Ben kırk sekiz yıllık Melâmîyim basılan kitaplarım var; demem o ki Melâmîliğin ne olup ne olmadığı hakkında yeterli bilgiye sahibim. Hiç kimse, ama hiç kimse Melâmîlerin herhangi bir siyasi oluşumla birlikte anılabildiklerini iddia edemez; ister sosyalist, ister komünist, ister sağcı, ister solcu olsun. Eğer bir Melâmî sağ, sol, sosyalist, masonik faaliyetler içinde bulunuyor ve aynı zamanda kendisini Melâmî zannediyorsa, o Melâmî değildir.
Melâmî kendi varlığında Allah’a varmaktan başka bir amaç taşımayan kişidir. Müslümanlığın sosyalizmle paralel değerlere sahip olup olmadığı tartışmalarına Melâmî karışmaz. Bu mesele onun meselesi olamaz, çünkü Melâmî Şeriata uysa da Hakikate göre yaşamak zorundadır.
Hakikat, Tasavvuf demektir. Bütün evliya Hakikat İlmini yaşayarak bu mertebeye ulaşmıştır. Hakikatten haberi olmayanlar yalnızca Şeriatı yaşayanlardır, yardım severlik, infak, fakirleri doyurmak, zekât gibi kuralların sosyal adalet, sosyalizmle paralel olduğunu düşünebilirler.
Hiçbir Melâmî büyüğü, kimseye savaş açmaz; ancak Hakikat ilminden habersiz olanlar Melâmîlerin taassup kurallarına (onlara göre Şeriat kurallarına) ters düştükleri iddiası ile ortaya çıkıp Melâmîlerle uğraşırlar, onlara zındık, sapık gibi iftiralar atarlar. Hallac-ı Mansur, Nesîmî hakikatleri anlattıkları ve Şeriat mensuplarından gizleyemediklerinden asılmış, derileri yüzülerek öldürülmüşlerdir.
Gelelim Üçüncü Devre Melâmîliği kurup Hz.Muhammed tarafından kendisine mana âleminde Gavslık mertebesi verilmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî’yi lekeleyen “İslamî sosyalist Melâmî federasyonunun temsilcisi Üsküp’te yerleşmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî idi” cümlesine (Soner Yalçın: “Hangi Tarikat Sosyalizmden Yanaydı”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ocak 2011, s.24)…
Bu cümle Abidin Nesimi’nin “Yılların İçinden” adlı kitabından alınmış. Kitabı ben de okudum ve hayretle şu cümleyi de gördüm “Gördüğü bir rüya üzerine Manastır’a yerleşen Muhammed Nur’ül Arabî adlı büyük bir din adamı da vardı” (Abidin Nesimi: “Yılların içinden”, İstanbul, Haziran 2008, s.31)
Bu iki tespit de yanlıştır: Muhammed Nur’ül Arabî ne Üsküp’te, ne de Manastır’da yerleşiktir. Yerleşik olduğu şehir Koçana’dır; hayatının son zamanlarında ise Ustrumça’ya yerleşmiştir. Koçana’da otururken üç ay Manastır’da bazı subay ve memurlara müderris olarak ders vermiş, ona mürit olmuş olan Hıfzı Paşa’nın ısrarlı daveti üzerine dört yıl boyunca senenin altı ayını Üsküp’te geçirmiştir.
Hz.Pîr “İslamî sosyalist Melâmî federasyonu” diye bir oluşuma dahil olamaz, çünkü Hac dönüşünde Arnavutluk isyanıyla karşılaştığında bütün talebelerine hiçbir işe karışmama talimatı vermiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Melâmîler ve Melâmîlik” adlı kitabında bu bilgileri bulabilirsiniz.
Hz.Pîr’in talebesinin oğlu (Melâmî değil) Miralay Salih Bey’in Manastır’da faaliyette bulunması Melâmîlere mal edilemez.
Hz.Pîr’in bütün amacı Melâmîliğin kurallarını, öğretim şeklini yenileyerek yaymak, devre uygun hale getirmekti. Melâmîliği tarikat olarak değil, meslek olarak nitelemiş, tarikatlarda uygulanan hiçbir kuralı uygulamamıştır.
• Tevhit - Hakikat ilmi aşamalarını makamlar halinde müritlerine öğretmiş,
• Sayılı zikirleri kaldırmış,
• Namazların kazalarını kaldırmış. Gün içinde kazası kılınamayan namazların sonradan kaza edilmesini istememiş,
• Keramete olan düşkünlüğü kaldırmak için “Keramet-i kevniye devri geçmiş, keramet-i ilmiye devri başlamıştır” söylemini yaymıştır.
Şimdi size çeşitli yazarlardan alıntılar sunuyorum:
1.Hasan Fehmi Kumanlıoğlu : “Hz.Pîr Seyyit Muhammed Nûr’ül Arabî”. (Tasavvuf Tarihi Yüksek Lisans çalışması), İzmir,1995.
