Cuma Hutbeleri Güncel 2009

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
TARİH : 23.10.2009




[FONT=&quot]بسم الله الرحمن الرحيم[/FONT]
[FONT=&quot]وَقُل ِالْحَقُّ مِنْ رَّبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ [/FONT]
[FONT=&quot]قال النبي صلي الله عليه وسلم[/FONT]
[FONT=&quot] " اَلْجَمَاعَة ُرَحْمَة ٌ وَالْفِرْقَة ُعَذَابٌ"[/FONT]

CUMHURİYET BAYRAMI
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz toplumsal hayatın her seviyesinde sevgiyi, şefkat ve merhameti, birbirini dinleme ve fikirlere saygı göstermeyi insan ilişkilerinin vazgeçilmez şartı sayar; despotizmin, baskıcılığın her çeşidini reddeder. Kur'ân-ı Kerîm'de, "mütekebbir, müstekbir, cebbâr, fahûr, anîd" gibi kelimelerle anılan despot kişiler ve zümreler şiddetle eleştirilmiştir. Zira baskıcı tutumlar, yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın fıtratına aykırıdır. Allah Teâlâ, "Gerçek olan Rabbinin katından gelmiştir; artık dileyen İman etsin dileyen inkâr etsin.."[l] buyurarak insanları kendisine inanıp inanmamakta bile hür bırakmıştır. Çünkü ancak hür olanlar yaptıklarından sorumlu tutulabilir. Şu halde Yüce Allah insanların birbirine baskı uygulamalarına razı olur mu?

[FONT=&quot]Baskıcı bir ortamda insanların "doğal hakları" denilen, Allah'ın onlara doğuştan lutfettiği haklarının korunması mümkün değildir. İnsanlar topluma faydalı olabilecek fikirleri rahatça üretemez, ifade edemezler; hakkı savunup haksızlığı yeremezler. Bu da sonuçta topluma, onun maddi ve manevi gelişmesine zarar verir. Onun için Resûlullah Efendimiz, toplumsal konularda "Ben böyle istiyorum! Ben ne istersem o olur" dememiştir; aksine, farklı görüşleri almaya önem vermiştir. Nitekim Hendek Savaşı öncesinde, kendisi farklı düşünmesine rağmen, çoğunluğun görüşünü uygulamıştır. Kezâ Peygamber Efendimiz’in bu dünyadan ayrılırken, kendi yerine bir yönetici atamaması da onun, toplumun hür iradesine ne kadar büyük bir değer verdiğini göstermektedir. Çünkü Efendimiz, sapkın inanç ve düşüncelerle kirlenmemiş vicdanların kararlarına güveniyor, ümmetinin yanlış üzerinde birleşmeyeceğine inanıyordu
[/FONT]



Değerli Müminler!

Bizim ecdadımız da, dünyanın başka toplumlarında olduğu gibi saltanatı despotizme çevirmemiş; o çağların şartlarının elverdiği ölçüde, insan hak ve hürriyetlerine saygılı olmaya özen göstermişlerdir; hatta insan hak ve özgürlükleri konusunda, bazı bakımlardan bugünün gelişmiş toplumlarına bile örnek olacak uygulamaları başarmışlardır. Sadece, çok dinli ve çok kültürlü bir şehir olan Kudüs'teki, İstanbul’daki yüzlerce yıllık uygulama bile, bırakın Müslümanları, insanlık için dahi onur verici örneklerle doludur.

Aziz Müslümanlar!

Geçtiğimiz asrın başlarından itibaren ülkemiz ve dünya Müslümanları büyük acılar çekti; bir kısmı uzun yıllar işgal ve sömürü altında yaşadı... Bizim ülkemiz de aynı tehlikenin kenarından döndü. Allah'ın lutfu ve bu milletin kahramanlığı sayesinde ülkemiz bağımsızlığını korudu. Kurtuluş savaşında düşmanların “imkânsız” dediğini başardık. Dünyanın, "Artık her şey bitti!" dediği noktada bu millet, kendisine inanan ve güvenen yürekli liderleri ve kumandanlarıyla vatanını, bağımsızlığını ve kutsal değerlerini yok olmaktan kurtardı. Önümüzdeki 29 Ekim'de bu büyük kararın 86. yılını idrak ediyoruz.

Bu vesileyle vatanımız ve kutsal değerlerimiz uğruna hayatlarını feda etmiş şehitlerimizi, bugünkü özgür ülkeyi bize armağan ederek bu dünyadan ayrılan bütün geçmişlerimizi rahmetle anıyor; bağımsızlığımızı, dirliğimizi, birliğimizi daim kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.
______________________
[1] Kehf, 18/29.
[2] Kenzü'l-ummâl, III, 276, (6480).
Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü


 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
VEKÂLET YOLUYLA KURBAN


AY-YIL :KASIM-2009[/FONT]
TARİH :13/11/2009[/FONT]


بِسْمِ الَّلهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ



لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلاَ دِمَآؤُهَا وَلَاكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ ، كَذَالِكَ سَّخَرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَيكُمْ ، وَ بَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ .

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN

Değerli Mü’minler!

Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz.
Kurban Bayramı’na birkaç hafta kala genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın O’na ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac Suresi 37. ayetinde “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hikmetini, sadece kurbanı kesmekle değil; etlerinin yakın ve uzak çevremizdeki, hatta gerektiğinde dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar hale gelecektir.


Muhterem Müslümanlar!


Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin kapanmamasına vesile olan hayırlardır. Ancak dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu nedenle, hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli şartların oluşması gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet duygusu ve niyetiyle yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat yapmakla bu ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir.


Kıymetli Mü’minler!


[FONT=&quot]Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım ödev ve [/FONT] sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır. Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır.


Aziz Müslümanlar!


Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki, vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır.
Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır.
Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır.


Aziz Müslümanlar!


Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki, vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır.
Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İLİ :ANKARA
AY-YIL :KASIM-2009
TARİH :20/11/2009


ÇOCUKLARIMIZI EĞİTİMSİZ BIRAKMAYALIM


Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah kutsal kitabımız Kur’an’da; “Sakın cahillerden olma!”1 “Cahillerden yüz çevir!”2 buyuruyor... Pek çok ayette ve hadisi şerifte cehalet yerilmiş; ilim tahsili, okuyup-yazma teşvik edilerek övülmüştür. Sevgili Peygamberimize ilk vahyolunan ayet de: “Oku!” emriyle başlamıştır.

Yüce dinimiz İslam; bir taraftan ilme, okumaya büyük önem verirken diğer taraftan da ilim öğrenmeyi kadın-erkek her Müslüman’a farz kılmıştır. Bu konuda karşılaşılabilecek bütün zorluk ve meşakkatlere rağmen ilim öğrenmeyi tavsiye ederek, ilim rütbesini en büyük rütbe olarak kabul etmiştir.

Değerli Kardeşlerim!
Müslümanlıkla cehalet birbiriyle bağdaşmaz. Cehaletin ve geriliğin İslam’da asla yeri yoktur. Çünkü cehalet, insanın şeref, haysiyet ve onurunu ayaklar altına düşüren en kötü sıfattır. Bu sebeple İslam öncesi Arap toplumundan bahsedilirken o döneme cahiliye dönemi denilmesi; müşriklerin lideri için de cehaletin babası anlamına gelen “Ebu Cehil” lakabının verilmesi oldukça anlamlıdır.



Kur’an-ı Kerim’de; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”3 buyruluyor.

Sevgili Peygamberimiz de; “İlim müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın.”4 buyuruyor.

Bu ve benzeri ayet ve hadisler ilmin mutlak değerine işaret etmişlerdir. Bedir’de esir alınan müşriklerin 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmeleri halinde serbest bırakılmaları, oldukça anlamlıdır. Bu uygulama, sevgili Peygamberimizin ve onun tebliğ ettiği yüce İslam Dini’nin, okuma ve yazmaya, dolayısıyla ilim öğrenmeye ne derece büyük önem atfettiğinin en güzel göstergesidir.

Muhterem Cemaat!
Yüce Allah’ın bizlere birer emaneti olan çocuklarımız arasında yozlaşma ve kendi millî değerlerine yabancılaşma daha fazla yaygınlaşmadan gerekli tedbirleri almalıyız.

Unutulmamalıdır ki yeni yetişen nesiller, milletlerin geleceği ve en önemli güç kaynağıdır. Bu sebepledir ki her millet, kendi geleceğini garanti altına almak, millî ve manevî değerlerini yükseltip geliştirmek maksadıyla bilgili, görgülü, çalışkan ve üretken nesiller yetiştirmeye özen göstermektedir. Eğer yeni yetişen nesiller eğitimden mahrum bırakılırlarsa veya iyi eğitilmezlerse; uyuşturucu, alkol, tembellik, kapkaççılık veya zararlı akımların ağına düşmeye müsait hale gelirler.

Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın bu kötülüklerden uzak kalması; ailesine, milletine, vatanına ve bütün insanlığa faydalı bireyler olarak yetişmesi, hepimizin en büyük arzusudur.

Unutmayalım ki, İslam’ın gayesi, insanı kemale erdirmektir. Bu da ancak nesillerimizi iyi eğitmekle mümkündür.
.............................................................


  • En’am, 6/35
  • A’raf, 7/199
  • Zümer, 39/9
  • Tirmizî,“İlim”,19; İbn Mace,“Zühd”, 15

D.İ.B. hutbelerinden derlenmiştir.
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

mozkaya

Yeni Üye
Üye
AYI-YILI :ARALIK 2009
TARİH :04.12.2009
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اسْتَجيبُوا لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْييكُمْ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه وَاَنَّهُ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
İSLAMIN RUH SAĞLIĞINA VERDİĞİ ÖNEM
Enfal 8/24

Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam ,insanların beden sağlıkları kadar ruh sağlığına da önem vermiştir. Ve ruh sağlığımızın korunması yönünde bir dizi tedbirler tavsiye etmiştir. Zira sağlıklı fertler, sağlıklı aile bireyleri ve sağlıklı toplumların olabilmesi, toplumda huzur ve mutluluğun sürdürülebilmesi ruh sağlığı yerinde olan fertlerin olmasına bağlıdır.
Ruhi hastalıkların yansımaları beden hastalıkları olarak ortaya çıkmakta, ruh hastalıkları ise kısa sürede tedavi edilememektedir.Bunun için ruhi hastalıklara yakalanmama hususunda dinimizin bize tavsiyelerine kulak vermemiz ve bunları hayatımıza düstur edinmemiz gerekmektedir.
Değerli Müminler!
Ruhumuzu hastalıklardan korumada dinimizin bize tavsiyelerinin başında, Allaha iman etmek, tevekkül inancı ile yaşamak, başımıza gelen olayları sabırla karşılamak gelir. Zira Kur’an-ı Kerimde Allahu Teala, kalplerin ancak O’nu anmakla, O’nu zikretmekle huzur bulabileceğini bildirmiş ve şöyle buyurmuştur. “Dikkat edin, kalpler ancak Allahı anmakla mutmain olur.”1 Bu bağlamda ruhu koruma adına abdest, namaz, oruç tavsiye edilmiş, Kur’an okumakla da ruhun sükunete ereceği bildirilmiştir. Bir ayette “Sabır ve namazla Allahtan yardım isteyin”2 buyrulmaktadır. Bunların yanında yalan, dünya ve mal hırsı, kıskançlık gibi hususlar ise ruhu yıpratıcı duygulardır. Bu sebeple dinimizde ruh sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eden ve toplumsal barışa zarar veren şirk, yalan, iftira, gıybet, alay, dedikodu, haset, fitne,kibir, ikiyüzlülük, riyakarlık ve benzeri olumsuz tavır ve davranışları haram kılınmıştır.
Dinimizin yapmamızı emrettiği namaz, oruç, zekat ve benzeri ibadetlerle yerine getirilen emirlerin, kişi ve toplum sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu bilinen bir gerçektir. Nitekim ayet-i kerimelerde “Kur’anın mü’minler için şifa ve rahmet”3 olduğunun ifade edilmesi, ruh ve toplum sağlığını korumaya yönelik yüce kitabımızın ortaya koyduğu bu hayat prensipleri sebebiyledir.


Aziz Mü’minler!
İnançlı bir kalp, huzur içindedir. İmanlı bir insan, Allahın kendisini zorluklar içinde bırakmayacağını, gücünün üstünde olan şeyleri yüklemeyeceğini, kendisine daima Allahın destek olacağını bilir. Nitekim bütün peygamberlerin hayatı ve özellikle Sevgili Peygamberimizin hayatı bunun en güzel isbatıdır. Hazret-i Adem hatasıyla yalnız başına bırakılmamış, Hazret-i Nuh tufanla desteklenmiş, Hazret-i Eyyup sıkıntılarına sabretmiş ve Allah da onları mükafatlandırmış, Hazret-i Yakup oğlu Hazret-i Yusuf’a kavuşturulmuş, Hazret-i İbrahim’e Hazret-i İsmail müjdelenmiş, Hazret-i Musa Firavunun zulmünden Allahın yardımıyla kurtulmuştur.
O halde güzel dinimizin ilke ve prensiplerini Allaha kulluk bilinci ile hayatımıza tatbik edelim. Sağlıklı toplumun sağlıklı bireylerden oluştuğunu asla göz ardı etmeyelim.Unutmayalım ki, insanlara hayat verecek, onları maddeten ve manen sağlıklı ve diri tutacak, gönüllerini manevi ölümden kurtaracak iksir, Allah ve Rasulünün emir ve yasaklarına bağlılıktır.
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum.
“Ey iman edenler! Allah ve rasulü size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman o çağrıya uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.”4




