İki hidrojen ve bir oksijenin bileşiminden meydana gelen sıvı. Yer yüzünde insan, hayvan, bitki ve tüm canlıların ana yapı oluşum unsuru ve varlığının devamı için içmek veya almak zorunda olduğu kaçınılmaz madde.
Kur'an-ı Kerim'de bütün canlıların ve bitkilerin suya dayandığı şöyle açıklanır: "Biz canlı olan herşeyi sudan yarattık" (el-Enbiyâ, 21/30). "O, gökten su indirip onunla türlü türlü ürünleri sizin için rızık çıkardı" (el-Bakara, 2/22). "Allahın yukarıdan indirip onunla yer yüzünü, ölümünden sonra, dirilttiği suda, deprenen her hayvanı orada üretip yaymasında, gökle yer arasında boyun eğer rüzgârları ve bulutları evirip çevirmesinde aklı ile düşünen bir topluluk için nice âyetler vardır" (el-Bakara, 2/164). Dünya yaratılmadan önce Arş'ın (bk. "Arş" mad.) su üstünde olduğu (bk. Hûd,11/7) ve suyun yer yüzüne aynı zamanda bir temizlik aracı olarak indirildiği de âyetlerde haber verilir (el-Enfâl, 8/11; el-Furkân, 25/48).
Su, içme ve bitkilerin sulanması yanında önemli bir temizlenme aracıdır. Bazı ibadetleri yapabilmek için farz olan abdest veya gusül abdesti ancak su ile alınır. Su bulunmadığı veya bulunup da kullanılamadığı olağan üstü durumlarda ise "teyemmüm" abdest yerine geçer (bk. en-Nisâ, 4/43). Diğer yandan namaz için giysilerin, bedenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması da şarttır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor" (el-Enfâl, 8/11). "Biz gökten, temizleyici su indirdik" (el-Furkân, 25/48). "Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever" (el-Bakara, 2/22). Temizlikleri ümmete örnek gösterilen Kuba halkı hakkında Yüce Allah şöyle buyurur:
"Orada, temizlenmeyi seven kimseler vardır. Şüphesiz Allah temizlenenleri sever" (et-Tevbe, 9/108). "Şüphesiz, iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna ermiştir" (el-A'lâ, 87/14,15). Diğer yandan başka âyetlerde elbise (el-Müddessir 74/4) ve ibadet yeri (el-Bakara, 2/125) temizliğine dikkat çekilmiştir.
Hz. Peygamber; "Temizlik imanın yarısıdır" (Müslim, Tahâre, 1; Ahmed b. Hanbel, IV, 260, V, 342-344).
"Allah temizdir, temizliği sever" (Tirmizi, Edeb, 41) buyurmuştur.
Temizlik için kullanılacak su; yağmur, kar, nehir, deniz, göl, kuyu, pınar ve sarnıç suları olabilir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Su temizdir. Onu; rengini, tadını veya kokusunu değiştirmesi dışında hiçbir şey kirletmez" (Zeylai, Nasbu'r-Râye, I, 94).
Sıvı olmakla birlikte içine sudan başka maddeler karışmış bulunan bazı sıvılar ise yalnız pisliği temizlemede kullanılır, fakat abdest veya gusül için kullanılamaz. Gül ve çiçek suyu; sirke, ağaç suyu, limon, portakal ve nar gibi meyve suları; içinde nohut, mercimek ve fasulye gibi şeyler ıslatılmış sular bu niteliktedir.
Bal, eritilmiş tereyağı, süt, et suyu vb. ile ise ne abdest alınabilir ve ne de pislik temizlenebilir. İçine sabun, deterjan veya toprak gibi maddeler karışmış olan sular, karışım az olduğu takdirde temizleyicidir. Abdest ve gusülde kullanılmış olan sular temizdir, fakat temizleyici değildir. Bunlara "müsta'mel (kullanılmış)" sular denir. Bunlarla pislik temizlenebilir, fakat abdest veya gûsül alınamaz. Ancak, içine pislik karışan veya kendisiyle pislik yıkanan kullanılmış sular temiz olmaktan çıkar (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1328/1910, I, 83-87; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Bulak 1315 H. I,133-138; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır t.y., I, 284-302; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 24 vd; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 128, 129).
