enderhafızım
Tecrübeli
YAKIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MODERN KADIN ANLAYIŞI
Kadının toplumsal statüsü, 19. yüzyıldaki sanayi devrimiyle değişmeye başlamıştır. Bu zamana kadar sokak ve meydanlara davet edilmeyen kadınlar, sanayi devriminin yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde evlerinden çıkmaya ve seslerini duyurmaya başlamışlardır.
Acaba bunun nedeni neydi?
Kadınlar yeni yeni mi uyanmaya başlamıştı?
Yoksa bu uyanış kadınlardan değil de, kadınların dışındaki bazı çevrelerden mi kaynaklanıyordu?
Meseleyi kendi dönemine ve dönemin gelişen şartlarına göre değerlendirdiğimiz zaman bu uyanışın kadınlardan değil, kadınlan kullanmak isteyen dış çevrelerden kaynaklandığını görmemiz zor değildir. Kadınları, kadın haklan adına sokaklara ve fabrikalara davet eden bu çevreler, hiç şüphesiz ki bu daveti kadınlara bir değer verdikleri veya kadınları kadın olarak önemsedikleri için yapmamışlardır. Bu çevreler için önemli olan sanayi ve teknoloji putunun yücelmesi, üretimin artması ve kapitalist kasaların dolmasıdır.
Sanayi devrimiyle birlikte ferdi üretimden, toplu üretimlere hızlı bir geçiş başlamıştır. Toplu üretimlerin bellibaşlı sahipleri olan kapitalistler, makina ve fabrikalarla birtikte, bu fabrikalarda çalışacak çok sayıda işçilere de gerek duymuşlardır. Fabrikalarda çalışacak işçilerin, çok üstün vasıf veya becerilere sahip olmasına da gerek yoktu. Çünkü üretimin maharet ve yetenek isteyen yönünü, zaten makinalar yapmaya başlamıştı. İşçilerin fonksiyonu ise bu makinalara yardımcı olmak, makinaların çalışmasını sağlamaktı. Dolayısıyla işçinin vasıflı veya yetenekli olmasından ziyade, ucuz olması önemliydi, Bu konuda sadece erkek işçilere yönelinse, yapılacak iş ne kadar basit olursa olsun, aile sahibi olan erkeğe yine de asgari bir ücret verilecekti. Şeytani zihniyete paralel olan kapitalist zihniyet için, bu durum tabi ki cazip değildi. Çünkü böyle bir durum, kapitalistlerin fabrikasında çalışacak olan bir erkeğe, bu erkeğin bakmakla yükümlü olduğu 3-4 kişinin nafakasını vermek demekti'..
Oysa böyle olmamalıydı, bir kişinin emeğine karşılık, 3-4 kişinin nafakası verilmemeliydi!. Kapitalist sermaye,
bir kişiye nafaka veriyorsa, bu kişinin emeğini mutlaka ve mutlaka almalıydı. Daha açık bir ifadeyle yetişkin olan herkes, kendi nafakasına karşılık kendi emeğini, kendi işgücünü sunmalıydı! Evlerde oturan, ev ve aile işleriyle uğraşan, nafaka için kocasının (kapitaliste göre kendisinin) eline bakan kadınlar, kapitalistler için bir hazıryiyici idi. Kapitalistlerin üretimine hiçbir katkıları bulunmamasına rağmen, kapitalistlerin verdiği nafakayı yiyorlardı!.
Evlerin kapıları çalınmalı ve evlerde oturan bu hazır yiyiciler fabrikalara, üretim dünyasına davet edilmeliydi, Ve kapılar çalındı.. Ve kadınlar önce pencerelerden bakmaya, kapılanı çalan bu adamı tanımaya çalıştılar. Bu adam,
kocalarının patronuydu, zengin ve saygıdeğer bir insandı!.
Hemen kapılara yöneldiler, bu saygıdeğer işverenin neden geldiğini sormak ve bu kutlu nedeni öğrenmek istediler!. Fakat kapıları açtıklan zaman, kapıda saygıdeğer patronu değil, bu patronun uşakları olan yazarları, düşünürleri, sanat adamlarını gördüler. Hepsi birden ağzını açmış ve hepsi birden konuşmaya başlamışlardı.
