Herhangi bir mal veya nakit parayı Allah rızası gözetilerek ihtiyaç sahiplerine vermek.
Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadis-i şeriflerinde mallarını Allah yolunda harcayanlar övülür, kıyamet gününde kendilerine kat kat arttırılarak mükâfat verileceği müjdelenir. Müslümanlar, ne alış-verişin, ne dostluğun ve ne de kayırmanın olmadığı gün gelmezden önce, kendilerine verilen zenginliklerden Allah için harcamaya (el-Bakara, 2/254) çağrılır; ölüm gelince pişman olup "keşke sadaka verseydim" diye çırpınmadan önce tasadduk etmeye davet edilirler (el-Münâfikûn, 63/10,11).
Kur'an'ın birçok ayetinde, insanlardan bir kısmının mal ve evlât yönünden diğerlerinden üstün olduğu, ancak maddî şeylerin bir övünç kaynağı olmaması gerektiği, bu gibi geçici üstünlüklerin imtihan için verildiği, mal ve evlat yönünden zengin olmanın Allah'ın zikrinden uzaklaşmaya sebep olmaması gerektiği bildirilir: "Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer fitne (imtihan) dır. Allah'a gelince, büyük mükâfat O'nun yanındadır" (el-Enfâl, 8/28).
Allah, her ne kadar bazı insanları kendi katından vererek zengin kılmışsa da, bu servetin istenildiği gibi kullanılmasına, ihtiyaç içinde insanlar varken kasalarda saklanmasına ve sadece varlıklı sınıfın arasında dolaşan bir mülk olmasına izin vermemiş, böyle yapanların şiddetle cezalandırılacağını haber vermiştir: "Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele. O gün Cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılır; bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır; iste nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın"denir" (et-Tevbe, 9/34,35).
Allah yolunda tasadduk etmede gözetilmesi gereken bir takım hususlar vardır ki, ancak bunlara uyulduğu takdirde verilen sadakanın bir anlamı olur.
Müslüman, beğenmediği şeyleri değil, sevdiği şeyleri verebilmelidir. "...kendiniz göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri sadaka olarak vermeye kalkmayın" (el-Bakara, 2/267).
Sadaka vermekle malının azalacağından korkmak, şeytanın kışkırtmasına kulak vermek demektir. Zekatlar, sadakalar malı azaltmadığı gibi, hem bu dünyada hem de ahirette daha da artmasına neden olur: Şeytan sizi fakirlikle korkutur (sadaka vermekten geri kalmanızı ister) ve size çirkin şeyleri yapmayı emreder..." (el-Bakara, 2/268); Halbuki Allah, insanı ummadığı yerlerden rızıklandırır" (et-Talâk, 65/3); "Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine başkasını verir" (es-Sebe, 34/39); "Ey Muhammed, mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al" (et-Tevbe, 9/103).
İnsan malını harcamaya öncelikle en yakınlarından başlamalıdır. Bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin ihtiyacını karşılamadan başkalarına vermek sadakayı amacından saptırır. Hz. Peygamber, "En üstün sadaka ihtiyacı giderendir. Veren el alan elden üstündür, sadakaya aileden başla" (Buhârî, Nefekat, 2); "Varislerini zengin bırakman başkalarına el açar durumda bırakmandan daha hayırlıdır. Ailene harcadığın zaman, onu hanımın ağızına götürdüğünde senin için sadakadır." (Buhârî, Vasâyâ, 2) buyururken; yüce Allah, "Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Verdiğiniz hayır, ana, baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir" (el-Bakara, 2/215) ayetiyle, sadakanın öncelikle yakınlardan başlanarak verilmesini emrediyor.
Malın tamamını harcayıp sonra el açar duruma düşmekten de sakınmak gerekir. Kur'an şöyle buyurur: Elini boynuna bağlamış (gibi cimrilik) yapma, tamamen de açma; sonra kınanır, hasret içinde kalırsın" (el-İsra, 17/29); "Ve harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin arasındadır, dengelidir" (el-Furkan, 25/67).
Yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, başka hiçbir malı olmadığını, ama bunu sadaka olarak vermek istediğini söyleyen bir adama Resulullah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu servetini getirir ve "şu sadakadır" diye verir sonra da oturur, insanların zekâtlarını alacağım diye onlara avuç açar. Sadakanın en hayırlısı kendisi başkasına muhtaç olmayacak kadar arkada malı var iken verilenidir" (Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât, 42).
Diğer bir hadis-i şerifte, Hz. Ebu Bekir'in malının tamamını sadaka olarak verdiği; Hz. Peygamber'in aile halkına ne bıraktığını, sorması üzerine "Allah ve Resulunün rızasını bıraktım" diyen Hz. Ebu Bekir'e ses çıkarmayıp kabul ettiği bildiriliyor (Sünen-i Ebû Davûd, Zekât, 40). Ancak Hz. Ebu Bekir'in bu olaydan sonra el açıp dilenmediği ve yine zengin olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Verilen sadaka sadece ve sadece Allah rızası için olmalı, gösteriş, riya ve bazı çıkar hesaplarından arınmış olmalıdır. Cimrilik edip, verdikleri zaman da gösteriş için verenler hakkında Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için verirler, ne Allah'a ne de ahiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok kötüdür" (en-Nisâ, 4/38).
Verdiği sadakayı başa kakanlarda, en az gösteriş için harcayanlar kadar kötü bir iş yapmış olurlar. Kur'an'da bu iki tip insan birlikte ele alınıyor: "Ey iman edenler, insanlara gösteriş için malını verip Allah'a ve ahiret gününe inanmayan adam gibi başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan şu kayaya benzer ki, şiddetli bir yağmur indi de (üzerindeki toprağı silip süpürerek) onu sert bir taş halinde bıraktı. (Böyleleri) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfir toplumu doğru yola ulaştırmaz" (el-Bakara, 2/264).
O halde gerçek Müslümanın, verdiği sadakadan dünyevi bir beklentisi olmaz. Ama o bilir ki, sadakalar günahlarının affedilmesi için bir keffarettir. (et-Tevbe, 9/102, 103); yine bilir ki, verdiği sadaka imanını arttırır, Allah'ın rızasını kazandırır (el-Bakara, 2/265) ve ahirette de kat kat fazlasıyla kendisine ödenir (et-Teğabün, 64/15).
Sadaka verirken, ihtiyaç sahibini küçük düşürecek, onu utandıracak tavırlardan kaçınmak gerekir. En güzel sadaka gizli verilen sadakadır. Her ne kadar Allah, açıktan da verilebileceğini bildiriyorsa da, "...eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha iyidir ve sizin günahlarınızın bir kısmını kapatır" (el-Bakara, 2/270) ilkesi daha insanidir.
Sadakalar öncelikle, ihtiyaç içinde olduğu halde hayalarından dolayı istemeyip darlık içinde olanlara verilir. Kur'an şöyle buyurur: "(Sadakalar) şu fakirlere mahsustur ki, Allah yolunda kapanıp kalmışlardır. Yeryüzünde gezip dolaşamazlar. Bilmeyen, utangaçlıklarından dolayı onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük edip insanlardan istemezler. Yaptığınız her hayrı Allah bilir" (el-Bakara, 2/273). Dilenmeyi, insanı zelil duruma soktuğu için hoş karşılamayan İslâm, buna rağmen isteyene vermeyi, kapıya geleni boş çevirmemeyi emrediyor. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Eğer kapına gelen fakire verecek bir şey bulamaz, ancak yanmış bir keçi tırnağı bile bulursan eline ver, boş çevirme" (Sünen-i Ebî Davûd, Zekat, 33) "İsteyen dilencinin hakkı vardır, isterse at üstünde gelsin" (Ebu Davûd, Zekât 33).
Müslüman o kimsedir ki, ihtiyaç içinde olan diğer Müslümanları kendisinden daha çok düşünür, kendisi ihtiyaç içinde bile olsa onları tercih eder: "Yoksula, yetime ve esire sevdikleri yemeği yedirirler; "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz suratsız, çok katı bir günden dolayı Rabbimizden korkarız" derler. Allah da onları, o günün şerrinden korumuş, onlara parlaklık ve sevinç vermiştir" (el-İnsan, 76/8-11); "O müminler kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi, yoksul kardeşlerini öz canlarına tercih ederler" (el-Haşr, 59/9).