Suyun Satışı:
İslâm'da bir şeyin satışa konu olabilmesi için dört niteliğe sahip olması gerekir.
1. Satılacak şeyin mevcut olması. Henüz olmayan bir şeyin satışı caiz değildir. Hayvanın doğacak yavrusunu, olgunlaşmadan önce meyvelerin ve sağılmadan önce memedeki sütün satışı gibi. Ancak standard (misli) olan şeyler üzerinde "selem" ve "istisnâ" akdi yapmak bunun istisnasıdır.
2. Satılanın mütekavvim mal olması. Bunlar, insanın mülk edinebildiği, ihtiyaç zamanı için biriktirebildiği ve mutat şekilde yararlanabildiği şeylerdir.
3. Mülk edinilmiş olması. İşte su, ot ve odun gibi şeyler henüz mülk edinilmeden, yer yüzünde tabiî kaynak ve durumlarında bulundukları sürece satışa konu olmazlar.
4. Akit sırasında teslimine güç yetirilecek durumda bulunması, kaçıp giden hayvan veya havada uçmakta olan kuş satılsa, o anda teslim imkânı bulunmadığı için teslime güç yetmez.
Sular genel olarak dört kısma ayrılır:
1. Deniz Suları:
Bütün insanların güneş, ay ve havadan yararlanma hakkı olduğu gibi deniz sularından da ortaklaşa yararlanma hakkı vardır. Kısaca insan deniz suyundan özel ihtiyaçları veya arazi sulama işleri için yararlanabilir. Bu "şefeh" ve "şirb" haklarını kapsar (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Bulak 1316/1898, VIII,144; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır t.y., V, 311).
2. Büyük Irmaklar:
Dicle, Fırat, Nil, Seyhan, Ceyhan vb. büyük nehirler bu niteliktedir. Bunlarda herkesin şefeh hakkı vardır. Bu hak; içme, kullanma ve hayvanları sulama hakkını kapsar. Toplumun maslahatına zarar vermediği sürece, bunların suyu ile arazi sulama hakkı da vardır. Eğer toplumun, içme, kullanma veya hayvanlarını sulama gibi haklarını ciddi olarak tehlikeye sokarsa "sulama" caiz olmaz. Çünkü umuma ait zararı kaldırmak vacibtir.
Diğer yandan bu gibi nehirlerin üzerinde yine aşağıda yaşayan toplumları sıkıntıya sokmayacak şekilde baraj, elektrik santralleri, değirmen, dolap vb. tesislerin kurulması mümkün ve caizdir. Bir ülkede doğup, başka ülkelerde devam eden büyük nehirlerdeki baraj ve benzeri tesisleri bu ölçülere göre değerlendirmek gerekir.
3. Bir topluluğa ait mülk edinilmiş sular:
Küçük bir nehrin, kaynak, pınar veya kuyunun belli bir köy veya topluluğa tahsis edilmiş olması halinde bu topluluğun her ferdinin bu su üzerinde yalnız "şefeh" yani su içme ve kullanma hakkı doğar, kanaletlerle su getirme durumu da böyledir.
4. Kaplara Konulmuş Sular: Bu, kaba koyana ait bir mülk sayılır. Sahibinden başkasının bunda bir hakkı bulunmaz. Mâlikinin izni olmadıkça bundan yararlanmak da caiz olmaz.
Buna göre, sular mülk edinme ve satışa konu olup olmaması bakımından ikiye ayrılmaktadır. İlk iki maddede yer alan deniz, büyük göl ve büyük ırmak gibi su kaynakları kimsenin mülkiyetinde sayılmaz ve her ferdin bunlardan yararlanma hakkı vardır. Hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar. Su, ot ve ateş" (Ebû Dâvud, Büyü', 60; İbn Mâce, Ruhûn, 16; Ahmed b. Hanbel, V, 364).
Üçüncü ve dördüncü maddede yer alan fert veya topluluk mülkiyetine girebilen sulardan ise başkasının yararlanması yasaklanabilir. Ya da bu izin veya satın alma yoluyla mümkün olur.
