Ayet Kütüphanesi Konularına Göre

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
HAYAT

Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (2/8)

Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir. (2/96)

Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız. (2/179)

İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah´ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır. (2/204)

İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (2/212)

Hani Allah, İsa´ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (3/55)

Allah´ın sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin. (4/5)

Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerde idiniz " Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz´aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah´ın arzı geniş değil miydi " derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o (4/97)

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu´l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat´ı ve İncil´i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri püskürtmüştüm." (5/110)

"Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiç bir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) ´Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a kulluk edin.´ Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sen´din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın." (5/117)

O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ´hayatına son verirler.´ Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler. (6/61)

Öyleyse, Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir Kitap´tan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah´tan başka taptıklarınız nerede " "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kafirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (7/37)

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah´a ve Resûlü´ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O´na götürülüp toplanacaksınız. (8/24)

Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir. (8/42)

Onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) Onların dönüşleri bizedir, sonra Allah işlediklerine şahiddir. (10/46)

De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin Allah´tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan Allah´a ibadet ederim. Ben, mü´minlerden olmakla emrolundum." (10/104)

"Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat." (12/101)

Onlara (azab olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da bize aittir. (13/40)

Erkek olsun, kadın olsun, bir mü´min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (16/97)

"Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan." Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: "Ne zamanmış o " De ki: "Umulur ki pek yakında." (17/51)

Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın. (17/75)

"Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti." (19/31)

Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ´(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır´. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (29/64)

De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız." (32/11)

O´dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak´tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). (40/67)

Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah´ın va´di haktır. Sonunda ya onlara va´dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar bize döndürülecekler. (40/77)

Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ´dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık´; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. (43/11)

Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak) Ne kötü hüküm veriyorlar. (45/21)

Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık. (57/17)

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (67/2)

Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (89/24)

Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. (101/7)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
HAYIR (İYİLİK)

"Namazı dosdoğru kılın zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir. (2/110)

"Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah herşeye güç yetirendir. (2/148)

"Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah´a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene, ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (2/177)

"Sana hilalleri (doğuş halindeki ayları) sorarlar. De ki: "O insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik (birr) evlere arkalarından gelmeniz değildir ama iyilik sakınan(ın tutumudur). Evlere kapılarından girin. Allah´tan sakının umulur ki kurtuluşa erersiniz. (2/189)

Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. (2/195)

Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (2/216)

Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (2/271)

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah´ım dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın dilediğini aziz kılar dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen herşeye güç yetirensin." (3/26)

Onlar bollukta da darlıkta da infak edenler öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah iyilik yapanları sever. (3/134)

"Sana iyilikten her ne gelirse Allah´tandır kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. (4/79)

Onların ´gizlice söyleşmelerinin´ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah´ın rızasını isteyerek böyle yaparsa artık ona büyük bir ecir vereceğiz. (4/114)

İyilik yaparak kendini Allah´a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim´in dinine uyandan daha güzel din´li kimdir Allah İbrahim´i dost edinmiştir. (4/125)

Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız şüphesiz Allah affedicidir güç yetirendir. (4/149)

"Sana da önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ´bir şahid-gözetleyici´ olarak Kitab´ı (Kur´an´ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah´ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah´adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (5/48)

Allah sana bir zarar dokunduracak olsa O´ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse O´nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O bağışlayandır esirgeyendir. (10/107)

Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. Bu öğüt alanlara bir öğüttür. (11/114)

Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir. (16/128)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi şerle de hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (21/35)

"Ey iman edenler rüku edin secdeye varın Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin umulur ki kurtuluş bulursunuz. (22/77)

İşte onlar hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (23/61)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
I
IRKLAR

Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (49/13)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
IRMAK

İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (2/25)

Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir. (2/74)

Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut´a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah´a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah´ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (2/249)

Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar, ki düşünesiniz. (2/266)

De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah´ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir." (3/15)

İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (3/136)

Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O´nun katındadır." (3/195)

Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah´ın katında olanlar daha hayırlıdır. (3/198)

Bunlar, Allah´ın sınırlarıdır. Kim Allah´a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (4/13)

İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, ´ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe´ sokacağız. (4/57)

