-SON KISIM- (BU KISIM UZUNCADIR,FAKAT EHLİ SÜNNETİN TEMEL GÖRÜŞLERİNİ SIRALAR)
(Yüce Allah) Mahlukatı ilmi ile yarattı, onlara kaderler takdir etti. onlara eceller tayin etti, onları yaratmadan evvel ona hiç bîr şey gizli değildi, onları yaratmadan ne yapacaklarını bildi, kendisine itaatla emretti, kendisine isyandan nehyetti. Herşey onun takdiri ve dilemesiyle deveran eder. Onun dilemesi geçerlidir. Kullar için ancak onun dilediğini dilemek vardır. Kullar için neyi dilerse o olur, dilemediği olmaz. (Kul islediği seyin meydana gelmesine kadir değildir, ancak Allah, o şeyi dilerse meydana gelir. Kulun isteği Allahın rızasına uygun ise o şeyden sevap kazanır. Eğer Allahın rızasına uygun değilse kul sorumlu olur.)
Dilediğini hidayete ulaştırır, fazlu keremiyle korur ve afiyet verir, dilediğini saptırır. Adaletiyle hızlanda (yardımsız) bırakır ve imtihan eder. Herkes. Allahın fazlu keremi ile adaleti arasında Allahın dilemesinde gidip gelir. (Onun dilemesiyle birinden, diğerine intikal edebilir.
Zıddı olmaktan ve dengi olmaktan yücedir. Hükmünü geri çevirecek yoktur. Hükmünü takib edip (arkaya bırakacak) kimse yoktur. Emrine üstün gelecek yoktur, bunların tamamına iman ettik, ve hepsinin Allahın tarafından olduğunu kesinen kabullendik.
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem), onun seçilmiş kulu, peygamberi ve razı olunmuş resulüdür. Ve Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin sonuncusudur, takva sahiplerinin imamıdır, gönderilen resullerin efendisidir. Alemlerin rabbisinin sevgilisidir. Ondan sonra yapılacak her nübüvvet iddiası batıl ve nefsanidir. O hak ve hidayetle, nur ve aydınlıkla bütün cinlere ve mahlukatın tamamına gönderilmiştir.
Muhakkak Kuran, Allahı kelamıdır. Söz olarak keyfiyeti bilinmez bir şekilde ortaya çıktı, onu Resulüne (aleyhissellama) vahy olarak indirdi, müminler bu şekilde hak olarak onu tasdik ettiler. Yakinen inandılar ki Kur’an hakikatten Allahın kelamıdır. Mahlukatın kelamı gibi mahluk değildir. Kim Kur’anı işitir de “O insan kelamıdır” derse, muhakkak kafir olur.
Muhakkak Allahu teala o kişiyi zemmetti, ayıpladı ve onu sekar isimli ateşe atmayı vaad etti. “Onu yakında Sekar’a girdireceğim” (Müddessir 26)
Ne zamanki “O Kuran ancak beşer sözüdür” (Müddesir 25) diyeni. Allahu Teala Sekar’la tehdit edince, bildik ve kesin anladık ki o Kuran, beşeri yaratanın sözüdür, beşer sözüne benzemez.
Kim Allahı, beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa. muhakkak kafir olur. Her kim buna bakar da ibret alırsa, böyle kafirce sözünden geri durur ve bilir ki Allah, sıfatıyla beşer gibi değildir.
Keyfiyeti bilinmeksizin, kuşatma olmaksızın, cennet ehli için Allahı görmek haktır. Rabbimizin kitabı bunu beyan ettiği gibi “O gün bir takım yüzler parıldar, rablerine doğru bakıcıdırlar” (Kıyamet suresi. 22-23.)