Suyun satışının hükmü
İslâm bilginleri mülk edinilmiş olsa bile, suyu bir bedel almadan bağışlamanın müstehap olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Ancak suyun maliki buna zorlanamaz. Zaruret hali bundan müstesnadır. Bir topluluk susuzluktan dolayı ölmekten korkarsa, bunlara su vermek farz olur. Aksi halde susuz kalan topluluğun su sahibi ile silahlı çatışmaya girme hakkı doğar. Hanefilere göre, darda kalan kimse havuz, kuyu veya kendi mülkü içinde bulunan bir akarsu mâliki ile silâhlı çatışmaya girme hakkına sahiptir. Ancak onun kaplara konulmuş sulardan yararlanmada silâhsız çatışma hakkı vardır. Bu arada aldığı suyu da, yiyeceklerde olduğu gibi daha sonra tazmin etmesi gerekir. Çünkü almanın zarûret yüzünden helal olması, tazmine engel olmaz. Ancak mevcut su, sadece malikine yetecek kadar olursa silahsız saldırı hakkı da bulunmaz (İbnül-Hümâm, a.g.e., VIII, 145; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 313; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmi ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, IV, 451, 452).
Suyun satışı konusunda iki görüş vardır.
1. Çoğunluk fakihlere göre, sahibinin yararlanıp, başkasını yararlanmaktan yasaklayabildiği kuyu, pınar, kaplara doldurulmuş vb. herkese mübah olmayıp malikine ait bulunan suları satmak câizdir. Bu kimse yakında su olunca, başkasını içmesi, alması veya hayvanlarını sulaması için kendi mülküne girmekten alıkoyabilir. Eğer yakında su bulunmazsa, ihtiyaç sahibine su vermesi veya onu su alması için serbest bırakması gerekir.
Delil şu hadistir. Hz. Osman, Medine'de Rûme kuyusunu bir yahudiden satın almış, bunu müslümanların yararlanması için vakfetmiştir. Hz. Osman, Rasûlüllah (s.a.s)'den şu hadisi işittikten sonra kuyuyu satın alma yoluna gitmiştir: "Kim Rûme kuyusunu satın alır ve bunu müslümanların hizmetine sunarsa, onun için cennet vardır" (Müslim, Şirb, 1; Tirmizî, Menâkrb, 18). Yahudi bu kuyunun suyunu para ile satıyordu. Bu hadis kuyu suyunu satmanın cevazına delil olduğu gibi, kıyas yoluyla kaynak vb. mülk edinilmiş suların satışının caiz olduğunu da gösterir.
Diğer yandan bu olayın Medine döneminin ilk zamanlarında ve yahudilerin güçlü olduğu devrede vuku bulduğu daha sonra, su satışının ümmet için yasaklandığı da öne sürülmüştür. Burada suyun satışının kuyunun satışına dolaylı yoldan girdiği de söylenebilir (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, V, 146; ez-Zühaylî, a.g.e., IV, 452, 453).
Mübah suyun satışı, mübah odunların toplandıktan sonraki durumuna da kıyas edilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber şu hadisi ile buna cevaz vermiştir: "Sizden birinizin ipini alarak ormana gitmesi, oradan topladığı odunları satarak parasını yemesi ve sadaka olarak vermesi, kendisi için insanlardan dilenmesinden daha hayırlıdır" (Buhârî, Zekât, 50, 53; Büyü', 15; Musâkât, 13; Nesâî, Zekât, 85; İbn Mâce, Zekât, 25; Mâlik, Muvatta, Sâdaka, 10; Ahmed b. Hanbel, I, 164-167).
Ancak buradaki kıyas nass'ı tahsis anlamına geldiği gibi, yalnız kaplardaki suyun satışının cevazını da ifade edebilir. Bu yüzden suyun satışında açık bir delil sayılmaz (el-Kâsânî, a.g.e., V, 146; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 311. vd., IV, 6; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 79).
2. Zâhirîlere göre, suyun satışı mutlak olarak helal değildir. Nehirde, gölde, kaynak, kuyu ve benzerlerinde bulunması da hükmü değiştirmez. Ancak kuyunun bütün veya hisseli olarak satışı caizdir. Burada su, arazi ve toprağa bağlı olarak satışa girer.
