TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 9.30.AFYON HAYATI(DEVAMI)
Afyon Mahkemesi(Devamı)
Afyon Mahkemesine, iddianameye karşı verilen itirazname tetimmesinin bir zeylidir(Devamı)
Afyon Mahkemesi(Devamı)
Afyon Mahkemesine, iddianameye karşı verilen itirazname tetimmesinin bir zeylidir(Devamı)
İşte bu hakikate binaendir ki; Ayasofya’yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, âsâyişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, âsâyişe dokunacak hiç bir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu âhir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünkü, bu emsalsiz, acip muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i mutlakında bulunduğum hapse razı oldum. Fakat, bu istidayı mâsum arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim. Rabian: Benim bu otuz sene hayatımda ve yeni Said tabir ettiğim zamanımda bütün Risale-i Nur’da yazdıklarım ve şahsıma temas eden hakikatlerinin tasdikiyle ve benimle ciddî görüşen ehl-i insaf zâtların ve arkadaşların şehadetleriyle iddia ediyorum ki: Ben nefs-i emmâremi elimden geldiği kadar hodfuruşluktan, şöhretperestlikten, tefahurdan men’e çalışmışım ve şahsıma ziyade hüsn-ü zan eden Nur talebelerinin belki yüz defa hatırlarını kırıp cerh etmişim. “Ben mal sahibi değilim. Kur’ân’ın mücevherat dükkânının bir bîçare dellâlıyım” dediğimi hem yakın kardeşlerimin tasdikleriyle ve emârelerini görmeleriyle, ben, değil dünyevî makamatı ve şan ü şerefi şahsıma kazandırmak, belki mânevî büyük makamat faraza bana verilse de, fakat hizmetteki ihlâsıma nefsimin hissesi karışmak ihtimaline binaen korkarak o makamatı da hizmetime feda etmeye karar verdiğim ve fiilen de öylece hareket ettiğim halde, mahkeme-i âlinizden güya en büyük bir siyasî mesele gibi, bana karşı bazı kardeşlerimin Nurdan istifadelerine mânevî bir şükran olarak ben kabul etmediğim halde, pederinden çok fazla hürmet etmesini medar-ı sual ve cevap yaptınız. Bir kısmını inkâra sevk ettiniz ve bize hayretle dinlettirdiniz. Acaba kendi razı olmadığı ve kendini lâyık bulmadığı halde başkaların onu medhetmeleriyle o bîçareye bir suç tevehhüm edilebilir mi? | Lügatler : acip : acaip, tuhaf âhir : son amel etme : davranma âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılıp serbest bırakılma bîçare : çaresiz, zavallı binaen : –dayanarak, dolayı caiz : sakıncasız, uygun cerh etmek : kırmak, yaralamak ciddî : mühim, önemli dellâl : duyurucu, ilân edici dünyevî : dünya ile ilgili ecel : ölüm vakti ehl-i insaf : insaflı olanlar emâre : belirti, işaret emsalsiz : benzersiz, eşsiz eşedd-i zulüm : zulmün en şiddetlisi faraza : varsayalım ki hakikat : doğru gerçek hodfuruşluk : kendi kendini beğendirmeye çalışma hüsn-ü zan : güzel düşünce iddia etmek : savunduğu fikirde ısrar etmek ihanet : haksız yere tahkir etme; hıyanet, hainlik ihlâs : samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme istidâ : dilekçe, müracaat dilekçesi keyfî : isteğe, arzuya göre mahkeme-i âli : yüce mahkeme makamat : makamlar men’ : mâni olma; yasaklama muamele : davranış muhalif : aykırı, farklı mücevherat dükkânı : içerisinde kıymetli taşların, sanat eserlerinin satıldığı dükkân nam : ad, isim, ünvan nefs : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu nefs-i emmâre : hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu rabian : dördüncü olarak serbestiyet : serbestlik şehadet : şahitlik, tanıklık şöhretperestlik : şöhret düşkünlüğü tabir : ifade tahakküm : baskı, zorbalık tasdik : doğrulama, onaylama tecrid-i mutlak : yalnız başına bırakma; hücre hapsi tecziye : cezalandırma tefahur : yaptıklarıyla övünme, böbürlenme vukuat : toplumu rahatsız eden ve emniyeti ilgilendiren olaylar Yeni Said : Bediüzzaman Said Nursî ziyade : fazla, çok zulmî : zalimane zulmederek |