“Sayın hanımefendi!. Yıllarca ezilmekten, evlere hapsolunmaktan daha bıkmadınız mı?”
“Erkeklerin bu sömürüsüne daha ne kadar katlanacaksınız?”
“Bunca ağır ev işlerini yapmanıza rağmen sizlere değer veriliyor mu?”
“Sizin erkeklerden neyiniz eksik, niye ikinci üçüncü sınıf insan muamelesine razı oluyorsunuz?”
“Erkeklerle eşit olduğunuzu ispatlamanır ve haklarınızı almanın zamanı gelmedi mi?”
“Uyanın.. Uyanın ey kadınlar!.”
Şaşırmışlardı!.
Ne diyordu, ne demek istiyordu bunlar?
Gerçi söyledikleri de doğru şeylerdi!. Erkeklerin otoritesi altında yaşadıkları bir gerçekti. Evin bütün işlerini yapmalanna, çocuklarına bakmalanna rağmen kocalanna bir türlü yaranamıyorlar, onların birçok hakaretleriyle karşılaşıyorlardı.
Kocalarından yedikleri dayaklarla kafası patlamış, gözleri morarmış olanlar, korku ve umudla sordular.
İyi ama nasıl, nasıl olacak bu?
Bekledikleri ve istedikleri soruyla karşılaşan kapıdakiler, hepbir ağızdan tekrar konuşmaya başladılar.
Kocalarınızın despot hakimiyeti, kocalarınızın eko*****nomik gücünden kaynaklanıyor, Kocalarınıza ekonomik bağımlılık ile özgür olamazsınız.
Bir an önce çalışma hayatına atılmanız ve ekonomik özgürlüğünüzü kazanmanız gerekir.
Erkeklerin yaptığı birçok işi, sizler de yapabilirsiniz..
Kadınlar yine birbirlerine bakmaya başladılar. Aralarından bazıları “Bizler kadınız, utanırız, korumamız gereken bir iffetimiz, bir namusumuz var!” diyecek oldular. Kapıdakiler ise soruyu duymadan cevabı hazırlamışlardı.
Namus ve utanmak da ne demek? Namuslu ve utanan bir köle kalacağınıza, ıhım, şey bir özgür olun. Ve kadınlar bu propaganda şaşkınlığı ile sokaklara çıkmaya, kapitalist düzende yerlerini almaya başladılar. Müslümanlar bütün meşru işlerine “
'ın adıyla” başlamalana karşın, bu zavallı kadınlar meşru veya gayrimeşru bütün işlerine “Kadın haklan ve eşitlik adıyla” başlar oldular!. Kadınların fabrikalarda ve değişik üretim sahalarında yer almalan, kapitalistler için iki önemli menfaat sağlamıştı. Bunlardan birisi iş gücünün fazlalaşması, diğeri ise erkeğe rakip olarak çıkan ve daha ucuza çalışmaya talip olan kadının, erkeğin işgücü değerini düşünmesiydi.
Kadını böylesi bir kalkış noktası ile kullanan kapitalist mantığın, kadın hakları konusunda ne derece dürüst ve samimi olduğu ise, kadınları getirdiği noktadan bellidir!. Meşhur bir mankene, büyük bir işveren durumuna gelen kadına, üç-beş kadın sanatçıya bakarak, sakın ola ki “İşte özgür kadın bu” demeyin!. Çünkü bütün bunlar, çağdaş özgür kadının kitlesel değil, istisnai bir durumudur. Yüzbinlerde bir kadın bu konuma ulaşırken, kitleleri oluşturan kadınlar ise bambaşka bir konumdadır.
Özgür denilen kadın kitlesi, kadınlıkla ve hanımefendilikle ilgisi olmayan ilimleri öğrenmek için yıllarca okula giden ve bir masada iki büklüm, evlerine gelince dört ipüklüm çalışan kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın tyitlesi, kendi evinin hizmetçimi olmaya isyan edip, yüzlerce eve hizmetçiliğe giden kadınlardan oluşuyordu!. özgür denilen kadın kitlesi, kendi çocuğunu komşuya bırakıp, başkalannın çocuklarına bakıcılığa giden kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın kitlesi, evindeki bir erkeğe üstünlük sağlamak için, yazıhanelerde, dükkanlarda, işyerlerinde, pavyonlarda binlerce erkek tarafından aşağılanan, kullanılan kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın kitlesi, manken veya artist olabilmek için evinden kaçan ve kaderin değil, kapitalist düzenin binbir cilvesi ile pezevenklerin sermayesi olan kadınlardan oluşuyordu!.
Kitleleri oluşturan kadınlar, böyle bir özgürlüğe ulaşan kadınlardı!. Artık erkeğin karşısında boyunlannı bükmeden oturabilecekler, zorba erkeklere karşı özgür ve eşit olduklarını söyleyebileceklerdi!.
Nitekim, sabahın alacakaranlığında elinde sefertasi ile otobüs bekleyen, otobüsteki sarsıntı ve sarkıntı ile fabrikaya giden, bütün bir gün makina ve, erkek homurtuları altında çalışan, yorgunluktan şaşkına dörien vücudunu itlip-kakılan kalabalıklar arasından eve taşıyan, bir günde yapması gereken ev işlerini iki-üç saatte bitirme telaşıyla çırpınan, sofrayı toplayıp, bulaşıkları yıkadıktan sonra kocasının karşısına oturan, bacak bacak üstüne atabilmek için iki eliyle kaldırmaya çalıştığı bacağını, öteki ayağının üstüne koyan kadın, gözlerini açmaya, dilini konuşmaya zorluyarak kocasına “Ben artık özgür bir kadınım” diyordu!.
Bu zavallı kadın, acaba haklı mıydı?
Özgürlük bu muydu ve o özür müydü?
Sorusuna cevap aramak içirt bir haline, bir kocasına baktı!. Kocası ise bir eliyle karısının maaşını çerez olarak yerken, diğer elini ona uzatarak beklediği cevabı gayet açık bir lisanla ifade ediyordu.
Bana bak kadın! Haddini bil. Kaç para maaş aldığın belli. Hem çalışan kadın yalnız sen değilsin. Vururum şeyine bir tekme, başka bir çalışan kadın alınm haa!.
Doğruydu kocasının söyledikleri!. Patrona cilve yapmadığı için maaşı gerçekten azdı. Ayrıca çalışan kadın sadece kendisi değildi ki! Eşitlik ve özgürlük adına çalışan ve çalışmaya talip olan yüzbinlerce kadın yok muydu?
Sustu..
Modem ve çağdaş kadının açık bir sembolü olabilmek için doğrulmaya, yediği kazıklarla dik durmaya çalıştı!.
Mehmet ALAGAŞ
Kadının toplumsal statüsü, 19. yüzyıldaki sanayi devrimiyle değişmeye başlamıştır. Bu zamana kadar sokak ve meydanlara davet edilmeyen kadınlar, sanayi devriminin yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde evlerinden çıkmaya ve seslerini duyurmaya başlamışlardır.
Acaba bunun nedeni neydi?
Kadınlar yeni yeni mi uyanmaya başlamıştı?
Yoksa bu uyanış kadınlardan değil de, kadınların dışındaki bazı çevrelerden mi kaynaklanıyordu?
Meseleyi kendi dönemine ve dönemin gelişen şartlarına göre değerlendirdiğimiz zaman bu uyanışın kadınlardan değil, kadınlan kullanmak isteyen dış çevrelerden kaynaklandığını görmemiz zor değildir. Kadınları, kadın haklan adına sokaklara ve fabrikalara davet eden bu çevreler, hiç şüphesiz ki bu daveti kadınlara bir değer verdikleri veya kadınları kadın olarak önemsedikleri için yapmamışlardır. Bu çevreler için önemli olan sanayi ve teknoloji putunun yücelmesi, üretimin artması ve kapitalist kasaların dolmasıdır.
Sanayi devrimiyle birlikte ferdi üretimden, toplu üretimlere hızlı bir geçiş başlamıştır. Toplu üretimlerin bellibaşlı sahipleri olan kapitalistler, makina ve fabrikalarla birtikte, bu fabrikalarda çalışacak çok sayıda işçilere de gerek duymuşlardır. Fabrikalarda çalışacak işçilerin, çok üstün vasıf veya becerilere sahip olmasına da gerek yoktu. Çünkü üretimin maharet ve yetenek isteyen yönünü, zaten makinalar yapmaya başlamıştı. İşçilerin fonksiyonu ise bu makinalara yardımcı olmak, makinaların çalışmasını sağlamaktı. Dolayısıyla işçinin vasıflı veya yetenekli olmasından ziyade, ucuz olması önemliydi, Bu konuda sadece erkek işçilere yönelinse, yapılacak iş ne kadar basit olursa olsun, aile sahibi olan erkeğe yine de asgari bir ücret verilecekti. Şeytani zihniyete paralel olan kapitalist zihniyet için, bu durum tabi ki cazip değildi. Çünkü böyle bir durum, kapitalistlerin fabrikasında çalışacak olan bir erkeğe, bu erkeğin bakmakla yükümlü olduğu 3-4 kişinin nafakasını vermek demekti'..
Oysa böyle olmamalıydı, bir kişinin emeğine karşılık, 3-4 kişinin nafakası verilmemeliydi!. Kapitalist sermaye,
bir kişiye nafaka veriyorsa, bu kişinin emeğini mutlaka ve mutlaka almalıydı. Daha açık bir ifadeyle yetişkin olan herkes, kendi nafakasına karşılık kendi emeğini, kendi işgücünü sunmalıydı! Evlerde oturan, ev ve aile işleriyle uğraşan, nafaka için kocasının (kapitaliste göre kendisinin) eline bakan kadınlar, kapitalistler için bir hazıryiyici idi. Kapitalistlerin üretimine hiçbir katkıları bulunmamasına rağmen, kapitalistlerin verdiği nafakayı yiyorlardı!.
Evlerin kapıları çalınmalı ve evlerde oturan bu hazır yiyiciler fabrikalara, üretim dünyasına davet edilmeliydi, Ve kapılar çalındı.. Ve kadınlar önce pencerelerden bakmaya, kapılanı çalan bu adamı tanımaya çalıştılar. Bu adam,
kocalarının patronuydu, zengin ve saygıdeğer bir insandı!.
Hemen kapılara yöneldiler, bu saygıdeğer işverenin neden geldiğini sormak ve bu kutlu nedeni öğrenmek istediler!. Fakat kapıları açtıklan zaman, kapıda saygıdeğer patronu değil, bu patronun uşakları olan yazarları, düşünürleri, sanat adamlarını gördüler. Hepsi birden ağzını açmış ve hepsi birden konuşmaya başlamışlardı.
“Sayın hanımefendi!. Yıllarca ezilmekten, evlere hapsolunmaktan daha bıkmadınız mı?”
“Erkeklerin bu sömürüsüne daha ne kadar katlanacaksınız?”
“Bunca ağır ev işlerini yapmanıza rağmen sizlere değer veriliyor mu?”
“Sizin erkeklerden neyiniz eksik, niye ikinci üçüncü sınıf insan muamelesine razı oluyorsunuz?”
“Erkeklerle eşit olduğunuzu ispatlamanır ve haklarınızı almanın zamanı gelmedi mi?”
“Uyanın.. Uyanın ey kadınlar!.”
Şaşırmışlardı!.
Ne diyordu, ne demek istiyordu bunlar?
Gerçi söyledikleri de doğru şeylerdi!. Erkeklerin otoritesi altında yaşadıkları bir gerçekti. Evin bütün işlerini yapmalanna, çocuklarına bakmalanna rağmen kocalanna bir türlü yaranamıyorlar, onların birçok hakaretleriyle karşılaşıyorlardı.
Kocalarından yedikleri dayaklarla kafası patlamış, gözleri morarmış olanlar, korku ve umudla sordular.
İyi ama nasıl, nasıl olacak bu?
Bekledikleri ve istedikleri soruyla karşılaşan kapıdakiler, hepbir ağızdan tekrar konuşmaya başladılar.
Kocalarınızın despot hakimiyeti, kocalarınızın eko*****nomik gücünden kaynaklanıyor, Kocalarınıza ekonomik bağımlılık ile özgür olamazsınız.
Bir an önce çalışma hayatına atılmanız ve ekonomik özgürlüğünüzü kazanmanız gerekir.
Erkeklerin yaptığı birçok işi, sizler de yapabilirsiniz..
Kadınlar yine birbirlerine bakmaya başladılar. Aralarından bazıları “Bizler kadınız, utanırız, korumamız gereken bir iffetimiz, bir namusumuz var!” diyecek oldular. Kapıdakiler ise soruyu duymadan cevabı hazırlamışlardı.
Namus ve utanmak da ne demek? Namuslu ve utanan bir köle kalacağınıza, ıhım, şey bir özgür olun. Ve kadınlar bu propaganda şaşkınlığı ile sokaklara çıkmaya, kapitalist düzende yerlerini almaya başladılar. Müslümanlar bütün meşru işlerine “
Kadını böylesi bir kalkış noktası ile kullanan kapitalist mantığın, kadın hakları konusunda ne derece dürüst ve samimi olduğu ise, kadınları getirdiği noktadan bellidir!. Meşhur bir mankene, büyük bir işveren durumuna gelen kadına, üç-beş kadın sanatçıya bakarak, sakın ola ki “İşte özgür kadın bu” demeyin!. Çünkü bütün bunlar, çağdaş özgür kadının kitlesel değil, istisnai bir durumudur. Yüzbinlerde bir kadın bu konuma ulaşırken, kitleleri oluşturan kadınlar ise bambaşka bir konumdadır.
Özgür denilen kadın kitlesi, kadınlıkla ve hanımefendilikle ilgisi olmayan ilimleri öğrenmek için yıllarca okula giden ve bir masada iki büklüm, evlerine gelince dört ipüklüm çalışan kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın tyitlesi, kendi evinin hizmetçimi olmaya isyan edip, yüzlerce eve hizmetçiliğe giden kadınlardan oluşuyordu!. özgür denilen kadın kitlesi, kendi çocuğunu komşuya bırakıp, başkalannın çocuklarına bakıcılığa giden kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın kitlesi, evindeki bir erkeğe üstünlük sağlamak için, yazıhanelerde, dükkanlarda, işyerlerinde, pavyonlarda binlerce erkek tarafından aşağılanan, kullanılan kadınlardan oluşuyordu!.
Özgür denilen kadın kitlesi, manken veya artist olabilmek için evinden kaçan ve kaderin değil, kapitalist düzenin binbir cilvesi ile pezevenklerin sermayesi olan kadınlardan oluşuyordu!.
Kitleleri oluşturan kadınlar, böyle bir özgürlüğe ulaşan kadınlardı!. Artık erkeğin karşısında boyunlannı bükmeden oturabilecekler, zorba erkeklere karşı özgür ve eşit olduklarını söyleyebileceklerdi!.
Nitekim, sabahın alacakaranlığında elinde sefertasi ile otobüs bekleyen, otobüsteki sarsıntı ve sarkıntı ile fabrikaya giden, bütün bir gün makina ve, erkek homurtuları altında çalışan, yorgunluktan şaşkına dörien vücudunu itlip-kakılan kalabalıklar arasından eve taşıyan, bir günde yapması gereken ev işlerini iki-üç saatte bitirme telaşıyla çırpınan, sofrayı toplayıp, bulaşıkları yıkadıktan sonra kocasının karşısına oturan, bacak bacak üstüne atabilmek için iki eliyle kaldırmaya çalıştığı bacağını, öteki ayağının üstüne koyan kadın, gözlerini açmaya, dilini konuşmaya zorluyarak kocasına “Ben artık özgür bir kadınım” diyordu!.
Bu zavallı kadın, acaba haklı mıydı?
Özgürlük bu muydu ve o özür müydü?
Sorusuna cevap aramak içirt bir haline, bir kocasına baktı!. Kocası ise bir eliyle karısının maaşını çerez olarak yerken, diğer elini ona uzatarak beklediği cevabı gayet açık bir lisanla ifade ediyordu.
Bana bak kadın! Haddini bil. Kaç para maaş aldığın belli. Hem çalışan kadın yalnız sen değilsin. Vururum şeyine bir tekme, başka bir çalışan kadın alınm haa!.
Doğruydu kocasının söyledikleri!. Patrona cilve yapmadığı için maaşı gerçekten azdı. Ayrıca çalışan kadın sadece kendisi değildi ki! Eşitlik ve özgürlük adına çalışan ve çalışmaya talip olan yüzbinlerce kadın yok muydu?
Sustu..
Modem ve çağdaş kadının açık bir sembolü olabilmek için doğrulmaya, yediği kazıklarla dik durmaya çalıştı!.
Mehmet ALAGAŞ