İman edip salih amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah´ın gerçek olan va´didir. Allah´tan daha doğru sözlü kim vardır (4/122)

Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah´a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır." (5/12)

Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. (5/85)

Allah dedi ki: "Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur." (5/119)

Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah´a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek. (7/43)

Allah, mü´min erkeklere ve mü´min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah´tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (9/72)

Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (9/89)

Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O´ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (9/100)

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). (10/9)

Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (13/3)

Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr edenlerin sonu ise ateştir. (13/35)

İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: "Selam"dır. (14/23)

Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır. (14/32)

Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz. (16/15)

Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (16/31)

Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın." (17/91)

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (18/31)

İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (18/33)

İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır." (20/76)

Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Gerçekten Allah, her istediğini yapar. (22/14)

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (22/23)

Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir. (25/10)

Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı Allah ile beraber başka bir ilah mı Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (27/61)

İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (29/58)

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah´ın va´didir. Allah, va´dinden dönmez. (39/20)

Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir. (47/12)

Takva sahiplerine va´dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ´parça parça koparan´ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu (47/15)

(Bütün bunlar,) Mü´min erkekleri ve mü´min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu, Allah katında ´büyük kurtuluş ve mutluluk´tur. (48/5)

Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah´a ve Resûlü´ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azab ile azablandırır. (48/17)

O gün, mü´min erkekler ile mü´min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir." İşte ´büyük kurtuluş ve mutluluk´ budur. (57/12)

Allah´a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah´a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah´ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah´ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (58/22)

O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ´büyük mutluluk ve kurtuluş´ budur. (61/12)

Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah´a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ´mutluluk ve kurtuluş (fevz)´ budur. (64/9)

İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah´ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir. (65/11)

Ey iman edenler, Allah´a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin." (66/8)

Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin." (71/12)

Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. (85/11)

Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O´ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ´içi titreyerek korku duyan kimse´ içindir. (98/8)

Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik. (6/6)

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır´ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi Yine de görmeyecek misiniz " (43/51)

Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nehir (çevresin)dedirler. (54/54)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
IRZ

Irzını koruyan (Meryem); biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (21/91)

Ve onlar ırzlarını koruyanlardır; (23/5)

Mü´minlere söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdârdır. (24/30)

Mü´min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah´a tevbe edin ey mü´minler, umulur ki felah bulursunuz." (24/31)

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü´min erkekler ve mü´min kadınlar, gönülden (Allah´a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah´a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah´tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah´tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah´ı çokca zikreden erkekler ve (Allah´ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (33/35)

İmran´ın kızı Meryem´i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (66/12)

Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; (70/29)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
ISLAH

Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (2/11)

Hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda). Ve sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırdeder). Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (2/220)

Sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (4/16)

Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah´a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü´minlerle beraberdirler. Allah mü´minlere büyük bir ecir verecektir. (4/146)

Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (6/54)

Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun´a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. (7/142)

Dedi ki: "Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O´na tevekkül ettim ve O´na içten yönelip-dönerim." (11/88)

Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi. (11/117)

Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir. (16/119)

Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun." (28/19)

Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah´a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur. (33/71)

Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah´a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (42/40)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
ISLIK ÇALMAK

Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık inkâr ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı. (8/35)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
ISSIZ

Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi ) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş " Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın " O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz " dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir." (2/259)

Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (19/22)

Allah´ı birleyen (Hanif)ler olarak, O´na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah´a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (22/31)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
IŞIK

Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim Rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." (6/78)

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O´nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (24/35)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İ
İBADET

Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen´den yardım dileriz. (1/4)

"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin." (2/128)

Yoksa siz, Yakub´un ölüm anında, orada şahidler miydiniz O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz " dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak´ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi. (2/133)

(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah´ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. (2/200)

"Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O´na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (3/51)

Allah´a ibadet edin ve O´na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (4/36)

Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah´a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O´na ibadet etmeye ´karşı çekimser´ davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (4/172)

Andolsun, "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih´tir" diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih´in dediği (şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a ibadet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur." (5/72)

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah´ındır." (6/162)

Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (7/139)

Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O´na ibadet etmekten büyüklenmezler; O´nu tesbih ederler ve yalnız O´na secde ederler. (7/206)

