Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Öncelikle hakkı teslim etmek lazım Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olan bir iklimi vardır Hiçbir tabii zenginliği ve gelir durumu olmadığından çaresizdir Muhakkak ki ticaretle uğraşmak ve rızkını temin etmek için şartlıdır
Gelenekselliğe bağlı bir hasleti vardır Bağ sohbetleri, tasavvuf dersleri, edep telkinleri kardır Ticarete gösterdiği hassasiyeti, muhafazakârlık adına koruyandır Gece hayatından pek hazlanmayan, yatsı namazından sonra eve kapanandır
Bir Kayseriliyim diyen bir insanda Temel olarak şu unsurlar bulunmalıdır Ticaretle iştigal ettiği dükkân, en önemli hassasiyetidir Ev, bağ, mezar ve binek sahibi olmaları elzemdir, yoksa acınandır
Bağ göçmeler öte için bir hazırlıktır Çocukların toprakla haşır neşir olmaları arzulanandır Bahis oyunları, stadyuma gitme merakı, futbola adanması kıttır Tasarruf yapmayı, iktisat içinde yaşamayı ve yarının hazırlığı asıldır
Hayır ve hasenatı yerinde kullanması Fevkalade araştırarak hata yapmaktan sakınması Kimi zenginlerin asilzade gibi davranması, kimisi derviş olması Dini mübin için fedakârlığa her zaman aday bulunması ve sakınmaması
Ve fakat sanayi tesisleri artıkça Fevkalade göç almıştır ve hasletler farklılaşmıştır İç Anadolu’nun ticarette parlayan yıldızı olunca örf yıpranmıştır Geleneksel din anlayışı ve sohbet ortamlarında ki cemaat farkı açığa çıkmıştır
Evine ve hanesine bağlı bir yapıdadır Refikası en liyakatli ve saygın bir konumdadır Mutfak kültürü fevkalade zengin ve leziz olmak durumundadır Mantı, yağlama, içli köfte, hamur işinin nevileri olağan sayılmaktadır
Kıyafete çok para harcamayı sevmez Arabanın esaslısından hoşlanır ve fakat tasarruflu olanı alır İstişare etmeyi çok sever, il nezdinde yapılan etkinliklere icabet eder Devlete her zaman bağlı ve duasını eksik etmeyen bir anlayışa sahiptir
Evlatlar muhakkak ki okumalıdır Yalnız, ticarette asla-a geri kalmamalıdır Çıraklık, kalfalık ve ustalık mevkilerini özümlemek durumundadır Muhakkak ticarete aşina, eğer mizacı müsait değilse memuriyete başlatılır
Ne vakit yüzlerine baksam Derin bir hicranın izlerine şahit olmuşumdur Suskun bakışları, boyun büker tavırları, edep içinde ki edaları Kimi zaman içimi sızlatmıştır, mecburiyet prangası melalde okunmuştur
Bu insanları çaresizliğe gark etmek Politik takiyelerle sadakatini test etmek Onun masumluğundan nükseden kalbi letafeti görmemek En azından aymazlık ve pişkinlik olarak değerlendirilmesi gerken gerçek
Ne çocuğun halini hakkıyla sormak Ne annenin fedakârlık yarışını hissederek anlamak Babanın geçinmek için çaresizliğin girdaplarında ezildiğini fark etmek Terki diyar yapmak zorunda bırakılmak, hasret ve gözyaşlarını görememek
Yanık sesten nükseden nidayı dinlemek Ruhun ve kalbin suskun çığlığında bir an titremek Dini mübine karşı sadakatlerini ve itminan olmuş hallerini şehretmek Medreselerde talim etmeyi en ziyade haslet bilmek, sözün gücünde serinlemek
Örf ve âdetin esaretine bırakılan canlar Can ve mal güvenliğini yerine getiremeyen makamlar Vesayet altında yıllarca eziyet ve hakarete duçar edilen insanlar Artık canına tak dedirten, her ne kadar sabrı bilse de alenen kast eden zanlar
Mahremiyetini dikkate almayan aymazlar Birlik ve beraberliği çok geç fark eden belam tipli adamlar İman ve akide birliğini zedelemek için hurafe ve şeyh gammazlığı yapanlar Milletin mahşeri vicdanında, görsel araçlarda, yazılı medyada alay edilen faziletli cefalar
Ne zaman elime alsam Bilgi edinmek için okumaya başlasam Haber adına yer verilen hadiseler için doğruluk arasam Bir gün kuşku duymadan, güvenerek, maksadını bilerek haber okusam
Her ne hikmetse bu zevat Haddinden fazla ukala ve akıl danelik başa bela Yüksekten bakmayı ve yüksek sesle konuşmayı hak sayarlar Ellerine geçirdikleri imkânlarla birden kuvvet dengesi yarışına girerler
Rant elde etmek için durmazlar Her türlü elde etmeyi meşru sanırlar, savunma yaparlar Adeta kapitaliste taş çıkartacak nispette varlığın aracı olurlar Hak ve hukuku önce kendi menfaatleri zaviyesinden olmak üzere tanırlar
