Günlük Risale-i Nur dersi.............

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlakına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaif ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, layemutane kendini ebedi tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alaka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Halıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlak-ı seyyie içinde yuvarlanır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaif vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaa bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevi eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise... (Bediüzzaman Said Nursi – 29. Mektubdan) Lügatler Acz: âcizlik, güçsüzlük Ahlâk-ı seyyie : kötü ahlâk Alâka :ilgi, münasebet Cihet : yön, taraf Dergâh-ı ilahiye :Allah’ın huzuru, Allah’ın kapısı Derk :anlamak, düşünmek Ebedî: sonu olmayan, sonsuz Fakr : ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık, azlık, fakirlik Firavun :ilâhlık iddia eden dinsiz ve azgın insan Gâfil : dikkatsiz, uyanık olmayan, iyi düşünmeyen Gaflet :dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma Gayet :çok, pek çok Hadsiz : sayısız, sınırsız Hâlık : yaratıcı, yaratan(Allah) Hayat-ı uhreviye :âhiret hayatı Hedef :nişan noktası, varılmak istenen gaye Hırs :şiddetli istek, açgözlülük Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Hissetmek :duymak, derinden yaşamak İbaret : meydana gelmiş, toplanmış, bir şeylerden teşekkül etmiş İhsas :hissettirmek, bilmek, duyurmak, kapalıca anlatmak İhtiyaç :muhtaç olunan şey, gereksinim İltica: sığınma Kemal-i acz :tam âcizlik, tam güçsüzlük ve muhtaçlık Kemal-i şefkat : tam ve mükemmel şefkat Kusur :noksanlık, eksiklik, acizlik, tedbirsizlik Layemutane :ölümsüz gibi, kendini ölümsüz zannederek Lezzet :tat Mahiyet : asıl,esas Maruz : tesiri altında kalmak, uğramak, yüzyüze gelmek Menfaat :fayda, kâr, gelir Merhamet :acımak, şefkat göstermek Muamele: davranış, işlem, birbiri ile işlem görme Muhabbet : sevgi,sevmek Muhtaç :ihtiyacı olan Musibet :bela, felaket, afet, dert Mütemerrid :inatçı, ısrar eden, dik kafalılık eden Nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nefs-i insaniye :insanın nefsi, dünyevi ve haram zevklere bakan yönü Netice-i hayat :hayatın sonu Nihayetsiz: sonsuz, sınırsız Polat :sağlam, sert, çelik gibi Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek Ramazan-ı Şerif :şerefli Ramazan ayı Serkeşane : İtaatsizlikle, dikbaşlılıkla, inatla. Şedid :şiddetli, sert, sıkı Şefkat : acıyarak sevmek, karşılıksız yardım ve sevgi Şey : madde, eşya, varlık Şiddet :sertlik, katılık, sıkılık Şükr-ü manevi :manevi şükür Tahayyül : Hayale getirmek. Hayalde canlandırmak. Fikir kurmak Tama’ : Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme. Tehzib-i ahlâk : Temiz ahlâk sâhibi olmağa çalışmak. Ahlâkını düzeltmek Terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma Vasıta :aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran Vücud: beden, varlık, var olmak Za’f : zayıflık, kuvvetsizlik, güçsüzlük Zaif : zayıf, dayanıksız Zeval : yok olmak, son bulmak, geçip gitme, yerinden ayrılıp gitmek, gelip geçici olmak  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Cenab-ı Hakk'ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenab-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halkettiği ve bütün enva'-ı nimeti o sofrada (min haysü lâ yahtesib=umulmadık yerlerden)bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemal-i rububiyetini ve rahmaniyet ve rahimiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde o vaziyetin ifade ettiği hakikatı tam göremiyor, bazan unutuyor. Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezeli'nin ziyafetine davet edilmiş bir surette akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkarane göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı, vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvi ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar insan ismine layık mıdırlar?
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Azamet :
büyüklük, yücelik Bazan
:ara sıra, her zaman olmayan Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cihet :
yön, taraf Daire
:sınır içi, bir manevi tesirin hükmünün geçtiği alan, çember Davet
:çağırma, ziyafet, dua Ehl-i iman
:Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler Emir
:iş, husus, şey, hadise, madde, buyruk, talimat, kural Enva-i nimet
:nimet çeşitleri Esbab:
sebepler Gaflet
:dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma Hakikat:
gerçek, doğru, bir şeyin gerçek mahiyeti Halketmek:
yaratmak Haşmet :
büyüklük, heybet Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Hükmüne
:onun yerine, onun gibi olarak İfade
:söyleme, anlatma İntizam :
tertip, düzen, düzgünlük, düzenlilik İştirak
:ortak olmak, ortaklık etmek Kemal-i rububiyet
:rububiyetin terbiye edicilik ve rızık vericiliğin mükemmelliği
Külliyet
:bütünlük, tamam olmak, genellik, istidatların tamamını geliştirmek Layık
:uygun, münasip, liyakatli Mukabele
: karşılık verme Muntazam
:düzenli, tertipli, intizamlı Rahîmiyet
:âhirette mü’minlere merhamet edicilik Rahmaniyet
:âlemde her varlığa merhamet edicilik Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Rububiyet
: Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Sofra-i nimet
:nimet sofrası Sultan-ı ezel
:varlığının başlangıcı olmayan Sultan(Allah) Suret :
biçim, şekil Şefkat :
acıyarak sevmek, karşılıksız yardım ve sevgi Şeref-i keramet
:şerefli vazife, görev Tarz :
usul, şekil, metod, yol Tavr-ı ubudiyetkârane
:kulluğa yakışır tavır, hareket Ubudiyet:
Allah’a kulluk Ulvi :
yüksek, yüce, büyük Vaziyet :
durum, hal Vüs’at
:genişlik Zemin:
yeryüzü Ziyafet
:misafire yedirip içirme, ikram etme
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakiki açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Hâlbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında çok kıymetdar bir nimet-i İlahiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan ta en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü maneviye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnuiyeti cihetiyle; "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür değilim; demek başkasının malıdır ve in'amıdır. Onun emrini bekliyorum." diye nimeti nimet bilir; bir şükr-ü manevi eder.
İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakiki vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Cihet :
yön, taraf Derece-i nimet :
nimet derecesi Derk
:anlamak, düşünmek Emir
:iş, husus, şey, hadise, madde, buyruk, talimat, kural Fukara
:fakirler, yoksullar Hakiki:
gerçek, doğru, asıl Hâlbuki
:gel gör ki, aslında, öyle ki Hissetmek
:duymak, derinden yaşamak Hususan
:bilhassa, özellikle Hükmüne
:onun yerine, onun gibi olarak Hür
:bağımsız, serbest İftar
:oruç açmak İn’am
:nimet vermek, ihsan etmek, doğruya sevk etmek, iyilik etmek Kıymet :
önem, değer, bedel Kıymetdar :
kıymetli, önemli, değerli Kuvve-i zaika :
tatma kuvvesi, tad alma duyusu Mazhar :
sahip olma, nâil olma, erişme Mecburiyet
:zorunluluk, zaruret icabı
Memnuiyet
:yasaklanmış olmak, men edilmek Mü’min
:imanın şartlarının tümüne, Allah’tan gelen her şeye inanan kabul eden kişi Mülk :
mal, sahip olunan şey Nazar
:bakma, bakış, görüş, görüş açısı, dikkat Nimet
:iyilik, lütuf, ihsan, yiyecek içecek faydalı şeyler Nimet-i ilâhiye
:Allah’ın nimeti Padişah
:büyük hükümdar, sultan Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Sair :
diğeri, başkası, gerisi, kalanı Suret :
biçim, şekil Şehadet :
şahitlik, tanıklık Şükr-ü manevi
:manevi şükür Şükür :
Allah’a teşekkür, Allah’a karşı minnet duymak Tahtında
:altında Tenavül
:yemek veya içmek Vakit
:zaman, saat, çağ, mevsim Vazife-i insaniye
:insanlık görevi
 
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halkedilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Hâlbuki zenginler, fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikinin bir esasıdır.
Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz; yapsa da tam olamaz. Çünki hakiki o haleti kendi nefsinde hissetmiyor.
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Binâen
:bu sebepten, bundan dolayı, dayanarak Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cihet :
yön, taraf Davet
:çağırma, ziyafet, dua Elîm :
elemli, acı veren,kederli, sıkıntı veren, üzücü Esas :
asıl,temel, kök, şart Fakir
:ihtiyaç sahibi, muhtaç, yoksul Ferd :
biri,teki, kişi, tek, bir, birey Fukara
:fakirler, yoksullar Hal :
durum, vaziyet Hâlbuki
:gel gör ki, aslında, öyle ki Hâlet :
hal, keyfiyet, durum Halkedilmek
:yaratılmak Hayat-ı İçtimaiye-i İnsaniye
:insanlığın toplumsal hayatı Hemcins
:aynı cinsten türden olan Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması
Hissetmek
:duymak, derinden yaşamak İdrak
: anlayış, kavrayış İhsan :
iyilik, lütuf, bağışlamak, vermek İhtilaf
:anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik İnsaniyet
: insanlık Maişet
:geçim, yaşayış Mecburiyet
:zorunluluk, zaruret icabı Muavenet
: yardımlaşma Muhtaç
:ihtiyacı olan Muhtelif:
çeşitli Mükellef :
sorumlu, yükümlü, vazifeli Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nefisperest :
nefsin arzu ve isteklerine çok düşkün olan Suret :
biçim, şekil Şefkat :
acıyarak sevmek, karşılıksız yardım ve sevgi Şükr-ü hakiki
:gerçek şükür Vasıta
:aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran
 