Ahmed b. Hanbel'in de "su satışı bana garip geliyor" dediği nakledilir.
Zâhirîlerin dayandığı deliller şunlardır: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Suyun fazlası, kendisiyle birlikte otların satılması için satılmamalıdır" (Müslim, Müsâkât, 38; Nesâî, Büyü', 89; Ahmed b. Hanbel, III, 417). Bu hadis, ihtiyaç fazlası suyun satışını yasaklamaktadır. Ancak hadiste, suyun çevresindeki otları korumak amacıyla böyle bir yasağın konulduğunu ifade eden bir anlam görülür. İyas b. Abd (r.a)'ten; "Hz. Peygamber, suyun fazlasını satmayı yasakladı" dediği rivayet edilmiştir (eş-Şevkânî, a.g.e., V,145). Bu hadisin anlamı daha açıktır. Ancak bu hadis de, daha kuvvetli olan Rûme kuyusunun satışını bildiren hadisle çelişmektedir. Ya da bu hadis özel bir durumla ilgili olarak değerlendirilir.
Sonuç olarak burada suyun fazlasını satmanın yasaklanmasından maksat kuyu, kaynak ve mülk arazide toplanmış bulunan çok miktardaki sudur (İbn Hazm, el-Muhallâ, thk. A.M. Şakir, Mısır 1352/1933, IX, 8; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 452, 453).
Suyun Temizlik İçin Kullanılması: Yağmur, vadi, kaynak, kuyu, göl ve deniz suları ile abdest âlmak veya gusül yapmak caizdir. Kar veya buz suyu da bu hükümdedir. Meyva suları ile sirke, gül ve çiçek suyu, içinde nohut, fasulye gibi şeyler ıslatılmış bulunan sularla elbise veya bedendeki bir pislik temizlenirse de bu gibi sıvılarla abdest alınmaz veya gusül yapılmaz.
Kendisine temiz bir şey karışıp da renk, tat veya kokudan ibaret olan niteliklerinden birisini değiştiren su ile temizlik yapılabilir.
İçine, az olsun çok olsun bir pislik düşen durgun su ile abdest almak caiz değildir. Bu pisliğin suyun niteliklerini değiştirip değiştirmemesi sonucu etkilemez. Çünkü Hz. Peygamber, suyun pislikten korunmasını emrederek şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz durgun suya abdest bozmasın ve böyle bir suda cünüplükten dolayı yıkanmasın" (Buhârî, Vüdû', 68; Müslim, Tahâre, 36/94-96, TirmiZî, Tahâre, 51; Nesaî, Tahâre, 45). "Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman, elini üç defa yıkamadıkça su kabına sokmasın. Çünkü o, elinin nerede gecelediğini bilmez" (Müslim, Tahâre, 87; Ebû Dâvud, Tahâre, 49; Tirmizî, Tahâre, 19).
Akan suyun içine bir pislik düşmesi halinde ise, bu pisliğin renk, koku veya tattan ibaret olan bir niteliği görülmedikçe bu su ile abdest almak caizdir. Çünkü akan su pisliği alıp götürür. Diğer yandan akan suyun kullanımında tekerrür cereyan etmez. Kullanılan su, yer değiştirir. Ancak akan suya düşen pislik lâşe gibi katı olur ve su üzerinden geçerse, bunun kullanılması caiz olmaz.
Bir tarafında oluşturulan dalga, karşı tarafa ulaşmayacak şekilde büyük olan gölün bir kenarına pislik düşse, diğer kenarında abdest almak caizdir. Çünkü dış görünüş bakımından pislik oraya ulaşmaz.
Akıcı kanı olmayan sinek, akrep gibi bir hayvan suya düşse, bu suyu kirletmiş olmaz.
Yine suda yaşayan balık, kurbağa, yengeç gibi hayvanların suda ölümü, bu suyu bozmaz.
Kullanılmış su ile abdestsizliğin giderilmesi caiz değildir. Kullanılmış su; kendisi ile abdestsizlik giderilmiş olan veya Allah'a yaklaşmak için bedende kullanılmış bulunan sudur (el-Mevsıli, el-İhtiyâr, Kahire t.y., I, 13 v.d.; el-Meydânî, el-Lübâb, İstanbul t.y., I, 24 vd.; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 98).