Onlar, Allah´ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih´i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah´a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O´ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir. (9/31)

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah´ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü´minleri müjdele. (9/112)

O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: "Siz bize ibadet ediyor değildiniz." (10/28)

"Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik." (10/29)

De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin Allah´tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan Allah´a ibadet ederim. Ben, mü´minlerden olmakla emrolundum." (10/104)

Öyle ki, Allah´tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O´nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim; (11/2)

Ad (halkına da) kardeşleri Hud´u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz. (11/50)

Semud (halkına da) kardeşleri Salih´i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O´ndan bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." (11/61)

Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, O´ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ´bolluk ve refah (hayır)´ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum." (11/84)

Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O´na (olan)dır. Onların Allah´tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. (13/14)

Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et. (15/99)

De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." (18/110)

Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O´na ibadet et ve O´na ibadette kararlı ol. Hiç O´nun adaşı olan birini biliyor musun (19/65)

"Gerçekten Ben, Ben Allah´ım, Ben´den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (20/14)

Göklerde ve yerde kim varsa O´nundur. O´nun yanında olanlar, O´na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. (21/19)

Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin." (21/25)

Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. (21/73)

Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik. (21/84)

Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz. (21/92)

İnsanlardan kimi, Allah´a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (22/11)

Biz her ümmete bir ibadet tarzı (Mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin. (22/67)

Ey iman edenler, rüku edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz. (22/77)

Onlara da kendi içlerinden: "Allah´a ibadet edin. O´nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız " (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik. (23/32)

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va´detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ´güç ve iktidar sahibi´ kıldıysa, onları da yeryüzünde ´güç ve iktidar sahibi´ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (24/55)

Allah´ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. (25/55)

(De ki:) "Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O´nundur. Ve müslümanlardan olmakla emrolundum." (27/91)

Sana Kitap´tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah´ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (29/45)

Ey iman eden kullarım, şüphesiz benim arzım geniştir; artık yalnızca bana ibadet edin. (29/56)

Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O´na halis kılarak Allah´a ibadet et. (39/2)

Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah´ındır. O´ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah´a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. (39/3)

Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (39/9)

De ki: "Ben, dini yalnızca O´na halis kılarak Allah´a ibadet etmekle emrolundum." (39/11)

De ki: "Ben dinimi yalnızca O´na halis kılarak Allah´a ibadet ederim." (39/14)

"Siz, O´nun dışında dilediklerinize ibadet edin." De ki: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir." (39/15)

Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (40/60)

Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah´a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz. (41/37)

Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ´zan ve tahminle yalan söylüyorlar.´ (43/20)

İnsanlar haşrolunduğu (bir araya getirildiği) zaman, (Allah´tan başka taptıkları) onlara düşman kesilirler ve (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımazlar. (46/6)

Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. (51/56)

Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı müslüman, mü´min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler´ verir. (66/5)

Şu bir gerçek ki, Allah´ın kulu (olan Muhammed,) O´na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. (72/19)

Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. (73/6)

Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. (94/7)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İBLİS

Ve meleklere: "Adem´e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (2/34)

Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem´e secde edin" dedik. Onlar da İblis´in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (7/11)

Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı. (15/31)

Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın " (15/32)

Hani, meleklere: "Adem´e secde edin" demiştik. İblis´in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim " (17/61)

Hani meleklere: "Adem´e secde edin" demiştik; İblis´in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. (18/50)

Hani biz meleklere: "Adem´e secde edin" demiştik, İblis´in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti. (20/116)

Ve İblis´in bütün orduları da. (26/95)

Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. (34/20)

Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. (38/74)

(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun " (38/75)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İBRAHİM (A.S) VE KAVMİ

Hani Rabbi İbrahim´i birtakım kelimelerle denemişti. O da, (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim´e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar " deyince (Allah:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi. (2/124)

Hani Evi (Ka´be´yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim´in makamını namaz yeri edinin" İbrahim ve İsmail´e de "Evimi tavaf edenler itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. (2/125)

Hani İbrahim: "Rabbim bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah´a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah: "Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti. (2/126)

İbrahim İsmail´le birlikte Evin (Ka´be´nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz Sen işiten ve bilensin"; (2/127)

Rabbimiz ikimizi sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin." (2/128)

Kendi nefsini aşağılık kılandan başka İbrahim´in dininden kim yüz çevirir Andolsun biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir. (2/130)

Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. (2/131)

Bunu, İbrahim oğullarına vasiyet etti Yakup da: "Oğullarım şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.) (2/132)

Yoksa siz Yakub´un ölüm anında orada şahidler miydiniz O oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz " dediğinde onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim İsmail ve İshak´ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi. (2/133)

Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim´in dini(dir); O müşriklerden değildi." (2/135)

Deyin ki: "Biz Allah´a; bize indirilene İbrahim İsmail İshak Yakub ve torunlarına indirilene Musa ve İsa´ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O´na teslim olmuşlarız." (2/136)

Yoksa siz gerçekten İbrahim´in, İsmail´in, İshak´ın, Yakub´un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı Allah´tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (2/140)

Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi konusunda İbrahim´le tartışmaya gireni görmedin mi Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok Allah güneşi doğudan getirir (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (2/258)

Gerçek şu ki Allah, Adem´i Nuh´u İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; (3/33)

Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah, işitendir bilendir. (3/34)

Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz Tevrat da İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz (3/65)

İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyandı: ancak O hanif (muvahhid) bir Müslümandı müşriklerden de değildi. (3/67)

Doğrusu insanların İbrahim´e en yakın olanı ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah mü´minlerin velisidir. (3/68)

De ki: "Biz Allah´a bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene Musa´ya, İsa´ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O´na teslim olmuşlarız." (3/84)

De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah´ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim´in dinine uyun. O müşriklerden değildi." (3/95)

Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim´in makamı vardır. Kim oraya girerse, o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev´i haccetmesi Allah´ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkâr ederse şüphesiz Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır. (3/97)

Yoksa onlar Allah´ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar Doğrusu biz, İbrahim ailesine, Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülkde verdik. (4/54)

Nuh´a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim´e, İsmail´e, İshak´a, Yakub´a torunlarına İsa´ya Eyyub´a Yunus´a Harun´a ve Süleyman´a da vahyettik. Davud´a da Zebur verdik. (4/163)

Hani İbrahim babası Azer´e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum." (6/74)

Böylece İbrahim´e -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. (6/75)

Gece üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. (6/76)

Ardından ay´ı (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim rabbim" demiş fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum." (6/77)

Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim rabbim bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." (6/78)

"Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim." (6/79)

Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz Sizin O´na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum ancak Allah´ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz " (6/80)

"Hem siz Onun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah´a ortak koşmaktan korkmazken ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım Şu halde ´güvenlik içinde olmak bakımından´ iki taraftan hangisi daha hak sahibidir Eğer bilebilirseniz." (6/81)

Bu İbrahim´e kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir bilendir. (6/83)

Ve ona İshak´ı ve Yakub´u armağan ettik hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh´u ve onun soyundan Davud´u Süleyman´ı Eyyub´u Yusuf´u Musa´yı ve Harun´u hidayete ulaştırdık. Biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. (6/84)

De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola ilet, dimdik duran bir dine İbrahim´in hanif (muvahhid) dinine� O müşriklerden değildi." (6/161)

Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh Ad Semud kavminin İbrahim kavminin Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (9/70)

İbrahim´in babası için bağışlanma dilemesi yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine onun gerçekten Allah´a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim çok duygulu yumuşak huyluydu. (9/114)

Andolsun elçilerimiz İbrahim´e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. (11/69)

Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz, Lut kavmine gönderildik." (11/70)

Karısı ayaktaydı bunun üzerine güldü. Biz ona İshak´ı İshak´ın arkasından da Yakub´u müjdeledik. (11/71)

"Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım Gerçekten bu şaşırtıcı bir şey!.." (11/72)

Dediler ki: "Allah´ın emrine mi şaşıyorsun Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır Mecid´tir." (11/73)

İbrahim´den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman Lut kavmi konusunda bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du). (11/74)

Doğrusu İbrahim yumuşak huylu duygulu ve gönülden (Allah´a) yönelen biriydi. (11/75)

"Ey İbrahim bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir." (11/76)