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Nasıl ki Kur'an bütün mu'cizatıyla ve hakkaniyetine delil olan bütün hakaikıyla, Muhammed Aleyhissalatü Vesselam'ın bir mu'cizesidir. Öyle de Muhammed Aleyhissalatü Vesselam da, bütün mu'cizatıyla ve delail-i nübüvvetiyle ve kemalat-ı ilmiyesiyle Kur'anın bir mu'cizesidir ve Kur'an kelamullah olduğuna bir hüccet-i katıasıdır.
(Bediüzzaman Said Nursi - 7. Şua'dan)
Lügatler
Aleyhissalatü vesselam
:selam ve dua onun üzerine olsun Delail-i nübüvvet
:peygamberliğin delilleri Hakaik
:hakikatler, gerçekler Hakkaniyet
:Hak’tan ve doğruluktan ayrılmamak, adalet üzere bulunmak Hüccet-i katıa
:kesin ve şüphesiz deliller Kelamullah
:Allah kelamı, Allah’ın sözü Kemalat-ı ilmiye
:ilmi mükemmellikler Mu’cizat
:mucizeler mu’cize
:insanların yapmaktan aciz kaldıkları, ancak Allah tarafından yapılabilen ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasip olan harika hadiseler

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bu dünyayı en mükemmel ve muntazam bir şehir, bir saray hükmünde halkeden bir Sani'-i Zülcelal, mümkün müdür ki; o şehirde, o sarayda en ehemmiyetli misafirleriyle ve dostlarıyla konuşmasın, görüşmesin. Madem bilerek bu sarayı yapmış ve irade ve ihtiyar ile tanzim ve tezyin etmiş; elbette nasıl ki "yapan bilir" öyle de "bilen konuşur". Madem bu sarayı, bu şehri bize güzel bir misafirhane ve ticaretgah yapmış; elbette bize karşı münasebatını ve bizden arzularını gösterecek bir defteri, bir kitabı bulunacaktır.
İşte o kudsi defterin en mükemmeli; kırk vecihle mu'cize ve her dakikada hiç olmazsa yüz milyonun dillerinde gezen, nur serpen ve her bir harfinde asgari olarak on sevab ve on hasene ve bazan on bin ve bazan Leyle-i Kadir sırrıyla bir harfine otuz bin hasene ve meyve-i Cennet ve nur-u berzah veren Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dır. Bu makamda ona rekabet edecek kâinatta hiçbir kitab yoktur ve hiçbir kimse gösteremez.
(Bediüzzaman Said Nursi - 26. Lem'adan)
Lügatler
Asgari :
en az, en küçük Ehemmiyet
: önem Halketmek:
yaratmak Hasene :
iyilik, güzellik, hayırlı amel, Allah rızasına uygun iş İhtiyar :
seçmek, istek, arzu, seçilmek İrade :
istek, arzu, dilemek Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kudsî :
mübarek, kutsal Kur’an-ı Mu’cizül beyan
:beyan ve ifadesi mucize olan Kur’an Lem’a :
parıltı, parlamak Leyle-i Kadir :
Kadir gecesi Makam :
durulacak, rütbeli yer,derece, mevki Meyve-i cennet
:cennet meyvesi mu’cize
:insanların yapmaktan aciz kaldıkları, ancak Allah tarafından yapılabilen ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasip olan harika hadiseler Muntazam
:düzenli, tertipli, intizamlı Münasebat :
uygunluklar, yakışmalar, ilişkiler, bağlılıklar Nur :
ışık,aydınlık, parlaklık Nur-u berzah :
âhiret aydınlığı rekabet :
başkalarını geçmeye çalışmak, benzerleriyle üstünlük yarışına çıkmak Sâni-i Zülcelal
:sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan Allah Sır :
herkesin bilmediği gizli hakikat Tanzim
:düzenleme, nizama koyma Tezyin
:süslemek, bezemek, donatmak Ticaretgâh
:ticaret yeri, pazar Vecih :
yön, tarz, metod, üslub
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
O zat (A.S.M.), öyle bir şeriat ve bir İslamiyet ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir iman ile meydana çıkmış ki, onların ne misli var ve ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel ne bulunmuş ve ne de bulunur. Çünki ümmi bir zatta (A.S.M.) zuhur eden o şeriat; on dört asrı ve nev'-i beşerin humsunu, adilane, hakkaniyet üzere, müdakkikane, hadsiz kanunlarıyla idare etmesi emsal kabul etmez.
(Bediüzzaman Said Nursi - 7. Şua'dan)
Lügatler
Âdilane
:adaletli olarak, adalet dağıtarak Asır :
yüzyıl Dua
:yalvarma, yakarma, isteme Emsal :
örnekler, benzerler Hadsiz :
sayısız, sınırsız Hakkaniyet
:Hak’tan ve doğruluktan ayrılmamak, adalet üzere bulunmak Hums
:beşte bir Misli :
benzeri, eşi,tıpkısı, aynısı Müdakkikane
:dikkatle araştıran, inceden inceye tetkik eden Nev-i beşer
:insan cinsi, insanlar Şeriat
:dosdoğru yol, kanun, İslam dini Ubudiyet
:kulluk Ümmi :
okuma yazma bilmeyen Zat :
hürmete layık kimse, kişi Zuhur :
meydana çıkmak, görünmek