Karşılıksız sadakanın yanında, Müslümanlar birbirlerine borç vererek de yardımcı olabilirler. Allah borç vermeyi teşvik ediyor, borçlunun darlık zamanında sıkıştırılmamasını, eğer mümkünse alacaklının borcu hibe etmesini tavsiye ediyor: Eğer borçlu darlık içindeyse, bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek (gerekir). Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280). Hz. Peygamber ise bir hadislerinde ödünç veya borç vermeyi sadakadan daha üstün tutmuştur (İbn Mâce, Sadakat, 19). Borç verip daha sonra sıkıştıranların, verdiği şeyi başa kakanların yaptıkları iyilikler boşa gider. Borç alan kişi de, kendisine borç vererek iyilik yapan kişinin bu iyiliğine karşılık borcunu zamanında ödemekle yükümlüdür.
Kişinin yararlanmadığı, ancak başkalarının yararlanabileceği bir malı elde tutmak yerine kardeşine bağışlaması, elde tutarak atıl durumda bırakılmaması gerekir. Örneğin toprağı olduğu halde bunu işlemeyen bir Müslümanın onu işleyecek bir kardeşine kullanmak üzere vermesi Hz. Peygamberin tavsiyesidir. (Müslim, Büyu', 120-123). Çünkü, Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.... O'nun sizi hakim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden Allah için harcayın" (el-Hadid, 57/5,7) ayeti servetin insana verilen bir emanet olduğunu bildiriyor. Emanet ise, ihtiyaç içinde insanlar olduğu halde, özel mülkiyet adına kimsenin tekelinde tutulamaz.
Tasadduk etmenin yanında, zengin fakir gözetmeksizin Müslümanlar birbirleriyle hediyeleşebilirler. Zekât ve sadakalar, yalnızca yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere, esirlere, kölelere, düşkünlere, zekât memurlarına, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere ve borçlulara verilirken hediyeleşmek veya genel olarak "iyilik" yapmak daha geniş boyutludur, herkesi kapsar. Ana-babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, zengin olsun fakir olsun yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, dosta, kısaca, kâfir dahi olsa İslam'a düşmanlık yapmayan insanlara iyilik yapmak İslâmın tavsiyeleri arasındadır. Resulullah sadaka kabul etmez, kendisine bir şey verilirse sorardı; eğer sadakaysa fakirlere verir hediyeyse alır, ondan yararlanırdı. (Sünen-i Ebu Davûd, Zekât 55).
Kadın zarara sokmamak ve razı olacağı kadarıyla yetinmek şartıyla kocasının malından tasadduk edebilir. Eğer kocası hiçbir şey verilmesine razı değilse, kadın ancak kendi hakkı olan günlük ihtiyacından kısarak tasadduk edebilir.
Diğer bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Bir kadın, kocasının malından, kocası emretmediği halde sadaka verirse o kadına kocasına verilen sevabın yarısı kadar sevap vardır" (Ebû Davûd, Zekât 44).
İslâm, Müslümanlara, kendileri öldükten sonra dahi amel defterlerinin kapanmamasını istiyorlarsa, insanların sürekli olarak yararlanacağı sadaka-i cariye (devam eden sadaka) bırakmalarını öğütlüyor. İnsanın ölümünden sonra da faydalanılan yol, çeşme, cami, faydalı ilim, salih evlat, gölgesinden veya meyvesinden yararlanılan ağaç gibi şeyler durduğu sürece sahibine cevap kazandırır. Bu konuda Peygamberimizin birçok hadis-i şerifleri vardır: "Hiçbir Müslüman yoktur ki, ağaç diksin, yahut ekin eksin ve mahsulünden insan, kurt-kuş yesin de kendisi için sevap yazılmasın (mutlaka yazılır). Elbette o Müslüman da diktiğiyle ektiğiyle sevaba girer"(Tecrid-i Sarih Tercümesi, VII 121).
İslâm'da sadakanın anlamı çok geniştir; Mutlaka maddi değeri olan bir şey olması gerekmez; iyilik adına yapılan her şey bir sadakadır. Peygamberimiz Hayır kabul edilen her iyilik sadakadır" (Tecrid-i Sarih, V,556), buyuruyor. Sadakadan sayılan iyilikleri açıkladığı bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyor: "Her tesbih (sübhanellah), bir sadakadır; her tahmid (elhamdülillah) bir sadakadır; her tehlil (Lâ ilâhe illallah) de yüksek bir sadakadır. Her iyiliği emir, kıymetli bir sadakadır; her kötülükten nehiy de değerli bir sadakadır. Eşinizle cinsi yakınlaşmanızda dahi sevimli bir sadaka vardır... İnsanın bedenindeki azaların değerini bilip şükretmesi sadakadır; iki düşman arasında adaletle hüküm vermek sadakadır; hayvanına binmek veya yükünü yüklemek isteyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek veya yükünü yüklemek de bir sadakadır. Güzel söz, güzel bir sadakadır. Yolda, gelip geçenlere eza verecek bir taşı kaldırmak dahi büyük bir sadakadır" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, V, 356-358).Kısaca, Müslümanın her hareketinde kendisi için bir sevap vardır; yeter ki, Allah adına, Allah için yapsın, heva ve hevesinin güdümünden kurtulsun. O takdirde ailesi, hatta kendisi için çalışması, yemesi-içmesi, uyuması, eşiyle oynaşması bir ibadettir, sadakadır, tasadduktur. Müslümanın hayatı ve ölümü Allah içindir, çalışması ve kazanması Allah içindir, malı ve canı Allah içindir; Allah'ın dini için gerekli olduğu an varını-yoğunu ortaya koyabilecek ruhi olgunluğa eren Müslümanın her davranışında sevap vardır. Çünkü o bilir ki, "Allah, müminlerin canlarını, mallarını cennet karşılığında satın almıştır... O halde O'nunla yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinin. Gerçekten bu büyük bir başarıdır. (Bu alışverişi yapanlar) tövbe eden, ibadet eden, hamdeden, seyahat eden, rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın sınırlarını koruyan insanlardır. O müminleri müjdele" (et-Tevbe, 9/111, 112).
Fedakar KIZMAZ
Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadis-i şeriflerinde mallarını Allah yolunda harcayanlar övülür, kıyamet gününde kendilerine kat kat arttırılarak mükâfat verileceği müjdelenir. Müslümanlar, ne alış-verişin, ne dostluğun ve ne de kayırmanın olmadığı gün gelmezden önce, kendilerine verilen zenginliklerden Allah için harcamaya (el-Bakara, 2/254) çağrılır; ölüm gelince pişman olup "keşke sadaka verseydim" diye çırpınmadan önce tasadduk etmeye davet edilirler (el-Münâfikûn, 63/10,11).
Kur'an'ın birçok ayetinde, insanlardan bir kısmının mal ve evlât yönünden diğerlerinden üstün olduğu, ancak maddî şeylerin bir övünç kaynağı olmaması gerektiği, bu gibi geçici üstünlüklerin imtihan için verildiği, mal ve evlat yönünden zengin olmanın Allah'ın zikrinden uzaklaşmaya sebep olmaması gerektiği bildirilir: "Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer fitne (imtihan) dır. Allah'a gelince, büyük mükâfat O'nun yanındadır" (el-Enfâl, 8/28).
Allah, her ne kadar bazı insanları kendi katından vererek zengin kılmışsa da, bu servetin istenildiği gibi kullanılmasına, ihtiyaç içinde insanlar varken kasalarda saklanmasına ve sadece varlıklı sınıfın arasında dolaşan bir mülk olmasına izin vermemiş, böyle yapanların şiddetle cezalandırılacağını haber vermiştir: "Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele. O gün Cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılır; bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır; iste nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın"denir" (et-Tevbe, 9/34,35).
Allah yolunda tasadduk etmede gözetilmesi gereken bir takım hususlar vardır ki, ancak bunlara uyulduğu takdirde verilen sadakanın bir anlamı olur.
Müslüman, beğenmediği şeyleri değil, sevdiği şeyleri verebilmelidir. "...kendiniz göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri sadaka olarak vermeye kalkmayın" (el-Bakara, 2/267).
Sadaka vermekle malının azalacağından korkmak, şeytanın kışkırtmasına kulak vermek demektir. Zekatlar, sadakalar malı azaltmadığı gibi, hem bu dünyada hem de ahirette daha da artmasına neden olur: Şeytan sizi fakirlikle korkutur (sadaka vermekten geri kalmanızı ister) ve size çirkin şeyleri yapmayı emreder..." (el-Bakara, 2/268); Halbuki Allah, insanı ummadığı yerlerden rızıklandırır" (et-Talâk, 65/3); "Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine başkasını verir" (es-Sebe, 34/39); "Ey Muhammed, mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al" (et-Tevbe, 9/103).
İnsan malını harcamaya öncelikle en yakınlarından başlamalıdır. Bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin ihtiyacını karşılamadan başkalarına vermek sadakayı amacından saptırır. Hz. Peygamber, "En üstün sadaka ihtiyacı giderendir. Veren el alan elden üstündür, sadakaya aileden başla" (Buhârî, Nefekat, 2); "Varislerini zengin bırakman başkalarına el açar durumda bırakmandan daha hayırlıdır. Ailene harcadığın zaman, onu hanımın ağızına götürdüğünde senin için sadakadır." (Buhârî, Vasâyâ, 2) buyururken; yüce Allah, "Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Verdiğiniz hayır, ana, baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir" (el-Bakara, 2/215) ayetiyle, sadakanın öncelikle yakınlardan başlanarak verilmesini emrediyor.
Malın tamamını harcayıp sonra el açar duruma düşmekten de sakınmak gerekir. Kur'an şöyle buyurur: Elini boynuna bağlamış (gibi cimrilik) yapma, tamamen de açma; sonra kınanır, hasret içinde kalırsın" (el-İsra, 17/29); "Ve harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin arasındadır, dengelidir" (el-Furkan, 25/67).
Yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, başka hiçbir malı olmadığını, ama bunu sadaka olarak vermek istediğini söyleyen bir adama Resulullah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu servetini getirir ve "şu sadakadır" diye verir sonra da oturur, insanların zekâtlarını alacağım diye onlara avuç açar. Sadakanın en hayırlısı kendisi başkasına muhtaç olmayacak kadar arkada malı var iken verilenidir" (Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât, 42).
Diğer bir hadis-i şerifte, Hz. Ebu Bekir'in malının tamamını sadaka olarak verdiği; Hz. Peygamber'in aile halkına ne bıraktığını, sorması üzerine "Allah ve Resulunün rızasını bıraktım" diyen Hz. Ebu Bekir'e ses çıkarmayıp kabul ettiği bildiriliyor (Sünen-i Ebû Davûd, Zekât, 40). Ancak Hz. Ebu Bekir'in bu olaydan sonra el açıp dilenmediği ve yine zengin olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Verilen sadaka sadece ve sadece Allah rızası için olmalı, gösteriş, riya ve bazı çıkar hesaplarından arınmış olmalıdır. Cimrilik edip, verdikleri zaman da gösteriş için verenler hakkında Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için verirler, ne Allah'a ne de ahiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok kötüdür" (en-Nisâ, 4/38).
Verdiği sadakayı başa kakanlarda, en az gösteriş için harcayanlar kadar kötü bir iş yapmış olurlar. Kur'an'da bu iki tip insan birlikte ele alınıyor: "Ey iman edenler, insanlara gösteriş için malını verip Allah'a ve ahiret gününe inanmayan adam gibi başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan şu kayaya benzer ki, şiddetli bir yağmur indi de (üzerindeki toprağı silip süpürerek) onu sert bir taş halinde bıraktı. (Böyleleri) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfir toplumu doğru yola ulaştırmaz" (el-Bakara, 2/264).
O halde gerçek Müslümanın, verdiği sadakadan dünyevi bir beklentisi olmaz. Ama o bilir ki, sadakalar günahlarının affedilmesi için bir keffarettir. (et-Tevbe, 9/102, 103); yine bilir ki, verdiği sadaka imanını arttırır, Allah'ın rızasını kazandırır (el-Bakara, 2/265) ve ahirette de kat kat fazlasıyla kendisine ödenir (et-Teğabün, 64/15).
Sadaka verirken, ihtiyaç sahibini küçük düşürecek, onu utandıracak tavırlardan kaçınmak gerekir. En güzel sadaka gizli verilen sadakadır. Her ne kadar Allah, açıktan da verilebileceğini bildiriyorsa da, "...eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha iyidir ve sizin günahlarınızın bir kısmını kapatır" (el-Bakara, 2/270) ilkesi daha insanidir.
Sadakalar öncelikle, ihtiyaç içinde olduğu halde hayalarından dolayı istemeyip darlık içinde olanlara verilir. Kur'an şöyle buyurur: "(Sadakalar) şu fakirlere mahsustur ki, Allah yolunda kapanıp kalmışlardır. Yeryüzünde gezip dolaşamazlar. Bilmeyen, utangaçlıklarından dolayı onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük edip insanlardan istemezler. Yaptığınız her hayrı Allah bilir" (el-Bakara, 2/273). Dilenmeyi, insanı zelil duruma soktuğu için hoş karşılamayan İslâm, buna rağmen isteyene vermeyi, kapıya geleni boş çevirmemeyi emrediyor. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Eğer kapına gelen fakire verecek bir şey bulamaz, ancak yanmış bir keçi tırnağı bile bulursan eline ver, boş çevirme" (Sünen-i Ebî Davûd, Zekat, 33) "İsteyen dilencinin hakkı vardır, isterse at üstünde gelsin" (Ebu Davûd, Zekât 33).
Müslüman o kimsedir ki, ihtiyaç içinde olan diğer Müslümanları kendisinden daha çok düşünür, kendisi ihtiyaç içinde bile olsa onları tercih eder: "Yoksula, yetime ve esire sevdikleri yemeği yedirirler; "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz suratsız, çok katı bir günden dolayı Rabbimizden korkarız" derler. Allah da onları, o günün şerrinden korumuş, onlara parlaklık ve sevinç vermiştir" (el-İnsan, 76/8-11); "O müminler kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi, yoksul kardeşlerini öz canlarına tercih ederler" (el-Haşr, 59/9).
Karşılıksız sadakanın yanında, Müslümanlar birbirlerine borç vererek de yardımcı olabilirler. Allah borç vermeyi teşvik ediyor, borçlunun darlık zamanında sıkıştırılmamasını, eğer mümkünse alacaklının borcu hibe etmesini tavsiye ediyor: Eğer borçlu darlık içindeyse, bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek (gerekir). Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280). Hz. Peygamber ise bir hadislerinde ödünç veya borç vermeyi sadakadan daha üstün tutmuştur (İbn Mâce, Sadakat, 19). Borç verip daha sonra sıkıştıranların, verdiği şeyi başa kakanların yaptıkları iyilikler boşa gider. Borç alan kişi de, kendisine borç vererek iyilik yapan kişinin bu iyiliğine karşılık borcunu zamanında ödemekle yükümlüdür.
Kişinin yararlanmadığı, ancak başkalarının yararlanabileceği bir malı elde tutmak yerine kardeşine bağışlaması, elde tutarak atıl durumda bırakılmaması gerekir. Örneğin toprağı olduğu halde bunu işlemeyen bir Müslümanın onu işleyecek bir kardeşine kullanmak üzere vermesi Hz. Peygamberin tavsiyesidir. (Müslim, Büyu', 120-123). Çünkü, Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.... O'nun sizi hakim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden Allah için harcayın" (el-Hadid, 57/5,7) ayeti servetin insana verilen bir emanet olduğunu bildiriyor. Emanet ise, ihtiyaç içinde insanlar olduğu halde, özel mülkiyet adına kimsenin tekelinde tutulamaz.
Tasadduk etmenin yanında, zengin fakir gözetmeksizin Müslümanlar birbirleriyle hediyeleşebilirler. Zekât ve sadakalar, yalnızca yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere, esirlere, kölelere, düşkünlere, zekât memurlarına, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere ve borçlulara verilirken hediyeleşmek veya genel olarak "iyilik" yapmak daha geniş boyutludur, herkesi kapsar. Ana-babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, zengin olsun fakir olsun yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, dosta, kısaca, kâfir dahi olsa İslam'a düşmanlık yapmayan insanlara iyilik yapmak İslâmın tavsiyeleri arasındadır. Resulullah sadaka kabul etmez, kendisine bir şey verilirse sorardı; eğer sadakaysa fakirlere verir hediyeyse alır, ondan yararlanırdı. (Sünen-i Ebu Davûd, Zekât 55).