Bu ayetin tefsiri Allahın irade ettiği ve ilmi üzeredir. Bu hususta Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den gelen sahih hadislerin tamamı, Efendimizin buyurduğu (Kasd ettiği) gibidir. Manası, irade ettiği gibidir. Bu hususta kendi görüşümüzle yorum yapıcı olarak meseleye dahil olmayız ve kendi nefsimizle kuruntulanmayız. Çünkü kişi dininde ancak, aziz ve celil olan Allaha ve Resulüne işi havale ederse ve kendisine karışık gelen işi bilenine havale ederse emin olur. (Manasını bilemediği ayet ve hadislerde, Allah ve Resulünün indinde nasıl ise öyle inandım demelidir.)
İslam adımı (ayakları) ancak teslim ve kabullenmek sırtına basmakla sabit olur. (tam teslim olmakla) Kim ki bilinmesi kendisinden men olunan (müteşabihatı) bilmeyi taleb ederse, teslimiyetle anlayışı kani olmasa, bu gayesi onu halis tevhidden. sırf marifetullahtan ve sahih imandan engeller (ona mani olur), küfür ile iman arasında, tasdik ve yalanlamak arasında, ikrar ve inkar arasında vesveselenmiş, şaşkın, haktan kaydığı halde ne iman edici ve ne tasdik edici, ne de inkarcı ve yalanlayıcı olmadığı halde bocalar, gidip gelir.
Ehli islamın cennette Allahı görmeleri meselesine iman: vehmi ile meseleyi bakıp, kendi anlayışı ile yorumlayan kişi için sahih olmaz. Çünkü Alahı görmeyi ve Rabbul alemine nîsbet edilen herbir manayı te’vil etmek, te’vili terk etmektir (tevil yapılmamalıdır), meseleyi (olduğu gibi) kabullenmektir. Mü’minlerin dini. bunun üzerine sabittir. Nefy etmekten (Bu vasfı yok saymak) ve teşbih etmekten (bir şeye benzetmekten) sakınmayan kayar, tenzih hususunda (Allahu Teala’yı noksan sıfatlardan pak etmekte) isabet edemez. Çünkü aziz ve yüce olan rabbimiz vahdaniyet sıfatlarıyla ve teklik sıfatlarıyla vasıflanmıştır. Bu manada olan mahlukattan hiç bir şey yoktur.
Allah, sınır, son, azalar, ve alet ve edevattan yücedir, münezzehtir. (Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.) Diğer yaratılan her şeyi kuşattığı gibi altı yön (ön-arka-alt-üst-sağ-sol), Allahı kuşatamaz.
Miraç haktır. Muhakkak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz gece yürütüldü. (Gece Mekke’den Kudüs’e kadar burak ile götürüldü) Uyanık iken şahsı ile göklere yükseltildi. Allah dilediği şeyleri ona ikram etti, ve ona dilediğini vahy etti. ‘Kalb, gördüğü şeyleri yalanlamadı.’ (Necm Suresi 11. Ayet)
Dünya ve ahırette Allahın rahmeti ve selamı onun üzerine olsun.
Allahu Tealanın Peygamberimizin ümmetine rahmet olarak ikram ettiği havzu kevser haktır.
Hadisi şeriflerde rivayet edildiği gibi peygamberimizin ümmeti için sakladığı şefaat haktır.
Adem (Aleyhisselam) ve zürriyyetinden, Allahın aldığı sağlam söz haktır.
Muhakkak Allahu Teala ezelde, cennette gireceklerin ve cehenneme gireceklerin adedini bir anda, toptan (Hepsini) bildi. Sonradan bu sayıda, artma ve eksilme olmaz. Kulların yapacağı işlerde de durum böyle dir. (Ezelde o fiillerin hepsini bildi) herkes kendisi için yaratılana imkan bulur.(Ancak onu yapabilir)
Amellerde itibar neticelerinedir.(Son nefesi iman ile tamamlarsa, iyiliklerinin sevabına kavuşur)Cennetlik olan, Allahın hükmü ile cennetliktir. Cehennemlik olan da Allahın hükmü iledir.