Fakir, fukara adına tellallık yaparlar Güya erdemli bir davranış olarak öne çıkmak için pusarlar Her şirketten reklam alabilmek için piyasayı hazır hale getirirler Örf ve âdeti hiç bilmezler, hayâyı geçerler, edepten de o kadar nasipsizler
Nasılsa dördüncü kuvvet görürler Öyleye, yasama, yürütme, yargı ve en tabi basın Her nasılsa bu erklerin hepsine tahakküm etmeyi gaye bilirler Kim yanlarındaysa adeta birden ordu kesilirler, demokrasiyi silerler
Milletin hâkimiyetini asla istemezler Küresel medya ve yandaşlarıyla birlik içindeler Seçilmiş lik adına hükümet edenleri halkın gözünden düşürürler Her türlü desise ve şer odaklarıyla hükmetmeyi veya gücü ele geçirmeyi isterler
Her türlü çifte standardı görürsünüz Boyalı basın, kadın hakları der, kadını meta olarak sürer Çevre adına alaladıkları gizli maksadı süsler ve böylece şiddeti öne sürer Hükümet edemiyor diye, tahrir meydanları nakaratını yeniden ve edepsizce dener
Azınlıklar aklıma geldikçe Hak ve hukuku gasp edilenler dilekçe verdikçe İnsan olarak aranmak, çareye başvurmak, davacı olmak dilenince Darbe anayasaları dört duvar arasına hapsedip, iflahını kesip, mecbur edince
İnsanlık adına vahşet simsarı Gasp ve talan erbabı, şiddet ve terör sevdalıları İnsanlıktan nasipsiz nükseden çığlıkları, adalet adına süregelen nutukları Yıllarca ruhumu daralttı, içimde var olan ferahlığı bin bir bahane ile kenara attı
Öncelikle beyin göçünü sağladı Radyo ve televizyon marifetiyle masumları tavladı Kültür erozyonunu bir tufan gibi hanelerde yaşattı, aileler yabancılaştı Bin parçaya bölünmüş zümreler, etnik devşirmeler, meta ya köle olanlar sıralandı
Ne kadar kanun varsa kanıksandı Ecnebilerin yasaları, soysal hakları umut sayıldı Milleti ezen ve zulmeden satılmış nefesler, hırsları uğruna atıldı Hiçbir hak ve hukuk tanımadan demokrasiyi askıya aldı ve halk şartlandırıldı
Önce terör tertip edilerek sergilendi Milleti efradı adeta kobay olarak seçildi, inanan çaresizdi Bizzat dinimübine hakaret edildi, müminler bin bir bahaneyle kelepçelendi Alıp götürdükleri yer, kimse tarafından belli değildi, işkencenin alası onda denendi
Vatanı ve Milleti bu hale getiren kimdi Gönüllere korku zerk ederek, en çok sevdiği asker esirdi Emir komuta Emperyalist güdümlüydü, şayet karşı çıkarsan ölüm senindi Ruhsuz ve kalpsiz olan simsarla, görev zayiatı diye yalanla aileyi teselli ederlerdi
Batının gerçek yüzünü bilmeyen ne yapsın Rahmetli şairimiz Mehmet Akif’in safahatını okumaktan kaçınmasın Sezai Karakoçları, Muhammet İkballeri, Cemil Meriçleri, Kemal Karpat’ları okusun Adaleti, hak ve hukuku, insanı değeri hakkıyla kim veriyor, hangi yasa vaaz ediyor baksın
Kalbinin gücü vardır O mekân müstesna bir nazar gâhtır Ruhundan beslenen feyzi imtihandır, niyet adına farktır Hangi düşlerin seyrinde tefekkür etsen, bilgiden uzak kalsan sancıdır
İnsani değerler asildir Adap ve edep insana yakışan nezakettir Kul, hassasiyetiyle ecre malik olacak namzedi saiktir Rahmet sevgi üzerine bereketlidir, ihsanla faziletlidir, akıl ne içindir
Dikeni görünce çekip gitme Sinesinde beslediği nüvelerin vaktini merak et çekinme Neden gülü, laleyi, sümbülü, orkideyi, karanfili görünce yüzün güler Sevgi yakarışları yağmur gibidir, bereketi kalpte hissedilir, ruhla murada erilir, direnme
İnsan bilgiyle güçlü ve dirayetlidir Kalp imana tabi olunca en zarif bir kitabiyedir Varlık ne ki, hiçlik en ziyade murakabe, sevda insanlaştırır Kulluk üzere hassasiyet O’na yakınlıktır, aşk senin için en latif azıktır
Hayvanat ve nebatat yaratılmıştır Onlarda en tabi yaşamak için hilkatlerine tabi sadıklardır İnsandan kaçarlar, aç bırakılınca saldırırlar, hayatiyetini temin için ne yapacaklar Şefkate açtırlar, hissedince en sadık hale gelirler, haline muti olup sabırla beklerler
İnsandan kork, nefsi adına koşandan Nefsi için cana kıyan, keyfi için can yakan varlıktan uzak dur En vahşi canavar, nefsine adanmış ve kulluktan nasip almamış, kalpsiz varlıktan Sevginin bir bedeli vardır, feda olmaya ram eyleyen serencamdır, vicdan sezgisi irfandır
Bir çile yolculuğuna adanmalı, hiç arkaya bakmamalı…
Orjinal boyutu icin tiklayin 900x889px and 43KB.
