilgiler, bazı sigorta şirketlerinin yardımlaşma amacına yönelik kurulduğudur. Hangi sisteme göre çalıştıklarını sormak lazım. Bu durumda böyle bir sigorta acenteliği açmak ve işletmek veya sigortalı olmak caizdir ve helaldir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet