Yaşamakta olduğumuz bir hayat var. Peki, adına gerçekten “yaşamak” diyebiliyor muyuz? Hayatı anlamlı yaşamaktır asıl olan, sahici ve yapmacıksız…
Su gibi duru olmalı niyetler, içimizde taşıdığımız, Yaradan’la aramızda köprü olan kalbi karartmadan, lekelemeden, nisyana düşürmeden yaşamaktır hayat.
Bugünün hakkını vererek, yarının endişesini taşımaktır, öteler adına. Sırata gelmeden sırattan geçmek ve her an kayıp gayyalara düşmenin endişesini taşıyarak, buram buram terlemektir yaşamak…
Alıp verilen nefeslerin, neyin uğrunda alınıp verildiğini bilmektir, yürünülen yolun sonunun nereye vardığını önceden kestirmektir yaşamak. Pişman edecek, yakıp kavuracak günahlara fırsat vermemek, kendimizin günahsız olduğuna da asla kanaat getirmemektir. Her gün beş vakit arınmak, pişmanlıkların akıttığı gözyaşlarıyla tövbe etmektir. Tövbe ederken, bir daha aynı hataya düşmemek için azmetmektir.
Yaşamak, her ezan sesini duyuşta içimizdeki depremi hissetmektir. Durup soluklanmak, Rabb’in huzuruna gideceğinin farkına varmaktır. Titremektir. O’nun karşısında yaşamak, boyun eğmek, itaat etmektir, tepeden tırnağa. Dudaktan dökülen ayetlerdeki emirleri ve yasakları kavrayabilmek, bu ilahi mesajlara muhatap olduğunu bilerek “Eyvah!” diyebilmektir.
Yaşamak, her gün Kâbe’ye, Arafat’a uğramaktır. Orada vakfe durup içini parçalatırcasına, Yaradan’dan af olmayı dilemektir. Bazen uğramak yetmemeli, O’nun kapısında kıtmir olabilmektir.
Yaşamak, Şeytan’ı taşlamak ve kovmaktır hayattan. Nefsi sindirip süngüyü eline almaktır. Hz. Peygamberin hayatını düşünerek yaşlanmak, O’nun her an yanı başımızda olduğunu bilmek ve O’na her gün biraz daha ümmet olabilmek çabasıdır.
Yaşamak; Filistin’i, Felluce’yi unutmamaktır. Silâhlara karşı, sapan taşlarıyla imanına sahip çıkmaya çalışan çocukları bir an bile hatırdan çıkarmamaktır. Yere düşen her Müslüman için oturup ağlamak, kendi isteklerini arzularını bir kenara bırakarak, bir gece karanlığında, onlar için uykuyu bölerek dua dua yalvarmaktır Allah’a…
Yaşamak; bazen bir kap daha fazla yemekten, biraz daha güzel bir evde oturmaktan ve “bugün ne giysem, ne yesem” hesaplarından uzaklaşmayı bilmektir. Arsızlığa ve duyarsızlığa kapıyı kapatmak, kendine gelmeye niyet etmektir.
Yaşamak; göç etmektir, gıybetin, namahremin, günahın olduğu yerden. Mekke’den Medine’ye, cahiliyeden Asrı Saadet’e göç eder gibi.
Yaşamak; yaşanılan hayatı gözden geçirmektir, meselâ televizyonun düğmesine dokunarak, Allah’ın hoşnut olmadığı tavırlara davetiye çıkaran programları kapatabilmek, Kuranı Kerim’i açıp ağlaya ağlaya okuyabilmek, ağlayamasak ta ağlarmış gibi yapabilmektir...
Yaşamak; hissetmek ve duymaktır, bunun için çabalamaktır.
Yaşamak; korkmak, fakat aynı zamanda ümit etmektir. Bir yandan Kevser havuzunu düşlerken, bir yandan katran karası kazanlardan ürkerek kaçmaktır. Yaşamak öğrenmektir hak olanı. Öğrenirken hayata geçirmektir. Hz. Ömer gibi âdil olabilmek, Hz. Ebu Bekir gibi cömert olabilmek, Hz. Osman’ın taşıdığı hayâyı taşıyabilmektir. Hz. Hatice gibi asil olabilmek, Hz. Fatma gibi vefalı olabilmektir. (Allah onlardan ebediyen razı olsun)
Yaşamak, Allah için infak etmektir. İnfak ederken bir an bile tereddüt etmemektir. Muhtacın ihtiyacını giderebilmek, sofrada ona da yer açabilmektir. Kendi evlâdınız için yapabildiklerinizi, boynu bükük çocuklar için de yapabilmektir.
Yaşamak, yerdeki çöplere inat, gökyüzündeki yıldızlara bakabilmektir. Ellerinizi uzatıp o yıldızlara, o kutlu sahabelere tutunabilmektir. Yaşamak, Allah’a lâyık kul, Hz. Peygambere lâyık ümmet olabilmektir.
Yaşamak, su kadar temiz, güneş kadar parlak bir ömre sahip olabilmektir.
Yaşıyorsanız hala, Allah’ı memnun edin, peygamberi tebessüm ettirin. Kulsanız O’na, bunu önce kendinize ispat edin. “Yarın” demeyin, şimdi, şu an atın adımınızı, bir cilâ çekin paslanan hayatınıza. Yeni bir sayfa açın, ömür sayfanız kapanmadan.
