Tesettür hakkında
Kadında İslâm nişanı olarak görülen tesettür, bugüne kadar en çok tartışılan en medyatik ve yoruma en açık konulardan biridir. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de konuyla ilgili açık ve net âyetler olmasına ve nüzûlünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, halen de tartışılmaya devam ediyor.
Tesettürün kelime manası:
Kelimenin kökü ,örtmek,korumak,ve saklamak anlamında olan “setr” dir.. Tesettür ise örtülü,gizlenmesi gereken yerlerin kapatılması anlamına gelir.
Konunun en temeline inmek,anlamak ve öğrenmeye başlamak için yararlanılacak en önemli en güvenli kaynak olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de ,tesettürün nasıl yer aldığına bakalım:
(1 ) "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir."(Ahzab, 33/59).
"Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin umduğunuza nail olasınız."(Nûr, 24/31).
"Ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınlar zinet yerlerini erkeklere göstermemek şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır."(Nûr, 24/60).
Kadın fıtratı gereği örtünmeye muhtaçtır….Âyetlerden de net olarak anlaşılacağı gibi,örtünmeyi emretmenin esası , kadının duygusal ve fiziksel olarak, fıtraten naif yaratılışına binâen korunmaya olan ihtiyacıdır. Konunun muhatabı tek taraf gibi görünse de, sonuçları göz önüne alındığında, fitne ve şehvet duygusunu tehyiç edebilecek davranışlardan ve bunun sonuçlarından , her iki cinsi de korumak olduğu açıktır.Biraz daha açacak olursak ,toplumda huzur ve güveni sarsan ,endişe ve korkuya sebep olan suçların ekseriyeti para ,akabinde ise ırza saldırı ve cinsellik suçlarıdır.
Bu sorunların halli için caydırıcı cezalar verilmesinin lüzumu herkesçe bilinmekle beraber, sivrisinekleri kovmak yerine bataklığı kurutmak, yani insanların şehevi duygularını harekete geçiren tavır ve davranışlardan kaçınmayı topluma yerleştirmek bundan çok daha elzemdir.
Bunu sağlamanın en kısa ve en kolay yolu ise dinin esaslarının,hikmetlerinin ,dünyevi ve uhrevi maslahatlarının öğretilmesi , taklidi olan imanlarının tahkikiye dönüştürülmesidir.
Zira,dinimizde hiçbir esas yoktur ki,altında bir ulvi bir maksat, hikmet, insana faide bulunmasın.Zâhirde kadına karşı fazladan sorumluluk yüklenmesinin bazılarınca haksızlık olarak tanımlanması, bu kimselerin İslâmiyeti yeterince tanımamış ve hükümlerin altında yatan hikmet ve maslahatlardan bîhaber olmalarından kaynaklanmaktadır.
Asrımızın en büyük âlimi kabul edilen Bedi’üzzaman hazretlerinin Lem’alar adlı eserinde bulunan 26. Lem’a Tesettür risâlesinde konuyu bütün detayları ile ele almış, tesettürün kadın için ne kadar fıtri ve elzem olduğunu ,hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde kat’i olarak ispat etmiştir. Bedi’üzzaman, bu risalesinde ,çoklarının benzemeye çalıştığı Avrupa’da , konuyla ilgili sıkıntının büyüklüğüne şöyle dikkat çeker:
2-(Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîü't-teessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık saçıklık yeri olan Avrupa'da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, "Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar" diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek, medeniyetin ref-itesettürü hilâf-ı fıtrattır. Kur'ân'ıntesettüremri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları,tesettürile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor. L.)
Tesettürün sosyolojik ve psikolojik faydaları
Toplumumuzdaki yozlaşmanın boyutlarına bakılacak olursa, sefih medeniyetin insanımızın hayatına yerleşmesi , dinden ne kadar uzaklaşıldığının göstergesi sayılabilir.”Medeni olmak,dinden uzaklaşmakla mümkündür” anlayışı İslâmiyeti ortadan kaldırmak için tek yolun , fitne ve dayatmalarla içeriden yıkılması olduğuna inanan ve bu amaç uğruna birleşerek adeta seferber olan ehli küffârın oyunudur.
Yine Bedî'üzzaman hazretleri bu hususla ilgili Mektûbat isimli eserinde durumu şöyle özetlemiştir.
(Bunu da teessüf ve teellüm ile size beyan ediyorum ki: Ecnebilerin bir kısmı, nasıl kıymettar mallınızı ve vatanlarımızı bizden aldılar, onun bedeline çürük bir mal verdiler; aynen öyle de, yüksek ahlakımızı ve yüksek ahlakımızdan çıkan ve hayat-ı içtimaiyeye temas eden seciyelerimizin bir kısmını da bizden aldılar, terakkilerine medar ettiler ve onun fiyatı olarak bize verdikleri, sefihane ahlak-ı seyyieleridir, sefîhane seciyeleridir.T.H.)
(Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehân ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden esfel-i sâfilîne atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!L.)
Müslüman gerici değildir.Bilâkis, biz hak olan dinimizden uzaklaştıkça sefahate,küffar ise zaten tahrif edilmiş ve bozulmuş olan dinlerinden uzaklaşmakla terakki eder. Toplumda en çabuk yerleşen ,en çok bozulmaya ve tahrip olmaya sebep,ırz,namus,helal, güven,emniyet gibi kavramların geçerliliğinin ve revacının kaybetmeye yüz tutmuş olmasıdır.
Görünen o ki , bunun için en ziyade kullanılan obje kadındır. Kadını göz önünde tutmak, iş hayatına çekmek (ki akabinde evden uzaklaştırmış olmak) eşinden başka erkeklerin de olduğunu göstermek, hatta kıyas yapılmasını sağlamak, “kendi kendine yeten ve kimseye katlanmak zorunda olmayan,özgüvenli kadın” olarak toplumda yer edinmesini sağlamak, bu sefahatin yerleşmesine zemin hazırlamak değil midir?
Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "Evleriniz de oturun, ilk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılarak yürümeyin." (Ahzab Sûresi, 33)
Evet,sorun büyüktür,fakat sorunun büyük olması çaresinin olmadığını göstermez. Bunun yegane çaresi ise, İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmek,esaslarını kendi hayatımıza yerleştirerek örnek teşkil etmek, görünüş ve harekatımızı bu inanç esasları üzerine bina etmektir.
İşte ,İslâmın emir ve tavsiye ettiği şekilde örtünen,hal ve hareketlerinini yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde dikkat eden kadın,her şeyden önce erkek ya da kadın olsun, karşı tarafa, önceliği dini ve onun emir ve yasaklarına bağlılık olan, vakur,namusu konusunda taviz vermekten son derece uzak,kadınlığının ve güzelliğinin sui istimal edilmesine fırsat tanımayan ,inancının arkasında sonuna kadar dik durabilecek bir yapıda olduğu portresini çizer.
Böyle bir tablo karşısında, haramdan ve günahlardan sakınmayan pervasız bir erkek bile, fiili veya sözlü tacizi bırakın ,yaklaşmaya ve konuşmaya bile cesaret edemez.
Hatta denilebilir ki, her şeye rağmen rahatsız edici davranışlarda bulunmaya kalkanlara müdahale eder . Nedenini bilmese de, böyle bir tavrı, belki,her şeyiyle Allah’ın emir ve kudsi değerlerin bir mümessili olarak gördüğü bir hanıma yapılmasını reva görmez.
Bir bakıma tesettür,kadının bedeninin değil,kişiliğinin ön plana çıkmasına sebep olur. Kadın kişiline göre değerlendirilir ve buna göre toplumda saygı görür…
Bu ve benzeri durumların çoğalması , tesettüre riayet etmeyen bayanlar için de teşvik edici bir unsur olmalıdır.
Aile hayatına gelince, izdivaç yaşına gelinceye kadar nasıl yaşamış olursa olsun, hayatını geçireceği, müstakbeldeki çocuklarına annelik yapacak, kendisini bulunduğu her ortamda eşi olması hasebiyle temsil edecek, namusuna halel getirmeyeceğine tam olarak inandığı ve yanında olmadığı zaman gözünün arkada kalmayacağı bir hanımla evlenmeyi tercih eder.
Üstelik, dinin gerektirdiği gibi yaşamayan erkekler bu konuda daha fazla hassasiyet gösterirler.Zira,bulundukları ortamlar ve arkadaşlıklar gereği ,ne tür ahlaksızlıkların,ihanetlerin yapıldığını bilirler.Bundan dolayı ki evlendiklerinde, hayatları kuşku,kıskançlık ,güvensizlik üzere kurulduğundan, evlerinde huzursuzluk hakim olur.
Hal ve hareketleriyle ahlaksızlık ve hafifmeşreplik hususunda en ufak bir emare göstermeyen kadının ,aile hayatı da huzur ve güven üzere kurulur. Nişanlılık döneminde bile müstakbel eşine karşı haram olan münasebetlerden kaçınan bir hanıma eşinin güven duymaması mümkün değildir.
Böyle, sorumluluklarının bilincindeki mü’min bir hanım, eşi,ailesi, yakınları ve toplum tarafından da saygı görür,hem Allah katında hem kulları arasında makbul bir insan olur…
Tesettür nasıl olmalıdır?
Tesettürün kesin emri ve nasıl olması gerektiğinin ana hatları Kur’ân-ı Kerîm’de verildiğinden,ayrıntılar için, Kur’ân-ı Kerîm’den sonraki en mühim mürşit olan hadislere mürâcaat etmek gerektir.Şimdi de Hadislerin ışığında, “Emredildiği şekilde tesettür nasıl olmalıdır?“sorusunun cevabını arayalım…
Konuyla ilgili hadisler:
(3 ) Umeys’in kızı Esma’dan nakledildi. Dediki:
Resulüllah (s.a.v) bir gün Hz. Aişe (r.anha)’nın evine girdi. Kızkardeşi Esma yanında idi. Üzerinde vücudunun hertarafını örten ve yenleri geniş bir elbise vardı. Resulüllah (s.a.v) onu görünce kalkıp dışarı çıktı. Hz. Aişe (r.anha) kızkardeşine “buradan uzaklaş Resulüllah (s.a.v) sende hoşlanmadığı bir şey gördü” dedi. Hz. Esma uzaklaştı arkasından Resulüllah (s.a.v) içeriye girdi.Hz. Aişe (r.anha) niçin kalkıp gittiğini sordu. Resulüllah (s.a.v) de elbisesinin yenini sadece parmakları görünecek şekilde ellerinin üzerine çekerek şöyle cevap verdi:
“Kızkardeşini görmedin mi? Müslüman bir kadın şurasından başkasını gösteremez."(Mecmeu’zzevâid nr:4168)
Bu hadis-i şerif’ten Hz. Esma’nın giydiği elbisenin bedenini örttüğünü, fakat kollarında açıklık olduğunu bunun üzerine Resulüllah (s.a.v) bu kıyafetinden hoşlanmadığını, ellerinin üstünün parmaklara kadarda örtünmesi gerektiğini islam alimleri anlamışlardır ve de böyle ifade etmişlerdir.
Usame b.Zeyd (r.a) nakletti. Dedi ki:
“Resulüllah (s.a.v) Dihye’tül- Kelbi’nin kendisine hediye ettiği mısır kumaşlarından sık dokunmuş bir elbiseyi bana giydirdi, ben de onu hanımıma giydirdim. Resulüllah (s.a.v) daha sonra bana sordu: ne oldu Mısırdan gelen elbiseyi giymiyorsun? Dedim ki, ey Allah’ın Resulü ben onu hanımıma giydirdim. Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki,altına pijama türünden bir şey giymesini ona emreyle. Çünkü ben o elbisenin kemiklerinin hacmini belli etmesinden korkuyorum.”(Ahmet b. Hambel)
Ibn-i Abbas (r.anhuma)’dan dediki:
“Resulüllah (s.a.v) kadınlardan erkeklere benzeyenlere, erkeklereden de kadınlara benzeyenlere lanet etti.”(Buhari nr:5751, ebu Davut nr:4098, Ahmet b.Hambel nr:3149, Nesei nr:9161)
“Ümmetimin son dönemlerinde bir takım adamlar olacaktır. Erkekler gibi eğerlerin (bineklerin) üzerine binip cami kapılarına ineceklerdir. Hanımları ise giyinik uryandır, (giyinik çıplaktır), başları üzerinde arık deve hörgücü gibisi vardır. Onalara lanet edin. Zira onlar lanet olunmuşlardır.”(Ahmet b.Hambel - müsned nr.6786, Ibn-i Hibban sahih nr:5655-7347)
Hz. Âişe'den rivâyete göre, bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulunun huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çagına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti."(Ebu Davûd, Libâs, 31). "Allah Teâlâ ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259).
Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre (r.a.} tarafından bir rivayette Peygamberimiz (s.a.s), giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler. (Müslim, Libas.-125.)
Harbın oğlu Züheyr bana anlattı: Bize Cerir Sehl’den o da babasından o da Ebu Hureyre (r.a)’den nakletti. Ebu Hureyre (r.a) dedi ki:Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamcılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de bir takım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremiyecekler. Kokusu şu kadar, şu kadar yürüme mesafesinden alındığı halde, bunlar cennetin kokusunu da bulup alamıyacaklardır."(Müslim - sahih bab: libas ve’l- zineh hadis nr.3971)
Alkame bin Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı."(Muvatta', Libas:4)
Hz. Ömer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü'minlere ikazda bulunmuştur. (Beyhakî. Sünen, 2:235)
"Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker."(Tirmizî, Radâ, 18).
Hz. Âişe (R.anhâ)'dan nakledilen;
"Allah Teâlâ erginlik çağına ulaşan kadının namazını başörtüsüz kabul etmez."(İbn Mace, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160) hadisi saçları da kapsamına alır.
Hz. Âişe (r. anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar;"Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nûr, 24/31)ayeti inince, etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar."
Tavsiye edilen örtünme nasıl olmalıdır?
Hadislerden anlaşıldığı üzere , örtünmeyi emretmenin amacı ,kadının dikkat çekecek bütün özellikleri, (Bedenleri, saçları,zinetleri,ve hatta yürüyüşleri gibi dikkatleri üzerine çekebilecek davranışlardan bile kaçınmalarıdır.
Bununla ilgili bir Hadis-i Şerîf’te :
"Giyimde sadelik, imandandır." (Ebu Davud, Tereccül, 2) buyurur.
Örtünülen kumaşın ,örttüğü yeri göstermeyecek özellikte olması şarttır ki;, âyette geçen “Giyinik çıplaklar” tabirinin muhatabı olmayalım.
İmam Serahsî:"Giyindiği halde açık"olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der:"Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helâl olmaz."(el-Mebsût, 10:155)
Aynı zamanda vücuda yapışıp hatlarını belli etmeyen, dikkati celbedecek kadar renkli,parlak, süslü olmaması tavsiye edilir. Tesettürde sadelik esastır.Bu konuya da Abdullah bin Amr'ın (ra) şu rivayeti de açıklık getirmektedir:
"Resûlullah (sav) benim üzerimde dikkat çekici, altın renginde bir çeşit boya ile boyanmış iki elbise görünce şöyle dedi:
"Bunlar kafirlerin elbiselerindendir, onları giyme!"
Vahşi hayvanların derilerinden ve kürklerinden yapılanların da elbise olarak kullanılamayacağı fıkıh kitaplarında belirtilmiştir.
Rasûlullâh (s.a.v), vahşî hayvanların derilerinden yapılan kürk ve samur gibi elbiseleri müslümanlara yasak kılmıştır.
Yüce Allah insanlara tesettürü emrederken,bunu belli kalıplara sokmamıştır. Tesettürün, bahsedildiği gibi amacı bellidir. Kişinin yaşadığı coğrafyaya uygun şekilde ,bedenini sıcak ve soğuktan korumak ihtiyacıyla, belirtilen şekilde giyinmesinde bir beis yoktur.
Dolayısıyla ,bazı kimselerin “İslam’ın kadına emrettiği tek örtünme şekli,çarşaftır” iddiası geçerli değildir.
Başörtüsünde ısrarla üzerinde durulan husus ise, başın arka kısmında saç ya da herhangi bir nesne yardımıyla, hadislerde “ deve hörgücüne” benzetilen topuzların caiz görülmediği,hatta lanetlendiği dikkati çeker.
Her şeyi bir yana bırakarak,sırf estetik olarak değerlendirsek bile, bu görüntünün göze hitap eden hiçbir yönünün de bulunmadığı aşikardır.
Yani tesettüre hiçbir katkısı olmadığı gibi,bilakis hem lanetlenmiş,hem çirkin görünen bir şekli ısrarla yapmaya devam etmenin bir mantığı ve kişiye zarardan başka getirisi yoktur.
Başörtüsü nasıl örtülür:
Eğer eşarbın kaymasından endişe ediyorsanız, pamuktan imal edilmiş,esnek penye dokumalı hafif bir bone ile saçlarınızı toplayın ki, yüzünüzün yan kısımlarından saçlarınız çıkmasın....Şimdi de daha önce bahsedilen özelliklerde,biraz büyükçe, dikkat çekmeyen ve alt kısmını göstermeyecek özellikte , mümkünse kaymayan eşarp alınır. Kare olan eşarbın bir ucu eşarbın orta kısmına doğru katlanır.Uçların tam üst üste gelmemesi lazım,yoksa eşarbın boyutları küçülür ve gerektiği kadar örtücülüğü kalmaz.Kat yerini ortalayıp, alnın üzerinden başa yerleştirilir.İki yanlardan içe biraz katlanarak çenenin altında birleştirilir ve iğnelenir. Sağ ya da sol taraftan,iğnelenen yerden ortalam bir karış uzunlukta kat yerinden tutulup,omuz kısmına iğneyle tutturulur.Son olarak sarkan kısım,eşarbın altından,kıyafetin boyun kısmına tutturulur.İşlem bittiğinde göğüs bölgeniz ,omuzlarınız ve sırt bölgenizin büyük kısmı kapanmış olmalıdır.kapatılmış olmalıdır.
Kadında İslâm nişanı olarak görülen tesettür, bugüne kadar en çok tartışılan en medyatik ve yoruma en açık konulardan biridir. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de konuyla ilgili açık ve net âyetler olmasına ve nüzûlünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, halen de tartışılmaya devam ediyor.
Tesettürün kelime manası:
Kelimenin kökü ,örtmek,korumak,ve saklamak anlamında olan “setr” dir.. Tesettür ise örtülü,gizlenmesi gereken yerlerin kapatılması anlamına gelir.
Konunun en temeline inmek,anlamak ve öğrenmeye başlamak için yararlanılacak en önemli en güvenli kaynak olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de ,tesettürün nasıl yer aldığına bakalım:
(1 ) "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir."(Ahzab, 33/59).
"Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin umduğunuza nail olasınız."(Nûr, 24/31).
"Ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınlar zinet yerlerini erkeklere göstermemek şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır."(Nûr, 24/60).
Kadın fıtratı gereği örtünmeye muhtaçtır….Âyetlerden de net olarak anlaşılacağı gibi,örtünmeyi emretmenin esası , kadının duygusal ve fiziksel olarak, fıtraten naif yaratılışına binâen korunmaya olan ihtiyacıdır. Konunun muhatabı tek taraf gibi görünse de, sonuçları göz önüne alındığında, fitne ve şehvet duygusunu tehyiç edebilecek davranışlardan ve bunun sonuçlarından , her iki cinsi de korumak olduğu açıktır.Biraz daha açacak olursak ,toplumda huzur ve güveni sarsan ,endişe ve korkuya sebep olan suçların ekseriyeti para ,akabinde ise ırza saldırı ve cinsellik suçlarıdır.
Bu sorunların halli için caydırıcı cezalar verilmesinin lüzumu herkesçe bilinmekle beraber, sivrisinekleri kovmak yerine bataklığı kurutmak, yani insanların şehevi duygularını harekete geçiren tavır ve davranışlardan kaçınmayı topluma yerleştirmek bundan çok daha elzemdir.
Bunu sağlamanın en kısa ve en kolay yolu ise dinin esaslarının,hikmetlerinin ,dünyevi ve uhrevi maslahatlarının öğretilmesi , taklidi olan imanlarının tahkikiye dönüştürülmesidir.
Zira,dinimizde hiçbir esas yoktur ki,altında bir ulvi bir maksat, hikmet, insana faide bulunmasın.Zâhirde kadına karşı fazladan sorumluluk yüklenmesinin bazılarınca haksızlık olarak tanımlanması, bu kimselerin İslâmiyeti yeterince tanımamış ve hükümlerin altında yatan hikmet ve maslahatlardan bîhaber olmalarından kaynaklanmaktadır.
Asrımızın en büyük âlimi kabul edilen Bedi’üzzaman hazretlerinin Lem’alar adlı eserinde bulunan 26. Lem’a Tesettür risâlesinde konuyu bütün detayları ile ele almış, tesettürün kadın için ne kadar fıtri ve elzem olduğunu ,hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde kat’i olarak ispat etmiştir. Bedi’üzzaman, bu risalesinde ,çoklarının benzemeye çalıştığı Avrupa’da , konuyla ilgili sıkıntının büyüklüğüne şöyle dikkat çeker:
2-(Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîü't-teessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık saçıklık yeri olan Avrupa'da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, "Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar" diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek, medeniyetin ref-itesettürü hilâf-ı fıtrattır. Kur'ân'ıntesettüremri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları,tesettürile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor. L.)
Tesettürün sosyolojik ve psikolojik faydaları
Toplumumuzdaki yozlaşmanın boyutlarına bakılacak olursa, sefih medeniyetin insanımızın hayatına yerleşmesi , dinden ne kadar uzaklaşıldığının göstergesi sayılabilir.”Medeni olmak,dinden uzaklaşmakla mümkündür” anlayışı İslâmiyeti ortadan kaldırmak için tek yolun , fitne ve dayatmalarla içeriden yıkılması olduğuna inanan ve bu amaç uğruna birleşerek adeta seferber olan ehli küffârın oyunudur.
Yine Bedî'üzzaman hazretleri bu hususla ilgili Mektûbat isimli eserinde durumu şöyle özetlemiştir.
(Bunu da teessüf ve teellüm ile size beyan ediyorum ki: Ecnebilerin bir kısmı, nasıl kıymettar mallınızı ve vatanlarımızı bizden aldılar, onun bedeline çürük bir mal verdiler; aynen öyle de, yüksek ahlakımızı ve yüksek ahlakımızdan çıkan ve hayat-ı içtimaiyeye temas eden seciyelerimizin bir kısmını da bizden aldılar, terakkilerine medar ettiler ve onun fiyatı olarak bize verdikleri, sefihane ahlak-ı seyyieleridir, sefîhane seciyeleridir.T.H.)
(Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehân ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden esfel-i sâfilîne atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!L.)
Müslüman gerici değildir.Bilâkis, biz hak olan dinimizden uzaklaştıkça sefahate,küffar ise zaten tahrif edilmiş ve bozulmuş olan dinlerinden uzaklaşmakla terakki eder. Toplumda en çabuk yerleşen ,en çok bozulmaya ve tahrip olmaya sebep,ırz,namus,helal, güven,emniyet gibi kavramların geçerliliğinin ve revacının kaybetmeye yüz tutmuş olmasıdır.
Görünen o ki , bunun için en ziyade kullanılan obje kadındır. Kadını göz önünde tutmak, iş hayatına çekmek (ki akabinde evden uzaklaştırmış olmak) eşinden başka erkeklerin de olduğunu göstermek, hatta kıyas yapılmasını sağlamak, “kendi kendine yeten ve kimseye katlanmak zorunda olmayan,özgüvenli kadın” olarak toplumda yer edinmesini sağlamak, bu sefahatin yerleşmesine zemin hazırlamak değil midir?
Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "Evleriniz de oturun, ilk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılarak yürümeyin." (Ahzab Sûresi, 33)
Evet,sorun büyüktür,fakat sorunun büyük olması çaresinin olmadığını göstermez. Bunun yegane çaresi ise, İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmek,esaslarını kendi hayatımıza yerleştirerek örnek teşkil etmek, görünüş ve harekatımızı bu inanç esasları üzerine bina etmektir.
İşte ,İslâmın emir ve tavsiye ettiği şekilde örtünen,hal ve hareketlerinini yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde dikkat eden kadın,her şeyden önce erkek ya da kadın olsun, karşı tarafa, önceliği dini ve onun emir ve yasaklarına bağlılık olan, vakur,namusu konusunda taviz vermekten son derece uzak,kadınlığının ve güzelliğinin sui istimal edilmesine fırsat tanımayan ,inancının arkasında sonuna kadar dik durabilecek bir yapıda olduğu portresini çizer.
Böyle bir tablo karşısında, haramdan ve günahlardan sakınmayan pervasız bir erkek bile, fiili veya sözlü tacizi bırakın ,yaklaşmaya ve konuşmaya bile cesaret edemez.
Hatta denilebilir ki, her şeye rağmen rahatsız edici davranışlarda bulunmaya kalkanlara müdahale eder . Nedenini bilmese de, böyle bir tavrı, belki,her şeyiyle Allah’ın emir ve kudsi değerlerin bir mümessili olarak gördüğü bir hanıma yapılmasını reva görmez.
Bir bakıma tesettür,kadının bedeninin değil,kişiliğinin ön plana çıkmasına sebep olur. Kadın kişiline göre değerlendirilir ve buna göre toplumda saygı görür…
Bu ve benzeri durumların çoğalması , tesettüre riayet etmeyen bayanlar için de teşvik edici bir unsur olmalıdır.
Aile hayatına gelince, izdivaç yaşına gelinceye kadar nasıl yaşamış olursa olsun, hayatını geçireceği, müstakbeldeki çocuklarına annelik yapacak, kendisini bulunduğu her ortamda eşi olması hasebiyle temsil edecek, namusuna halel getirmeyeceğine tam olarak inandığı ve yanında olmadığı zaman gözünün arkada kalmayacağı bir hanımla evlenmeyi tercih eder.
Üstelik, dinin gerektirdiği gibi yaşamayan erkekler bu konuda daha fazla hassasiyet gösterirler.Zira,bulundukları ortamlar ve arkadaşlıklar gereği ,ne tür ahlaksızlıkların,ihanetlerin yapıldığını bilirler.Bundan dolayı ki evlendiklerinde, hayatları kuşku,kıskançlık ,güvensizlik üzere kurulduğundan, evlerinde huzursuzluk hakim olur.
Hal ve hareketleriyle ahlaksızlık ve hafifmeşreplik hususunda en ufak bir emare göstermeyen kadının ,aile hayatı da huzur ve güven üzere kurulur. Nişanlılık döneminde bile müstakbel eşine karşı haram olan münasebetlerden kaçınan bir hanıma eşinin güven duymaması mümkün değildir.
Böyle, sorumluluklarının bilincindeki mü’min bir hanım, eşi,ailesi, yakınları ve toplum tarafından da saygı görür,hem Allah katında hem kulları arasında makbul bir insan olur…
Tesettür nasıl olmalıdır?
Tesettürün kesin emri ve nasıl olması gerektiğinin ana hatları Kur’ân-ı Kerîm’de verildiğinden,ayrıntılar için, Kur’ân-ı Kerîm’den sonraki en mühim mürşit olan hadislere mürâcaat etmek gerektir.Şimdi de Hadislerin ışığında, “Emredildiği şekilde tesettür nasıl olmalıdır?“sorusunun cevabını arayalım…
Konuyla ilgili hadisler:
(3 ) Umeys’in kızı Esma’dan nakledildi. Dediki:
Resulüllah (s.a.v) bir gün Hz. Aişe (r.anha)’nın evine girdi. Kızkardeşi Esma yanında idi. Üzerinde vücudunun hertarafını örten ve yenleri geniş bir elbise vardı. Resulüllah (s.a.v) onu görünce kalkıp dışarı çıktı. Hz. Aişe (r.anha) kızkardeşine “buradan uzaklaş Resulüllah (s.a.v) sende hoşlanmadığı bir şey gördü” dedi. Hz. Esma uzaklaştı arkasından Resulüllah (s.a.v) içeriye girdi.Hz. Aişe (r.anha) niçin kalkıp gittiğini sordu. Resulüllah (s.a.v) de elbisesinin yenini sadece parmakları görünecek şekilde ellerinin üzerine çekerek şöyle cevap verdi:
“Kızkardeşini görmedin mi? Müslüman bir kadın şurasından başkasını gösteremez."(Mecmeu’zzevâid nr:4168)
Bu hadis-i şerif’ten Hz. Esma’nın giydiği elbisenin bedenini örttüğünü, fakat kollarında açıklık olduğunu bunun üzerine Resulüllah (s.a.v) bu kıyafetinden hoşlanmadığını, ellerinin üstünün parmaklara kadarda örtünmesi gerektiğini islam alimleri anlamışlardır ve de böyle ifade etmişlerdir.
Usame b.Zeyd (r.a) nakletti. Dedi ki:
“Resulüllah (s.a.v) Dihye’tül- Kelbi’nin kendisine hediye ettiği mısır kumaşlarından sık dokunmuş bir elbiseyi bana giydirdi, ben de onu hanımıma giydirdim. Resulüllah (s.a.v) daha sonra bana sordu: ne oldu Mısırdan gelen elbiseyi giymiyorsun? Dedim ki, ey Allah’ın Resulü ben onu hanımıma giydirdim. Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki,altına pijama türünden bir şey giymesini ona emreyle. Çünkü ben o elbisenin kemiklerinin hacmini belli etmesinden korkuyorum.”(Ahmet b. Hambel)
Ibn-i Abbas (r.anhuma)’dan dediki:
“Resulüllah (s.a.v) kadınlardan erkeklere benzeyenlere, erkeklereden de kadınlara benzeyenlere lanet etti.”(Buhari nr:5751, ebu Davut nr:4098, Ahmet b.Hambel nr:3149, Nesei nr:9161)
“Ümmetimin son dönemlerinde bir takım adamlar olacaktır. Erkekler gibi eğerlerin (bineklerin) üzerine binip cami kapılarına ineceklerdir. Hanımları ise giyinik uryandır, (giyinik çıplaktır), başları üzerinde arık deve hörgücü gibisi vardır. Onalara lanet edin. Zira onlar lanet olunmuşlardır.”(Ahmet b.Hambel - müsned nr.6786, Ibn-i Hibban sahih nr:5655-7347)
Hz. Âişe'den rivâyete göre, bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulunun huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çagına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti."(Ebu Davûd, Libâs, 31). "Allah Teâlâ ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259).
Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre (r.a.} tarafından bir rivayette Peygamberimiz (s.a.s), giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler. (Müslim, Libas.-125.)
Harbın oğlu Züheyr bana anlattı: Bize Cerir Sehl’den o da babasından o da Ebu Hureyre (r.a)’den nakletti. Ebu Hureyre (r.a) dedi ki:Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamcılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de bir takım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremiyecekler. Kokusu şu kadar, şu kadar yürüme mesafesinden alındığı halde, bunlar cennetin kokusunu da bulup alamıyacaklardır."(Müslim - sahih bab: libas ve’l- zineh hadis nr.3971)
Alkame bin Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı."(Muvatta', Libas:4)
Hz. Ömer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü'minlere ikazda bulunmuştur. (Beyhakî. Sünen, 2:235)
"Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker."(Tirmizî, Radâ, 18).