Kaderin aslı Allahın mahlukatında gizlediği sırrıdır. Bu sırra ne en yakın bir melek, ne de gönderilen bir peygamber haberdar olamaz. Bu meselede derine daldırmak, akıl ve fikir yürütmek, mahrumiyyete vesiledir, mahrumiyet merdivenidir, azgınlık derecesidir. Bu kader meselesinden, akıl ve fikir yürütmek, vesveseye düşmek bakımından şiddetle sakın. Çünkü Allahu Teala, mahlukatından kaderi bilmeyi gizledi ve kullarını, kendi maksadını anlamaktan nehyetti. (Tasdik etmemizi istedi) K. Kerimde Enbiya Suresinde 21. ayette buyurduğu gibi “Allah, yaptıklarından sorulmaz Halbuki kullar mes’uldurlar.”,
Kim “niçin böyle yaptı” diye sorarsa, muhakkak o kitabın hükmünü reddetmiştir. Kim kitabın hükmünü reddederse, kafirlerden olur.
Şu açıklamalar, Allah dostlarından kalbi nurlu olan kişinin ihtiyaç duyduğu şeyin özüdür. Bu, ilimde derinleşmiş alimlerin derecesidir. Çünkü ilim ikidir. Mahlukatta bulunan ilim, mahlukatta bulunmayan ilim (kaderle alakalı ilim) Mahlukatta bulunan ilmi inkar küfürdür. Mahlukatta bulunmayan ilmi , bildiğini iddia etmek te küfürdür. İman ancak, mevcud (din) ilmi kabul; mahlukatta olmayan (kader) ilmi, talep etmeyi terk ile sabit olur. (Kader konusunu fazla kurcalamak doğru değildir.)
Levhi mahfuz’a, kalem’e ve levhi mahfuz’da yazılanların tamamına iman ederiz. Bütün mahlukat, Allahın levhi mahfuzda olacağını yazdığı şeyi değiştirmek için, olmaması için toplaşsalar, buna güç yetiremezler; şayet Allanın levha olmayacaktır dîye yazdığı şeyi yapmak için bütün mahlukat toplaşsa, buna da kadir olamazlar.
Kalem kıyamete kadar olacakları yazdı. Kuldan sapan (Ona değmeyen) şey kula isabet etmez, kula isabet eden şey kuldan sapmaz (ona mutlaka dokunur.)
Kul üzerine; Allahın ilminin, mahlukundan her olacak şeyleri bilmekle ezelde geçtiği (sabit olduğunu) bilmesi vacibtir ve her şeyi sağlam, muhkem bir ölçü ile taktir ettiğini (bilmek te vacibtir) Bu hususta mahlukatmdan hiçbir bozup atan, geri bırakan, yok eden, değiştirici, tahvil eden, noksanlaştıran ve ziyadeleştiren, yerlerde ve göklerde (hiç kimse) yoktur.
İşte bu durum, iman bağında, marifet asıllarında, Allahın vahdaniyyetini ve rububiyyetini İtiraftan (kabullenmekten) dolayıdır. Allahın şu ayetinde olduğu gibi “Allah herseyi yarattı ve bir ölçü üzere onu takdir etti” (Furkan Suresi Ayet 2) “Allahın emri, takdir edilmiş bir kaderdir” (Azhab suresi ayet 38)
Yazıklar olsun o kimseye ki, kader meselesinde Allaha düşman oldu, görüşünü hazır ederek kader meselesinde hasta bir kalp hazırladı. Muhakkak gaybı araştırmada vehmiyle çok gizli, tamamen örtülü sırları araştırmaya girişti ve bu hususta iftiracı günahkara döndü.
Arş ve kürsi haktır. O’nun Arş’a da, Arş’ın dışındaki varlıklara da ihtiyacı yoktur. O herşeyi kuşatandır ve herşeyin (mekan olarak değil , şan olarak) üstündedir. Bütün mahlukat ise böyle bir kuşatıcılıktan âcizdir
İman edici, tasdik edici ve kabullenici olduğumuz halde biz deriz ki “Allahu Teala İbrahim (Aleyhisselam) ı halil edindi, Musa (Aleyhisselam) ile bir çeşit konuşmakla konuştu.