İnsan davasıyla mücehhez bulunmalı Hangi şartta olursa olsun, zafiyete kapı aralamamalı Sosyal şartlar bahane edilerek tavizler verilmemeli, statü için elenmemeli Nasıl bir sıfatın müntesibi olduğunu bilmeli, en yakınıyla muhabbet etmeye nail olmalı
İnsan imtihana tabi olmuş canandır Hesapsız heyecan dileyenler için, gönül kapısı kapalıdır Nefsi arzular nihayetsiz tufandır, aklın ve bilginin arifçe nazarı asıldır Yoksa bedbaht olmak haktır, tercihler bizzat kararındır, cehalet kalbi karalıktır
Her zaman aşktan söz ediyorsun Ve fakat hakikatine müdrik olmaktan hala ürküyorsun Niçin acabalar furyasında vakit geçiriyorsun, dervişi görünce ah ediyorsun Neden hak için gönlünü hasretmiyor, sevdasıyla istikamet bulmuyor, ne bekliyorsun
Bir geçmişini hatırla, hiç hayıflanma Ne kadar varlığın ve hükümranlığın varsa, sakın aldanma Ne Karun, ne Nemrut zalim olmaktan başka, tağutluk yapınca, ne oldu unutma Her ölüm bir kıyamettir, vakti saati gizlidir, haşyet kul için dikkat kesilen edeptir
Sen kalbini koruyup, kulluk yapmayınca Ne kadar maraz var, sinende yok sanma, şeytan yakınlaşınca Nefsini avenesine alınca, bin bir heyecan yaşamak için çanlar çalmaya başlar Her günahta ve kasten işlenilen haramda, seni senden alan bir heves vardır, aldanma
İman üzere bulunmak ve yaşamak istiyorsan Fikrin ve zikrin, düşlerin ve amelin, kalbinden nükseden ümidin Hakikate duçar olması, ruhunun bizar bulunmaması, ancak hassasiyetinledir Hiçbir takva ve zikir sayısal değildir, tüm vücut ve melal O’na hasredilerek anılmalıdır
Hangi sohbet meclisine gitsen kıssalar okunur O an itibariyle konunun etkisinde kalan can, cezbe kapılır Kimi vakit gazel ve ilahiler söylenir, ne söylenmişse harfiyen uyulur Ve fakat yılladır hakikat karşısında suskun bırakılan vicdan ve akıl nasıl anlaşılır
Her geçen vakit İçme işleyen ibret yakarışların çığlığıydı sanki Bilmediğim, şerhine malik olmadığım deruni bir nidanın sedası vardı Ne kadar yakındı, nefsi telakkilerime ne kadar uzaktı, ruhun enginliğine nazardı
Gün batarken Melal suskun bir vaziyette dalarken Ten ürperir, hissiyat bereketlenir, gözyaşları yavaşça inerken Aşkın kalbe inşirah vadeden serinliği, sevdanın izanımda firkatleştiği aşikârken
Hala neyin hesabını yapıyorum En çok düşündüğüm ve zikrettiğime köle olmayı Varlık adına hırsa kapılmayı, hiçliği miskinlik saymayı, ukalalık yapmayı Kimseye bırakmıyorum, her mevzunun içine dalıyorum, utanmayı beceremiyorum
Yürek, kalp aynı değil mi? Hangisi beyne kan pompalar, hangisi irfan yolunu açar Vicdan niçin iradeye bakar, pasif hale getirildiğinde niçin içim yanar Ruhun kitabından kim anlar, nasıl bir vuslatın sevdasıyla, bir gün aşk kapımı çalar
Ceylanın ah u zarı var Zavallı ne kadar da melül melül bakar Kırılmış ayağın, vaktini bekleyen kaygının, sancısı kim anlar Nasıl bir insicamın pençelerinde olacaktır av, her belanın bir esrarı hikmettir yar
Bazen gönlüme küserim Karşımda ki muhatabın üzülmemesi için dilimi büzerim En nihayetinde feragat etmeyi, fedakârlıkta direnmeyi hakikat bilirim Zafiyetlerin ne kadar zillet olduğuna kanaat getirenim, azimeti her zaman severim
Din gönül eğlendirmek için değildir Bahanelere kurban edilen akait ve ziyan olan ameller kimindir Efendimizin muhabbet ve emanetleri ne kadar kalbinin müstesna yerindedir Rahmet ve mağfiret her can içindir, müddeti nefes olan insan mizana bedelli kalptir
O gözlerin kimseye umut vermesin, yüreğine işlemesin…
Orjinal boyutu icin tiklayin 694x441px and 359KB.