Kadın zarara sokmamak ve razı olacağı kadarıyla yetinmek şartıyla kocasının malından tasadduk edebilir. Eğer kocası hiçbir şey verilmesine razı değilse, kadın ancak kendi hakkı olan günlük ihtiyacından kısarak tasadduk edebilir.
Diğer bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Bir kadın, kocasının malından, kocası emretmediği halde sadaka verirse o kadına kocasına verilen sevabın yarısı kadar sevap vardır" (Ebû Davûd, Zekât 44).
İslâm, Müslümanlara, kendileri öldükten sonra dahi amel defterlerinin kapanmamasını istiyorlarsa, insanların sürekli olarak yararlanacağı sadaka-i cariye (devam eden sadaka) bırakmalarını öğütlüyor. İnsanın ölümünden sonra da faydalanılan yol, çeşme, cami, faydalı ilim, salih evlat, gölgesinden veya meyvesinden yararlanılan ağaç gibi şeyler durduğu sürece sahibine cevap kazandırır. Bu konuda Peygamberimizin birçok hadis-i şerifleri vardır: "Hiçbir Müslüman yoktur ki, ağaç diksin, yahut ekin eksin ve mahsulünden insan, kurt-kuş yesin de kendisi için sevap yazılmasın (mutlaka yazılır). Elbette o Müslüman da diktiğiyle ektiğiyle sevaba girer"(Tecrid-i Sarih Tercümesi, VII 121).
İslâm'da sadakanın anlamı çok geniştir; Mutlaka maddi değeri olan bir şey olması gerekmez; iyilik adına yapılan her şey bir sadakadır. Peygamberimiz Hayır kabul edilen her iyilik sadakadır" (Tecrid-i Sarih, V,556), buyuruyor. Sadakadan sayılan iyilikleri açıkladığı bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyor: "Her tesbih (sübhanellah), bir sadakadır; her tahmid (elhamdülillah) bir sadakadır; her tehlil (Lâ ilâhe illallah) de yüksek bir sadakadır. Her iyiliği emir, kıymetli bir sadakadır; her kötülükten nehiy de değerli bir sadakadır. Eşinizle cinsi yakınlaşmanızda dahi sevimli bir sadaka vardır... İnsanın bedenindeki azaların değerini bilip şükretmesi sadakadır; iki düşman arasında adaletle hüküm vermek sadakadır; hayvanına binmek veya yükünü yüklemek isteyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek veya yükünü yüklemek de bir sadakadır. Güzel söz, güzel bir sadakadır. Yolda, gelip geçenlere eza verecek bir taşı kaldırmak dahi büyük bir sadakadır" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, V, 356-358).Kısaca, Müslümanın her hareketinde kendisi için bir sevap vardır; yeter ki, Allah adına, Allah için yapsın, heva ve hevesinin güdümünden kurtulsun. O takdirde ailesi, hatta kendisi için çalışması, yemesi-içmesi, uyuması, eşiyle oynaşması bir ibadettir, sadakadır, tasadduktur. Müslümanın hayatı ve ölümü Allah içindir, çalışması ve kazanması Allah içindir, malı ve canı Allah içindir; Allah'ın dini için gerekli olduğu an varını-yoğunu ortaya koyabilecek ruhi olgunluğa eren Müslümanın her davranışında sevap vardır. Çünkü o bilir ki, "Allah, müminlerin canlarını, mallarını cennet karşılığında satın almıştır... O halde O'nunla yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinin. Gerçekten bu büyük bir başarıdır. (Bu alışverişi yapanlar) tövbe eden, ibadet eden, hamdeden, seyahat eden, rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın sınırlarını koruyan insanlardır. O müminleri müjdele" (et-Tevbe, 9/111, 112).
Fedakar KIZMAZ