Vesvese hastalık mıdır?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Hastalıkların tedavisinde ilk ve en önemli adım doğru teşhistir. Doğru teşhis edilmeyen hastalık ne kadar tedavi edilirse edilsin, her zaman yanlış ve komplike sonuçların doğmasına neden olacaktır.

Maddi hastalıklarda geçerli olan bu kaide, manevi hastalıklarımız için de aynıyla geçerlidir. Mesela, en çok sorulan sorular arasında yerini alan vesvese. Vesvese manevi bir hastalıktır. Mutlak anlamda tedavisi gerekir.

Hastalık diye nitelendirdiğimiz vesvesenin nasıl bir hastalık olduğunu tesbit için onun ilk önce tarifine bakmamız gerek. Vesvese, sözlük manası, şüphe ve tereddüt, aslı olmayan, ihtimal verilmeyen şey demek. Tıp dünyasındaki adı ise obsesyon. Tanımı şöyle: “İrade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, benliğine yabancı, şuursuz bir gayretle kovulamayan ve sürekli tekrarlayan düşünce.” Bazıları da “beyindeki kimyasal dengenin bozulması sonucu oluşan bir vakıa” olarak tarif eder vesveseyi.

Dinî değerler ve onlara getirilen yorumlar açısından vesvese, insanı doğru yoldan çıkartmak için şeytan tarafından ilka olunan asılsız düşüncelerdir. Bu zaviyeden vesvese şeytanın insan aleyhine kullandığı bir silahtır.

Vesvesenin çok çeşitli tezahürleri var. Kapıyı kapattım mı kapatmadım mı diye yüzlerce defa kapıyı kontrol etmeden tutun, abdestim oldu mu olmadı mı, namazda hata yaptım mı yapmadım mı, sehv secdesi gerekir mi gerekmez mi ya da Allah, peygamber, cennet, cehennem vb. hususlarda şüphe ile inkâr arasında uzayıp giden ve son tahlilde imanlı bir insana yakışmayan hayaller, düşünceler; bunların hepsi vesvese kapsamında mütalaa edilebilecek örnekler. Biz inanç ve özellikle ibadetleri merkeze alan ameller ekseninde meseleye bakıp, diğer tezahürleri ve çarelerini sahanın uzmanlarına havale ediyoruz.

Dinî perspektiften vesvese konusunda yaptığım okumalarda tarifin ötesinde onun mahiyetini bir bütün olarak kavrama ekseninde en cami yaklaşımı Bediüzzaman Hazretleri’nde buldum. Üstad vesvese ile alakalı sözlerine “Ey maraz-i vesvese ile müptela” diyerek başlar. Bunun manası açıktır; vesvese Bediüzzaman Hazretleri’ne göre bir hastalıktır. Ardından vesveseyi musibete benzetir ve bu teşbih üzerinden tarifini ve reçetesini çok özlü cümlelerle sunar. Şöyle der: “Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfi kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider.” Sonra reçetenin tafsilatına iner; vesvesenin sebeplerini ve çarelerini uzun uzadıya dile getirir. Çarelere geçerken yaptığı şu tesbit de çok önemlidir: “Vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.”

İslami değerler vesvesenin kaynağının şeytan olduğunu söylüyor, dedik. Şeytan ise çalışmasının sonucunda ürün elde edeceği kişilerle uğraşır. Buradan hareketle, vesveseye mübtela olan bir Müslüman, imanî seviyesi itibarıyla üzülmesi değil, sevinmesi gereken bir kişidir. Neden? Çünkü şeytan kendisi ile uğraşıyor da ondan.

Mesela şu hadis-i şerif alabildiğine sade bir dille anlatmaya çalıştığımız şu tesbiti doğrulamaktadır: Bir gün Allah Rasulü’ne (sas) sahabiden bazı kişiler gelerek, “Ya Rasulallah! (Allah, ahiret, iman ve İslam’a dair) kalbimize öyle düşünceler geliyor ki, gökten düşüp parçalanmak onları söylemekten daha iyidir. Bunun sebebi nedir?” diye sordular. Rahatsızlıkları hem sözlerinden hem de tavırlarından açıkça belli olan bu sahabilere Efendimiz’in verdiği cevap şudur: “Bu halis imandır; sizde bulunan imanın alametidir.” (Müslim, İman, 209) Haftaya bitirelim.

Zaman
 
Üst