Masumiyetin naifliği hilkattir İradi olmak, hevese kapılmak, heyecan yaşamak seçenektir Akıl ve bilgi, dimağ ve şuur muvazeneyi gerektirir, rastgelelik sefilliktir Kuruyup düşen yaprağa bakma, onun resmeden melalde hüzün yaşama, izan senindir
Hangi güzelliğin cazibesine kapılmışsan Sabah, akşam onun düşleriyle aynanın karşısında uğraşırsan Beğenilmek hastalığına kapılıp, ruhunu ve kalbini hiçe sayıp, çaka satarsan O hevesin aynaları kırılır, zannın içine alan girdabı soldurur, nefes daralır, için burkulur
Sen ki en müstesna bir varlıksın Esrarını içinde barındıran hikmetin kuvvetinde nazsın Niçin bu kadar kırılgansın, bin hüzün içinde içine kapanıp, ağlarsın Seni birilerinin beğenmesi değil, cezbeden hale gelmek için niye anlamsız gayrete kapılırsın
Herkesin dilinde olmak, çok mu önemli Neden başarıya karşı bir doyumsuzluğun var fakat kalbin bizar Ruhundan nükseden derin sızılar, vicdanına eza veren sahta ağıtları kim duyar En ufak bir meselede kaprise kapılıyorsun, içinde ki boşluğu ne kadar haykırıyorsun, an kan ağlar
Ne sahte gülücüklerin, ne asılsız vaatlerin Ruhun ve kalbinden zuhur etmeyen yansımaların Hakikate bigâne bırakan çılgınlıkların, yalnızlığa iten bağnazlıkların Kurbanı olma, bilgiye ulaş, arifin nasihatlerinden nasibini al, kuşkuların gider, hayıflanma
Ömür kitabının açılmış çok zarif sayfaları var Ruhundan nükseden hicran damlaları ve kalbinde korunan izleri Hakikat yoluna izhar eyle, keşkelerle yol alma, yaşadığın şartları dikkatten kaçırma İçinde bulunduğun an ve seni şartlarıyla kuşatan zaman bahtının ikramlarıdır, kahırda bulunma
Bilme ki ne söylemeliyim Bir ömür derlediğim güftelerimle bir hal içindeyim Sanki şairin yüreğinde, sazendenin hicran perdelerinde nefeslenmekteyim Neyleyim, işte hakikatimde böyleyim, düşünceler kervanında yol alan derbederim
Ne hakkıyla kul oldum Ne de sakinin gözlerine dalıp, derdi gamını sordum Yolda kalmışların, mecali kesilenlerin, çaresizlik içinde gözyaşı dökenlerin Melallerinden nükseden figanı duydum, var olan gücümle, solgun ümitle çareye koyuldum
Yusuf’un, o masum ve hicran’i sesi Teslim olduğu ağabeylerinin bin bir bahane içinde ki halleri Muhterem pederinin çaresizliği, sabrın ve kanatın azizliği, dile gelen hikmetleri El açan, umutla bakan, gözlerinden kan kusan, yüreği parçalanan, ruhundan bihaber olanların akıbetleri
Her geçen mevsim yüreğime seslenir Hangi çiçeğe baksam, gülü koklamak için yaklaşsam Sessizliğin zarifliğinde ki dikenin teslimiyetinde ki sevdayı hatırlasam Aşkın, ulvi çehresini bulsam, hali edebe koyan naifliğin kitabını okusam ve O’na kansam
Ne yetimim, ne de garip bir nefesim En yakınları olduğu halde kimsesizliğin hicran bahçesindeyim Ne yazsam, ruhumun sahibine yakarsam, kalbimin yaralarını biran unutsam Gönlüme inşirah zerk edecek arifleri bulsam, efendimizin siyerini okurken, sürur ile kaybolsam
Ne nutuk atan aklı evvele Ve ne de hilkatinin gereği havlayan köpeğe Bilmem ki ne söyleyeyim aç ve susuz düşkünlere, imdat bekleyenlere Sözüm vardır, kutbu cihan denilen nefeslere, yurt yarışına giren kapı kapı gezenlere Güç ve kuvvet peşinde koşan alalanmış niyetlere, tefrika zerk eden cemaat birliklerine
Nezaretteydim, suçsuz bir ahvalin kadrindeydim
Kimi dinlesem, kolluk kuvvetinin celalini anlaya bilsem hiç gam olmayacaktı vecdimden
Apar topar almışlar ve kelepçeyi bileklerime takarak soluk soluğa bırakmışlardı Demek ki nefsi müdafaada bulunmam suç telakki edilmiş yapılan şikayetle görevler verilmişti
Dayak mı yemeliydim, gecenin karanlığında görünmemeliydim
Dinletemedim, üç kişi saldırmış, kim oldukları dahi anlaşılmadan kavga başlamıştı
Her ne kadar darp edilen bizzat ben olduysam da şikayet etmedim, el hak merak etmiştim
Nihayet gücümüz nispetinde ve elimizden geldiği ölçüde korunmaya çalışırken de üzmüşüz
Memurlar bir şeyler yazdılar, o an ayakta kalmamı sağladılar
Bir hınç içinde temaşa ediyorlar, şikayet edenleri taltif ederek keyifli bir şekilde ağırlıyorlar
Boğazım kurumuştu, etrafıma bakındım, bir bardak su aradım, hayli sıkılmıştım oyalıyorlar
imzala şunu diye emrettiler, ne yazılmıştı bakmama izin vermediler, güvenmiyorsun dediler
Hay di kalk nezarette kalacaksın diye, ezayı ikram ettiler
O an ne yapmalıydım pek kestiremiyordum, zihnimin tarumarlığında nefesleniyordum
Annem, babam duymasınlar istiyordum, biçare adına umut içinde Hakka iltica ediyordum
Demek ki külli iradeden nasibimiz gün yüzüne çıktı diyerek kendime teselleme getiriyordum
Nezarethane çok pisti, penceresi demirli, camları kırıktı
Ne kadar soğuk varsa bizzat bizimle beraberdi, üç beş çulsuz garipler o an yerlerdeydi
Neydi suçları bilmiyordum, solgun ve bitap hallerini fark ediyordum, uyku halin delerdi
Sanki kolluk kuvvetleri hâkimdi, diledikleri nispette dayak ve işkenceler bizler için revaydı
Aç ve susuzluk adına her şey yanımızdaydı, kim zanlıydı
Hak ve hukuk vesayet içinde soluyanlar içim mi vardı, hakkı gasp edenler zamanıydı
Yargılama erki ne kadar şeffaftı, birçok yargıcın ihtiyaçlarını dahi zenginlere ısmarlanmıştı