“Muhammed Nur’ül Arabî, Kosova’da meydana gelen isyana ihvanını (müritlerini) karıştırmaz ve böylece kurduğu mesleğe herhangi bir suretle olursa olsun şaibe altında kalmaktan korumuş ve kurtarmıştır” (s.31)
“1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkez İsmail Paşanın davetiyle Manastır'da ikameti esnasında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin’in ‘Varidat’ adlı eserini okutmuştur” (s.20)
2.Yusuf Ziya İnan: “Seyyid’ül Melâmî Muhammed Nur’ül Arabî”
“Hac dönüşünde ülkede kargaşalıklar çıkmış ve Arnavutluk’ta ihtilal patlak vermişti. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri bütün ihvanına verdiği talimatla siyasetten uzak kalmalarını, kargaşalıklara karışmamalarını emrederek mesleğin manevi değerini ve ihvanını korumuş oldu” (s.23)
3.Abdülbaki Gölpınarlı (öğretim üyesi): “Melâmîler ve Melâmîlik” (Mezuniyet Tezi), Tıpkıbasım,1992.
“Yüz on kadar ihvanıyla Hacca gitmiş avdetinde Kosova vilayetinde Arnavut ihtilali zuhur ettiğinde ihvanını bu ihtilale karışmaktan men ederek kurduğu mesleği herhangi bir suretle olursa olsun şâibedar etmekten tevakki eylemiştir (sakınmıştır)” (s.240)
Görüldüğü gibi üç ayrı yazar da Hz.Pîr’in siyasetle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda birleşmişlerdir. Ayrıca Abdülbaki Gölpınarlı Türkiye Komünist Partisine kayıtlı bir öğretim üyesiydi. Eğer Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin geçmişinde böyle bir faaliyet olsaydı en iyi o bilebilirdi.
Hz.Pîr’in 1887 tarihinde vefat ettiğini biliyoruz. Terlikçi Salih Efendi, Bursalı Tahir Bey, Kaymakam Ahmet Bey ise 1900’lü yılların başında İttihat ve Terakki Cemiyetine girmişlerdir. Bu ferdi faaliyetler ne bütün Melâmîlere mal edilebilir, ne de Gavs’ül Azam Muhammed Nur’ül Arabî’nin siyasetle ilgilendiğini, sosyalizmi desteklediğini gösterebilir. Bu isnatlar külliyen yalandır.
NİYAZİ ÂŞIK
NOT: Seyyid Muhammed Nur’ül Arabî’nin detaylı hayatını öğrenmek isteyenler www.muhammedinur.com adresinden bulabilirler.
SONER YALÇIN’ın yazısı ise 23.01.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ve Doğan Haber Ajansı’nın internet sitesinde (www.dha.com.tr) yer almaktadır.
Melâmî kendi varlığında Allah’a varmaktan başka bir amaç taşımayan kişidir. Müslümanlığın sosyalizmle paralel değerlere sahip olup olmadığı tartışmalarına Melâmî karışmaz. Bu mesele onun meselesi olamaz, çünkü Melâmî Şeriata uysa da Hakikate göre yaşamak zorundadır.
Hakikat, Tasavvuf demektir. Bütün evliya Hakikat İlmini yaşayarak bu mertebeye ulaşmıştır. Hakikatten haberi olmayanlar yalnızca Şeriatı yaşayanlardır, yardım severlik, infak, fakirleri doyurmak, zekât gibi kuralların sosyal adalet, sosyalizmle paralel olduğunu düşünebilirler.
Hiçbir Melâmî büyüğü, kimseye savaş açmaz; ancak Hakikat ilminden habersiz olanlar Melâmîlerin taassup kurallarına (onlara göre Şeriat kurallarına) ters düştükleri iddiası ile ortaya çıkıp Melâmîlerle uğraşırlar, onlara zındık, sapık gibi iftiralar atarlar. Hallac-ı Mansur, Nesîmî hakikatleri anlattıkları ve Şeriat mensuplarından gizleyemediklerinden asılmış, derileri yüzülerek öldürülmüşlerdir.
Gelelim Üçüncü Devre Melâmîliği kurup Hz.Muhammed tarafından kendisine mana âleminde Gavslık mertebesi verilmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî’yi lekeleyen “İslamî sosyalist Melâmî federasyonunun temsilcisi Üsküp’te yerleşmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî idi” cümlesine (Soner Yalçın: “Hangi Tarikat Sosyalizmden Yanaydı”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ocak 2011, s.24)…
Bu cümle Abidin Nesimi’nin “Yılların İçinden” adlı kitabından alınmış. Kitabı ben de okudum ve hayretle şu cümleyi de gördüm “Gördüğü bir rüya üzerine Manastır’a yerleşen Muhammed Nur’ül Arabî adlı büyük bir din adamı da vardı” (Abidin Nesimi: “Yılların içinden”, İstanbul, Haziran 2008, s.31)
Bu iki tespit de yanlıştır: Muhammed Nur’ül Arabî ne Üsküp’te, ne de Manastır’da yerleşiktir. Yerleşik olduğu şehir Koçana’dır; hayatının son zamanlarında ise Ustrumça’ya yerleşmiştir. Koçana’da otururken üç ay Manastır’da bazı subay ve memurlara müderris olarak ders vermiş, ona mürit olmuş olan Hıfzı Paşa’nın ısrarlı daveti üzerine dört yıl boyunca senenin altı ayını Üsküp’te geçirmiştir.
