Delikanlı, yeni bir eve taşınmıştı. Bir ayakkabı fabrikasında bölüm şefiydi. Çok yakında düğün yapacağından, sağa sola koşuşmaya vakit bulamıyordu. Annesi, babası, hatta bütün kardeşleri uzaklardaydı. Komşular da onu görmezden geliyordu.
Fakat…
Zemin katta rastladığı çocuk farklıydı. Binaya girip çıkarken onu aynı pencerede görüyor, gülümseyen gözleriyle el sallayan çocuğa, avuç dolusu öpücük gönderiyordu.
Baharla birlikte işler değişti. Havalar ısındığından pencereler açılmış, küçük çocuk gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Delikanlı, o güne kadar hep buğulu bir cam arkasından gördüğü arkadaşıyla tanıştı. Küçük çocuk yine aynı yerdeydi ama, hiç olmazsa sesini duyuyordu. Delikanlı, evden birkaç dakika erken çıkar, ufaklıkla ayaküstü sohbet ettikten sonra, aceleyle işine yarışırdı.
Anlattığına göre, küçük çocuk annesiyle birlikte yaşıyordu. Almanya’da çalıştığı söylenen babası da, bir gün ona mutlaka dönecekti.
Bu sohbetler sırasında, çocuk ona bir fotoğraf gösterip:
— İşte babam bu, dedi. Kucağında bulunan da benmişim.
Konuşmaların tamamı, çocuğun babasıyla ilgiliydi. Delikanlı başka bir konu açmak istese de, küçük çocuk lafı alıp dolaştırıyor, büyük bir ustalıkla, babasına getirip bağlıyordu.
Bu şekilde birkaç ay daha geçti.
Ramazan Bayramı iyice yaklaşınca, delikanlı bu vefalı arkadaşına, bir hediye vermeyi arzu etti. En iyi şey, her halde bir ayakkabıydı. Bir gün ona bu niyetini açıkladı. Ve ne tür bir ayakkabıdan hoşlandığını sordu.
Küçük çocuk, gözlerini uzaklara çevirip:
— Uçan ayakkabılardan isterim, dedi. Onları giydiğimde, dilediğim yerlere uçmalıyım.
Delikanlıya göre, küçük çocuk bir hayal dünyasında yaşıyordu. O tür ayakkabıların sadece filmlerde ya da rüyalarda görüldüğünü söylese de, çocuk bu isteğinden vazgeçmedi.
Bayram günü gelince, delikanlı birkaç çeşit ayakkabı modelini güzelce paketleyip o küçük arkadaşını ziyaret etti. Onun evine ilk kez uğruyordu. Küçük çocuk kapıyı açtığında, inanılmaz derecede heyecanlıydı ve istediği hediyeyi dört gözle bekliyordu.
Felçli vücudu ile, tekerlekli iskemlede dik durmaya çalışıp:
— Uçan ayakkabılardan isteyip sizi masrafa soktuğum için özür dilerim, dedi. Ama babama, başka türlü kavuşmam mümkün değil ki.
Fakat…
Zemin katta rastladığı çocuk farklıydı. Binaya girip çıkarken onu aynı pencerede görüyor, gülümseyen gözleriyle el sallayan çocuğa, avuç dolusu öpücük gönderiyordu.
Baharla birlikte işler değişti. Havalar ısındığından pencereler açılmış, küçük çocuk gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Delikanlı, o güne kadar hep buğulu bir cam arkasından gördüğü arkadaşıyla tanıştı. Küçük çocuk yine aynı yerdeydi ama, hiç olmazsa sesini duyuyordu. Delikanlı, evden birkaç dakika erken çıkar, ufaklıkla ayaküstü sohbet ettikten sonra, aceleyle işine yarışırdı.
Anlattığına göre, küçük çocuk annesiyle birlikte yaşıyordu. Almanya’da çalıştığı söylenen babası da, bir gün ona mutlaka dönecekti.
Bu sohbetler sırasında, çocuk ona bir fotoğraf gösterip:
— İşte babam bu, dedi. Kucağında bulunan da benmişim.
Konuşmaların tamamı, çocuğun babasıyla ilgiliydi. Delikanlı başka bir konu açmak istese de, küçük çocuk lafı alıp dolaştırıyor, büyük bir ustalıkla, babasına getirip bağlıyordu.
Bu şekilde birkaç ay daha geçti.
Ramazan Bayramı iyice yaklaşınca, delikanlı bu vefalı arkadaşına, bir hediye vermeyi arzu etti. En iyi şey, her halde bir ayakkabıydı. Bir gün ona bu niyetini açıkladı. Ve ne tür bir ayakkabıdan hoşlandığını sordu.
Küçük çocuk, gözlerini uzaklara çevirip:
— Uçan ayakkabılardan isterim, dedi. Onları giydiğimde, dilediğim yerlere uçmalıyım.
Delikanlıya göre, küçük çocuk bir hayal dünyasında yaşıyordu. O tür ayakkabıların sadece filmlerde ya da rüyalarda görüldüğünü söylese de, çocuk bu isteğinden vazgeçmedi.
Bayram günü gelince, delikanlı birkaç çeşit ayakkabı modelini güzelce paketleyip o küçük arkadaşını ziyaret etti. Onun evine ilk kez uğruyordu. Küçük çocuk kapıyı açtığında, inanılmaz derecede heyecanlıydı ve istediği hediyeyi dört gözle bekliyordu.
Felçli vücudu ile, tekerlekli iskemlede dik durmaya çalışıp:
— Uçan ayakkabılardan isteyip sizi masrafa soktuğum için özür dilerim, dedi. Ama babama, başka türlü kavuşmam mümkün değil ki.