Heyhat demek bize kalmış, aczi yet içinde bulunmak ibret için sınavmış, çile kime adanmıştı
Sabaha yakın bir zamandı, polis copuyla içeri daldı
Nazarları çok manidardı, yargılamadan önce elden geçirmek onlar için sanki vuslattı
Yerde yatan garipleri tekme tokatla fevkalade bir şekilde hırpaladı, daha sonra bana baktı
Bir şeyler arıyor, başlamak için fırsat kolluyordu, hayli şişman ve talimsiz olan bir varlıktı
Copu kaldırdı, vurmak için yeniden suratıma baktı
O an ve kalbime düşen zamanda hıncım artmış, gözüm karamıştı, konuşmak kalmıştı
Sakın ha, asla böyle bir şeye yeltenme, şayet zanlıysam dahi hüküm verme dedim durakladı
Hakkımı bir yerde bırakmam, elimden gelen neyse ardıma koymam diyerek gözlerine baktım
Vazgeçmişti, gömleğini düzelterek nezaretten çıktı
Fakat diğer zanlıları öylesine dövmüştü ki, içimin parçalanması neleri yaşatmıştı
Yıl 1978, sabah nihayet bin sabırla vuzuha ermişti, perişanlık içindeydik yanımıza kar kaldı
Haydi gidiyoruz diye seslendiler ve bir arabaya bindirerek adliyeye götürdüklerini anladık
Epey zaman bekledik, nihayet vakti saati gelmiş ki içeriye alındık
Karşımda hayli yaşlı bir hâkim vardı, adeta uyku halinde ki nazardı, hiç bir şey sormadı
Kol hareketiyle kolluk kuvvetine demek ki anladığı lisanıyla meramını anlattı, kapı aralandı
O an suçsuz olduğum anlaşıldı kanaatiyle, mütereddit bir şekilde polise baktım ki alaycıydı
Cezaevine gideceğiz, şimdi evinizden yatak yorgan alınacak dedi
İçim kan ağlamıştı, annem ve babama nasıl anlatırdım, içinden çıkılmaz bir hal almıştı
Ne yapmalıydım, hak ve hukuk adına nelere sahiptim farkında mıydım, umutlar solmuştu
Bir tarihte yaşanışmış olaydı, aylar sonra beraat ettim, nihayet masumluğum anlaşılmıştı
Bilmem ki neden anlamazlar Böylesi kararmış gönüllerle nasıl bir sevda yaşarlar Hangi hesabın vadesinde nefes nefese kalırlar, evlat adına yüzü kızarmayanlar İçim titriyor, yüreğimin burukluğu gitmiyor, gözler nazar ederken hayret kuşatıyor
Hangi günler için sönmeyen umuttun Ruhumdan ve gönlünden inşirah zerk ettiği muradıydın Sana nasıl bakardı, gözünden sakınır, her türlü meşakkati göze alırdı Sen naz ettikçe hoşlanır, mütebessim eda içinde arkasına yaslanır ve ümitle yaşardı
O kadar yokluğa rağmen, sabretti Yaz demedi, kış demedi, gece gündüz mücadele etti Senin geleceğini düşünerek, yemedi, içmedi, harçlığını eksik etmedi Kim bilir arkandan ne kadar sevinirdi, geleceğin ana kadar düşlerin izindeydi
Ne yaptın, anneni çaresiz bıraktın Seksen beş yaşında olmasına hiç aldırmadın, umursamadın Güya sen de bir insandın, imtihana tabi olacak hazandın, hiç arlanmadın Köylünün “evladı varken bize yardım etmek düşmez” i duyuracak kadar sıkılmadın
Malatya’nın Darende İlçesinin Yavuzlar köyünde yaşayan bu biçare teyzeden bahsediyorum Hazin hikâyesini köyün camisinde imamlık yapan Abdullah hocadan dinledim O kadar içli ve samimi anlatıyordu ki içim parçalandı, hocam siz ne gerekiyorsa yapın dedim
İftariyeliğine hüzünle şahit olmuş Bir haftalık tulumba tatlısı ve yufka ekmek bulunuyormuş Duygulanmış, köylüye sual edince,“hocam evlatları varken bize düşmez” demiş Ve bu köylüler mutat Kur’an hatmeden, zikir halkalarıyla ibadeti yetine getiren kullarmış
Artık bir söz söyleyecek ne kaldı Nerede kaldı o civarın takva timsalleri, feraset ehilleri Bu seksen beş yaşında ki zavallı teyze bu kadar düşkün bırakılır mı? Söyle, hangi insanlık, hangi duyarlılık bu kadar hüznün karşısında çekimser kalır
İnsan anladığını yaşamalı, aldanmamalıdır Adet ve töre üzerine din kaim edilmez, bilmem ki daha nasıl anlatılmalıdır Dinin şer’i kaynakları ortadadır, maslahatlar gözetilerek, akideler yıpratılmamalıdır Köyle ne bilsin diyen kabalığa da söz hakkı tanınmamalıdır, dünyalığından taviz vermeyen, nafile yere simsarlık yapmamalıdır
Ey saki niçin bakmazsın Sende mi çulsuzlara bir hak tanımazsın Sefil nefesleri insan saymazsın, gözlerine bakan meramı hiç anlamazsın Söyle nasıl bir hırsı heyecansın, ne mazlum ve de mağdurun dertlerinden çok uzaksın
Kabak kemaninin derdi var Nasıl bir taksime girse yüreğimi yaralar Kimseye bir sözüm yok içim kan ağlar, hüzün sinemde kor olur çıkar Nedense ne hakkıyla sevebildim ve ne de sevilmenin süruruyla kendimden geçtim
Sanki kendiyle keşmekeş nefestim Hangi sevdayı merak ettim, nefislerin halini seyrettim Aşkın edep rahlesinde ki hassasiyetiyle kendimden geçtim, bilmem hangi düşteydim Ruhumu ve kalbimi ram eyleyen bir fırtınanın ellerindeydim, telakkiler adına müşküldüm
Ey saki bakma, boş ver ve gelip geç Bilmem kaç müşterin olmuştur, sessizce göçüp giden Bir gün olsun senin derdi gamını dinlemeyen, her vakit senden bekleyen Hoş gör be saki, derliler gelir, hüzne dalanlar kapıda belirir, gün batınca sesler kesilir
Hangi gecenin sabahından söz edeyim Taş olan yastığımdan nasıl bahsedeyim, geceyi üzerime örteyim Banklarda uyuyan, sokak aralarında çaresiz bakan, bir umut adına koşan Garları mesken tutan, ayazda fırın ızgaralarının üzerinde yatan, kendini bırakandan mı?