Böylece Rabbin, seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak´a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (12/6)

"Atalarım İbrahim´in İshak´ın ve Yakub´un dinine uydum. Allah´a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu bize ve insanlara Allah´ın lütuf ve ihsanındandır ancak insanların çoğu şükretmezler." (12/38)

Hani İbrahim şöyle demişti: "Bu şehri güvenli kıl beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut." (14/35)

"Rabbim gerçekten onlar, insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa artık o bendendir kim bana isyan ederse elbette Sen bağışlayansın esirgeyensin." (14/36)

"Rabbimiz gerçekten ben çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım) böylelikle Sen insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler." (14/37)

"Rabbimiz şüphesiz Sen bizim saklı tuttuklarımızı da açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah´a gizli kalmaz." (14/38)

"Hamd Allah´a aittir ki O bana ihtiyarlığa rağmen İsmail´i ve İshak´ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim gerçekten duayı işitendir." (14/39)

"Rabbim beni namazı(nda) sürekli kıl soyumdan olanları da. Rabbimiz duamı kabul buyur." (14/40)

"Rabbimiz hesabın yapılacağı gün beni anne-babamı ve mü´minleri bağışla" (14/41)

Onlara İbrahim´in konuklarından haber ver. (15/51)

Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti. (15/52)

Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz." (15/53)

Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz Beni ne ile müjdelemektesiniz " (15/54)

Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." (15/55)

Dedi ki: "Ey elçiler (bunun dışında diğer) işiniz ne " (15/56)

Dedi ki: "Ey gönderilenler, niyetiniz nedir " (15/57)

Dediler ki: "Gerçekte biz suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik." (15/58)

Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. (15/59)

Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk o geride kalanlardandır. (15/60)

Gerçek şu ki İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah´a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. (16/120)

O´nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. (16/121)

Ve biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o ahirette de salih olanlardandır. (16/122)

Sonra sana vahyettik: "Hanif (muvahhid) olan İbrahim´in dinine uy. O müşriklerden değildi." (16/123)

Kitap´ta İbrahim´i de zikret. Gerçekten o doğruyu-söyleyen bir peygamberdi. (19/41)

Hani babasına demişti: "Babacığım işitmeyen görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun (19/42)

"Babacığım gerçek şu ki bana sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol seni düzgün bir yola ulaştırayım." (19/43)

"Babacığım şeytana kulluk etme kuşkusuz şeytan Rahman´a başkaldırandır." (19/44)

"Babacığım gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum o zaman şeytanın velisi olursun." (19/45)

(Babası) Demişti ki: "İbrahim sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan andolsun seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş (bir yerlere) git." (19/46)

(İbrahim:) "Selam üzerine olsun senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim çünkü O bana pek lütufkardır" dedi. (19/47)

"Sizden ve Allah´tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım." (19/48)

Böylelikle onlardan ve Allah´tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak´ı ve (oğlu) Yakup´u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık. (19/49)

Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. (19/50)

İşte bunlar; kendilerine Allah´ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem´in soyundan Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah´)ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar. (19/58)

Andolsun bundan önce İbrahim´e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik. (21/51)

Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir (21/52)

"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. (21/53)

Dedi ki: "Andolsun siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." (21/54)

"Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın (21/55)

"Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (21/56)

"Andolsun Allah´a sizler arkanızı dönüp gittikten sonra ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım." (21/57)

Böylece o yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. (21/58)

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı Şüphesiz o zalimlerden biridir" dediler. (21/59)

"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler. (21/60)

Dediler ki: "Öyleyse onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (21/61)

Dediler ki: "Ey İbrahim bunu ilahlarımıza sen mi yaptın " (21/62)

"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa siz onlara soruverin." (21/63)

Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki zalim olanlar sizlersiniz (biziz) dediler. (21/64)

Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." (21/65)

Dedi ki: "O halde Allah´ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz " (21/66)

"Yuh size ve Allah´tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız " (21/67)

Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun." (21/68)

Biz de dedik ki: "Ey ateş İbrahim´e karşı soğuk ve esenlik ol." (21/69)

Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (21/70)

Onu ve Lut´u kurtarıp içinde alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık. (21/71)