Hz. Âişe (R.anhâ)'dan nakledilen;
"Allah Teâlâ erginlik çağına ulaşan kadının namazını başörtüsüz kabul etmez."(İbn Mace, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160) hadisi saçları da kapsamına alır.
Hz. Âişe (r. anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar;"Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nûr, 24/31)ayeti inince, etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar."
Tavsiye edilen örtünme nasıl olmalıdır?
Hadislerden anlaşıldığı üzere , örtünmeyi emretmenin amacı ,kadının dikkat çekecek bütün özellikleri, (Bedenleri, saçları,zinetleri,ve hatta yürüyüşleri gibi dikkatleri üzerine çekebilecek davranışlardan bile kaçınmalarıdır.
Bununla ilgili bir Hadis-i Şerîf’te :
"Giyimde sadelik, imandandır." (Ebu Davud, Tereccül, 2) buyurur.
Örtünülen kumaşın ,örttüğü yeri göstermeyecek özellikte olması şarttır ki;, âyette geçen “Giyinik çıplaklar” tabirinin muhatabı olmayalım.
İmam Serahsî:"Giyindiği halde açık"olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der:"Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helâl olmaz."(el-Mebsût, 10:155)
Aynı zamanda vücuda yapışıp hatlarını belli etmeyen, dikkati celbedecek kadar renkli,parlak, süslü olmaması tavsiye edilir. Tesettürde sadelik esastır.Bu konuya da Abdullah bin Amr'ın (ra) şu rivayeti de açıklık getirmektedir:
"Resûlullah (sav) benim üzerimde dikkat çekici, altın renginde bir çeşit boya ile boyanmış iki elbise görünce şöyle dedi:
"Bunlar kafirlerin elbiselerindendir, onları giyme!"
Vahşi hayvanların derilerinden ve kürklerinden yapılanların da elbise olarak kullanılamayacağı fıkıh kitaplarında belirtilmiştir.
Rasûlullâh (s.a.v), vahşî hayvanların derilerinden yapılan kürk ve samur gibi elbiseleri müslümanlara yasak kılmıştır.
Yüce Allah insanlara tesettürü emrederken,bunu belli kalıplara sokmamıştır. Tesettürün, bahsedildiği gibi amacı bellidir. Kişinin yaşadığı coğrafyaya uygun şekilde ,bedenini sıcak ve soğuktan korumak ihtiyacıyla, belirtilen şekilde giyinmesinde bir beis yoktur.
Dolayısıyla ,bazı kimselerin “İslam’ın kadına emrettiği tek örtünme şekli,çarşaftır” iddiası geçerli değildir.
Başörtüsünde ısrarla üzerinde durulan husus ise, başın arka kısmında saç ya da herhangi bir nesne yardımıyla, hadislerde “ deve hörgücüne” benzetilen topuzların caiz görülmediği,hatta lanetlendiği dikkati çeker.
Her şeyi bir yana bırakarak,sırf estetik olarak değerlendirsek bile, bu görüntünün göze hitap eden hiçbir yönünün de bulunmadığı aşikardır.
Yani tesettüre hiçbir katkısı olmadığı gibi,bilakis hem lanetlenmiş,hem çirkin görünen bir şekli ısrarla yapmaya devam etmenin bir mantığı ve kişiye zarardan başka getirisi yoktur.
Başörtüsü nasıl örtülür:
Eğer eşarbın kaymasından endişe ediyorsanız, pamuktan imal edilmiş,esnek penye dokumalı hafif bir bone ile saçlarınızı toplayın ki, yüzünüzün yan kısımlarından saçlarınız çıkmasın....Şimdi de daha önce bahsedilen özelliklerde,biraz büyükçe, dikkat çekmeyen ve alt kısmını göstermeyecek özellikte , mümkünse kaymayan eşarp alınır. Kare olan eşarbın bir ucu eşarbın orta kısmına doğru katlanır.Uçların tam üst üste gelmemesi lazım,yoksa eşarbın boyutları küçülür ve gerektiği kadar örtücülüğü kalmaz.Kat yerini ortalayıp, alnın üzerinden başa yerleştirilir.İki yanlardan içe biraz katlanarak çenenin altında birleştirilir ve iğnelenir. Sağ ya da sol taraftan,iğnelenen yerden ortalam bir karış uzunlukta kat yerinden tutulup,omuz kısmına iğneyle tutturulur.Son olarak sarkan kısım,eşarbın altından,kıyafetin boyun kısmına tutturulur.İşlem bittiğinde göğüs bölgeniz ,omuzlarınız ve sırt bölgenizin büyük kısmı kapanmış olmalıdır.kapatılmış olmalıdır.
Moderatörün son düzenlenenleri: