Yalan ve İftiralar

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

Yalan ve İftiralar / 1

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde müşriklerin ilâh kabul ettikleri şeylerin insanlara hiçbir fayda veya zarar veremeyeceklerini bildirmektedir:

“Onlar ne tapanlara ne de kendilerine hiçbir şekilde yardım edemezler.” (A’râf: 192)

O putlar kendilerine yönelik tehlikelerden kendilerini kurtaramadıkları gibi, kendilerine tapan putperestlere de hiçbir yerde ve hiçbir surette yardımda bulunamazlar.

“Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, size yardım edemedikleri gibi, kendilerine de yardım edemezler.” (A’râf: 197)

Ne sizi kurtarabilirler, ne de kendilerini. Bu gerçek size tekrar tekrar beyan olunmaktadır.

“Doğrusu Allah’ı bırakıp da taptığınız şeyler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!” (A’râf: 194)

Öyleyse niçin onlara tapınıp duruyorsunuz?

“Allah hak ile hüküm verir. O’nu bırakıp taptıkları ise, hiç bir şeyle hüküm veremezler. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.” (Mümin: 20)

Yaratıcı’ya ibadet etmek gerekirken, yaratılmışlara tapınmak ne büyük bir ahmaklıktır!

“Onların yürüyecekleri ayakları mı var? Tutacakları elleri mi var? Görecekleri gözleri mi var? İşitecekleri kulakları mı var?

De ki: Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!” (A’râf: 195)

Bana karşı yapmayı tasarladığınız şeylerin bence hiçbir hükmü yoktur. Elinizden geleni arkaya bırakmayın.

“De ki: Allah’tan başka, ilâh sandığınız şeyleri çağırın. Onlar sizden ne bir zararı uzaklaştırabilirler, ne de değiştirmeye güçleri yeter.” (İsrâ: 56)

Kendi kendilerine hiçbir şey ortaya koyamazlar.

“Onların çağırdıkları da, Rabb’lerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Zira Rabb’inin azabı (korkunçtur), sakınılacak bir azaptır.” (İsrâ: 57)

Melekler de peygamberler de Allah-u Teâlâ’nın azabından korkarlar, ibadet ve taatla O’na yakın olmak isterler.



Müşriklerin mantıksız istekleri hiç bitmedi, bu sefer de mucize istemeye başladılar:

“Ve derler ki: ‘Rabb’inden ona âyetler (mucizeler) indirmeli değil miydi?’ De ki: ‘O âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.’” (Ankebût: 50)

Kur’an-ı kerim’i indiren Allah olduğu gibi, diğer mucizeleri indiren de yalnız O’dur. Ne dilerse indirir, ben ona karışamam. Ben inanmayanlara azabın habercisiyim.

“Ve derler ki: ‘Ona Rabb’inden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?’ De ki: ‘Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.’” (Yunus: 20)

Allah-u Teâlâ yakın bir gelecekte büyük bir mucizenin meydana geleceğini haber verdi.

Nitekim kısa bir zaman geçmeden İslâmiyet yeryüzünün en büyük dini haline geldi. Putperestlik Hicaz’da yok edildi. Müslümanlar en güçlü devletleri bile dize getirdiler.



Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde mucize isteğinde bulunan inatçı müşriklerin iç durumlarını belirterek; istekleri yerine getirilse bile, yine de inat ve inkârdan vazgeçmeyeceklerini beyan buyurmaktadır:

“Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırsak, hemen âyetlerimiz hakkında bir tuzak düşünürler. De ki: Allah’ın tuzağı daha çabuktur. Şüphesiz ki kurduğunuz tuzakları elçilerimiz yazıyorlar.” (Yunus: 21)

Allah-u Teâlâ yola gelmeyenleri derece derece azaba yaklaştırır ve mühlet verir ki, suçlular aslâ ceza görmeyeceklerini sanırlar. Halbuki onlar kendilerine verilen sürenin içinde bulunmaktadırlar. Sürenin bitiminde cezaları ansızın başlarına gelir.

“O kâfir olanlara, evet onlara çok şiddetli bir azap vardır. İman edip sâlih ameller işleyenlere de mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (Fâtır: 7)

Onlar umduklarının da fazlasına kavuşurlar, son durakları cennet ve Cemâlullah olur.

Yalan ve İftiralar:

Resulullah Aleyhisselâm kırk yıl gibi uzun bir müddet müşriklerin arasında nezih, dürüst, namuslu bir hayat yaşamış, herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Onu bir gün bile olsun itimatsızlıkla, yalancılıkla suçlayamamışlardı.

Kırk yıldan sonra onlara Allah-u Teâlâ’nın Kitab’ını getirdiğinde müşrikler birden ağız değiştirdiler, akla hayâle gelmedik yalan ve iftiralara başvurdular.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Resul’üm! De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu size bildirmezdi. Bundan önce içinizde bir ömür boyu kalmıştım. Hiç düşünmüyor musunuz?” (Yunus: 16)

Onun benden değil de Allah tarafından gönderilmiş olduğunu hâlâ kabul etmeyecek misiniz?

Müşrikler, halkı Resulullah Aleyhisselâm’dan ve müslümanlardan soğutmak ve uzaklaştırmak için ağızlarına ne geliyorsa söylüyorlardı. Kimi şâir olduğunu, kimi kâhin, kimi sihirbaz, kimi mecnun olduğunu söylüyor ve bu iftirâları her yerde yayıyorlardı. Hatta seyahat ve ticaret için başka memleketlere gittikleri zaman, veya başka yerlerden gelenlere bu yalanlarını en iğrenç bir şekilde sürdürüyorlardı.

Bu hususta Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Dediler ki: Hayır! Bunlar karmakarışık rüyâlardır. Hayır! Onu kendisi uydurmuştur. Hayır! O şâirdir. Eğer öyle değilse bize hemen önceki peygamberler gibi bir âyet (mucize) getirsin.” (Enbiyâ: 5)

Allah-u Teâlâ onların birçok sözünü nakletti ki, nasıl bir çelişki içerisinde oldukları, herhangi bir görüş üzerinde karar kılmayıp şaşkınlık içinde bocalayıp durdukları ortaya çıksın.

Bir Âyet-i kerime’sinde Resulullah Aleyhisselâm tarafından gösterilen mucizelerde ne gibi bir hikmet olduğunu beyan etmek üzere şöyle buyurmaktadır:

“Sana gösterdiğimiz o rüyâyı ve Kur’an’da lânetlenen ağacı sadece insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu korkutmamız onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor.” (İsrâ: 60)

Müşrikler cehennemin dibinden çıkan zakkum ağacı ile ilgili Âyet-i kerime’yi duyunca onu alay mevzusu yaptılar.

“Ateşin içinde ağaç yeşeriyormuş!” diyerek kafaları bulandırmaya çalıştılar.

Fakat ne var ki bu Âyet-i kerime onların büsbütün küfür ve azgınlıklarını, müminlerin de iman ve irfanlarını artırmaya yaradı.

Onlar ki, bir türlü gerçeği göremiyorlar, kararsızlık içinde bocalayıp duruyorlardı. Sonra da tutuyorlar, bu bunalımdan kurtulmak için, önceki peygamberlerin getirdiği mucizelerden bir mucize getirmesini istiyorlardı.

Halbuki zaman zaman birçok mucizeler gelmiş, fakat her seferinde yalanlanmış ve bu yüzden o yalanlayanlar hep helâk olmuşlardı. Mucize gelmiş olsa, mucizeleri gördükleri takdirde, bunlar inanacak mı? Hayır. Onlar da iman etmeyecekler, küfürlerinde ısrar edecekler.

“Bunlardan önce yok etmiş olduğumuz hiçbir memleket halkı iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecekler?” (Enbiyâ: 6)

Bu Âyet-i kerime onların iman etmemekte ne kadar direndiklerini, ne kadar inkârcı olduklarını, inanmalarının çok uzak olduğunu ifade etmektedir.

“Hiçbirinizin Arzusu Benim Tebliğ Ettiğim Şeylere Uymadıkça

Mümin Olmuş Olamazsınız.”

Buyuran,

Her Hâl ve Ahvâli İlâhî İrâde’ye Uygun Olan,

Müminlere Karşı Şefkatli ve Onların Güçlüğe, Sıkıntıya Uğramaları Kendisine Ağır Gelen,

En Güzel Numunemiz;

Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafâ -sallallahu aleyhi ve sellem-’in

Teşrif-i Dünya Olan ve Bu Ay İçinde İdrak Edeceğimiz

Mübarek “MEVLİD KANDİLİ”nizi Tebrik Eder,

Tüm İslâm Âlemi’ne Hayırlara Vesile Olmasını Cenâb-ı Allah’tan Niyaz Ederiz.




"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm


Yalan ve İftiralar / 2

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde Kur’an-ı kerim’in kâhinlere gelen diğer sözler gibi, cin ve şeytanlar tarafından Resulullah Aleyhisselâm’ın kalbine atıldığını iddiâ eden müşriklerin sözlerini reddederek şöyle buyurmuştur:

“Onu şeytanlar indirmedi. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. Şüphesiz ki onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır.” (Şuarâ: 210-212)

Onlarla dinleyecekleri şey arasına alevden bir perde çekilmiştir. Şeytanlardan hiçbiri, onun bir harfini bile dinlemeye yol bulamaz. Durum böyle olunca Kur’an-ı kerim’i nasıl indirebilirler? Onlar buna lâyık da değildirler, çünkü onların fıtratlarında fesat çıkarmak ve insanları Allah yolundan sapıtmak vardır.



Kur’an-ı kerim’i Resulullah Aleyhisselâm’ın uydurduğunu iddiâ eden müşriklere karşı Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:

“Yoksa onlar: ‘Onu kendisi uydurdu.’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer sizler doğru iseniz, Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da, onun benzeri bir sûre getirin.’” (Yunus: 38)

Yaratılanlardan herhangi birisi Kur’an-ı kerim’i uydurabiliyorsa, ondan başkası da uydurabilir. Siz bunu yapamazsanız, şüphesiz yalancılarsınız.

“Hayır! Onlar ilmini kavrayamadıkları ve henüz te’vili kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanlamışlardı.

Bak! Zâlimlerin sonu nasıl oldu?” (Yunus: 39)

İşte seni inkâr edenlerin âkıbetleri de böyle acı olacaktır. Onlara yaptığının benzerini bu zâlimlere de yapacaktır.

“Onlara vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni alsak da, onların dönüşü bize olacaktır. Sonra Allah onların yaptıklarına da şâhittir.” (Yunus: 46)

Ona göre onları cezalandıracaktır.

“O azap başınıza geldikten sonra mı O’na inanacaksınız? Şimdi mi? Hani siz onu acele istiyordunuz?” (Yunus: 51)

Halbuki daha önce alay ve eğlenceye alıyor, azabın çabucak inmesini istiyordunuz. İşte geldi! Artık görün cezanızı!

“‘O (azap) gerçek midir?’ diye senden haber sorarlar. De ki: ‘Evet! Rabb’ime andolsun ki, o şüphesiz gerçektir ve siz âciz bırakamazsınız.’” (Yunus: 53)

Siz O’nun kudreti altındasınız, o azap mutlaka yakanıza yapışacaktır.

“Onlar bizim azabımızı mı acele istiyorlar?” (Şuarâ: 204)

Geçmiş kavimlerin başlarına gelen felâketlerden ibret dersi almamışlar, inkârlarına devam etmektedirler.

“Onlar senden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorlar. Oysa onlardan önce (nice cezaların) benzerleri gelip geçti. Doğrusu insanların zulmetmelerine rağmen, Rabb’in mağfiret sahibidir. Şüphesiz ki Rabb’inin azabı da şiddetlidir.” (Ra’d: 6)

Küfürde donup kalan ve o hâl üzere ölen kimseler hakkında ilâhî azap çok şiddetlidir ve ebedîdir.

“Gördün mü? Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, sonra da kendilerine vaad olunan şey başlarına gelse, faydalandırıldıkları nimetler onlara hiçbir fayda sağlamaz.” (Şuarâ: 205-207)

Başlarına gelen o azabı ne azaltabilir, ne de bertaraf edebilir.

“Biz hiçbir memleket halkını, öğüt vermek üzere uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. Biz zâlim değiliz.” (Şuarâ: 208-209)

Ki zâlim olmayanları helâk edelim.



Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime’lerinde müşriklerin ne kadar beyinsiz olduklarını haber vermektedir:

“Yoksa onlar: ‘Bunu uydurdu.’ mu diyorlar? De ki: ‘Bunu ben uydurduysam vebâli bana âittir. Oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım.’” (Hûd: 35)

Benim onu uydurduğum iddiâsı doğru ise, böyle bir günahın cezası bana âittir. Bu ise bana iftira isnat etmenizden dolayı işlemiş olduğunuz suçun cezasını eksiltmez. Er veya geç bu büyük cezanızı çekeceksiniz.

“Rabb’inden gelen apaçık bir delile dayanan ve O’nun katından bir şâhidi olan, ayrıca kendisinden önce de önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (elinde) bulunan kimse, inkârcılar gibi midir? İşte bunlar Kur’an’a inanırlar. Bu hiziplerden (gruplardan) kim onu inkâr ederse, cehennem ateşi onun varacağı yerdir. Bundan hiç şüphe etme! Doğrusu o, Rabb’in tarafından indirilmiş haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar.” (Hûd: 17)

Onlar akıllarını gerçeği bulmak için kullanmazlar, Kur’an-ı kerim’in Hakk kelâmı olduğunu kabul etmezler, küfürlerinde inat eder dururlar.

“İnkâr edenler: ‘Bu Kur’an olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır. Başka bir topluluk da bu hususta kendisine yardım etmiştir.’ dediler. Böylece onlar kesin bir haksızlığa ve iftirâya başvurmuşlardır.” (Furkân: 4)

Onların bu iddiâları bir zulümden, büyük bir yalandan başka bir şey değildir. Çünkü Resulullah Aleyhisselâm onların bu iddiâlarından tamamen beridir, hiçbir kimseden bir şey öğrenmemiş olduğu apaçık bir gerçektir. Böyle bir iddiâ, câhilce bir iftiradan başka bir şey değildir.

“Yine onlar dediler ki: Kur’an eskilerin masallarıdır, başkalarına yazdırmış, sabah akşam kendisine okunmaktadır.” (Furkân: 5)

Haksızlıkta ve yalancılıkta bu derece ileri gittiler. Halbuki iddiâlarını ispatlayacak hiçbir delilleri yoktu, delil yerine dillerini gösteriyorlardı.

“Onlara: ‘Rabb’iniz ne indirdi?’ denildiği zaman: ‘Öncekilerin masallarını!’ derler.” (Nahl: 24)

Küfürlerinde ısrar etmek için böyle bir iddiâya cüret ederlerdi.

“Yoksa: ‘Onu kendisi uydurdu!’ mu diyorlar? Hayır! Onlar iman etmezler. Eğer onlar doğru sözlü iseler, onun benzeri bir söz getirsinler!” (Tûr: 33-34)

Gerçek şu ki onlar ile cinler ve insanlar da dahil olmak üzere bütün yeryüzü halkı bir araya toplanacak olsalar, benzerini getiremezler.

“Yoksa Rabb’inin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olanlar onlar mıdır?” (Tûr: 37)

Nimetleri onlar mı dağıtıyorlar ki, peygamberliği sana vermek istemiyorlar? Allah’ın verdiğini mi zorla almak istiyorlar?

“Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?” (Kalem: 47)

Bunun için mi inkâr etmekte ısrar ediyorlar, akla ve Kitab’a uymaz hükümler veriyorlar?

“Yoksa onların, üzerine çıkıp dinledikleri merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri apaçık bir delil getirsinler.” (Tûr: 38)

Gökleri dinlediklerine dâir açık ve kesin bir delil ortaya koysunlar. Böyle bir şey olmadığına göre, onlara iman etmek düşer.

Allah-u Teâlâ bütün bu şüphe ve tereddütleri Âyet-i kerime’si ile ortadan kaldırmış ve şöyle buyurmuştur:

“Resul’üm! De ki: Onu göklerdeki ve yerdeki sırları bilen Allah indirmiştir.

O çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Furkân: 6)

Ğafûr ve Rahîm olduğundan dolayıdır ki, azap edilmeyi hak etmiş olmalarına rağmen onlara mühlet vermekte, içinde bulundukları durumdan sıyrılıp hidayete yönelmeye dâvet etmektedir. Bu fırsattan istifade etmeyen müşrikler elbette ki lâyık oldukları cezaya çarptırılacaklardır.



Resulullah Aleyhisselâm’ın ilâhî vahye mazhar oluşuna dâir geçmiş peygamberlere indirilen semâvî kitaplarda da bilgiler vardır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Resul’üm! Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce kitap okuyanlara sor! Sakın şüphe edenlerden olma!” (Yunus: 94)

Resulullah Aleyhisselâm ne şüpheye düşmüş, ne de sormuştur.


"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:
Üst