Ona İshak´ı armağan ettik üstüne de Yakub´u; her birini salihler kıldık. (21/72)

Ve onları kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. (21/73)

Hani biz İbrahim´e Evin (Kabe´nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma tavaf edenler kıyam edenler rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (22/26)

"İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler." (22/27)

"Eğer seni yalanlıyorlarsa onlardan önce Nuh Ad Semud kavmi de yalanlamıştı. (22/42)

İbrahim´in kavmi ve Lut´un kavmi de: (22/43)

Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir atanız İbrahim´in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de bunda (Kur´an´da) da sizi Müslümanlar olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın zekatı verin ve Allah´a sarılın sizin Mevlanız O´dur. İşte ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı. (22/78)

Onlara İbrahim´in haberini de aktar-oku: (26/69)

Hani babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz " demişti. (26/70)

Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." (26/71)

Dedi ki: "Peki dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı " (26/72)

"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu " (26/73)

"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." (26/74)

(İbrahim) Dedi ki: "Şimdi neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü " (26/75)

"Hem siz hem de eski atalarınız " (26/76)

"İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" (26/77)

"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O´dur;" (26/78)

"Bana yediren ve içiren O´dur;" (26/79)

"Hastalandığım zaman bana şifa veren O´dur;" (26/80)

"Beni öldürecek sonra diriltecek olan da O´dur" (26/81)

"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O´dur;" (26/82)

"Rabbim bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;" (26/83)

"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." (26/84)

"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl" (26/85)

"Babamı da bağışla çünkü o şaşırıp sapanlardandır." (26/86)

"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme" (26/87)

"´Malın da çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde." (26/88)

"Ancak Allah´a selim bir kalp ile gelenler başka." (26/89)

İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah´a kulluk edin ve O´ndan sakının eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (29/16)

Eğer yalanlarsanız sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) yalanlamışlardır. Elçiye düşen ise yalnızca açık bir tebliğdir. (29/18)

Bunun üzerine kavminin (İbrahim´e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için ayetler vardır. (29/24)

(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten Allah´ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (29/25)

Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi ki: "Gerçekten ben Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O güçlü ve üstün olandır hüküm ve hikmet sahibidir." (29/26)

Biz ona İshak´ı ve Yakub´u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsanı) kıldık ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o ahirette salih olanlardandır. (29/27)

Bizim elçilerimiz İbrahim´e bir müjde ile geldikleri zaman dediler ki: "Gerçek şu ki biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." (29/31)

Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." (29/32)

Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden Nuh´tan İbrahim´den Musa´dan ve Meryem oğlu İsa´dan. Biz, onlardan sapasağlam bir söz almıştık. (33/7)

"Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır. (37/83)

Hani o Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti. (37/84)

Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz " (37/85)

"Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah´tan başka ilahlar istiyorsunuz " (37/86)

"Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir " (37/87)

Sonra yıldızlara bir göz attı. (37/88)

"Ben doğrusu hastayım" dedi. (37/89)

Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. (37/90)

Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz " dedi. (37/91)

"Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz " (37/92)

Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. (37/93)

Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler. (37/94)

Dedi ki: "Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz " (37/95)

"Oysa sizi de yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır." (37/96)

Dediler ki: "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın." (37/97)

Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz onları alçaltılmışlar kıldık. (37/98)

(İbrahim) Dedi ki: "Şüphesiz ben Rabbime gidiciyim; O beni hidayete erdirecektir." (37/99)

"Rabbim bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et." (37/100)

Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. (37/101)

Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." (37/102)

Sonunda ikisi de (Allah´ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası İsmail´i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. (37/103)

Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik. (37/104)

"Gerçekten sen rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz." (37/105)

Doğrusu bu apaçık bir imtihandı. (37/106)

Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. (37/107)

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. (37/108)

İbrahim´e selam olsun. (37/109)

Biz ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. (37/110)

Şüphesiz o bizim mü´min olan kullarımızdandır. (37/111)

Biz ona salihlerden bir peygamber olarak İshak´ı da müjdeledik. (37/112)