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Eyyühen-nefs! Sen her bir eserde müessirin azametini görmek istiyorsun; fakat, harici olan manaları zihni manalarda arıyorsun. Esma-i hüsnanın her birisinde bütün esmanın şuaatını görmek istiyorsun. Her bir latifenin zevkiyle bütün letaifin zevklerini zevketmek istiyorsun. Her bir hisse tabi olan işleri ve hacetleri ifa ederken, bütün hislerinin işlerini beraber görmek istiyorsun. Bundan dolayı evhama maruz kalıyorsun.
(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)
Lügatler
Azamet :
büyüklük, yücelik Esma :
isimler Esma-i Hüsna
:Allah’ın en güzel isimleri Evham
:vehimler, kuruntular, sanmalar Eyyühen- nefs
:ey nefis Hacet
:ihtiyaç haricî :
dışa ait His :
duygu İfa
:yerine getirme Latife
:hoş söz, şaka,söz ile iltifat Letaif :
güzel latif duygular maruz :
tesiri altında kalmak Mesnevi-i Nuriye
:nurlu parçalar, nurlu manzumeler Müessir
:tesir eden, iz bırakan, tesirli, dokunaklı Şuaat
:ışıklar, parıltılar, nurlar Tabi
:boyun eğen, uyan Zihni
:zihinle alakalı, anlama kuvvetine dair

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İnsanlarda veli, Cum'ada dakika-i icabe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esma-i Hüsnada İsm-i A'zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir. Yirmi sene müphem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır.
 
(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 83)
Lügatler
Dakika-i icabe
:duanın kabul olduğu vakit Ecel :
ölüm vakti Efrat :
fertler, kişiler Ehemmiyet
: önem Esma-i Hüsna
:Allah’ın en güzel isimleri Hakikat:
gerçek İsm-i azam
: Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı Kıymetdar :
kıymetli, önemli, değerli Leyle-i Kadir :
Kadir gecesi Meçhul
:bilinmeyen Muayyen :
tayin edilmiş, belirlenmiş, kararlaştırılmış Müphem
:belirsiz , gizli Müreccah
:tercih edilen Nihayet
:son Sair :
diğeri, başkası, gerisi, kalanı Veli :
Allah dostu, evliya


--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Amerikan tavukları namazı engelliyor mu
25 Ağustos 2011 / 00:01
Günlük Risale-i Nur dersi


Bismillahirrahmanirrahim
BEŞİNCİ İKAZ
Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşâgıl-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır?
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?
Sen istidat cihetiyle bütün hayvânâtın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun.
Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakikî bir insan gibi hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir?
Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun.
Meselâ “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” ve “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!
Eğer desen, “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir.” Öyle ise, ben de sana derim ki:
Eğer yüz kuruş bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.
Aynen onun gibi, sen şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa’yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen, o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan iki maden-i mânevî bulursun.
Birinci maden: Bütün bağındakiHAŞİYE yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyetle, bir hisse alıyorsun.
İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese-hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun-sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şartla ki, sen Rezzâk-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan... (Sözler 21. Söz sh. 366)
Bediüzzaman Said Nursi

Sözlük:

Derd-İ Maişet : Geçim Derdi
Divanece : Akılsızca
Dünyaperest : Dünyaya Tutkun
Dünyevî : Dünyaya Ait
Elzem : Çok Gerekli Olan
Fen : Bilim
Fevkinde : Üstünde
Fuzulî : Lüzumsuz
Fütur : Usanç
Fütursuz : Usanmadan
Hakikî : Gerçek, Doğru
Haps-İ Ebedi : Sonsuz Hapis
Havf : Korku
Hayat-I Daime : Devamlı Hayat
Hayat-I Dünyeviye : Dünya Hayatı
Hayvânât : Hayvanlar
İktidar : Kuvvet, Güç
İstidat : Yetenek, Kabiliyet
İstihfaf : Hafife Alma
Kemâl : Kusursuzluk, Mükemmellik
Kesret : Çokluk
Keyfiyet : Nitelik, Özellik
Kıymettar : Kıymetli, Değerli
Kozmoğrafya : Gökbilimi, Astronomi
Lâtif : Hoş, Güzel
Levâzımat : Gerekli Şeyler
Mâlâyâni : Anlamsız, Faydasız
Malûmat : Bilgiler
Medar : Sebep, Vesile
Meşâgıl-İ Dünyeviye : Dünya Meşguliyetleri
Meşgale : Meşguliyet, İş
Münhasır : Sınırlı
Müstehak : Hak Eden
Nafaka : Geçim İçin Gerekli Olan Şey
Sa’y : Çalışma
Semere : Ürün
Suhre : Zoraki, Angarya İş Gören
Suret : Şekil, Biçim
Tâzip : Azap Verme, Cezalandırma
Tedarik : Elde Etme
Tedip : Edeplendirme, Haddini Bildirme
Vazife-İ Asliye : Asıl Görev
Zuhal : Satürn Gezegeni
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Cenab-ı Hak bu ramazan-ı şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin, amin. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, amin.
(Bediüzzaman Said Nursi - 14. şuadan)
Lügatler
Âmin
:Ya Rabbi öyle olsun, kabul eyle Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Hak
:doğru, gerçek, hisse, pay Hayır
:iyilik, güzellik Hükmünde
:benzeri, gibi Kabul
:uygun görme Leyle-i Kadir :
Kadir gecesi Ömr-ü makbul
:makbul ve değerli ömür Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Şua :
ışık, parıltı Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi  


--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Kadir gecesinde dehşetli hastalık hissettim
26 Ağustos 2011 / 00:01
Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Âlem-i İslâmda Leyle-i Kadir telâkki edilen bu Ramazan-ı Şerifin yirmi yedinci gecesinde bir nev’i tesemmümle şiddetli bir mide hastalığı içinde sinirlerimi ve vicdan ve kalbimi istilâ eder gibi bir diğer dehşetli hastalık hissettim.
Bu maddî ve mânevî iki dehşetli hastalık içerisinde şefkat hissiyle bütün zîhayatların elemleri hâtıra geldi. Şahsî hastalığımdan daha ziyade elîm bir hâlet-i ruhiyeyi hissettim. Bununla beraber seksen küsur seneye varan ömrümün sonunda seksen sene mânevî bir ibadeti kazandıran en son Leyle-i Kadre lâyık çalışamayacağım diye, sabık iki dehşetli hastalıktan daha şiddetli, hazîn bir meyusiyet içinde âsâba gelen ve nefs-i emmarenin vazifesini gören bir elîm his beni ezdiği aynı zamanda, Âyet-i Hasbiyenin bir sırrı imdadıma yetişti.
Bu üç hastalığı izale edip, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, hilâf-ı me’mul bir tarzda dayandım. Bu üç hastalığıma da böyle üç merhem sürüldü. Maddî hastalığın—Hastalar Risalesinde isbat edildiği gibi—bir saat hastalık, sâbir ve mütevekkil insanlara, hiç olmazsa on saat ibadet ve Leyle-i Kadirde ise daha ziyade ibadet hükmüne geçtiği gibi, benim de bu Leyle-i Kadirdeki hastalığım, iktidarsızlığımla yapamadığım Leyle-i Kadirdeki hizmetin yerine geçmesiyle, tam şifa verici bir merhem oldu.
Ve bütün zîhayatın hastalık ve elemlerinden şefkat sırrıyla bana gelen teellüm marazını birden rahîmiyet-i İlâhiyenin tecellîsi ile, yani, mahlûkları yaratanın şefkat ve rahîmiyeti ve rahmeti tam kâfi olmasından, onların elemlerini onlar için bir nev’i lezzete veya mükâfata çevirdiğinden, o rahmet-i İlâhiyeden daha ileri şefkati sürmek mânâsız ve haksız olduğundan, şefkatten gelen elemi, bir mânevî sürura ve lezzete çevirdi. Yalnız merhem değil, belki şifa da verdi.
Ve en son ömrümde en ziyade kıymettar mânevî bir hazineyi kaybetmekteki mânevî eleme karşı, Nur’un has şakirtlerinin her birisi şirket-i mâneviye sırrıyla umum namına dahi dua ile ve amel-i sâlihle çalıştıklarından, hem el-Hüccetü’z-Zehra’da, hem Nur Anahtarı’nda izah edilen; teşehhüdde ve Fatihada bütün mevcudat ve zîhayat cemaatinin dualarına ve tevhiddeki dâvâlarına iştirak sûretiyle, hususan toprak, hava, su ve nur unsurları birer dil olmasıyla, topraktan çıkan bütün hayat hediyeleri ve sudan mübârekât ve tebrikât ve havadan şükür ve ibadetin temessülleri ve nur unsurundan maddî-mânevî tayyibatlar, güzellikler tarzında, teşehhüdde ve Fatihada, kâinattaki bütün nimetlerden gelen şükürler ve hamdler ve bütün mahlûkatın, hususan zîhayatların küllî ibadetleri ve bütün istiâneleri ve doğru yolda giden bütün ehl-i hakikate ve ehl-i imanın yolundan gidenlere, mânevî refakat etmekle onların dualarına ve dâvâlarına tasdik sûretinde âminlerle iştirak ederek, âmin demekle hissedar olmanın küllî sırrı o gece imdadıma geldi.
Gayet hasta, zaif, meyus bir halde, cüz’î bir hizmet edememekteki mânevî elîm hastalığıma öyle bir tiryâk oldu ki, ben hakikaten en sağlam hallerimde ve en genç zamanlarımda, en zevkli ve lezzetli evradımda bulamadığım bir mânevî süruru hissettim. Ve hadsiz şükür edip, o dehşetli hastalığıma razı oldum.
“Her zamanda gelen bütün Ramazan aylarının âşireleri adedince Allah’a hamd olsun” dedim (Nurun İlk Kapısı sh. 155)
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
acip : acayip, şaşırtıcı, tuhaf
âlem-i İslâm : İslâm âlemi
amel-i salih : dinin emir ve yasaklarına uyan amel, iş
âsâb : sinirler
Âyet-i Hasbiye : Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti olan “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir, koruyucu ahiptir.” mânâsındaki âyet
aziz : çok değerli, izzetli
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : ferdî, küçük
dâvâ : ülkü, iddia
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler, Kur’ân ve Sünnet yolundan gidenler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
elem : acı, keder
el-Hüccetü’z-Zehra : parlak ve güzel delil; On Beşinci Şuâ
elîm : acı ve sıkıntı veren
evrad : virdler; zikirler
Fatiha : Kur’ân’ın ilk sûresi olan Fatiha Sûresi
hadsiz : sınırsız, sonsuz
hakikaten : gerçekten
hâlet-i ruhiye : ruh hâli
hamd : övgü, teşekkür, minnet
has şakirt : özel talebe, Risale-i Nur’un önde gelen talebesi
Hastalar Risalesi : Yirmi Beşinci Lem’a
haşiye : dipnot
hâtime : son, son söz, sonuç
hazîn : hüzün veren
hilâf-ı me’mul : beklenilenin aksine
hissedar : pay sahibi
hususan : özellikle
ilhak : katma, ekleme, ilâve etme
istiâne : yardım dileme
iştirak : ortak olma, katılma
izale etmek : gidermek
kâinat : evren
kanaat : görüş, düşünce
kıymettar : kıymetli, değerli
küllî : genel, kapsamlı; bir sınıfın bütün fertlerini içine alan
Leyle-i Kadir :
mahlûk : yaratılmış
mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar
makbuliyet : kabul edilmiş olma, geçerlilik
maraz : hastalık, illet
mevcudat : varlıklar, var edilenler
meyusiyet : ümitsizlik
mübarek : hayırlı, değerli
mübârekât : bereketli şeyler, mübarekler
mütevekkil : Allah’a güvenip, Onu vekil kabul eden
nefs-i emmâre : hazır zevke düşkün ve insanı devamlı kötülüğe sevk eden duygu
nev’i : tür, çeşit
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
Nur Anahtarı : “Nur Âleminin Bir Anahtarı” isimli risale
rahîmiyet : Allah’ın her bir varlıkta yansıması görülen merhamet edicilik sıfatı
rahîmiyet/rahîmiyet-i İlâhiye : Allah’ın her bir varlıkta yansıması görülen merhamet edicilik sıfatı
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
Ramazan-ı Şerif : mübarek Ramazan ayı
refakat : arkadaşlık
sabık : bahsedilen
sâbir : sabreden, dayanan
sıddık : çok doğru ve bağlı
sürur : mutluluk
şefkat : içten ve karşılıksız sevgi, merhamet
şirket-i mâneviye : mânevî şirket, ortaklık
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tayyibat : iyi ve güzel işler, hareketler, ibadetler
tebrikât : mübârek kılmalar, kutlamalar
tecellî : görünme, yansıma
teellüm : elem, acı
telâkki edilen : kabul edilen
temessül : görünme, belirme
tesemmüm : zehirlenme
teşehhüd : namazda Tahiyyat duasını okuma
tevhid : birleme; herşeyi bir olan Allah’a ait kılma
tiryâk : güçlü derman, ilâç
umum : bütün
unsur : madde
zîhayat : canlı
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Hiç mümkün müdür ki: Gökte, yerde, karada, denizde; yaş kuru, küçük büyük, adi âli her şeyi kemal-i intizam ve mizan içinde muhafaza edip, bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafiziyet; insan gibi büyük bir fıtratta, hilafet-i kübra gibi bir rütbede, emanet-i kübra gibi büyük vazifesi olan beşerin, rububiyet-i ammeye temas eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şayeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, asla!..
(Bediüzzaman Said Nursi - 10. Söz'den)
Lügatler
Adi
:basit, kıymetsiz, sıradan Âlî :
üstün, yüce , çok büyük Amel :
iş, fiil, ibadet Beşer:
insan Emanet-i Kübra
:en büyük emanet, en büyük vazife Fıtrat :
yaratılış, huy, yapı Hafiziyet
:muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik Hilafet-i Kübra
:en büyük dini reislik Kemal-i intizam
:tam bir düzen ve tertip Mizan
:terazi, ölçü, tartı, denge Muhafaza
:koruma, saklama Muhasebe
:hesap görmek, hesaplaşmak Rububiyet-i amme
:her şeyin terbiye edici, her şeyin her ihtiyacını karşılayan Şayeste

:uygun, yaraşır, layık  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bütün mevcudatın vahdaniyete delaletleri, elbette vahdaniyeti söyleyen zatı tasdik hükmündedir. Demek söylediği dava da, umum kâinatça musaddaktır. Hem beyan ettiği kemal-i mutlak olan vahdaniyet-i İlahiye ve hayr-ı mutlak olan saadet-i ebediye, bütün hakaik-i âlemin hüsün ve kemaline muvafık ve mutabık olduğundan; o, davasında elbette sadıktır. Demek Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, vahdaniyet-i İlahiyeye ve saadet-i ebediyeye bir bürhan-ı natık-ı sadık ve musaddaktır.
(Bediüzzaman Said Nursi - 19. Mektub'dan)
Lügatler
Aleyhissalatü vesselam
:selam ve dua onun üzerine olsun Beyan
:izah, açıklama, anlatma Bürhân-ı nâtık-ı sadık
:dosdoğru konuşan delil(Hz. Muhammed(a.s.) Delalet :
delil olmak Hakâik-i âlem
:dünya gerçekleri Hayr-ı mutlak
:tam iyilik Hüsün :
güzellik Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kemal
:olgunluk, mükemmellik, fazilet Kemal-i mutlak
:tam mükemmellik, tam olgunluk, güzellik Mevcudat
:varlıklar, kâinattaki her şey Musaddak
:doğruluğu tasdik edilmiş, onaylanmış Mutabık
:uygun, anlaşmış Muvafık
:uygun,yerinde, denk Resûl-i Ekrem
: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed Saadet-i ebediye
:sonsuz mutluluk Sadık :
doğru, hakikatli, dürüst Tasdik
:doğrulamak, kabul etmek Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi Vahdaniyet
:birlik, benzeri olmamak Vahdaniyet-i ilâhiye
:Allah’ın birliği Zat :
hürmete layık kimse, kişi
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bayramınızı tebrik ve hizmetinizi takdir ve muvaffakıyetinize dua ederek Halık-ı Rahim'e hadsiz şükür ederim ki; sizler gibi sebatkar ve fedakar kardeşleri Risalet-in Nur'a sahib ve naşir yapmış. Ben sizleri düşündükçe, ruhum inşirah ve kalbim ferahlarla dolar. Daha dünyadan gitmek benim için medar-ı teessüf olamaz. Sizler kaldıkça ben yaşıyorum diye mevte dostane bakıyorum, ecelimi telaşsız bekliyorum. Allah sizden ebeden razı olsun. Amin, amin, amin.
(Bediüzzaman Said Nursi - Kastamonu lahikasından)
Lügatler
Âmin :Ya Rabbi öyle olsun, kabul eyle
Dua :yalvarma, yakarma, isteme
Ebeden :sonsuza kadar
Ecel :ölüm vakti
Fedakâr :her türlü zahmetlere göğüs gererek davasına sahip çıkan
Ferah :bol, geniş, iç açıcı, sıkıntıda olmayan, sevinç
Hadsiz : sayısız, sınırsız
Halık-ı Rahim :merhametli yaratıcı
İnşirah :ferahlanmak, içi genişlemek, rahatlamak
Lâhika :mektup, ilave
Medar-ı teessüf :üzüntü kaynağı, üzüntü veren
Mevt: ölüm
Muvaffakiyet :başarılı olmak
Nâşir :neşreden, yayan, basıp dağıtan
Risalet-in Nur :Risale-i Nur eserleri, külliyatı
Sebatkâr :kararlı olan, yerinden ayrılmayan, sözünde duran
Şükür :Allah’a teşekkür
Takdir :tayin edilmek, belirlenmek, değer vermek

