YİNE BİR sefer vaktiydi. Hz Peygamber ile, hanımı Ayşe gelmişti. Allah’ın Resulü her seferinde bir hanımını yanında götürürdü. Bu defa kura Ayşe’ye çıkmıştı. İslam ordusu çölün kızgın kumlarında yol alırken Hz Peygamber hanımına yavaşlamasını söyledi. Orduya da devam edin işareti yaptı. Nihayet ordu uzaklaşmış, Hz Peygamber ve eşi geride kalmışlardı. Kâinatın yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Allah elçisi hanımına sordu?
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Ordu savaşa gidiyordu. Savaştan daha önemli bir mesele yoktu ve bu bir ölüm kalım meselesi idi. Bu durumda bile Allah’ın Resulü hanımını ihmal etmiyor ve hatta bugün için bile bize çok ayıp gelecek, hatta koca koca adamların hayatta yapamayacakları bir şeyi istiyordu hanımından.
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Ordu silahlarını kuşanmış, düşman üzerine süzülüyordu. Dünyevi anlamda bundan daha büyük bir konu olamazdı. Savaş, ölüm ve kan belki de biraz sonra yollara dökülecekti. O ise hanımına soruyordu:
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Geçenlerde bir arkadaşımız eşi ile çok şiddetli kavga etmişlerdi. Sebep evin beyi hanımına vakit ayırmıyordu. “Zaten bütün gün para peşinde koşuyorum, akşam bir de seninle mi uğraşayım” diyordu adam.
Yıllar sonra bir öğrencimle karşılaştım dün yolda. Altındaki güzel arabasıyla bizi eve bıraktı. Evlenmiş, çocukları olmuş. Neler yapıyorsun diye sordum. Hafta içi her gün sabahın yedisinde okula gidiyormuş. Öğlenden sonraları bir dershanede çalışıyormuş. Hafta sonları ise özel ders veriyormuş. Ailece sabah kahvaltısı yapmayalı üç ay oldu diyordu. Genç yaşında ev ve araba sahibi olmuştu. Gördüğümüzde yeni bir şeyler almayı planlıyordu. Ama onbir aylık çocuğunun nasıl büyüdüğünü fark edememişti.
Bir başka arkadaşımızın ailesi farklı şehirde, kendisinin işi farklı yerdeydi. İki haftada bir, iki üç günlüğüne eve gidiyordu. Niye böyle yaptığını sorduğumda, hanımı orada iyi bir işte çalışıyordu, çocuklarından biri de orada iyi bir dershaneye gidiyordu. “Peki hanımının ve çocuklarının sana on beş günde birkaç günlüğüne mi ihtiyaçları var” diye sordum. “Ne yapalım çocukların istikbali için katlanıyoruz” dedi. Nasıl bir istikbalse?
Sonunda Hz Ayşe de yarışa razı oldu. Bir çizgi çizip yarışa başladılar. Hz Ayşe ve âlemlere Rahmet olarak gönderilen yarışıyorlardı. Birden hanımımla hiç de yarışmadığım aklıma düştü. Acaba şu yan taraftaki boş arsada yarışacak olsak komşularımız ne derlerdi? Ya dostlarımız?
Niye bu kadar resmi olduk acaba? Meşru dairedeki pek çok şeyi kendi kendimize haram kıldık.
Bediüzzaman Münazarat’ta “Meşru daire içinde insanların ŞAHANE hür olmalarından” bahsediyordu. Biz ise kendi kendimize hürriyet kısıtlamalarında pek mahir olduk.
Ve yarışı Hz Ayşe kazandı.
Öylece orduya vâsıl oldular. Hz Peygamber iş olsun diye değil, bugün idrak dahi edemeyeceğimiz bir tarzda savaşa giderken dahi hanımına vakit ayırmıştı. O’nun gönlünü hoş eylemişti. Ve bu hadiseyi savaşa giden mücahitlerden hiç birinin kınadığına, aleyhine konuştuğuna dair bir kayıt yok.
Sonra bir başka seferde orduyu yine ileriye gönderdi Hz Peygamber. Hanımına yine sordu:
-Yarışalım mı ya Ayşe.
Ve hanımı yine tamam dedi. Yarıştılar kızgın kumların üstünde yürüyen orduya doğru. Bu defa Hz Peygamber kazanmıştı.