Su gibi duru olmalı niyetler, içimizde taşıdığımız, Yaradan’la aramızda köprü olan kalbi karartmadan, lekelemeden, nisyana düşürmeden yaşamaktır hayat.
Bugünün hakkını vererek, yarının endişesini taşımaktır, öteler adına. Sırata gelmeden sırattan geçmek ve her an kayıp gayyalara düşmenin endişesini taşıyarak, buram buram terlemektir yaşamak…
Alıp verilen nefeslerin, neyin uğrunda alınıp verildiğini bilmektir, yürünülen yolun sonunun nereye vardığını önceden kestirmektir yaşamak. Pişman edecek, yakıp kavuracak günahlara fırsat vermemek, kendimizin günahsız olduğuna da asla kanaat getirmemektir. Her gün beş vakit arınmak, pişmanlıkların akıttığı gözyaşlarıyla tövbe etmektir. Tövbe ederken, bir daha aynı hataya düşmemek için azmetmektir.
Yaşamak, her ezan sesini duyuşta içimizdeki depremi hissetmektir. Durup soluklanmak, Rabb’in huzuruna gideceğinin farkına varmaktır. Titremektir. O’nun karşısında yaşamak, boyun eğmek, itaat etmektir, tepeden tırnağa. Dudaktan dökülen ayetlerdeki emirleri ve yasakları kavrayabilmek, bu ilahi mesajlara muhatap olduğunu bilerek “Eyvah!” diyebilmektir.
Yaşamak, her gün Kâbe’ye, Arafat’a uğramaktır. Orada vakfe durup içini parçalatırcasına, Yaradan’dan af olmayı dilemektir. Bazen uğramak yetmemeli, O’nun kapısında kıtmir olabilmektir.
Yaşamak, Şeytan’ı taşlamak ve kovmaktır hayattan. Nefsi sindirip süngüyü eline almaktır. Hz. Peygamberin hayatını düşünerek yaşlanmak, O’nun her an yanı başımızda olduğunu bilmek ve O’na her gün biraz daha ümmet olabilmek çabasıdır.
Yaşamak; Filistin’i, Felluce’yi unutmamaktır. Silâhlara karşı, sapan taşlarıyla imanına sahip çıkmaya çalışan çocukları bir an bile hatırdan çıkarmamaktır. Yere düşen her Müslüman için oturup ağlamak, kendi isteklerini arzularını bir kenara bırakarak, bir gece karanlığında, onlar için uykuyu bölerek dua dua yalvarmaktır Allah’a…
Yaşamak; bazen bir kap daha fazla yemekten, biraz daha güzel bir evde oturmaktan ve “bugün ne giysem, ne yesem” hesaplarından uzaklaşmayı bilmektir. Arsızlığa ve duyarsızlığa kapıyı kapatmak, kendine gelmeye niyet etmektir.
Yaşamak; göç etmektir, gıybetin, namahremin, günahın olduğu yerden. Mekke’den Medine’ye, cahiliyeden Asrı Saadet’e göç eder gibi.
Yaşamak; yaşanılan hayatı gözden geçirmektir, meselâ televizyonun düğmesine dokunarak, Allah’ın hoşnut olmadığı tavırlara davetiye çıkaran programları kapatabilmek, Kuranı Kerim’i açıp ağlaya ağlaya okuyabilmek, ağlayamasak ta ağlarmış gibi yapabilmektir...
Yaşamak; hissetmek ve duymaktır, bunun için çabalamaktır.
Yaşamak; korkmak, fakat aynı zamanda ümit etmektir. Bir yandan Kevser havuzunu düşlerken, bir yandan katran karası kazanlardan ürkerek kaçmaktır. Yaşamak öğrenmektir hak olanı. Öğrenirken hayata geçirmektir. Hz. Ömer gibi âdil olabilmek, Hz. Ebu Bekir gibi cömert olabilmek, Hz. Osman’ın taşıdığı hayâyı taşıyabilmektir. Hz. Hatice gibi asil olabilmek, Hz. Fatma gibi vefalı olabilmektir. (Allah onlardan ebediyen razı olsun)
Yaşamak, Allah için infak etmektir. İnfak ederken bir an bile tereddüt etmemektir. Muhtacın ihtiyacını giderebilmek, sofrada ona da yer açabilmektir. Kendi evlâdınız için yapabildiklerinizi, boynu bükük çocuklar için de yapabilmektir.
Yaşamak, yerdeki çöplere inat, gökyüzündeki yıldızlara bakabilmektir. Ellerinizi uzatıp o yıldızlara, o kutlu sahabelere tutunabilmektir. Yaşamak, Allah’a lâyık kul, Hz. Peygambere lâyık ümmet olabilmektir.
Yaşamak, su kadar temiz, güneş kadar parlak bir ömre sahip olabilmektir.
Yaşıyorsanız hala, Allah’ı memnun edin, peygamberi tebessüm ettirin. Kulsanız O’na, bunu önce kendinize ispat edin. “Yarın” demeyin, şimdi, şu an atın adımınızı, bir cilâ çekin paslanan hayatınıza. Yeni bir sayfa açın, ömür sayfanız kapanmadan.