Tarikat da Hakikat da Şeriat İçindir
Şeriat üç kısmdır:
İlm ve amel ve ihlâs [yâni islâmiyetin emir ve yasak ettiği şeyleri öğrenmek ve öğrendiklerini yapmak ve herşeyi yalnız, Allahü teâlâ için yapmaktır].
Bu üçüne kavuşmayan kimse, şeriate kavuşmuş olmaz.
Bir kimse, şeriate kavuşunca, Allahü teâlâ, ondan râzı olur.
Allahü teâlânın râzı olması, sevmesi de, bütün dünya ve âhıret saadetlerinin en üstünü ve kıymetlisi olduğunu, İmrân sûresi onbeşinci ve sûre-i Tevbenin yetmişüçüncü âyetleri bildirmektedir.
O hâlde, şeriat, dünya ve âhıretteki bütün saadetleri ele geçirten bir sermâyedir. Şeriatin dışında aranılacak, imrenilecek hiçbir iyilik yoktur.
Tasavvuf büyüklerinin kazandıkları, tarîkat ve hakîkat, şeriatin yardımcıları, hizmetcileri olup, şeriatin üçüncü kısmı olan ihlâsı elde etmeye yarar.
Tarîkata ve hakîkata baş vurmak, şeriati tamamlamak içindir. Yoksa, şeriatten başka birşeyler ele geçirmek için değildir.
Tasavvuf yolcularının, o yolculukta gördükleri, tattıkları, ahvâl, mevâcîd, ulûm ve marifetler, imrenilecek, istenilecek şey değildir. Hepsi, evhâm ve hayâlât gibi, geçici şeylerdir.
O yolcuları terbiye için, ilerletmek için, vâsıtadan başka birşey değildir. Bunların hepsini geçip arkada bırakıp, (Rıza makamı)na varmak lâzımdır.
Sülûk ve cezbe yolculuğundaki makamların, konakların nihâyeti, rıza makamıdır. Çünkü, tarîkat ve hakîkat yolculuğundan maksat, ihlâs elde etmektir. İhlâs da, rıza makamında hâsıl olmaktadır.
Tasavvuf yolcularının onbinlerde birini, ancak, üç türlü tecellîlerden marifete dayanan müşâhedelerden kurtarıp, ihlâsa ve makam-ı rızaya ulaştırmakla şereflendirirler.
Hakîkati göremiyen zevallılar, ahvâl ve mevâcîdi, birşey sanır. Müşâhedeleri, tecellîleri arzu eder.
Böylece, yolda kalıp, vehm ve hayâlden kurtulamaz ve şeriatin kemâline kavuşamazlar. [Şûrâ sûresinin onüçüncü] âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ kullarından dilediğini, kendisine seçer.
Başkasından yüz çevirip, yalnız onu istiyenlere, kendine kavuşturan yolu gösterir) buyuruldu. [Yâni Allahü teâlâ, dilediklerine doğru yolu ihsân eder. İstiyenleri de, adaleti ile, arzularına kavuşturur.
Adaleti herkese şâmildir.] İhlâs makamına ve rıza mertebesine kavuşmak için, bu ahvâl ve mevâcîdden geçmek ve bu ilim ve marifetleri edinmek lâzımdır. Bunlar, gayeye götüren yoldur. Maksadın başlangıcıdır.
Böyle olduğu, bu fakire, bu yolculukta, tâm on sene sonra bildirildi.
Şeriat güzeli, ancak bundan sonra, sevgili Peygamberinin sadakası olarak, cemâlini gösterdi.
Daha önce de, ahvâl ve mevâcîde tutulup kalmamıştım.
Şeriatin hakîkatına kavuşmaktan başka, istediğim yoktu.
Fakat ancak, on sene sonra, hakîkat güneşi doğdu.
Bu ihsânından dolayı, Allahü teâlâya pek çok hamd ederim. [Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına (Şeriat) denir.] Allahü teâlânın mağfiretine kavuşan, meyân şeyh Cemâlin ölümü, bütün müslümanların üzülmesine sebep oldu. Bir Fâtiha okumanızı diler, selâm ederim.