-Bu dedi, âlemlere Rahmet olarak gönderilen. Geçen seferkinin rövanşı idi ve tebessümle baktı hanımına.
Sahi siz hiç hanımınızla yarıştınız mı?
Yoksa böyle şeyler bizi bozar mı?
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Ordu savaşa gidiyordu. Savaştan daha önemli bir mesele yoktu ve bu bir ölüm kalım meselesi idi. Bu durumda bile Allah’ın Resulü hanımını ihmal etmiyor ve hatta bugün için bile bize çok ayıp gelecek, hatta koca koca adamların hayatta yapamayacakları bir şeyi istiyordu hanımından.
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Ordu silahlarını kuşanmış, düşman üzerine süzülüyordu. Dünyevi anlamda bundan daha büyük bir konu olamazdı. Savaş, ölüm ve kan belki de biraz sonra yollara dökülecekti. O ise hanımına soruyordu:
-Yarışalım mı ya Ayşe?
Geçenlerde bir arkadaşımız eşi ile çok şiddetli kavga etmişlerdi. Sebep evin beyi hanımına vakit ayırmıyordu. “Zaten bütün gün para peşinde koşuyorum, akşam bir de seninle mi uğraşayım” diyordu adam.
Yıllar sonra bir öğrencimle karşılaştım dün yolda. Altındaki güzel arabasıyla bizi eve bıraktı. Evlenmiş, çocukları olmuş. Neler yapıyorsun diye sordum. Hafta içi her gün sabahın yedisinde okula gidiyormuş. Öğlenden sonraları bir dershanede çalışıyormuş. Hafta sonları ise özel ders veriyormuş. Ailece sabah kahvaltısı yapmayalı üç ay oldu diyordu. Genç yaşında ev ve araba sahibi olmuştu. Gördüğümüzde yeni bir şeyler almayı planlıyordu. Ama onbir aylık çocuğunun nasıl büyüdüğünü fark edememişti.
Bir başka arkadaşımızın ailesi farklı şehirde, kendisinin işi farklı yerdeydi. İki haftada bir, iki üç günlüğüne eve gidiyordu. Niye böyle yaptığını sorduğumda, hanımı orada iyi bir işte çalışıyordu, çocuklarından biri de orada iyi bir dershaneye gidiyordu. “Peki hanımının ve çocuklarının sana on beş günde birkaç günlüğüne mi ihtiyaçları var” diye sordum. “Ne yapalım çocukların istikbali için katlanıyoruz” dedi. Nasıl bir istikbalse?
Sonunda Hz Ayşe de yarışa razı oldu. Bir çizgi çizip yarışa başladılar. Hz Ayşe ve âlemlere Rahmet olarak gönderilen yarışıyorlardı. Birden hanımımla hiç de yarışmadığım aklıma düştü. Acaba şu yan taraftaki boş arsada yarışacak olsak komşularımız ne derlerdi? Ya dostlarımız?
Niye bu kadar resmi olduk acaba? Meşru dairedeki pek çok şeyi kendi kendimize haram kıldık.
Bediüzzaman Münazarat’ta “Meşru daire içinde insanların ŞAHANE hür olmalarından” bahsediyordu. Biz ise kendi kendimize hürriyet kısıtlamalarında pek mahir olduk.
Ve yarışı Hz Ayşe kazandı.
Öylece orduya vâsıl oldular. Hz Peygamber iş olsun diye değil, bugün idrak dahi edemeyeceğimiz bir tarzda savaşa giderken dahi hanımına vakit ayırmıştı. O’nun gönlünü hoş eylemişti. Ve bu hadiseyi savaşa giden mücahitlerden hiç birinin kınadığına, aleyhine konuştuğuna dair bir kayıt yok.
Sonra bir başka seferde orduyu yine ileriye gönderdi Hz Peygamber. Hanımına yine sordu:
-Yarışalım mı ya Ayşe.
Ve hanımı yine tamam dedi. Yarıştılar kızgın kumların üstünde yürüyen orduya doğru. Bu defa Hz Peygamber kazanmıştı.
-Bu dedi, âlemlere Rahmet olarak gönderilen. Geçen seferkinin rövanşı idi ve tebessümle baktı hanımına.
Sahi siz hiç hanımınızla yarıştınız mı?
Yoksa böyle şeyler bizi bozar mı?