Hamdi DÖNDÜREN
Kur'an-ı Kerim'de bütün canlıların ve bitkilerin suya dayandığı şöyle açıklanır: "Biz canlı olan herşeyi sudan yarattık" (el-Enbiyâ, 21/30). "O, gökten su indirip onunla türlü türlü ürünleri sizin için rızık çıkardı" (el-Bakara, 2/22). "Allahın yukarıdan indirip onunla yer yüzünü, ölümünden sonra, dirilttiği suda, deprenen her hayvanı orada üretip yaymasında, gökle yer arasında boyun eğer rüzgârları ve bulutları evirip çevirmesinde aklı ile düşünen bir topluluk için nice âyetler vardır" (el-Bakara, 2/164). Dünya yaratılmadan önce Arş'ın (bk. "Arş" mad.) su üstünde olduğu (bk. Hûd,11/7) ve suyun yer yüzüne aynı zamanda bir temizlik aracı olarak indirildiği de âyetlerde haber verilir (el-Enfâl, 8/11; el-Furkân, 25/48).
Su, içme ve bitkilerin sulanması yanında önemli bir temizlenme aracıdır. Bazı ibadetleri yapabilmek için farz olan abdest veya gusül abdesti ancak su ile alınır. Su bulunmadığı veya bulunup da kullanılamadığı olağan üstü durumlarda ise "teyemmüm" abdest yerine geçer (bk. en-Nisâ, 4/43). Diğer yandan namaz için giysilerin, bedenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması da şarttır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor" (el-Enfâl, 8/11). "Biz gökten, temizleyici su indirdik" (el-Furkân, 25/48). "Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever" (el-Bakara, 2/22). Temizlikleri ümmete örnek gösterilen Kuba halkı hakkında Yüce Allah şöyle buyurur:
"Orada, temizlenmeyi seven kimseler vardır. Şüphesiz Allah temizlenenleri sever" (et-Tevbe, 9/108). "Şüphesiz, iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna ermiştir" (el-A'lâ, 87/14,15). Diğer yandan başka âyetlerde elbise (el-Müddessir 74/4) ve ibadet yeri (el-Bakara, 2/125) temizliğine dikkat çekilmiştir.
Hz. Peygamber; "Temizlik imanın yarısıdır" (Müslim, Tahâre, 1; Ahmed b. Hanbel, IV, 260, V, 342-344).
"Allah temizdir, temizliği sever" (Tirmizi, Edeb, 41) buyurmuştur.
Temizlik için kullanılacak su; yağmur, kar, nehir, deniz, göl, kuyu, pınar ve sarnıç suları olabilir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Su temizdir. Onu; rengini, tadını veya kokusunu değiştirmesi dışında hiçbir şey kirletmez" (Zeylai, Nasbu'r-Râye, I, 94).
Sıvı olmakla birlikte içine sudan başka maddeler karışmış bulunan bazı sıvılar ise yalnız pisliği temizlemede kullanılır, fakat abdest veya gusül için kullanılamaz. Gül ve çiçek suyu; sirke, ağaç suyu, limon, portakal ve nar gibi meyve suları; içinde nohut, mercimek ve fasulye gibi şeyler ıslatılmış sular bu niteliktedir.
Bal, eritilmiş tereyağı, süt, et suyu vb. ile ise ne abdest alınabilir ve ne de pislik temizlenebilir. İçine sabun, deterjan veya toprak gibi maddeler karışmış olan sular, karışım az olduğu takdirde temizleyicidir. Abdest ve gusülde kullanılmış olan sular temizdir, fakat temizleyici değildir. Bunlara "müsta'mel (kullanılmış)" sular denir. Bunlarla pislik temizlenebilir, fakat abdest veya gûsül alınamaz. Ancak, içine pislik karışan veya kendisiyle pislik yıkanan kullanılmış sular temiz olmaktan çıkar (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1328/1910, I, 83-87; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Bulak 1315 H. I,133-138; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır t.y., I, 284-302; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 24 vd; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 128, 129).
Suyun Satışı:
İslâm'da bir şeyin satışa konu olabilmesi için dört niteliğe sahip olması gerekir.
1. Satılacak şeyin mevcut olması. Henüz olmayan bir şeyin satışı caiz değildir. Hayvanın doğacak yavrusunu, olgunlaşmadan önce meyvelerin ve sağılmadan önce memedeki sütün satışı gibi. Ancak standard (misli) olan şeyler üzerinde "selem" ve "istisnâ" akdi yapmak bunun istisnasıdır.
2. Satılanın mütekavvim mal olması. Bunlar, insanın mülk edinebildiği, ihtiyaç zamanı için biriktirebildiği ve mutat şekilde yararlanabildiği şeylerdir.
3. Mülk edinilmiş olması. İşte su, ot ve odun gibi şeyler henüz mülk edinilmeden, yer yüzünde tabiî kaynak ve durumlarında bulundukları sürece satışa konu olmazlar.
4. Akit sırasında teslimine güç yetirilecek durumda bulunması, kaçıp giden hayvan veya havada uçmakta olan kuş satılsa, o anda teslim imkânı bulunmadığı için teslime güç yetmez.
Sular genel olarak dört kısma ayrılır:
1. Deniz Suları:
Bütün insanların güneş, ay ve havadan yararlanma hakkı olduğu gibi deniz sularından da ortaklaşa yararlanma hakkı vardır. Kısaca insan deniz suyundan özel ihtiyaçları veya arazi sulama işleri için yararlanabilir. Bu "şefeh" ve "şirb" haklarını kapsar (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Bulak 1316/1898, VIII,144; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır t.y., V, 311).
2. Büyük Irmaklar:
Dicle, Fırat, Nil, Seyhan, Ceyhan vb. büyük nehirler bu niteliktedir. Bunlarda herkesin şefeh hakkı vardır. Bu hak; içme, kullanma ve hayvanları sulama hakkını kapsar. Toplumun maslahatına zarar vermediği sürece, bunların suyu ile arazi sulama hakkı da vardır. Eğer toplumun, içme, kullanma veya hayvanlarını sulama gibi haklarını ciddi olarak tehlikeye sokarsa "sulama" caiz olmaz. Çünkü umuma ait zararı kaldırmak vacibtir.
Diğer yandan bu gibi nehirlerin üzerinde yine aşağıda yaşayan toplumları sıkıntıya sokmayacak şekilde baraj, elektrik santralleri, değirmen, dolap vb. tesislerin kurulması mümkün ve caizdir. Bir ülkede doğup, başka ülkelerde devam eden büyük nehirlerdeki baraj ve benzeri tesisleri bu ölçülere göre değerlendirmek gerekir.
3. Bir topluluğa ait mülk edinilmiş sular:
Küçük bir nehrin, kaynak, pınar veya kuyunun belli bir köy veya topluluğa tahsis edilmiş olması halinde bu topluluğun her ferdinin bu su üzerinde yalnız "şefeh" yani su içme ve kullanma hakkı doğar, kanaletlerle su getirme durumu da böyledir.
4. Kaplara Konulmuş Sular: Bu, kaba koyana ait bir mülk sayılır. Sahibinden başkasının bunda bir hakkı bulunmaz. Mâlikinin izni olmadıkça bundan yararlanmak da caiz olmaz.
Buna göre, sular mülk edinme ve satışa konu olup olmaması bakımından ikiye ayrılmaktadır. İlk iki maddede yer alan deniz, büyük göl ve büyük ırmak gibi su kaynakları kimsenin mülkiyetinde sayılmaz ve her ferdin bunlardan yararlanma hakkı vardır. Hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar. Su, ot ve ateş" (Ebû Dâvud, Büyü', 60; İbn Mâce, Ruhûn, 16; Ahmed b. Hanbel, V, 364).
Üçüncü ve dördüncü maddede yer alan fert veya topluluk mülkiyetine girebilen sulardan ise başkasının yararlanması yasaklanabilir. Ya da bu izin veya satın alma yoluyla mümkün olur.
Suyun satışının hükmü
İslâm bilginleri mülk edinilmiş olsa bile, suyu bir bedel almadan bağışlamanın müstehap olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Ancak suyun maliki buna zorlanamaz. Zaruret hali bundan müstesnadır. Bir topluluk susuzluktan dolayı ölmekten korkarsa, bunlara su vermek farz olur. Aksi halde susuz kalan topluluğun su sahibi ile silahlı çatışmaya girme hakkı doğar. Hanefilere göre, darda kalan kimse havuz, kuyu veya kendi mülkü içinde bulunan bir akarsu mâliki ile silâhlı çatışmaya girme hakkına sahiptir. Ancak onun kaplara konulmuş sulardan yararlanmada silâhsız çatışma hakkı vardır. Bu arada aldığı suyu da, yiyeceklerde olduğu gibi daha sonra tazmin etmesi gerekir. Çünkü almanın zarûret yüzünden helal olması, tazmine engel olmaz. Ancak mevcut su, sadece malikine yetecek kadar olursa silahsız saldırı hakkı da bulunmaz (İbnül-Hümâm, a.g.e., VIII, 145; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 313; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmi ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, IV, 451, 452).
Suyun satışı konusunda iki görüş vardır.
1. Çoğunluk fakihlere göre, sahibinin yararlanıp, başkasını yararlanmaktan yasaklayabildiği kuyu, pınar, kaplara doldurulmuş vb. herkese mübah olmayıp malikine ait bulunan suları satmak câizdir. Bu kimse yakında su olunca, başkasını içmesi, alması veya hayvanlarını sulaması için kendi mülküne girmekten alıkoyabilir. Eğer yakında su bulunmazsa, ihtiyaç sahibine su vermesi veya onu su alması için serbest bırakması gerekir.
Delil şu hadistir. Hz. Osman, Medine'de Rûme kuyusunu bir yahudiden satın almış, bunu müslümanların yararlanması için vakfetmiştir. Hz. Osman, Rasûlüllah (s.a.s)'den şu hadisi işittikten sonra kuyuyu satın alma yoluna gitmiştir: "Kim Rûme kuyusunu satın alır ve bunu müslümanların hizmetine sunarsa, onun için cennet vardır" (Müslim, Şirb, 1; Tirmizî, Menâkrb, 18). Yahudi bu kuyunun suyunu para ile satıyordu. Bu hadis kuyu suyunu satmanın cevazına delil olduğu gibi, kıyas yoluyla kaynak vb. mülk edinilmiş suların satışının caiz olduğunu da gösterir.
Diğer yandan bu olayın Medine döneminin ilk zamanlarında ve yahudilerin güçlü olduğu devrede vuku bulduğu daha sonra, su satışının ümmet için yasaklandığı da öne sürülmüştür. Burada suyun satışının kuyunun satışına dolaylı yoldan girdiği de söylenebilir (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, V, 146; ez-Zühaylî, a.g.e., IV, 452, 453).
Mübah suyun satışı, mübah odunların toplandıktan sonraki durumuna da kıyas edilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber şu hadisi ile buna cevaz vermiştir: "Sizden birinizin ipini alarak ormana gitmesi, oradan topladığı odunları satarak parasını yemesi ve sadaka olarak vermesi, kendisi için insanlardan dilenmesinden daha hayırlıdır" (Buhârî, Zekât, 50, 53; Büyü', 15; Musâkât, 13; Nesâî, Zekât, 85; İbn Mâce, Zekât, 25; Mâlik, Muvatta, Sâdaka, 10; Ahmed b. Hanbel, I, 164-167).
Ancak buradaki kıyas nass'ı tahsis anlamına geldiği gibi, yalnız kaplardaki suyun satışının cevazını da ifade edebilir. Bu yüzden suyun satışında açık bir delil sayılmaz (el-Kâsânî, a.g.e., V, 146; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 311. vd., IV, 6; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 79).
2. Zâhirîlere göre, suyun satışı mutlak olarak helal değildir. Nehirde, gölde, kaynak, kuyu ve benzerlerinde bulunması da hükmü değiştirmez. Ancak kuyunun bütün veya hisseli olarak satışı caizdir. Burada su, arazi ve toprağa bağlı olarak satışa girer.
Ahmed b. Hanbel'in de "su satışı bana garip geliyor" dediği nakledilir.
Zâhirîlerin dayandığı deliller şunlardır: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Suyun fazlası, kendisiyle birlikte otların satılması için satılmamalıdır" (Müslim, Müsâkât, 38; Nesâî, Büyü', 89; Ahmed b. Hanbel, III, 417). Bu hadis, ihtiyaç fazlası suyun satışını yasaklamaktadır. Ancak hadiste, suyun çevresindeki otları korumak amacıyla böyle bir yasağın konulduğunu ifade eden bir anlam görülür. İyas b. Abd (r.a)'ten; "Hz. Peygamber, suyun fazlasını satmayı yasakladı" dediği rivayet edilmiştir (eş-Şevkânî, a.g.e., V,145). Bu hadisin anlamı daha açıktır. Ancak bu hadis de, daha kuvvetli olan Rûme kuyusunun satışını bildiren hadisle çelişmektedir. Ya da bu hadis özel bir durumla ilgili olarak değerlendirilir.
Sonuç olarak burada suyun fazlasını satmanın yasaklanmasından maksat kuyu, kaynak ve mülk arazide toplanmış bulunan çok miktardaki sudur (İbn Hazm, el-Muhallâ, thk. A.M. Şakir, Mısır 1352/1933, IX, 8; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 452, 453).
Suyun Temizlik İçin Kullanılması: Yağmur, vadi, kaynak, kuyu, göl ve deniz suları ile abdest âlmak veya gusül yapmak caizdir. Kar veya buz suyu da bu hükümdedir. Meyva suları ile sirke, gül ve çiçek suyu, içinde nohut, fasulye gibi şeyler ıslatılmış bulunan sularla elbise veya bedendeki bir pislik temizlenirse de bu gibi sıvılarla abdest alınmaz veya gusül yapılmaz.
Kendisine temiz bir şey karışıp da renk, tat veya kokudan ibaret olan niteliklerinden birisini değiştiren su ile temizlik yapılabilir.
İçine, az olsun çok olsun bir pislik düşen durgun su ile abdest almak caiz değildir. Bu pisliğin suyun niteliklerini değiştirip değiştirmemesi sonucu etkilemez. Çünkü Hz. Peygamber, suyun pislikten korunmasını emrederek şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz durgun suya abdest bozmasın ve böyle bir suda cünüplükten dolayı yıkanmasın" (Buhârî, Vüdû', 68; Müslim, Tahâre, 36/94-96, TirmiZî, Tahâre, 51; Nesaî, Tahâre, 45). "Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman, elini üç defa yıkamadıkça su kabına sokmasın. Çünkü o, elinin nerede gecelediğini bilmez" (Müslim, Tahâre, 87; Ebû Dâvud, Tahâre, 49; Tirmizî, Tahâre, 19).
Akan suyun içine bir pislik düşmesi halinde ise, bu pisliğin renk, koku veya tattan ibaret olan bir niteliği görülmedikçe bu su ile abdest almak caizdir. Çünkü akan su pisliği alıp götürür. Diğer yandan akan suyun kullanımında tekerrür cereyan etmez. Kullanılan su, yer değiştirir. Ancak akan suya düşen pislik lâşe gibi katı olur ve su üzerinden geçerse, bunun kullanılması caiz olmaz.
Bir tarafında oluşturulan dalga, karşı tarafa ulaşmayacak şekilde büyük olan gölün bir kenarına pislik düşse, diğer kenarında abdest almak caizdir. Çünkü dış görünüş bakımından pislik oraya ulaşmaz.
Akıcı kanı olmayan sinek, akrep gibi bir hayvan suya düşse, bu suyu kirletmiş olmaz.
Yine suda yaşayan balık, kurbağa, yengeç gibi hayvanların suda ölümü, bu suyu bozmaz.
Kullanılmış su ile abdestsizliğin giderilmesi caiz değildir. Kullanılmış su; kendisi ile abdestsizlik giderilmiş olan veya Allah'a yaklaşmak için bedende kullanılmış bulunan sudur (el-Mevsıli, el-İhtiyâr, Kahire t.y., I, 13 v.d.; el-Meydânî, el-Lübâb, İstanbul t.y., I, 24 vd.; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 98).
Hamdi DÖNDÜREN