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Elbette bîçare insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşru dairesinde ve müteşekkirane, huzurkârane, gafletsiz, masumane eğlencelerdir ve sevab cihetiyle bâki kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istilâ edip, gayr-ı meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. Tâ ki; bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünki şükür, nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.
(Bediüzzaman Said Nursi – 28. Lem’adan)
Lügatler
Aşk-ı beka :sonsuzluk aşkı, ebedi yaşama tutkusu
Azim :büyük, yüce, çok ileri
Bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
Bîçare: çaresiz
Cihet :yön, taraf
Ebedperest :sonsuzluğa düşkün
Gaflet :dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak
Gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
Huzurkârane :huzur verici olarak
İdame :devam ettirme
İstila :kaplamak, yayılmak, ele geçirmek, işgal etmek
Lem’a :parıltı, parlamak
Masumane :suçsuz şekilde, günahsız olarak
Meftun : düşkün, tutkun, bağımlı
Meşru :şeriata uygun, doğru, hak, haram ve yanlış olmayan
Müteşekkirane :şükrederek, şükretmek suretiyle
Nimet :iyilik, lütuf, ihsan, yiyecek içecek faydalı şeyler
Rivayet :hikâye edilen hadise veya söz
Sürur : sevinç, mutluluk
Şükür :Allah’a teşekkür
Tergibat :rağbetlendirmeler,şevklendirmeler
Zikrullah :Allah’ı anmak
Ziyade : fazla, daha çok, fazlasıyla



