Söyle soruyorum.
Tahrife uğramamış bir evliyanın eserinde uydurma veya zayıf rivayet var mıdır?
Açıkcası biz buna inanmıyoruz ve diyoruz ki evliyaların eserini nasıl yazdığı bellidir.Hiç bir evliyanın eserinde uydurma ve zayıf rivayet yoktur.
Eğer siz diyorsanız ki tahrife uğramamış evliyaların eserinde zayıf ve uydurma rivayet vardır , o zaman siz bunu kanıtlamak zorundasınız.Eserleri eklemelisiniz ki inceleyebilelim.
Zayıf ve uydurma hadis ayrımını iyi yapmanız gerek ikisinin arasında etimolojik olarak anlam benzerliği olsada ikisinin arasında dünya kadar fark vardır.Ya gidin biraz usül okuyun yada hadislerden uzak durun allah muhafaza kafanızdaki vesveselerden uyuyamazsınız.
Kardeşim bir veli'nin kitabında zayıf olabilir fakat uydurma hadis olamaz!Eğer öyle bir durum vaki olmuşsa ki olmuştur ya o adam aslında veli değildir yada kitap tahrif edilmiştir.. Çünkü uydurma hadis hakkında efendimiz şunları söylemiştir;
I. Kim benim üzerime kasıtlı olarak bir yalan uydurursa Cehennem ’de oturacak yerini hazırlasın! [1]
II. Kim benim söylemediğim bir şeyi bana nispet ederse Cehennem’de oturacak yerini hazırlasın![2]
III. Bana yalan nispet etmek başkasına nispet etmek gibi değildir. Her kim benim üzerime kasıtlı olarak yalan uydurursa Cehennem ‘de oturacağı yeri hazırlasın![3]
IV. Kim yalan olduğunu -zan derecesinde de olsa- bildiği halde benden bir hadis aktarırsa o iki yalancıdan birisidir.[4]
Buraya kadar aktardıklarımız bizatihi Hz. Peygamber ﷺ’in söylemediği bir sözü kendisine nispet etmenin ne denli büyük bir tehdide düçar olmak anlamına geleceğini kendi dilinden haber vermekten ibaret. Böyle bir tehdide önlem almak içindir ki; es-Sehavi, “Elfiye” şerhinde Mevzu hadis tarif edilirken kullanılan “el-kezib”, “el-muhtelak”, “el-masnu’” şeklinde üç aynı anlamı taşıyan kelimelerin kullanılış sebebinin bu şekildeki bir rivayetten nefret ettirme amaçlı olduğunu söyler.[5]
böyle hadisler varken uzatmaya gerek yoktur.
Madem veli sözüm onlara;Yatağında yatan müridin gece kaç kere sağına soğuna döndüğünü biliyor o halde bunu da bilmesi gerekir..
Ortada bir hadis varsa biz evliyaya göre değil isnadına göre değerlendirir üsülcülerin tetkiklerinden sonuca varırız.
Üzerine bir takım akaidimiz ve ibadatımızı bina ettiğimiz esasları asıllarına irca etme vazifesini gören isnat, asırlar boyu bütün ümmet tarafından dinin selameti açısından olmazsa olmaz bir muhafız olarak görülmüştür. Allah Teâlâ, Hz. Peygamber ﷺ’in de haber verdiği üzere [6] her dönemde sünneti muhafaza ederek dini bidatlerden koruyacak âlimler göndermiştir. Bunun için İmam Darekutnî “Ey Bağdat ahalisi! Ben sağken birinizin Resulüllah ﷺ’a yalan iftira edebileceğinizi sanmayın!” demiştir.[7] İbn Huseym de “ Hadisi bilebileceğin gündüzün aydınlığı gibi bir aydınlık vardır. Ve kendisini inkâr edebileceğin gecenin karanlığı gibi bir karanlık vardır.” Demektedir.[8] Aynı şekilde İbnu’l-Cevzî’de “Münker hadise karşı çoğu zaman ilim talebesinin tüyleri ürperir ve kalbi burkulur” demiştir.”[9]