Melekler (in varlığına), peygamberlere ve peygamberlere indirilen kitaplara iman ederiz. Şahidlik ederiz ki o peygamberler aşikare hak üzeredirler.
Kıble ehlini, peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği hükümleri itiraf ettiği müddetçe, söylediklerini, haber verdiklerini tasdik ettikleri müddetçe (kıble ehlini) müslüman. mümin diye isimlendiririz.
Allanın zatı hakkında derine dalıp konuşmayız. Allahın dininde çekişme yapmayız. Kuran hakkında birbirimizle mücadele etmeyiz. Şahidlik ederiz ki Kur’an, alemlerin sahibi olan Allahın kelamıdır. Onu, Cebrail vasıtasıyla indirdi. Onu peygamberlerin Efendisine (Muhammed aleyhisselama) öğretti. Allahın rahmeti onun ve ehlinin tamamının üzerine olsun.
Kur’an Allahın kelamıdır. Mahlukatın kelamından hiçbir şey ona eşit değildir. Kuranın, mahluk olduğuna hükmetmeyiz. Müslümanların cemaatına muhalefet etmeyiz.
Günahı helal kabul etmediği müddetçe ehli kıbleden hiçbir kimseyi, günah işlemesi sebebiyle küfre nisbet etmeyiz. ‘Bilerek günah işleyene, günah zarar vermez’ demeyiz. Müslümanlardan iyilik yapanlar için günahlarının affedilmesini. Allahın rahmetiyle onları cennete girdirmesini umarız.
Müminler için Allahın azabından emin olmayız. Onların doğrudan cennette olduklarına şehadet etmeyiz, günahları için mağfiret isteriz, onların akıbeti hakkında korkarız, onlara ümit kestirmeyiz. Emin olmak ve ümit kesmek halleri, kişiyi islam dininden çıkarır. Ehli kıble için hak yol ikisinin arasıdır. (Korku ile ümit arasında)
Kul imandan ancak, kendisini imana dahil eden şeyi inkar etmekle çıkar.(İman maddelerinden sayılan hükümleri inkar, küfürdür)
İman dil ile ikrar (söylemek) kalb ile (bunları) tasdiktir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den sahih rivayetlerle şeriattan ve açıklanarak gelenlerin tamamı haktır. İman tektir. îman ehli imanın aslında eşittirler. Aralarındaki üstünlük korku, takva, nefse muhalefet ve evla olana (daha faziletlisine) yapışmakladır.
Bütün müminler Rahman Teala’nın dostlarıdır. Allah indinde en değerlisi Kur’ana en çok boyun eğeni ve tabi olanıdır.
İman: Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahıret gününe, kaderin hayırlısının şerlisinin tatlısının ve acısının Allah tarafından olduğuna inanmaktır. Biz bu sayılanların tamamına inanırız. Peygamberlerinin hiçbirisinin arasını ayırmayız. Tamamını getirdikleri haberlerde tasdik ederiz. (Hepsi Allah tarafından vazifeli idiler)
Ümmeti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den büyük günah işleyenler; tevhid ehli oldukları halde ölünce, tevbe etmeseler bile, iman edici ve Allahı bildikleri halde Allaha kavuştuktan sonra; cehennemde ebedi kalmazlar.
Büyük günah işleyenler, Allahın dilemesinde ve hükmündedir. Dilerse onları mağfiret eder ve onları fazlu keremiyle affeder. Kuran Kerimde Allah azze ve celle bu hususta şöyle buyurduğu gibi ‘Şirkten başka günahları dilediğinden affeder’ Dilerse onları adaletiyle cezalandırır. Sonra onları (ya) rahmetiyle, (veya) taat ehlinden olan şefaat edenlerin şefaatıyla cehennemden çıkarır, sonra onları cennetine gönderir. Bu durum şundan ki Allahu Teala, kendisini bilenlerin velisidir. (Onları kayırır) Onları iki cihanda hidayetinden sapan, dostluğuna kavuşamayan inkarcılar gibi yapmadı.