--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem Eyyühel-Aziz! Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallidleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye maruzdurlar. Çünki nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlub olur ki, bitarafane muhakeme denilen münsifane münazarada nefs-i emmareye emniyet edilemez. Çünki insaflı bir münazır, hayali bir münazara sahasında, ara sıra hasmının libasını giyer, ona bir dava vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla, dimağında bir tenkid lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lakin niyeti halis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru' ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izale edebilir. (Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den) Lügatler Bilhassa : özellikle Bitarafane :tarafsızcasına Çare-i necat :kurtuluş çaresi Dimağ :beyin, akıl Ehl-i ilhad :imansızlar, dinsizler, hak yoldan çıkanlar Emniyet :eminlik, güvenli olmak, korkusuzluk Halis : saf, katışıksız, katkısız Hasım :düşman Hayali :zihnen tasarlanan şey, hayale ait Husul :meydana gelmek, oluşmak İ’lem Eyyühel Aziz : Ey aziz kardeşim, bil ki İnsaf : hakikatı kabul ve itiraf İstiğfar :af dilemek, kusurlarının bağışlanması için yalvarmak İştigal : uğraşmak, meşgul olmak İzâle : gidermek, ortadan kaldırmak Lâkin :fakat, ama Leh :hakkında, onun faydasına mağlup : yenilme, yenilen maruz : tesiri altında kalmak Mesnevi-i Nuriye :nurlu parçalar, nurlu manzumeler Muhakeme :iki tarafı dinleyip hüküm vermek, zihinde inceleme yapmak Mukallid :taklit eden, benzemeye çalışan, taklitçi Müdafaa :savunmak, savmak, defetmek Münazara :karşılıklı konuşmak Münazır :karşılıklı konuşan, denk Münsifane :insaflıca, hakkı kabul edercesine, merhametlice nefis : insanın kendisi Nefs-i emmare :daima kötülüğü yapmayı emreden nefis Saha :meydan, alan, geniş yer suret : biçim, şekil Tazarru :gizlice yalvarmak Tedric :azar azar, derece derece ilerlemek Tenkit : bir kimse veya şeyin iyi-kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak, eleştirmek Tezkiye : temize çıkarmak Vaziyet : durum, hal --
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Böyle her baharda haşr-i ekberden daha garib binlerle haşirleri inşa eden, mükafat ve mücazat için kudretine nisbeten bir bahardan daha kolay olan haşri yapacağını ve kıyameti getireceğini umum enbiyasına binlerle defa va'd ve ahdeden ve Kur'an’da haşrin vukuuna binlerle işaretle beraber, bin adet ayetlerinde sarahaten tehdid ve taahhüd eden bir Kadir-i Cebbar'ın, bir Kahhar-ı Zülcelal'in o kadar va'dlerini tekzib ve kudretini inkar hükmünde olan inkar-ı haşr hatasını irtikab edenlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 7. Şua'dan)
Lügatler
ahd
:vaad etmek, söz vermek, yemin etmek Ayn-ı adalet
:tam bir adaletin gereği Azab :
büyük sıkıntı, dünyada işlenen günahların âhiretteki cezası Enbiya :
nebiler, peygamberler Garip :
tuhaf, hayret veren Haşir
: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma Haşr-i ekber
:âhiretteki en büyük diriliş İnkâr :
reddetmek, karşı çıkmak İnkâr-ı haşr
:öldükten sonra dirilmeyi kabul etmemek İnşa :
yapma, vücuda getirme, yaratma İrtikab :
kötü bir işlemek Kadîr-i Cebbar
:istediğini yapmaya ve yaptırmaya gücü yeten(Allah) Kahhâr-ı Zülcelal
:her an kahretmeye yok etmeye gücü yeten ululuk sahibi(Allah) Kıyamet :
dünyanın yıkılıp harap olması, dünyanın sonu Kudret :
güç, kuvvet, iktidar Mücazat
:dua, yalvarış Nisbeten
:kıyasla, oranla Sarahaten
:açıkça, aşikaren Şua :
ışık, parıltı Taahhüd :
söz vermek, üzerine almak, yüklenmek Tehdid
:gözdağı vermek, korkutmak, korkutulmak Tekzib :
yalanlamak Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi Va’d
:söz vermek Vuku’
:gerçekleşmek, meydana gelmek
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
"Ey Rabbim! Nice ayakların kaydığı günde benim ayaklarımı sırat üzerinde sabit kıl."amin ecmain inş.hayırlı huzurlu cumalar diliyorum............
 
Üst