Zavallı kadın gecenin nu saatinde Uykuya hasret kalmış gözleriyle ve çaresizlik içinde Kalbinin derin sessizliğinde bulaşıkları yıkıyor, başını önünden ayırmıyor Rızkını temin etmek için sabrediyor ve metanetle direniyor, bilmem ki evdeki nerde geceliyor
Ey saki artık gidiyorum, hoşça kal Sinenin silinmeyenleri ne kadar varsa unut, dostlukla var hal Giden geri gelmiyor, sevdalar sahraların sessizliğinde ve kalbin vecdinde inliyor Ruhunun vadinden geri dönen, O’na olan sadakati unutan, Ümmeti olduğu Efendimizden uzak kalan aldırmıyor
Gönlün umudu aşktır Sevdasına ram olabilmek kulluğun farkıdır Kul, aklı ve bilgisiyle marifet halkasına tabi olmalı ve yaşamalıdır Ruhun insicamından neşet eden ahdi unutmamalıdır, rıza için mutlaka adanmalıdır
Ömer’i affeden Allah Diri diri kız çocuğunu gömen kimdi maazallah Rahmet ve mağfiret umudun şavkında ihsan olurken, şaşkınlık nedir billâh Gönül ne bereketli bir ummandır, her marazı temizleyen çağlayandır, çünkü sedası vardır
Ey tenimden süzülen ter Ateşi nasıl bilirsin, nefsin kollarında esir misin? Neden sevdanın suhuletinden içtinap edersin, hak rızasını hiç bilmez misin? Yedikçe yiyen, keyfiyet içinde serilen, O’na itaate gelince çekinen, nasıl bir ibretsin
Ne zarurete iltifat ettik Ne de ruhsatlarla yetindik, doyumsuzluğa sürüklendik Moderni tenin uşağı haline getirildik, dünyevileşmek adına niçin yarışa girdik İnsanlığı çok gerilerde bıraktık, kıt kanat geçinen kullara farklı baktık, niye aldandık
Bir değirmen vardı Sıraya girmek nasıl bir meşakkatti, eza demek azdı Un çektirmek için sabrın rengine bürünmek şartı, muhabbet ikbaldi Kadın, erkek rızkı için koşarlardı, samimiyet ve çile onlar için irfana götüren ardı
Hangi dervişten söz etsem Meşrebini ve memleketini merak edip, nazar eylesem Belde ve köyün farkı açığa çıkar, insanlar sadakatinden taviz vermeyen vicdanlar Dile getirilen niyazları, sessizliğin iklimine bırakılan yaşları, sinede ekte kalanların ibretiyle dirilsem
Çaresizlik ümit kapısına götürür Ruhun serencamından ilzam olunan hüzündür Samimiyet ve teslimiyet hak kapısı için zaruret kabilinden nasibi güldür Kula en yakın olan, annesinden ziyade şefkati bulunan, canan adına sevdaya fark atan yegâne hükümdür
Nefes, vakte amade kılınan andır Ruhun iptidai noktasında yazılmış bir kitabın adıdır Ömrün lahzaları bazen hazan, bazen bahar ve bazen de zemheri yaşatandır Önemli olan umudun solmadan, hissiyat viran olmadan, kalpte hüzün sağanağı başlamadan geçen zamandır
Bir Ramazan ayı geldi, geçiyor İçinde ne kadar hikmet ve kıymeti gizliyor, O’na eriştiriyor Ruhlara dinginlik, kalplere sürur zerk ediyor, akıl ve izan azmettiriliyor İnsanlık bir kez daha tahayyül etmenin zindeliğinde tefekkür ediyor ve eğitiliyor
Hangi akşam iftar için beklesem Nefsimizden ziyade seveceğimizi Efendimiz(s.a) düşünsem Onun yaptığı iftariyeliği bir bir hüzünle zikretsem ve birde halimi eklesem Nerede yanlış yapıyoruz diye sual etsem, hangi sevdanın serabında yaşadığımızı tefekkür eylesem
Her gece teheccüd kılabildim mi? Divana durmadan, ruhumu ve gönlümü hazır hale getirdim mi? Enderun şevkiyle kılına teravihlere hakkıyla icabet ettim mi, yoksa erteledim mi? Her gün bir bahanenin gölgesinde, Allah kerim demenin ekseninde, oyalanmayı istedim mi?