Ona ve İshak´a bereketler verdik. İkisinin soyundan ihsanda bulunan (muhsin olan) da var açıkça kendi nefsine zulmeden de. (37/113)

Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da hatırla. (38/45)

Gerçekten biz onları, katıksızca yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık. (38/46)

Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (38/47)

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh´a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi İbrahim´e Musa´ya ve İsa´ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri´ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (42/13)

Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım." (43/26)

"(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir." (43/27)

Sana İbrahim´in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi (51/24)

Hani yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk." (51/25)

Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. (51/26)

Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz " dedi. (51/27)

(Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler. (51/28)

Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış) " dedi. (51/29)

Dediler ki: "Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O hüküm ve hikmet sahibidir bilendir." (51/30)

(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir ey elçiler " (51/31)

"Doğrusu biz suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler. (51/32)

"Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için." (51/33)

"(Ki bu taşların her biri) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir." (51/34)

Bu arada mü´minlerden orda kim varsa çıkardık. (51/35)

Ne var ki orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık. (51/36)

Ve vefa eden İbrahim´in (sahifelerinde) olan... (53/37)

Andolsun Biz Nuh´u ve İbrahim´i (elçi olarak) gönderdik peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken içlerinde hidayeti kabul edenler vardır onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (57/26)

İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizlerden ve Allah´ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda siz Allah´a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim´in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim ama Allah´tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz biz sana tevekkül ettik ve ´içten sana yöneldik.´ Dönüş sanadır." (60/4)

İbrahim´in ve Musa´nın sahifelerinde. (87/19)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İÇKİ

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (2/219)

Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (5/90)

Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah´ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi (5/91)

Sizin tümünüzün dönüşü O´nadır. Allah´ın va´di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O´dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır. (10/4)

Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır. (16/67)

Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. (18/29)

Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır. (37/67)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İDDET

Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ´ay hali ve temizlenme süresi´ beklerler. Eğer Allah´a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah´ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Aziz´dir. Hakim´dir. (2/228)

Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerini tamamlamışlarsa onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah´ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah´ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab´ı ve hikmeti anın. Allah´tan korkup-sakının ve bilin ki Allah herşeyi bilendir. Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meşru biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara kendilerini kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte içinizde Allah´a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne çocuğu çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde (ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah´tan korkup-sakının ve bilin ki Allah yaptıklarınızı görendir. İçinizden ölenlerin (geride) bıraktığı eşler kendi kendilerine dört ay on (gün) beklerler. Bu bekleme süresi dolduğunda artık onların kendi haklarında maruf (meşru) bir şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah işlediklerinizden haberi olandır. (2/231-234)

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki şüphesiz Allah bağışlayandır (kullara) yumuşak davranandır.(2/235)

İçinizde ölüp de (geride) eşler bırakanlar (evlerinden) çıkarılmaksızın bir yıla kadar yararlanmaları için eşlerine vasiyet (bıraksınlar). Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa artık onların maruf (meşru) olarak kendileri için yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah güçlü ve üstün olandır. Hüküm ve hikmet sahibidir. (2/240)

Ey Peygamber kadınları boşadığınız zaman iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah´tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın onlar da çıkmasınlar; ancak açık ´çirkin bir hayasızlık´ göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah´ın sınırlarıdır. Kim Allah´ın sınırlarını çiğnerse gerçekte o kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur. Sonra (üç iddet bekleme) sürelerine ulaştıkları zaman artık onları maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tutun ya da maruf üzere onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahid tutun. Şahidliği Allah için dosdoğru yerine getirin. İşte bununla Allah´a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah´tan korkup-sakınırsa (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah´a tevekkül ederse O ona yeter. Elbette Allah kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah herşey için bir ölçü kılmıştır. Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla henüz adet görmemiş bulunanların iddet (bekleme süre)leri -eğer şüpheye düşecek olursanız (bilin ki)- üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise yüklerini bırakmaları (ile biter). Kim Allah´tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir. Bu Allah´ın size indirdiği emridir. Kim Allah´tan korkup-sakınırsa Allah kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür. (Boşadığınız) Kadınları gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun onlara ´darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla´ zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam´a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz bu durumda (çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir. Geniş-imkanları olan nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da artık Allah´ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (65/1-7)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İDRİS (A.S.)