İmamı Rabbani h.z,
Şeriat üç kısmdır:
İlm ve amel ve ihlâs [yâni islâmiyetin emir ve yasak ettiği şeyleri öğrenmek ve öğrendiklerini yapmak ve herşeyi yalnız, Allahü teâlâ için yapmaktır].
Bu üçüne kavuşmayan kimse, şeriate kavuşmuş olmaz.
Bir kimse, şeriate kavuşunca, Allahü teâlâ, ondan râzı olur.
Allahü teâlânın râzı olması, sevmesi de, bütün dünya ve âhıret saadetlerinin en üstünü ve kıymetlisi olduğunu, İmrân sûresi onbeşinci ve sûre-i Tevbenin yetmişüçüncü âyetleri bildirmektedir.
O hâlde, şeriat, dünya ve âhıretteki bütün saadetleri ele geçirten bir sermâyedir. Şeriatin dışında aranılacak, imrenilecek hiçbir iyilik yoktur.
Tasavvuf büyüklerinin kazandıkları, tarîkat ve hakîkat, şeriatin yardımcıları, hizmetcileri olup, şeriatin üçüncü kısmı olan ihlâsı elde etmeye yarar.
Tarîkata ve hakîkata baş vurmak, şeriati tamamlamak içindir. Yoksa, şeriatten başka birşeyler ele geçirmek için değildir.
Tasavvuf yolcularının, o yolculukta gördükleri, tattıkları, ahvâl, mevâcîd, ulûm ve marifetler, imrenilecek, istenilecek şey değildir. Hepsi, evhâm ve hayâlât gibi, geçici şeylerdir.
O yolcuları terbiye için, ilerletmek için, vâsıtadan başka birşey değildir. Bunların hepsini geçip arkada bırakıp, (Rıza makamı)na varmak lâzımdır.
Sülûk ve cezbe yolculuğundaki makamların, konakların nihâyeti, rıza makamıdır. Çünkü, tarîkat ve hakîkat yolculuğundan maksat, ihlâs elde etmektir. İhlâs da, rıza makamında hâsıl olmaktadır.
Tasavvuf yolcularının onbinlerde birini, ancak, üç türlü tecellîlerden marifete dayanan müşâhedelerden kurtarıp, ihlâsa ve makam-ı rızaya ulaştırmakla şereflendirirler.
Hakîkati göremiyen zevallılar, ahvâl ve mevâcîdi, birşey sanır. Müşâhedeleri, tecellîleri arzu eder.
Böylece, yolda kalıp, vehm ve hayâlden kurtulamaz ve şeriatin kemâline kavuşamazlar. [Şûrâ sûresinin onüçüncü] âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ kullarından dilediğini, kendisine seçer.
Başkasından yüz çevirip, yalnız onu istiyenlere, kendine kavuşturan yolu gösterir) buyuruldu. [Yâni Allahü teâlâ, dilediklerine doğru yolu ihsân eder. İstiyenleri de, adaleti ile, arzularına kavuşturur.
Adaleti herkese şâmildir.] İhlâs makamına ve rıza mertebesine kavuşmak için, bu ahvâl ve mevâcîdden geçmek ve bu ilim ve marifetleri edinmek lâzımdır. Bunlar, gayeye götüren yoldur. Maksadın başlangıcıdır.
Böyle olduğu, bu fakire, bu yolculukta, tâm on sene sonra bildirildi.
Şeriat güzeli, ancak bundan sonra, sevgili Peygamberinin sadakası olarak, cemâlini gösterdi.
Daha önce de, ahvâl ve mevâcîde tutulup kalmamıştım.
Şeriatin hakîkatına kavuşmaktan başka, istediğim yoktu.
Fakat ancak, on sene sonra, hakîkat güneşi doğdu.
Bu ihsânından dolayı, Allahü teâlâya pek çok hamd ederim. [Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına (Şeriat) denir.] Allahü teâlânın mağfiretine kavuşan, meyân şeyh Cemâlin ölümü, bütün müslümanların üzülmesine sebep oldu. Bir Fâtiha okumanızı diler, selâm ederim.
İmamı Rabbani h.z,