Bir çocukla öz annesi dışında, babasının evlendiği başka bir kadın arasındaki hısımlık bağı. Bir erkeğin aynı anda veya aynı zamanlarda birden çok kadınla evlenmesi halinde, bu kadınlardan her biri diğerlerinin öz çocuğuna göre "üvey anne" adını alır.
İslâm bir aile yuvası içinde çocukla üvey anne arasındaki ilişkileri de düzenlemiştir. Çünkü İslâm'dan önceki dönemde üvey annesinin hakları korunmuyordu. "Nikâhul-makt" denilen bir evlenme çeşidinde, oğul ölen babasının karısıyla yani üvey annesiyle evlenebilirdi. Böylece babasından bu kadına gidebilecek mirasa da sahip olabilirdi. Hatta kendi evlenmeyecekse bu kadınla başkasının evlenmesine de engel olabilirdi. Allah Teâlâ şu âyetle bu kötü âdeti kaldırdı: "Cahiliyet devrinde geçenler müstesnâ, babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın. Çünkü bu hayasızlıktır, sevilmeyen bir şeydir ve kötü bir yoldur" (en-Nisâ, 4/22).
Diğer yandan oğullarla üvey anne arasında öz anne gibi tesettür serbestliği getirilerek aynı çatı altında yaşamak durumunda bulunan bu hısımlar yakın nesep hısımları gibi kabul edildi. Âyette, aile içinde tesettür serbestliğinin sınırları şöyle belirlenir: "(Ey Muhammed!) Mü'min kadınlara söyle, gözlerini korusunlar, görünmesi zaruri olanlar dışında, ziynetlerini kendi kocalarından veya babalarından veya kocalarını babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kendi kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız kardeşlerinin oğullarından veya kadınlarından veya sahip oldukları cariyelerden veya cinsel iktidarı olmayan hizmetçilerden veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak çağda olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler" (en-Nr, 24/31). Bu âyetteki "kocalarının oğullarından" ifadesi üvey annenin de üvey oğula göre diğer sayılan nesep hısımları ile aynı hükme tabi olduğunu gösterir.
Buna göre üvey anne, kocasının başka kadından olma oğullarının yanında yüz, el- ve ayaklarla, iş ve hizmet sırasında açılabilen başını, saçlarını, kulaklarını, boynunu, kollarını ve inciklerini açabilir. Onların da bu kısımlara bakmaları helâldir. Çünkü bunların yakınlıkları sebebiyle bir arada ve birlikte bulunması zarûret gereğidir. Ebedi olarak evlenme yasağı bulunduğu için fitne de söz konusu değildir. Ancak kadın karın ve sırt kısmını kocası dışında yukarıda sayılan nesep hısımlarının yanında da açamaz, bu ârsızlık olur (el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kıir'ân, Beyrut 1965-1966, VI, 222 vd.; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, VI, 34% vd.; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân, Terceme, Heyet, İstanbul 1986, III, 468 vd.). Üvey kızları da, anneleriyle cinsel ilişkide bulunan nikâhlı kocalarının yani üvey babalarının yanına öz babasının yanına çıktığı gibi çıkabilir. Çünkü bunların da aralarında ebedî evlenme engeli vardır (bk. en-Nisâ, 4/23).
Üvey oğul veya kız üvey annelerine edep, saygı, ziyaret ve yardımlaşma bakımından öz anne gibi muamele etmelidir. Ancak babalarının sağlığında bu çocuklar üvey annelerine sadece babalarının bu kadına muhtaç olması durumunda nafaka vermekle yükümlü tutulabilirler. Babalarının muhtaç oluşu ya hastalığı, kötürümlüğü gibi kendi işlerini görememek yüzünden, ya da kendini zinadan korumak için olabilir. Eğer babasının bu kadına ihtiyacı yoksa, zengin oğlu üvey anneye nafaka vermeye zorlanamaz. Bu duruma göre, babası öldükten sonra artık üvey anneye babanın ihtiyacı söz konusu olmadığı için üvey çocukların ona nafaka verme zorunluluğu bulunmaz (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, III, 349).
Burada üvey annenin desteksiz kalacağı düşünülmemelidir. Böyle bir kadının kendi öz çocukları varsa el-bette bu görev onlara düşer. Çocukları yoksa, kocası ölünce mehir ve miras hakkı olacaktır. Bunlar kadın için önemli mal varlığıdır. Ayrıca kendi anne baba, kardeş vb. nesep hısımları nafaka hukuku bakımından devreye girer. İslâm'da bütün bu aile için yardımlaşmalar, nafaka ve miras hükümleri, tarafları tatmin edecek ölçüler içinde çözümlenmiştir (bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 294-334).
Hamdi DÖNDÜREN
İslâm bir aile yuvası içinde çocukla üvey anne arasındaki ilişkileri de düzenlemiştir. Çünkü İslâm'dan önceki dönemde üvey annesinin hakları korunmuyordu. "Nikâhul-makt" denilen bir evlenme çeşidinde, oğul ölen babasının karısıyla yani üvey annesiyle evlenebilirdi. Böylece babasından bu kadına gidebilecek mirasa da sahip olabilirdi. Hatta kendi evlenmeyecekse bu kadınla başkasının evlenmesine de engel olabilirdi. Allah Teâlâ şu âyetle bu kötü âdeti kaldırdı: "Cahiliyet devrinde geçenler müstesnâ, babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın. Çünkü bu hayasızlıktır, sevilmeyen bir şeydir ve kötü bir yoldur" (en-Nisâ, 4/22).
Diğer yandan oğullarla üvey anne arasında öz anne gibi tesettür serbestliği getirilerek aynı çatı altında yaşamak durumunda bulunan bu hısımlar yakın nesep hısımları gibi kabul edildi. Âyette, aile içinde tesettür serbestliğinin sınırları şöyle belirlenir: "(Ey Muhammed!) Mü'min kadınlara söyle, gözlerini korusunlar, görünmesi zaruri olanlar dışında, ziynetlerini kendi kocalarından veya babalarından veya kocalarını babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kendi kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız kardeşlerinin oğullarından veya kadınlarından veya sahip oldukları cariyelerden veya cinsel iktidarı olmayan hizmetçilerden veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak çağda olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler" (en-Nr, 24/31). Bu âyetteki "kocalarının oğullarından" ifadesi üvey annenin de üvey oğula göre diğer sayılan nesep hısımları ile aynı hükme tabi olduğunu gösterir.
Buna göre üvey anne, kocasının başka kadından olma oğullarının yanında yüz, el- ve ayaklarla, iş ve hizmet sırasında açılabilen başını, saçlarını, kulaklarını, boynunu, kollarını ve inciklerini açabilir. Onların da bu kısımlara bakmaları helâldir. Çünkü bunların yakınlıkları sebebiyle bir arada ve birlikte bulunması zarûret gereğidir. Ebedi olarak evlenme yasağı bulunduğu için fitne de söz konusu değildir. Ancak kadın karın ve sırt kısmını kocası dışında yukarıda sayılan nesep hısımlarının yanında da açamaz, bu ârsızlık olur (el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kıir'ân, Beyrut 1965-1966, VI, 222 vd.; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, VI, 34% vd.; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân, Terceme, Heyet, İstanbul 1986, III, 468 vd.). Üvey kızları da, anneleriyle cinsel ilişkide bulunan nikâhlı kocalarının yani üvey babalarının yanına öz babasının yanına çıktığı gibi çıkabilir. Çünkü bunların da aralarında ebedî evlenme engeli vardır (bk. en-Nisâ, 4/23).
Üvey oğul veya kız üvey annelerine edep, saygı, ziyaret ve yardımlaşma bakımından öz anne gibi muamele etmelidir. Ancak babalarının sağlığında bu çocuklar üvey annelerine sadece babalarının bu kadına muhtaç olması durumunda nafaka vermekle yükümlü tutulabilirler. Babalarının muhtaç oluşu ya hastalığı, kötürümlüğü gibi kendi işlerini görememek yüzünden, ya da kendini zinadan korumak için olabilir. Eğer babasının bu kadına ihtiyacı yoksa, zengin oğlu üvey anneye nafaka vermeye zorlanamaz. Bu duruma göre, babası öldükten sonra artık üvey anneye babanın ihtiyacı söz konusu olmadığı için üvey çocukların ona nafaka verme zorunluluğu bulunmaz (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, III, 349).
Burada üvey annenin desteksiz kalacağı düşünülmemelidir. Böyle bir kadının kendi öz çocukları varsa el-bette bu görev onlara düşer. Çocukları yoksa, kocası ölünce mehir ve miras hakkı olacaktır. Bunlar kadın için önemli mal varlığıdır. Ayrıca kendi anne baba, kardeş vb. nesep hısımları nafaka hukuku bakımından devreye girer. İslâm'da bütün bu aile için yardımlaşmalar, nafaka ve miras hükümleri, tarafları tatmin edecek ölçüler içinde çözümlenmiştir (bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 294-334).
Hamdi DÖNDÜREN