Kitap´ta İdris´i de zikret. Çünkü o doğru olan bir peygamberdi. Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik. (19/56-57)

İsmail İdris ve Zü´l-Kifl hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk şüphesiz onlar salih kimselerdi. (21/85-86)

Kitap´ta İdris´i de zikret. Çünkü o doğru olan bir peygamberdi. (19/56)

Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik. (19/57)

İsmail İdris ve Zü´l-Kifl hepsi sabredenlerdendi. (21/85)

Onları rahmetimize soktuk şüphesiz onlar salih kimselerdi. (21/86)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İFFET

İçinizden özgür mü´min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah, sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/25)

Bugün, size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü´minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da namuslu fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (5/5)

Ve onlar ırzlarını koruyanlardır; (23/5)

Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. (70/30)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İFRAT - TEFRİT

Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun " dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah´a sığınırım" dedi. (2/67)

"Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi. (2/68)

(Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi. (2/69)

(Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşallah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler. (2/70)

(Bunun üzerine Musa, "Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı. (2/71)

Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler. (2/78)

Hani sizden misak almış ve Tur´u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor " (2/93)

"Benden önceki Tevrat´ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah´tan korkup bana itaat edin." (3/50)

"Onların söyledikleri: "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi." (3/147)

"Ve eğer onlar Tevrat´ı, İncil´i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur´an´ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!" (5/66)

"De ki: "Ey kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku)larına uymayın." (5/77)

Ey iman edenler, Allah´ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (5/87)

Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah´ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (6/119)

Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (6/137)

Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O´na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah´ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir. (6/138)

Bir de dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir. (6/139)

Çocuklarını hiç bir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah´a karşı yalan yere iftira düzüp Allah´ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır. (6/140)

Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah´adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir. (6/159)

De ki: "Allah´ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı Söyler misiniz " De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz " (10/59)

"Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma." (17/26)

"Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa´yı da arkalarından gönderdik; ona İncil´i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid´at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah´ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır." (57/27)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İFRİT

Cinlerden ifrit: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi. (27/39)

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
İFTİRA

Bu, onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. (3/24)

Artık bundan sonra kim Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzerse, işte onlar, zalim olanlardır. (3/94)

Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız (4/20)

Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah´a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (4/48)

Kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse gerçekten o böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir. (4/112)

Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O´nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler. (6/21)

Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah´ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir Sen bu zalimleri, ölümün ´şiddetli sarsıntıları´ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah´a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O´nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (6/93)

Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (6/137)

Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O´na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah´ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir. (6/138)

Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah´a karşı yalan yere iftira düzüp Allah´ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır. (6/140)

Deveden iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz " hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (6/144)

Öyleyse, Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir Kitap´tan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah´tan başka taptıklarınız nerede " "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (7/37)

Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah´a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah´ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah´a tevekkül ettik. ´Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında ´Sen hak ile hüküm ver,´ Sen ´hüküm verenlerin´ en hayırlısısın." (7/89)

Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden ve O´nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir Şüphesiz O, suçlu-günahkarları kurtuluşa erdirmez. (10/17)

De ki: "Allah´ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı Söyler misiniz " De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz " (10/59)

Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler. (10/60)

De ki: "Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa ermezler." (10/69)

Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Allah´ın laneti zalimlerin üzerinedir. (11/18)

Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- "Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler. (16/101)

Şunlar, bizim kavmimizdir; O´ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi Öyleyse Allah´a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir " (18/15)

Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır. (24/4)

Doğrusu uydurulmuş bir yalanla gelenler sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (24/11)

Onu işittiğiniz zaman, erkek mü´minler ile kadın mü´minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi (24/12)

Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah´ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi (24/16)

Namus sahibi bir şeyden habersiz mü´min kadınlara (zina suçu) atanlar dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. (24/23)

İnkâr edenler dediler ki: "Bu (Kur´an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. (25/4)

Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir İnkâr edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok (29/68)

Mü´min erkeklere ve mü´min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (33/58)

Ey Peygamber, mü´min kadınlar, Allah´a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma´ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah´tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (60/12)
 
Üst