Nice kadir gecesi bahtımızda açtı Ve fakat pasif hale getirilen akıl ve vicdan ne kadar farkındaydı Efendimiz(s.a) ne kadar hayatımızdaydı, hangi emaneti kalbimizde yaşatıldı Okunan naatlar, dile getirilen kıssalar, cemaat içinde zikre bahis olanlarla sınırlanmıştı
Bayram içime bir hüzün bırakır Göçüp giden her hakikat ehlini ve müntesiplerini hatırlatır Bir davayı göğüsleyebilecek şecaat ehli nefesler artık nutku kapalı sanıklardır Âlemi kâinatta evet, bir bayram yaşanacaktır, hüzün ve hicran vadileri ruhumu kuşatacaktır…
(Efendim, nice Ramazan bayramlarına erişebilmeniz dileklerimle, Rabbimden gönlünüzde huzur ve sadetler ihsan buyurmasını, umutlarınızın gözlerinizi yaşartmasını, vuslat için azimden kopmamanızı niyaz eyliyorum..
İnsandım, düşünmek zorundaydım İnsanlık adına ne yapabilirimde ısrarla durmalıydım Geçip giden zamana söyle ki neler anlatmalıydım, hangi lahzayı okumalıydım Bahşeden, halk eyleyen Rabbin özellikle hassasiyete işaret ettiği ayetlerde durulmalıydım
Hasta revirde gözlerime bakıyor Bir umut adına çare bulmaya çalışıyor, ama olmuyor Nefesi zor güç alan zavallı ne kadar zorlanıyor ve fakat gözleri bakamıyor Refakatçisi sanki umudu kesmiş, bin kahır içinde nefes nefese anlatıyor, ah yavrun diyor
Hemşireler ne kadar zarif yüksünmüyor Kimi zaman sabredip, onca sual karşısında sessizliğini koruyor Yatalak hastaların sancısı hiç bitmiyor, ağrıların şiddetiyle sanki figan eğliyor Yarabbi sen bilirsin, sen sahip ve hikmetiyle Rahmet eden yegânesin niyazı yükseliyor
Hekimle ne kadar telaş içinde çırpınıyor Çok genç bir nefes trafik kazası neticesinde içeriye giriyor Hiçbir ses yok, nabız sayılıyor, kalbine masaj yapılıyor, şok tedavisi uygulanıyor Zavallının boynu bükük, o kadar masum bir duruşu var ki, insanın yüreği o ana dayanamıyor
Çaresizlik içinde boynunu büken, yutkunuyor Bir selam versen kırk yıllık ahbap gibi içini döküyor, ne kadar samimi buluyor Umudu senin gözlerinde arıyor, kalbinin hassasiyetine yatırıyor, vicdanını uyandırıyor Nasıl tepkisiz kalırsın, hiç umursamadan maksadına nail olmak için insanlıktan çıkarsın, dedirtiyor
Şimdi huzur evleri ne kadar şenlik içindedir Dilerim Rabbimden ismi gibi gönüllere huzur zerk eden yerlerdir Sıfatı bir şey sanan zavallıların ellerinde esaret yaşatılan nefesler değillerdir Onların mağfiret ve rahmet edeni Rabdir, bu hakikatten habersiz olanlar gafillerdir
Hangi sazı elime alsam Hüzzam bir perdeden başlayıp, yüreğin figanını bıraksam Mızrabın çaresizliğini anlasam, telin çığlığını duysam, bu ömrü adasam Sahranın kuşatan esrarında seraplaşan hayalinle bir lahza buluşsam, feryadını duysam
Gülmek benim neyime Ne dikili bir taşım var, ne de varlık içimdeki har Ruhumu celbeden bir hasret türküsü var, her mısrasında içimi yakar Ne vakit vuslata ereceğiz yar, ne açlık ve ne de susuzluk sineme elem zerk eden melal
Ok olsam dışarı atarlar Yay olsam, ellerinden bırakmazlar, ip olsam kırarlar Hasret nasıl sinemi dağlayan nar, ne kadar nida etsem, kim duyar Devasız bir yaram var, hicran ruhumda ummanlaşan nazar, umudum niye hazanlaşır yar
Artık yüreğime kar yağar Çaresiz gözlerin feri kesilir, takatsiz bakar Hangi ateşe yaklaşsam sinemde bir sızı başlar, dil lal olmuş ne çıkar Firkatin insicamında nefes kesilir yar, hüzün yağmurları gözlerimden boşalan karar
Yüreğimde tuttuğum hazin bir ses var Sanki içimden hiç çıkmayan mütebessim bir nazar Tuvali alsam, gönül fırçasını serbest bıraksam, gözyaşlarımı boya yapsam Nasıl bir sevda resmi çıkar yar, ne kadar bilmesen, hissetmenin feyziyle dirilmesen, melal sızlar
Bilmem ki neden bu kadar yorgunum Şevke ve sürura yılarca hasret kamlı bir vurgunum Umutları solan korkuyum, başımı kaldıramam, huzura çıkamam kırgınım Ömür hanesi viran olunca, düşler ruhumdan uzaklaşınca, yakan kor serinletmeyince, yâdıma ağlarım
Kaderimmiş derim Gözyaşlarımı ummanın sukut eden haline dökerim Sevemem, sevdayı gönlümde besleyemem, aşkın sahnesinde ölemem Bir role giremem, kalbin ah uzarına ne söylerim, artık hasret başaklarını biçerim
Kabahatliydim Hissiyatın ellerine ruhunu teslim etmiş bir nefestim Sevmendim, gönül verendim, bir tebessümüne güller seren çaresizdim Neyleyim, bahtıma boyun bükerim, sinemde korlaşan ateşle dağların suhuletine çekilirim
Düşman mı silsin gözyaşlarımı Ruhumdan nükseden hicran damlalarının ahını Bir ömür anlaşılmayan feryadımı, melülleştiren hüzün akşamlarını Kalem tükenir, takat kesilir, ümitler direnir, nefes kesilir, anlatamam hasret şafaklarını
Bir sevda güftesi yapmalıyım Gönül iklimi mümbit olan bestekârın kapısında sabahlamalıyım Yüreğimin gözyaşlarını anlatmalıyım, bir dem teskin olmak için başarmalıyım Gülüp geçene kucak açmalıyım, her cefaya muhabbetle bakmalıyım, adanmış bir nefes olmalıyım
Ecelle yakın bir arkadaşlığa girmeliyim Ne gönlüme ve ne de sana bir daha diz çökmemeliyim İrfan kapılarında gecelemeliyim, çilenin sadrında kendime gelmeliyim İhsan nazarlarımı bereketlendirmeliyim, hassasiyet içinde kalan nefesi tüketmeliyim
Gelme, gönül kitabım dürüldü artık Bir teselli olacak şevk ve sürur vaat edemeyeceksin yazık Toprak her dem sineme yakınlaşan farkındalık, kabir nasihat adına bir azık Anma, yâdında yaşatma, hüzün ve hicranın naifliğiyle eğleşme, varsa gözyaşın toprağa bırakma
Hangi yarama baksan Yüreğimde dinmeyen sızıyı aralasan Solmuş umutlarıma bir bir yeniden bir neşter vursan Hazan olan sinemi gün yüzüne çıkartsan, şevk ve ümidin kollarına bıraksan
Su al diyorsun Anlat bakalım derdini diye bekliyorsun Beden gözelerinle seyrediyorsun, nesnellik adına direniyorsun Bir kalbin var neden ihmal ediyorsun, perdelenmiş gözlerini hiç düşünmüyorsun
Aşk nedir bilir misin? Ruhi bir nasip olduğuna itibar eder misin? Kalbin inşirah ve haşyetle mümbit bir hale geldiğine ne söylersin Sevdası olmayan yüreklere nasıl nazar edersin, hep neşterler mi müdahale edersin
İlim, merakın şubesidir Kalbin aklı ve basireti, hassasiyetle muteberdir Azim, kul olabilmek için lütfedilen zindeliktir, nefsi temayüz için değildir Hiçlik sıfatı varlık içinde ki tefekkürdür, her amel ve ibadette O’nun rızası asliyettir
Gözlerime bak doktor Ne gördüğünü ve hissettiğini durma söyle Hangi sezginin sesi var, nasıl bir hicranın yarası sineme zerk eder zarar Kalbimin hüzün kaleleri artık çok sağlam ey dinmeyen efkar, hekim keşfedemez yar
İçimde ki firkati sual et doktor Nasıl bir sevdanın dinmeyen hasreti kalbimi yorar Bu aşka, ne akıl, ne düş çare yar, hülyalar ruhuma eza bahşediyor yar Ruhumun hicran damlaları bin hüzün içinde yağıyor yar, her sukutum artık bir nar
Gözyaşlarım dinmiyor Nasıl bir afak ki yüreğime serinlik vaat etmiyor Düşünceler bir bir kağıt parçası gibi ateşle kül olup sessizce sönüyor Hüzün ve hicran hem dem ruhum ve kalbimin müdavimi oluyor, hekim kime söylüyor
Hangi esaretten söz edeyim Yıllara sâri elem zerk eden firkati sinemde mi besleyim Kan akan gözlerimi nasıl gizleyim, titreten hasretin feryadıyla inleyim Diz çöktüğüm lahzaları şahit göstereyim, aklı karartan sevdayı kime şikayet edeyim
Bir umut beslemiştim Kaderin her anını teklifsiz kefil göstermiştim Biçareydim, teslim olmak için kefendim, feda olmaya yeminliydim Şimdi artık şaşkın bir nefesim, divane olmuş kimsesizim, yalnızlık köşelerindeyim
Söyle neydi suçum Şimdi bir ömür prangalara vurulmuş mahkûmum Zindanına hapsettin, sessizliğin berduşluğuna meylettin, elemdin Samimiyet ve sadakati niye bu kadar lekeledin, güven duygularımı tarumar eylesin
Yok, artık seni suçlamam Kendi masumiyetime veririm, mazlum kalmayı severim Derin bir hesabın içine girerim, artık ne gönlüme ve ne de sana diz çökerim Kalan ömrümü arifin dergâhına vakfederim, ecir ve ihsan naibi olmak için ter dökerim
Ne kadar umut ettiysem Ruhumun hicran damlalarını yazmak için çekinmediysem Hüzün vadilerinde sevinmekle yetindiysem, hicran gecelerinde yaş döktüysem Sevinme, ecel terleri döktürdüğüne güvenme, bırak ben divane olayım, sevdama yanayım
Yaşarken ölmeyi öğrettin Hiçlik adına yazılan mısralarınla telakkilerimi değiştirdin Edebe ne kadar yabancı biriydim, bedevinin insicamından nazar edendim Gönül verdim, sessizce seven biriydim, ruhumun serencamından şevk alan bir nefestim
Söyleyemedim, çekindim Bir gün kısmet olur, dilim açılır diye bekledim Her an kalbi hıçkırıklarımla yalnızlığa itildim, nasıl gülebilirdim Sevilmeden ölendim, kefene bürünendim, ecelle bedelleşen çaresizdim, daha ne söylerim