Tefekkür Ederken Dikkat!

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.
Bu hadis gereği tefekkür ederken insan, iki şekilde düşünebilir.
Mana-yı harfi ve mana-yı ismi olarak.


Mana-yı Harfî:
Mahlukata ve bütün kainata Allah hesabına ve Allah’ın sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır. Yani kendi başına bir mana ifade etmez. Ancak başkasına işaret ederse, anlam kazanır manasınadır. Bir elmada kendi nefsine bakan bir yön varsa, Mucidi ve Sanatkarı olan Allah’a bakan yüzlerce yönü vardır. İşte burada sanatkara ve mucide bakan yüzlerce yöne manay-ı harfi denilmiştir. Aynı şekilde eneye de mana-yı harfi ile bakmak, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamak, kıyas etmek anlamındadır.

Mana-yı İsmî:
Mahlukata ve kainata Allah namına ve Allah’ın sanat ve eseri olarak bakmamak demektir. Yani mahlukat ve kainata kendi namına bakıp, sanatkar ile olan ilişkisini koparmak manasınadır. Elmayı Allah’ın sanatı olarak değil, sadece nefsine bakan yönü ile değerlendirip, Allah’a bakan binlerce nispeti ve işareti kesmektir. Benlik duygusunu mevcut görüp, Allah ile nispetini kesmek demektir. İnsanın cüzi kudretçiğini Allah’ın sonsuz kudretini kıyas ederek anlamakta değil, firavunlukta kullanmasıdır.

Ayine Misal:
Aynada yansıyan ışık, aynanın kendi malı değil, güneşin malıdır. İnsanın benliği de bir ayna gibidir. Bu benlikte görünen cüzi ilim, irade, kudret, sahiplik gibi hissiyatlar Allah’ın isimlerinden yansıyan tecellilerdir.

Alet-i inkişaf ise bu benlik mizanının Allah yolunda ve namında işlettirilip, insanın manen terakki etmesidir. İnsan bu benliği Allah yolunda kullanır ise, kainatın halifesi ve en mükemmeli olur. Kullanmaz ise, mahlukatın en zalimi ve zelili olur. Demek ene, bir terakki ve tekemmül aleti ve sebebidir.

Vahid-i Kıyasi:
Mukayese unsuru, ölçek demektir. Bir bina yapılırken, usta, binanın sağ sol, aşağı yukarı, alt üst, doğu batı gibi izafi yönlerini çekiç ve iş araçları ile çakmaz. Bina vücut buldukça bu izafi kavramlar da bununla beraber terettübi olarak belirmeye ve tebeyyüne başlarlar.
Ustanın çekici ile yapılmadıkları için, bir fayans ve tuğla gibi mevcut sayılmazlar.
Ama bir fayans veya tuğla gibi mevcut olmamaları, tamamen yok ve hiç oldukları anlamına da gelmez. Birisine binanın sağı neresidir? Diye sorulsa, adam hemen gösterir.
Şayet yok ve hiç olsa idi, adam nasıl gösterecekti.
Zira aslı olmayan bir şey ne ispat edilebilir, ne de gösterilebilir.
Demek adamın, binanın sağını göstermesi izafi de olsa bir varlığının olduğunu gösterir.

İnsan mahiyeti de bir bina gibidir. İnsan binası inşa olunurken, bu binaya müterettib çok nisbi ve izafi hatlar ve kıyas araçları, mevcudiyetsiz ve cisimsiz olarak varlık sahasına çıkarlar. Bunların Allah tarafından insan mahiyetine takılmasının sebebi ise bu farazi hatlar ile Allah’ın mutlak ve idrak ve ihatası imkânsız olan isim ve sıfatlarını bir nebze kıyas ile anlamak içindir.

İnsana verilmiş olan benlik, yani sahiplenme duygusu ile; insan cüzi ilim, irade, kudret gibi şeyleri kıyas ederek, Allah’ın külli ilim, irade, kudret gibi mutlak sıfatlarını anlamaya çalışır.
Mesela der; ben cüzi kudretimle şu evi yaptım, Allah ise külli kudreti ile bütün kainatı yapmıştır.
Keza, ben cüzi ilmim ile şunları biliyorum; Allah külli ilmi ile her şeyi bilir, der.

İşte şu kıyası yapacak farazi olan benlik ve sahiplenme duygusu olmasa, insan Allah’ın külli sıfatlarını hiçbir zaman hissedip bilemeyecekti. Hakikat noktasında insanın benlik hissi ile sahiplendiği cüzi ilim, irade ve kudret gibi şeyler insana ait değildir. İnsan bu şeylere farazi ve vehmi olarak sahipleniyor.
Bu yüzden insanın yapıp ettiği şeyler ile övünüp kibirlenmesi boş ve yersizdir.

Özetle ifade etmek gerekirse:
Vahidi kıyasi, insanın farazi benlik hissi ile sahiplendiği cüzi ilim, irade ve kudret gibi vasıtalarla Allah’ın külli sıfatlarını bilmesi ve kıyaslamasıdır.


(Ömer Abdulaziz)
 
Üst