DİPNOTLAR:
1-Rad, 13/28
2-Bakara, 2/153
3-İsra, 17/82, Yunus, 10/57
4-Enfal, 8/24
 

mozkaya

Yeni Üye
Üye
AYI-YILI :ARALIK 2009
TARİH :11.12.2009


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

KÜLTÜRÜMÜZDE MEVLANA VE SEVGİ
Hucurat, 49/10

Aziz Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslamiyet, güzel ahlak ilkeleri getirmiştir. İşte bu önemli ilkelerden birisi de insansevgisidir. Sevgi insanların birbirleri ile olan kaynaşmalarının en önemli unsuru ve toplumsal hayatın gelişip güçlenmesinin vazgeçilmez bir şartıdır. Bunun için gerek Kur’an-ı Kerim gerek hadis-i şeriflerde bütün Müslümanların kardeş oldukları vurgulanır ve aralarında güçlü bir sevgi bağı kurulması öngörülür. Yüce Rabbimiz konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”1 Bir başka ayette de “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”2
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de kamil mü’min olamazsınız”.3 “Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine yakınlıkta, şefkat gösterip birbirlerini koruyup kollamada bir vücut gibidirler. 4 buyurarak sevgi ve kardeşliği öğütlemektedir.
Değerli Mü’minler!
Yüce Dinimizin ahlak ilkelerinden olan sevgi ve hoşgörüden bahsedildiğinde, büyük düşünürümüz Mevlana Celaleddin Rumi’yi hatırlamamak mümkün değildir. Mevlana, İslam Medeniyeti içinde yetişip, hem bu medeniyete hem de bu medeniyetin dışındaki pek çok kültürlerde tanınan, sevilen, sayılan, çok okunan ve rehber edinilen mümtaz İslam büyüklerindendir. Onun gönlü o derece insan sevgisi ve hoşgörü ile doludur ki; şu meşhur dizelerdeki evrensel çağrısı bunu en güzel güzel şekilde göstermektedir. “Gel! Ne olursan ol gel! İster kafir! İster Mecusi! İster putperest ol gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”



Evet Mevlana bir gönül insanıdır. Ve bize insan gönlünün önemini şu sözleriyle bildirmiştir: “Kabe Azeri’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı binadır. Gönül ise Aziz ve Celil olan Allah’ın nazargahıdır.” Burada kastedilmek istenen şudur: Kabe bütün kutsallığına rağmen nihayet maddi malzemeden yapılmıştır. Sözgelimi yıkılsa, zarar görse tekrar tamiri mümkündür. Ama Allah’ın nazargahı ve imanın tecelligahı olan kalp kırılacak
olsa tamiri mümkün olmaz. İnsan gönlünü kırmamaya özen göstermiyorsan, Kabeye gösterdiğin saygı, şekli olmaktan öteye geçmez.
Mevlana başka bir ifadesinde sevgiyi şöyle anlatır: “Sevgi, acıyı tatlıya, bakırı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve kahrı rahmete dönüştürür.” Evet, insanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve insanı yaradanına ulaştıracak en güçlü merdiven yine sevgidir.
Muhterem kardeşlerim!
Toplumdaki fertler arasında dostlukların azalması, buna bağlı olarak da kin, öfke ve düşmanlıkların artması, temelde sevgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Yanlış davranışların ve pek çok kötülüğün sebebi de yine sevgi eksikliğidir. Halbuki sevgi ile öfkeler diner, düşmanlık duyguları biter. Tüm faziletler, iyilik ve güzellikler sevgi ve samimiyet ortamında doğar ve gelişirler.
Öyleyse insan sevgisine büyük önem veren Yüce Dinimizden aldığımız ilham ile kalplerimizi sevgiyle dolduralım, Allah sevgisiyle gönüllerimizi herkese açalım. Hak aşığı Yunus Emrenin ifadesiyle “Gelin tanış olalım. Sevelim sevilelim. Dünya kimseye kalmaz.”

DİPNOTLAR:

1-Hucurat, 49/10
2-Fussilet, 41/34
3-Müslim, İman, 93
4-Buhari, Edep, 27
 

mozkaya

Yeni Üye
Üye
AYI-YILI :ARALIK 2009
TARİH :18.12.2009
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَاتُرْجَعُونَ

ÖLÜM VE HATIRLATTIKLARI
(Mü’minun 23/115)


Muhterem Müslümanlar!
Yaratılan bütün varlıkların bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. İnsan için doğum ile başlayan hayat, ölüm gerçeği ile sonlanmaktadır. Kâinatı var eden Allah, her şeyi ilahi nizama göre düzenlemiş ve vakti gelince de kâinatı ölüm gerçeği ile sonlandıracağını bildirmiştir.

Değerli müminler!
Bu büyük alem içerisinde küçük bir alem olan ve Allah’ın halifesi sıfatı ile yaratılan insan da “her canlı mutlaka ölümü tadacaktır” ayet-i celilesinde ifadesini bulan gerçek son ile yüzleşecektir. Buradan hareketle aslında ölüm bir son değil bir başlangıçtır. Ebedi aleme geçiştir. O halde başlangıcın güzel olabilmesi için “ölümden evvel ölmek” ve “mallarını, ve nefislerini cennet karşılığında satanlardan” olmak şuuruyla yaşamamız gerekmektedir.

Aziz müminler!
Dünya hayatının geçici zevklerine aldanmanın bizi ebedi aleme hazırlanmaktan ne denli uzak tutabileceğinin farkında mıyız? Rabbimiz bize bu dünya hayatının geçiciliğini: “Bu dünya hayatı oyun eğlenceden ibarettir. Gerçek hayat ahiret hayatıdır. Keşke bilselerdi.”(1) buyurarak haber vermektedir. Ölüm insan için en büyük ibret ve en etkili öğüttür. Ölüm gerçeğinden uzak olarak sürdürülen hayatlar yitik ve ziyan edilmiş hayatlardır. Sonu da apaçık hüsrandır. Dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi bağlananlar kuşkusuz aldanmışlardır. Asıl olan hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmaktır.
Yüce Allah Kur’anı Kerimde “Yoksa sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız” (2) buyurarak; ölüm gerçeğini, ve sorumluluklarımızı hatırlatmaktadır. Ahiret hayatına hazırlık ancak ve ancak Kur’an ve Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’i örnek almakla mümkün olacaktır. Böyle bir rehber de bizleri anlamlı bir hayat ve sonsuz bir mutluluğa ulaştıracaktır.



Değerli müminler!
Ölüme çare yoktur, bedenden ayrılan ruhun tekrar oraya iadesi insan gücünün dışında olan bir şeydir. Ölüme çare olsaydı bir zamanlar dünyayı titreten her türlü güç, kuvvet ve makama sahip olan insanlar toprak olmazlardı. Şu ayette yine ölüm gerçeği ve ilahi kudret karşısında acziyeti bu gerçeği dikkate almayan bir hayat tarzı sürenlerin karşılaşacakları zorlukları dile getirmektedir:

Aziz müminler!
Ömür su gibi akıp gitmektedir. İnsan her an yavaş yavaş ölüme yaklaşmaktadır. Ahiret hazırlığı için tanınan süre geçip tükenmektedir. bu gerçekleri bilen mümin, kulluk görevlerini doğmayacak bir günün sabahına bırakmaz. Dünyanın çalışma, ahiretin ise hesap verme yeri olduğunun idraki içerisinde olur. Hz.Ali (ra) şöyle buyurur: “Ey müminler!dünya arkasını çevirerek yel gibi esip gitmekte,Ahiret de ona karşı ayni süratle gelmektedir.Bu iki alemin insanlar arasında çocukları vardır.Ey Müslümanlar!Sizler dünyanın değil ahiretin çocukları olunuz.Bu dünya iş günüdür,hesap günü değildir.Fakat yarın hesap günüdür.iş günü değildir.(4)

Aziz Kardeşlerim!
Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim. Onun için kendimize kabir değil, kendimizi kabre hazırlayalım.
Hutbemi Allah Resulü (s.a.v.)’in tavsiyesiyle bitirmek istiyorum : “Lezzetleri bıçak gibi kesip acılaştıran ölümü çok hatırlayın.”(5)







1- Ankebut, 29/64
2- Mü’minun, 23/115
3-Kıyame, 26.-30
4-Buhari, Rikak,4,171
5- Tirmizi, Kıyamet 26
 

mozkaya

Yeni Üye
Üye
AYI-YILI :ARALIK 2009
TARİH :25.12.2009
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اتَّقُوا اللّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَاقَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ خَبيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

NEFİS MUHASEBESİ

(Haşr 59/18)

Yüce Yaratıcının yeryüzünde başıboş bırakmadığı insanoğlu, hayatı boyunca, nefis muhasebesi yaparak yaşarsa iki cihan saadetine kavuşabilir. Nefis Muhasebesi kişinin kendisiyle yüzleşmesi kendini kontrol etmesi ve ahiretini kaybettirecek bir bedel ödemekten kurtulmasıdır.

Nefis Muhasebesi, insanın heva ve hevesinin etkisinden kurtulup nefsinin isteklerine gereği kadar karşılık vererek, yaratanına gerçek anlamda kul olmasını ve bu anlayışla yaşayan kişilerden oluşan erdemli bir toplum meydana gelmesini sağlar. Çünkü nefsini muhasebeye çekebilen kişiler, kendisiyle, çevresiyle ve Yaratıcısıyla iyi ilişkiler içinde olur.
Bununla beraber Nefis Muhasebesi yapabilmek söylendiği kadar kolay bir iş değildir. Çünkü nefis hesaba çekilmekten hoşlanmaz. Zira insanoğlunda kendini beğenme nefsinin isteklerini güzel görme, yaptığının doğru olduğunu kabul etme duygusu vardır. Onun için birçok insanın yaptığı şeyin yanlış olduğunu bildiği halde savunmaya çalıştığını görürüz.

Muhterem Müminler
Cenabı Hak Kuranı Mubinde buyuruyor ki; “Kim ki Rabının huzurunda hesap vermekten korkarda nefsini de kötü hevesten men ederse; Muhakkak öylelerinin varacağı yer cennettir.”

Nefis Muhasebesinde başarılı olunabilmesi için nefsin kötü heva ve heveslerinden uzak tutulması ve daha önceden işlenen günahların hesabının nasıl verileceğinin muhasebesinin yapılması gerekir. Çünkü Yüce Rabbimiz “Her nefis yarın için ne hazırladığına baksın” buyurmaktadır. Onun için yarının Muhasebesinin bu günden yapılması ve ona göre hazırlanılması gerekir.
Burada yapılan Nefis Muhasebesi ahiretteki hesabı muhakkak kolaylaştıracaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz.(sav) bu konuyu şöyle dile getiriyor. Hesaba çekilmeden önce kendi nefsinizi hesaba çekiniz, en büyük muhasebe için hazırlanınız. Çünkü dünyada nefsini hesaba çeken kişinin kıyamet gününde hesabı hafif olur. Kul elbisesini ve yiyeceğini nereden (bulduğunu) ortağıyla hesaplaştığı gibi nefsiyle hesaplaşmadıkça takva sahibi olamaz. Dolayısıyla hesaplaşmamızı muhasebemizi öncelikle kendi nefsimizle yapmalıyız. Varsa kötü alışkanlıklarımızdan derhal bırakmalıyız.

Muhterem Kardeşlerim;
Nefis Muhasebesi yaparken, her an Allah’ın Muhasebesi altında olduğumuz bilinciyle hareket etmeliyiz. Yüce Rabbimizin Hz. Yusuf (a.s) ın lisanıyla “Rabbimin merhamet ettiği hariç nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.” şeklindeki hatırlatmasını aklımızdan çıkarmamalıyız.

Kötülüğü emreden nefsin insanı her an hataya götürebileceğini unutmamalı ve başkalarının kusurlarını bulmak, yerine kendi hata ve kusurlarımızı düzetmeliyiz. Nitekim Peygamber Efendimiz “Başkalarının kusurlarını hatırlamak istediğin zaman kendi kusurlarını hatırla!” buyurmaktadır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki insanın hatalarından, günahlarından tövbe edip nefsini muhasebe etmesi gerekir. Çünkü Canab-ı Hak: “İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker” buyururken Sevgili peygamberimiz de “Kıyamet günü kişinin tüm yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmedikçe mahşer yerinden ayrılamayacağını” bildirmektedir
 
Üst