Ey islamın ve ehlinin velisi Allahım! Sana kavuşana kadar bizi, islam üzere sabit eyle!
Ehli kıbleden günahkar ve iyi kişilerin peşinde namaz kılmayı ve bu kişilerin üzerine cenaze namazı kılmayı caiz görürüz. Ehli kıbleden hiçbir kimseyi cennete ve cehenneme indirmeyiz. (Girdirmekte kesin konuşmayız) Küfür, şirk ve nifaktan bir şey onlarda zahir olmadıkça bunların aleyhine küfürle, şirkle, nifakla şahitlik etmeyiz. Onların gizli hallerini Allaha havale ederiz.
Ümmeti Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) den hiçbir kimseye silah çekmeyi caiz görmeyiz, ancak kılıç çekilmesi vacib olanlar müstesnadır. (İslama karşı savaşanlar, dinden çıkanlar, v.s.)
İdareciler ve işlerimizi yürüten (Din ehli) valilere karşı isyan edip çıkmayı, onlar zulmedici olsalar bile caiz görmeyiz. Onların aleyhine beddua etmeyiz. (Ehli islam olan idarecilerin ıslahına çalışılır, kargaşalık çıkarılmaz.)
O idarecilerin taatından elimizi çekip almayız (onlara itaat etmeye devam ederiz.) Allaha itaatten ötürü onlara itaati; bize günahı emretmedikleri müddetçe, farz görürüz. Onlara salah ve afiyet içinde bulunmaları) için dua ederiz
Sünnet ve cemaate tabi oluruz. Dağılmak, ihtilaf ve parçalanmaktan çekiniriz. Adalet ve emanet ehlini severiz. Zulüm ve hıyanet ehline bu’uz ederiz.
Allah, bize bilinmesi şüpheli olan şeyleri en iyi bilendir’ deriz.
Hadisi şeriflerde geldiği gibi yolculukta ve ikamet halinde mestler üzerine mesh etmeyi caiz görürüz. (Şiiler çıplak ayak derisine mesh ederek sapmışlardır)
Kıyamet vaktine kadar, müminlerin iyi kötü sultanlarıyla birlikte hac ve cihad devam eder. Bu ikisini hiçbir şey iptal edemez ve kaldıramaz.
Kiramen katibin (yazıcı) meleklerine inanırız. Muhakkak Allah onları bizim üzerimizde (amellerimizi) koruyucu (kaydedici) yaptı. Alemdeki canlıların ruhlarını almakla görevli ölüm meleğine (Azrail aleyhisselama) inanırız.
Hak edene kabirde azab olacağına inanırız. Kabirde münker ve nekir diye isimlendirilen iki meleğin, kişiye Rabbisinden, Dininden, Peygamberinden sorgusunun hak olduğuna inanırız. Bu hallerin hepsi Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemden gelen hadis-i şerifler ve Allah hepsinden razı olsun, Ashabtan gelen haberlere göre (sabit) olduğuna inanırız.
Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur. (Hadisi şerif bunu böyle beyan etmiştir.)
Öldükten sonra dirilmeye, kıyamet gününde amellerin karşılığının verileceğine, amellerin (Allah’ın huzurunda) arz edilmesine, hesaba çekilmeye, amel defterlerinin okunması, sevap verilmesi, azab edilmesi, sırat (köprüsü) ve teraziye (mizana) inanırız.