Ebubekir Muhammed b. Hanbel’in şu sözü manidardır: Bana ulaşan habere göre Allah Teâlâ şu üç şeyi özellikle bu ümmete mahsus kılmıştır: İsnat, ensab ve i’rab…[10] İbn Hazm’ın da belirttiği gibi; her bir râvinin rivayet ettiği kişinin ismini ve nesebini zikrederek hadisi ta Hz. Peygamber’e muttasıl bir senetle vasletmesi Allah (Azze ve Celle)’ın bu ümmete mahsus kıldığı bir fazıldır. Bu ravilerin her birisinin ismi, hali mahfuz olup yaşadığı zaman ve mekân kayd-u rapt altına alınmıştır. Allah böyle bir üstünlüğü ümmet-i Muhammed’e bahşetmiş ve bu vesileyle kelimeler üzerindeki en ufak zelleler dahi kavranabilmiştir.[11] Bundan dolayı Süfyan es-Sevrî “İsnat müminin silahıdır. Silahı olmazsa neyle savaşacak” demiş, Yezid b. Zurey’ de “Her dinin süvarileri ve kahramanları vardır. Bu dinin kahramanları da hadis ashabıdır” demiştir.[12]
İsnadın dinde bu denli bir mevkii haiz olması dolayısıyladır ki; Abdullah b. Mübarek: İsnatsız bir şekilde din işini sorgulayan kimse, merdivensiz tavana çıkmaya çalışan gibidir” [13] demiştir. Yine “Muhakkak ki; İsnat dindendir. Şayet isnat olmasaydı dileyen dilediğini söylerdi”[14] sözü de ona aittir. İsnat sormak aynı zamanda sahabenin de işleye geldiği bir ameliyedir.[15] Hatta Hulefa-i Raşidîn’in sünnetinden olması dolayısıyla [16] Hz. Peygamber ﷺ’in ittiba etmekle emrettiği şeyler arasında dahi sayılabilir.
Ömer Faruk Korkmaz
[1]Buhari, “Sahih”, Kitabu’l-İlim, 38, No: 110, Müslim, “Sahih”, Mukaddime 2, No: 4, Ebu Dâvud, “Sünen”, Kitâbu’l-İlim, No: 3653, Tirmizi, “Sünen”, Kitabu’l-İlim, No: 2659, İbn Mâce, “Sünen”, Mukaddime, No: 32, İbn Hibban, “Sahih”, Mukaddime 2, No: 31, Beyhaki, “es-Sünenu’l-Kübrâ”, No: 5827, Darimi, “Sünen”, Mukaddime, No: 231, Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, No: 584
[2]Buhari, “Sahih”, Kitabu’l-İlim, No: 109, Ali el-Muttakî, “Kenzu’l-Ummâl”, No:29170
[3]Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, Buhari, “Sahih”, Kitabu’l-Cenaiz, No: 1229, Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 5, Beyhaki, “es-Sünenu’l-Kübra”, No: 7420
[4]Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, No: 18266, Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No:1, Tirmizi, “Sünen”, Kitabu’l-İlim, No: 2662, İbn Hibbân, “Sahih”, Mukaddime, No: 29, İbn Mâce, “Sünen”, Mukaddime, No: 38,
[5]Bkz. es-Sehavî, “Fethu’l-Muğis”, 2/98 Mektebetu Dari’l-Minhac, Riyad 1426 B.1
[6]Taberânî, “Müsnedu’ş-Şâmiyyîn”, No: 599
[7]Sehavî, “Fethu’l-Muğis”, I/303, Daru’l-İmami’t-Taberi, 1992
[8]Sehâvî, “Fethu’l-Muğîs”, I/314-15, Hakim, “Ma’rifetu Ulûmi’l-Hadis”, s. 62
[9]İbnu’l-Cevzî, “Mevdûât”, I/103, Ali el-Kari, “Şerhu şerh-i Nuhbeti’l-Fiker”, s. 436, Daru’l-Erkam, Beyrut-Lübnan
[10]Hatib el-Bağdâdî, “Şerefu Ashâbi’l-Hadis”, s. 84, No: 69, Mektebetu İbn Teymiye, Kahire, 1996, B.I
[11]İbn Hazm, “el-Fisal fi’l-Mileli ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal”, II/81-82, Abdülfettah Ebu Gudde, “el-İsnad mine’d-Dîn”, s. 27, Daru’l-Kalem, Beyrut,1992, B.I
[12]İbnu’l-Esir, “Camiu’l-Usûl”, I/109, Mektebetu’l-Halvânî, 1969. B.I
[13]Ebu Gudde, “a.g.e.”, s. 19
[14]Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 32
[15]Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 19
[16]Beyhaki, “el-Âdâb”, No: 210, İbn Hibbân, “Sahih”, No: 5810, İbn Hazm, “Haccetu’l-Vedâ’”, No: 403