Açabilir miyiz biraz?
eğer okumak isterseniz daha önce bir yazar tarafından biraz uzunca açılmışı var, ancak yine de orjinalinin yerini tutamıyor, buyrun:
"Mevla`nın yaktığı bir meşaleyi ne dünyanın maddi güçleri, ne dünyanın karanlık şeytani desiseleri,ne de dünyanın helal da olsa cazibedar nimetleri söndüremediği gibi, bu meşaleyi elde tutmanın karşılığında Allah`ın rızasından başka hiçbir şey, ahiret nimeti de olsa, Cennet de olsa, Cehennemden kurtulmak da olsa, hiçbir bedel istenmez. Çünkü meşale Hakka aittir, Haktan geliyor, Hak için geliyor!.. Biz de Hakkın kuluyuz! Ve eğer elimize tutuşturulmuşsa, şükür şükran içinde tutmakla yükümlüyüz! Allah`ın takdiri başka şeydir. Cennete girmek için veya Cehennemden kurtulmak için `yaşamak` başka şeydir. Cenneti istemek veya Cehennemden kurtulmak istemek çok daha başka şeydir. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. Biz Müslüman olarak dünyada da, ahirette de Allah`ın takdirine teslim oluruz, boyun eğeriz. Allah`ın takdirinden razı oluruz. Şüphesiz Allah`ın lütfundan, fazlından ve rahmetinden Cennete girmeyi istediğimiz gibi, Cehennemden kurtulmayı da isteriz. Bu başka şeydir. Çünkü istemek kul olarak bizim görevimizdir. Fakat Cennete girmek için veya Cehennemden kurtulmak için yaşamadığımız gibi, Cenab-ı Allah`tan hiçbir şekilde bu sonuçları hak dava da edemeyiz! Biz, `İnna lillah ve inna ileyhi raciun` (Biz Allah için varız ve Allah`a döneceğiz.)1 ayetinde de ifadesini bulduğu gibi biz Allah için varız, Allah için yaşarız, Allah için ölürüz ve Allah`a döneriz. İnançlarımızın ve iyi amellerimizin karşılığında Cennete girmek veya Cehennemden kurtulmak gibi bir bedel isteyemeyiz! Çünkü tüm iyi amellerimiz de Allah`ın birer ihsanıdır! Çünkü dava Allah`ın davası. Şem'a Allah`ın şem`ası. Meşale Allah`ın meşalesi. Din Allah`ın dini. Biz de günahlarımızla, kusurlarımızla, hatalarımızla Allah`ın kullarıyız. Biz günahımızı görmekle yükümlüyüz. Tövbe etmekle yükümlüyüz. İyi amel yapmakla yükümlüyüz. Fakat tövbemizi ve iyi amelimizi birer gurur heykeli yaparak Allah`tan hak dava etmek gibi bir konumda değiliz. Yarın ahirette Allah`tan her hangi bir şekilde hak dava etmek için burada bu hizmetin içinde bulunuyor değiliz. Çünkü olsa olsa, üzerimizde şükür borcumuz var. Eksiğimizle, kusurumuzla onu yapmakla meşgulüz. İçinde bulunduğumuz hizmet, dünyada hak ettiğimiz için elimize verilmiş olmadığı gibi, yarın ahirette bir hak dava içine girelim diye de elimize verilmiş değildir. Bizim yerimizde pekala Allah`ın başka kulları da olabilirdi ve biz burada olacağımıza pekala batıl bir inanç veya dava grubunda da olabilirdik! Yani elimizde bulunan doğru inançlar, tamamen Allah`ın lütfu, Allah`ın ikramı, Allah`ın rahmeti ve Allah`ın takdiri ile bize ihsan edilmiştir. Bundan dolayı kendimizi bahtiyar görebiliriz. Bunun için de şükür borçluyuz."