Cennet ve cehennem yaratılmışlardır; ebediyyen yok olmazlar, zail olmazlar. Allah Teala mahlukatı yaratmadan evvel cennet ve cehennemi yarattı. Cennet ve cehennem ehlini yarattı. Kimin cennete girmesini dilerse bu, Allah’ın fazlındandır. Kimin cehenneme girmesini dilerse bu, Allah’ın adaletindendir. Herkes kendisine tayin edileni yapar ve kendisi için yaratılana gider. Hayır ve şer kullar üzerine (Allah tarafından) takdir edilmiştir. (kesb eden –kazanan- ya da kaybedip zarar eden kuldur, yaratan Allah’tır)
Mahlukun kendisiyle vasıflanmasının caiz olmadığı tevfik (Allah’ın yardımı) gibi işi meydana getiren güç, iş ile beraberdir. (Fiili yapacağı anda ona bu kuvvet verilir.)
Sıhhat, takat, imkan bulmak, aletlerin salim olması türünden olan istitaata gelince, bu fiilden evvel bulunur. Bu istitaat sebebiyle ilahi teklifler kul ile alakalanır. (Kula sorumluluğu gerektirecek şekilde seçme ihtiyarı ve emri ya da yasağı işleyebilme gücü verilmiştir) Allah Teala’nın şu ayetinde buyrulduğu gibi "Allah, hiç kimseye gücü yetireceğinden başkasını yüklemez" (Bakara Suresi, 286)
İstitaat: Tâkat getirmek. Kudreti ve gücü yeter olmak.
Kulların fiilleri, Allah’ın mahlukudur, kul tarafından kesbtir (yerine getirilir, kazanılır). (Kulun iradesi ancak fiili kesb iledir. Yaratılması Allah tarafındandır.) Allah kullara ancak takatleri yeteni teklif etti. Kullar ancak Allah’ın teklif ettiği (vazifelere) güç getirirler. Bu açıklama "Günahtan dönüş, ibadete takat yettirmek, ancak Allah’ın yardımıyladır" sözünün izahıdır.
Biz deriz ki: Hiç kimse için çare, hareket ve günahtan dönüş yok, ancak Allah’ın yardımıyla vardır. Hiç kimse için Allah’a kulluğu ikame etmek (yerine getirmek) ve taat üzere sabit kalmak yok, ancak Allah Teala’nın muvaffak kılmasıyla vardır. (Murad ederse kulunu razı olduğu şeye ulaştırır.)
Her şey Allah’ın iradesiyle, ilmiyle, hükmü ve kudretiyle cereyan eder. Allah’ın dilemesi diğer bütün meşiyyetlere (dileme ve murad etmelere) galib (üstün) geldi. Allah’ın hükmü diğer bütün çarelere üstün geldi. Dilediğini yapar, asla zalim değildir. Her türlü çirkinlik ve zararlardan paktır (temizdir). Her türlü ayıp ve noksanlıklardan temizdir. "Allah yaptığından sorulmaz. Halbuki kullar mesuldür (sorumludur)."
Dirilerin duası ve sadakalarında, ölüler için faydalar vardır. Allah dualara icabet eder, ihtiyaçları giderir. Her şeye sahiptir, ona hiç bir kimse sahip olamaz. Allah’tan, göz kırpması kadar azıcık bir an bile ihtiyaçsız kalınmaz. Kim Allah’tan göz kırpması kadar ihtiyaçsız kaldığına inanırsa, muhakkak kafir olur ve helak ehlinden olur.
Allah buğz eder (sevmez), razı olur, fakat mahlukattan her hangi birinin buğz ve rızası gibi değildir. (Bunlardan gaye muraddır. Yani sevme ya da sevmeme, rıza ve rızasızlığında gereğini yapar.)
Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin Ashabını severiz. Onlardan hiç birinin sevgisi hususunda aşırı gitmeyiz, onlardan hiç birinden uzak olmayız. (Hepsini Allah’ın razı oldukları Ashab olarak kabul ederiz. Hz Ali ile Hz Muaviye'yi ayırmayız.) Onlara buğz edene buğz ederiz, onları hayırsız şekilde ananlara de buğz ederiz. Onları ancak hayırla anarız. Onları sevmek dindir, imandır, iyiliktir. Onlara buğz küfür, nifak ve tuğyandır. (Onları seven Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemi sevdiği için sever. Onlara buğz eden Resulullah Sallallahu aleyhi ve selleme buğz ettiği için buğz eder.)
Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemden sonra halifeliği evvela Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anhu için, onu diğer bütün ümmet üzerine faziletli kılmak için, sonra Ömer Radıyallahu anhu için, sonra Osman Radıyallahu anhu için, sonra Ali Radıyallahu anhu için sabit kılarız. Onlar Hulefa-i Raşidin ve hidayette olan imamlardır. (Kendilerine tabi olanları da hidayete ulaştırırlar.)
Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellemin isimlerini söyleyip kendilerini müjdelediği on kişi için, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin onlar üzerine olan şahidliğine dayanarak biz de onların cennetlik olduğuna şahidlik ederiz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin sözü haktır. Onlar: Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd, Said, Abdurruhman ibni Avf, Ebu Ubeyde bin Cerrah - ki bu zat ümmetin eminidir- Allah hepsinden razı olsun.
Kim sözünü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı ve her türlü kirden tertemiz olan zevceleri ve her türlü pislikten pak olan sülalesi hakkında güzel söylerse, o kişi nifaktan beri olur.
Sabıkinden (önden gelen, öncü) olan ilk alimler, tabiinden olan ve onlardan sonra gelen hayır ve eser (hadis, haber) ehli olan, fıkıh ve rivayet ehli olan alimler, ancak güzellikle anılırlar. Onları kötülükle zikreden kişi, hak yolun dışındadır.
Velilerden hiç birini, peygamberlerden hiçbiri üzerine üstün saymayız. "Bir peygamber bütün velilerden üstündür" deriz.
Velilerin kerametlerinden gelen, itimadlı (kendisine güvenilen) alimler tarafından yapılan rivayetlere inanırız.
Kıyamet alametlerine inanırız. Onlar: Deccalın çıkması, Meryem oğlu İsa Aleyhisselamın gökten inmesi, güneşin battığı yerden doğması, Dabbetü’l arzın yerden çıkması. (gibi haberlerdir)
Kahin, müneccim (yıldızlara bakıp haber çıkaranlar) ve kitap, sünnet ve icma-ı ümmete zıt bir şey iddia eden şahısları tasdik etmeyiz.
Cemaati hak ve doğru buluruz. Parçalanmayı (tefrikayı) eğrilik ve azab olarak görürüz. (Allah’ın rahmeti cemaat üzerindedir.)
Allah’ın dini, göklerde ve yerde tektir. O İslam dinidir. "Allah indinde din İslam'dır" "Sizin için din olarak İslam’dan razı oldum"
İslam dini, azgınlık ve noksan kalmanın arasında, benzetme ve bir şey yapamama, zorlayıcı ve kaderin esiri, emin olmak ve ümitsiz olmak arasında hak yoldur. (Bunlarda hak olan orta yoldur.)
Şu anlatılan, bizim açık ve batın dinimiz ve itikadımızdır. Bizler Allah'a her türlü açıkladığımız muhalefetlerden sığınırız. Allah’tan bizi İman üzere sabit kılmasını dileriz. Bizi çeşitli noksanlardan, muhtelif (çeşitli batıl) görüşlerden, düşük mezheblerden korumasını dileriz. Bu mezhebler: Müşebbihe (Allah’a cisim isnad edenler), mutezile, cehmiyye, cebriyye, kaderiyye ve başkaları gibi… Bunlar, Sünnet ve Cemaate muhalefet eden, delalette toplaşan mezheblerdir.
Biz Ehli Sünnet ve’l Cemaat, onlardan uzağız. Onlar bize göre dalalette ve düşüklüktedirler, değersizdirler.
Muhafaza olunmak ve başarıya ulaşmak, ancak Allah’ın yardımıyladır.