Hz.Pîr “İslamî sosyalist Melâmî federasyonu” diye bir oluşuma dahil olamaz, çünkü Hac dönüşünde Arnavutluk isyanıyla karşılaştığında bütün talebelerine hiçbir işe karışmama talimatı vermiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Melâmîler ve Melâmîlik” adlı kitabında bu bilgileri bulabilirsiniz.
Hz.Pîr’in talebesinin oğlu (Melâmî değil) Miralay Salih Bey’in Manastır’da faaliyette bulunması Melâmîlere mal edilemez.
Hz.Pîr’in bütün amacı Melâmîliğin kurallarını, öğretim şeklini yenileyerek yaymak, devre uygun hale getirmekti. Melâmîliği tarikat olarak değil, meslek olarak nitelemiş, tarikatlarda uygulanan hiçbir kuralı uygulamamıştır.
• Tevhit - Hakikat ilmi aşamalarını makamlar halinde müritlerine öğretmiş,
• Sayılı zikirleri kaldırmış,
• Namazların kazalarını kaldırmış. Gün içinde kazası kılınamayan namazların sonradan kaza edilmesini istememiş,
• Keramete olan düşkünlüğü kaldırmak için “Keramet-i kevniye devri geçmiş, keramet-i ilmiye devri başlamıştır” söylemini yaymıştır.
Şimdi size çeşitli yazarlardan alıntılar sunuyorum:
1.Hasan Fehmi Kumanlıoğlu : “Hz.Pîr Seyyit Muhammed Nûr’ül Arabî”. (Tasavvuf Tarihi Yüksek Lisans çalışması), İzmir,1995.
“Muhammed Nur’ül Arabî, Kosova’da meydana gelen isyana ihvanını (müritlerini) karıştırmaz ve böylece kurduğu mesleğe herhangi bir suretle olursa olsun şaibe altında kalmaktan korumuş ve kurtarmıştır” (s.31)
“1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkez İsmail Paşanın davetiyle Manastır'da ikameti esnasında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin’in ‘Varidat’ adlı eserini okutmuştur” (s.20)
2.Yusuf Ziya İnan: “Seyyid’ül Melâmî Muhammed Nur’ül Arabî”
“Hac dönüşünde ülkede kargaşalıklar çıkmış ve Arnavutluk’ta ihtilal patlak vermişti. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri bütün ihvanına verdiği talimatla siyasetten uzak kalmalarını, kargaşalıklara karışmamalarını emrederek mesleğin manevi değerini ve ihvanını korumuş oldu” (s.23)
3.Abdülbaki Gölpınarlı (öğretim üyesi): “Melâmîler ve Melâmîlik” (Mezuniyet Tezi), Tıpkıbasım,1992.
“Yüz on kadar ihvanıyla Hacca gitmiş avdetinde Kosova vilayetinde Arnavut ihtilali zuhur ettiğinde ihvanını bu ihtilale karışmaktan men ederek kurduğu mesleği herhangi bir suretle olursa olsun şâibedar etmekten tevakki eylemiştir (sakınmıştır)” (s.240)
Görüldüğü gibi üç ayrı yazar da Hz.Pîr’in siyasetle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda birleşmişlerdir. Ayrıca Abdülbaki Gölpınarlı Türkiye Komünist Partisine kayıtlı bir öğretim üyesiydi. Eğer Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin geçmişinde böyle bir faaliyet olsaydı en iyi o bilebilirdi.
Hz.Pîr’in 1887 tarihinde vefat ettiğini biliyoruz. Terlikçi Salih Efendi, Bursalı Tahir Bey, Kaymakam Ahmet Bey ise 1900’lü yılların başında İttihat ve Terakki Cemiyetine girmişlerdir. Bu ferdi faaliyetler ne bütün Melâmîlere mal edilebilir, ne de Gavs’ül Azam Muhammed Nur’ül Arabî’nin siyasetle ilgilendiğini, sosyalizmi desteklediğini gösterebilir. Bu isnatlar külliyen yalandır.
NİYAZİ ÂŞIK
NOT: Seyyid Muhammed Nur’ül Arabî’nin detaylı hayatını öğrenmek isteyenler www.muhammedinur.com adresinden bulabilirler.
SONER YALÇIN’ın yazısı ise 23.01.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ve Doğan Haber Ajansı’nın internet sitesinde (www.dha.com.tr) yer almaktadır.